şarkılardan ziyade rüyaların gözünün kör olması lazımdır. unutursun, unuttuğunu sanarsın ama bir rüya görürsün ve hala unutamadığın gerçeğiyle karşılaşırsın. bu acı verici.
Denzel washington'un başrol de olduğu bir abd yapımı aksiyon filmi. iyi bir sinema izleyicisi olarak izlediğim onlarca aksiyon filminin içerisinden bir adım önde tuttuğumu söylemeliyim. Özellikle washington'un o vakar duruşu ve normalden daha da normal olması kahramanda tam da olmasını istediğim özellik.
--spoiler--
Bu kibirden uzak halini en çok ta son sahnede gelen teri hanım efendinin (bkz: chloe grace moretz) -güzelliğiyle oldukça etkilemiştir kendisi- gelip ona hayatının düzene girdiğini, on bin dolarlık paradan bahsetmesi ve de mccall'un hiç ama hiç haberi yokmuş gibi profosyonel bir tavır takınmasında görebilirsiniz.
--spoiler--
Sözün özü film çok başarılı bir yapım. Her ne kadar durağan ilerliyormuş gibi görünse de oldukça sürükleyiciydi diyebilirim.
keanu reisin başrolde olduğu ve gece gece çabuk gaza gelmeyen bünyemde seri katil olma isteği uyandırmış filmdir.
--spoiler--
aksiyonu ilk 20 dakikası hariç -bu kısım dram ağırlıklıydı- hissettiren türünde bir adım öne çıkan bir filmdi.
bir barda bir kalemle minicik bir kalemle üç adamı öldürme hikayesi de neden böylesine korkulan bir karakter olduğunu gösteriyor.
--spoiler--
sen aksiyon filmi çek biz izleyelim ama mümkünse knock knock gibi bir hataya asla düşme reis.
ekseriyetle sıkıcı ve tekrara düşen esprileri olmasına rağmen yine de fena değildi diyebileceğim filmdi.
not: skim gbi olan yabancı komedi filmlerine yarıla yarıla gülen tiplerin cem yılmaz, şahan gökbakar gibi yerli komedyenlere saldırması ve yerli komedi filmlerini yaylım ateşine tutması da onların görmemişliğidir. onlar da hep belaltı ve klişe espriler yapıyorlar ama bizimkiler elit takılacak ya illa sallayacak bir yer bulurlar.
edit: 100 iq lük kendini zeki sanan ergeno entelettoların eksilemesinden de ülkenin özentilik seviyesini görebiliyoruz.
fantastik filmler kuşağında yer alan ancak daha çok dram tarzı bir roman uyarlaması. hatta bence fantastik yönü filme neredeyse hiçbir şey katmamış tamamen zorlama bir durum ortaya çıkarmış. bu da beni hayal kırıklığına uğrattı.
--spoiler--
yani ent kılıklı bir ağacın (dev groot) aslında annesinin yarattığı bir karakter olması ve çocuğun rüyalarına girmeye başlaması ona beni sen çağırdın demesi ne bileyim sanki pekte tutarlı değildi.
üstelik içinde kor alevlerin olması sanki üst düzey bir fantastik eser izleyecekmişiz havası veriyor ama öyle değildi.
öte yandan filmin başında nam-ı değer ent abimizin sana ejderhaları nasıl öldürdüğümün hikayesini anlatacağım demesi ama daha sonrasında ejderhanın e sini bile anmaması bariz bir açıktı.
üçüncü hikaye olarak anlattığı şeyin bir hikaye den ziyade kendine gelmesi için gaz vermekten, hadi göster gücünü demekten ibaret olması da apayrı bir konu.
son olarak ta çocuğa okulda karışan elemanın derdi neydi? aralarındaki ilişki neydi? çocuk o elemana neden uzunca bakıyordu? bunlar da son derece ana hikayeden kopuktu ve tipik ibne amerikan kolej öğrencilerinin olmasıda hikayeyi klişeleştirmişti.
filmi bir dram filmi olarak ele alacak olursam da bir hayli başarılı olduğunu söyleyebilirim. anne çocuk ilişkisini, hassasiyetini sonuna kadar hissettiriyordu.
Kılık kıyafet olayına pek yorum yapmam ama bu harbiden ibne işi. Ne o amk daracık gömlek daracik kisa pantolonlar prezervatif takılmış hıyar turşusu gibi duruyorlar
o naif sesiyle seslendirdiği her esere ayrı bir güzellik katan nadide sanatçı.
en beğenilen yorumunun da (bkz: kapın her çalındıkça) olduğunu düşünüyorum. en azından benim öyle.
olduğunu söyleyenler var da ben daha çok güzelliğe ve kızlar açısından da yakışıklığa duyulan hayranlık olarak görüyorum. ilk görüşte aşk ancak filmlerde olur yani yoktur öyle birşey.
Karamsar bir kadın, dar bir pantolon, özel gününde yapınca rahatsız olacağı uygulamalar, çantasından ped çıkaran bir kadın ve bir de reklam sonunda gülüşen kızlar.