mevkileri makamları mertebeleri fazla büyüten bir ülke olduğumuzun somut delilidir bu bayan.
yaşım 35 ve o kadar boş - bomboş akademisyenler tanıdım ki aklınız kaçar. dersiniz ki "bu adam/kadın nasıl olmuş da bırakın akademisyen olmayı; bunca sene hayatta kalmış!?"
mevcut sistem aslında çok basit işliyor. ya çok inekleyeceksin sıfır sosyal zeka ile bir yere geleceksin; yada sıfır zeka ile tanıdık vasıtasıyla bir yere geleceksin. bu kadar.
bide bu olayın tam tersi mevcut. ne kadar zeki insanlar bu tip zekası şaibeli insanların altıda çalışıp eziliyor.
Covid nedeniyle dağın başında karantinada kaldığım zaman, çeken nadir kanaldan birinde olması sebebiyle biraz mecburiyetten izlediğim program.
kurgu olduğu o kadar açık ve net ki nasıl bu kadar izleniyor hayret ediyorum. resmen çoğu oyunda hazır tabak veriliyor kazananlara... o kadar bariz ki.
tabi bu kadar değil ama mesela diyelim adam balık alıyor marketten, temizliyor fırınlıyor bişeyler yapıyor, şeflerin önüne bi koyuyor "kazandibi tatlısı" :D
o kadar değil tabi de (yok bi de olsaydı amk :D) ilk fark ettiğimde sesli kahkaha atmıştım, ikinci fark ettiğimde ise bir daha seyretmemek üzere kanal değiştirdim.
reklam ve ürün yerleştirmeleri aşşşşırı amatör.
elemelerde sarmıştı az çok, sonrası tam bir fiyasko...
lan o kadar mükemmel bir final yapabilecekken, sırf ters köşe olsun diye barney 'i nasıl harcadınız ya. o değil de robin sen nasıl pis bi insansın be... aklım almıyor. yazıklar olsun...
*seneler sonra girdim bi eski günleri yad edeyim diye, "üye girişi yaptıktan sonra reklam görmeyeceksiniz" kuralını kaldırmışlar gördüğüm kadarıyla.
*troller yine bol. eski trolleri aradı gözlerim ama.. en azından onlara gülüyorduk.
*bilgi içerikli entry diye bişey kalmamış. son bir haftada binlerce entry girilmiş ama bilgi içerikli olanı bulamadım hiç.
sanırım potansiyelini fark edemediler hala sözlüklerin. bu sözlükler, onlarca -iyi yada kötü- yazar çıkarttı, yeri geldi türkiye'nin gündemini belirledi. eskiden internette bulamadığımız bişeyi bulmak için sözlüğe girerdik. yada sözlüğe her girdiğimizde bir bilgi öğrenirdik.
ihtiyar nutuğu çekmeyeceğim merak etmeyin.
şu an olan şartlara uyum sağlamış gibi sözlük. "gir, yaz, çık. seri ol, tüketim toplumuyuz biz." uzun uzun yazıları okuyacak vaktimiz yok.
işte o iş tam öyle değil. dediğim gibi potansiyeli bu kadar yüksek bi platformu bu kadar kolay harcıyor olmaları zoruma gidiyor.
lan bi tane düzgün mobil uygulama bile yazamadınız ne diyim size...
yeri geldiğinde hep söylerdim, bu adam bize fazla iyi. yurt dışında olsa yere göğe sığdıramazlar diye. tezimi haklı çıkartmış ve hak ettiği değeri yurt dışında da görmüştür. tebrikler olsun!
bir firma düşünün; biletleri 38 liradan satmasına rağmen dakikalarca, bıktırana kadar, filmlerden önce reklam veren...
bir firma düşünün; hediye(!) bilet verdiği halde o hediye bileti size vermemek için elinden geleni yapan ( internetten hediye biletinizi almak istediğinizde, mükemmel sistemleri hata veriyor! anca gişeden almanıza müsade ediyor bu harika sistem! tabi o bileti almanız için sırayı ve filme yer kalmama ihtimalini göz önüne almanız gerekiyor!)
bir firma düşünün; çok basit olan bir müşteri hizmetleri kaydını 3 aydır sonuçlandıramayan! ( adıma iki hesap var ve bunları tek hesapta toplayacaklar 3 aydır!)
bir firma düşünün; alt yapısı olmadığı halde ve hiç bir alt yapı yatırımı görünürde yapmadığı halde internetten sattığı biletlere ucuz(!) diyen ve asla internetten kolayca bilet alamadığınız.
bir firma düşünün; çalışanları kafalarına göre işler yapan ve asla bunu sorgulamayan!
bir firma düşünün; sektörün büyük kısmını tek eline almış olmanın güveniyle ne istiyorsa onu yapan! fahiş fiyatlara bilet, içecek vs satan... ve siz talep etmeden mısır içecek vs için fiş vermeyen!
bir firma düşünün; filmlerin seans saatlerini, bir önceki filmin bitiş saatine denk getiremeden koyan! -reklamlardan dolayı bir önceki filmin bi türlü bitememesinden kaynaklanıyor. artık arada kayıt dışı reklam mı gösteriyorlar ne yapıyorlar anlıyamıyorum. belli bi programları yok sanırım!-
ve
bir firma düşünün; geliri gerçekten çok yüksek olan. kurulu tesislerinin haricinde hiç bir yatırımı, hiç bir ilerlemesi, sıfır müşteri memnuniyeti ile "zaten bize mecburlar" mantığı ile çalışan!
bu ülkedeki çoğu kurum gibi çürümüş, denetimsizlikten ölmüş, ödediği vergi şaibeli, sadece maksimum kazanç elde etmeyi kendine ilke edinmiş....
leopar mı bilmiyorum ama çoğu arkadaşın söylediğinin aksine vaşak olmadığını söyleyebilirim. vaşakların kuyruğu kısa olur. bu aşağıdaki kareden anlayacağımız üzere kuyruğu boyunun 3 de birinden fazla bu hayvanın. ve ucu siyah. tabi işi uzmanlarına bırakmak lazım.
şarkı söylemek o kadar yakışıyor ki anlatamam... çok özel bir sesi var.
edit 1: bi de aklıma takıldı; lan yurt dışından hadise'yi iteleyeceğinize bunu iteleseydiniz ya... !
edit 2: oğlum valla ısırırım ben bunu bu kadar tatlı olunmaz ki ya tipe bak!
prensipleri olan dövmecilerin yapmayı reddettiği şey.
çok subjektif ama mesela bizim Dövmeci Çağlar abi. Hayatta isim dövmesi yapmaz. yani, bi tek sevgili ismi değil; anne, kardeş, evlat. hiç fark etmez. kesinlikle isim dövmesi yapmaz. müşterilerini kibarca geri çevirir.
bence en mantıklısını yapıyor. bu dünya'da neyin ne olacağı belli değil....
sabah saat 7 suları. içeriden sesler geliyor. iki kişi tartışıyor.
- sabah sabah seninle mi uğraşacam! geç kaldım zaten!
- meow moew maw mow!
- sus! saat 7 olmuş zaten!
- mow maw meaow mow!
- gel buraya!
- mow!
- lan gel!
- maw maw mow moeaw!
ev arkadaşım ve piremses tomris hanım arasında ufak bi sürtüşme oldu sanırım umarım barışırlar...
çok ilginç bir şekilde filmi gömmeye yemin etmiş bir kitle var sözlükte.
müzikleri inanılmaz ötesi harika.
oyunculuk tartışılmaz derecede iyi.
resim/görüntü/efektler gerçekten çok başarılı (renkleri de çok beğendim)
senaryo tartışılır ancak akıcılığını yitirmiyor.
kurgusu da güzel.
kostüm seçimleri zaten başarılı.
espriler kara mizah/durum komedisi tarzında ki bu tip komedi eskimez. 20 defa da izlersen gülersin.
fantastik film sevmezsin anlarım da gömülecek bir film değil bu...
bir açılış sahnesi var ki belkide gelmiş geçmiş en iyi açılış sahnelerinden birisi...
şu filmi izlerken imdb puanını baz almayı da bırakın artık.
böyle kıpır kıpır, hayat dolu bi parçadır. yağmurun ardından açan güneşi sevme sebebidir. sözlerini de çevirelim tam olsun;
sun is shining in the sky, there ain't a cloud in sight
güneş parlıyor, etrafta bulut yok
ıt's stopped rainin' everybody's in a play
yağmur durdu, herkes oyunda
and don't you know, ıt's a beautiful new day.
ve bilmiyormusun ki bu güzel bir yeni gün...
runnin' down the avenue see how the street shines brightly
caddeden aşağı, güneşin nasıl berrak parladığını görmek için koşuyorlar
ın the city on the streets where once was pity,
zamanında acınası bir halde olan şehirde.
mr. blue sky is living here today.
BAY MAVi GÖKYÜZÜ bugün burada yaşıyor!
mr. blue sky, please tell us why, you had to hide away
for so long where did we go wrong?
bay mavi gökyüzü, lütfen nedenini söyle, nerde yanlış yaptık ta
bu kadar zaman saklanmak zorunda kaldın?
hey there mr. blue, we're so pleased to be with you
merhaba bay mavi, seninle olmaktan mutluluk duyuyoruz!
look around see what you do, everybody smiles at you
etrafına bir bak ne yaptın, herkes sana gülümsüyor!
hey you with the pretty face welcome to the human race
hey sen! güzel yüzlü! insan ırkına hoş geldin
a celebration mr. blue sky's up there waitin'
bir kutlama, bay mavi gökyüzü yukarıda bekliyor!
and today ıs the day we've waited for
ve bugün beklediğimiz gün!
mr. blue sky, please tell us why, you had to hide away
for so long where did we go wrong.
bay mavi gökyüzü, lütfen nedenini söyle, nerde yanlış yaptık ta
bu kadar zaman saklanmak zorunda kaldın?
mr. blue you did it right but here comes mr. night,
bay mavi sen doğru yaptın da bay gece geliyor
creepin' over, now his hand is on your shoulder,
ürkütüyor, eli omuzlarında
never mind ı'll remember you this way
boşver sen, ben seni böyle hatırlayacağım!
kitap içerisindeki bilgilerin sizi aydınlatmasının ve ufkunuzu açmasının dışında, aynı zamanda okurken size çok yüksek bir keyif verir.
okuması o kadar keyifli ki bitsin istemiyorum. hatta kitabı belgesel tadında sesli okuyorum. sessiz okuduğumda da kafamın içinde rahmetli tuncel kurtiz'in sesiyle okuyorum. (hani bu insan gezegeni'ni seslendirdiği ses tonuyla) *
kesinlikle ama kesinlikle kullanmamanız gereken bir sağlayıcı.
3 ay aboneleri olarak kaldım. iptal ettim üyeliğimi. yine de kurtulamadım. bu üç ay içinde bana sadece 24 gün internet verdiler ki bu hizmet de stabil değildi. bu süre için ise benden iki fatura talep ettiler. bildiğin haramilik soygunculuk yapıyorlar. zaten size muhatap bir insan evladı sunmuyorlar. tezgahı açmış abimiz.
yeni müşteriyseniz öyle güzel ilgileniyorlarki kendinizi dük, lord falan sanıyorsunuz. ama imzayı attığınız anda sadece online işlem merkezinde kendini yırtan bi mahluk oluyorsunuz.
muhattap yok..
cevap yok..
hizmet yok..
rezil ötesi bir kurum. sakı ama sakın... hiç tavsiye etmiyorum!
hatta şöyle söyleyeyim; birden fazla sağlayıcı ile çalıştım. tamam türkiye'de öyle sağlam değil bu sağlayıcılar ama inanın en beteri bu. bedava verseler almayın! hatta üstüne para verseler dahi almayın!
--
edit:
en sonunda olay "siz fauranızı ödeyin biz size iade edelim" e döndü. bıkkınlıktan ödedim. geri talep ettim. ses yok seda yok. bildiğin dolandırıcı bunlar...
aklınızın ucundan dahi geçmesin abone olmak. inanın bana çok pişman olursunuz...
edit2:
parayı ödedikten yaklaşık 10 gün sonra parayı iade ettiler. hayır anlamıyorum madem insanları neden uğraştırıyorsunuz.....
en uzun ilişkim tam on beş yıllık... 2003 yılında bir kızla çıkmaya başlamıştık. ve ben o kızdan resmi olarak ayrılmadım. o da bana resmi olarak ayrıldığımıza dair bişey demedi. belki evlenmiştir. lan ne saçma bişey ya... beklesen olmuyor, beklemesen olmaz. insan bi gidiyorum der arkadaş...
tanıştığımız zaman daha cep telefonu yeni çıkmıştı. liseliler bilmez gh688 vardı babamda. onun da babasında telefon vardı. birbirimize çağrı atar dururduk. ne anlıyorsak. lan adam bi arasa cevapsız çağrıyı, babam açacak. 40 yaşında iki adam çağrılaşıyor. rezalet lan. o zaman haberleşme yolumuz buydu. güvercinle haberleşmenin bi tık ilerisi. şimdiki gibi bir milyon sms kampanyası yoktu tabi.
neyse biz bi şekilde buluşup görüşüyorduk. stajerdi bu bi anaokulunda. orada rastlaşıyorduk falan arada. idare ediyorduk. sonra yine bir gün bi gittim, stajı bitmiş. çağrılarım cevapsız. havada kaldı ilişkimiz.
Zehir damlayan dudaklarımdan bal kokan kelimeler akıyordu,
muhafız kalemim ipekten kağıdıma yazıyordu mütevazı melankolik tranvamı...
herşeyin 'bok' olmasıyla huzur içine erdi mutlu günlerim.
yanı başımda uyku haplarını içti uyuyan güzel ve bi daha uyanmadı...
anlamsız cümlelerimin arasından manasız çırpınışlar affetmedi hatalarımı.
şakayla karıştırdım suratıma çarpan kader tokatlarını; komik değilmiş, dudağım patladığında anladım.
sağnak şeklinde gökten yağan karamsarlık giyotinim oldu idamım esnasında
ve pamuk prensesin elması boğazında kalmıştı ilk ısırıkta... rapunzelin şaçları peruk, polyanna'ın mutluluğu buruktu aslında...
sonsuza kadar kahrolmuşlardı her masalın sonunda...
arşa değdi sigaramın dumanı ve beni avlamıştı avcı kırmızı başlıklı kızı tuzağa düşürmediğim halde... pinokyo benzin dökerek yaktı kendini gepettonun şöminesinde, üç küçük domuzun evleri başına yıkıldı ilk zelzele de...
ve avcuma bir kuş konmuştu,bir parmağım tutmuş,birisi pişirmiş,birisi yemiş, sonuncusu 'defolun' demişti....
ben saçmalama sınırlarından sarkarken, beyaz atlı prens son sişe şarabını bitirmiş namluyu ağzına damıştı bile... Notre Dame'ın Kamburu felaket çanlarını çalmaya başlamıştı...
hayat bunu yapmaya ne zaman alışmıştı?
bakmadan yazmanın verdiği keyifin doruklarında dolaştım.
aklımdan geçen her kelimenin bir diğeriyle olası benzememe ihtimalini çöpe attım.
bir sigara daha yaktım.dumanı nefesim oldu.
yitik kelimelerimle, bitik hayatımın en dibinden haykırışlarımın gök kubbenin en tepesine erişmesi umuduyla sevindim birden.
oturup geçmesini bekledim... -alışmak iyi değil sevinmeye...-
bir yıldız seçtim kendime ve o yıldızın parlaklığında ezdim kibiri,bencilliği...
uzay boşluğuna savurdum içimde biriken sonsuz kini nefreti.
bitkin düştüm ve boşlukta savrulmaya başladım...
güneşten bir sigara daha yakmak için ateş alıp, mehtaba kadeh kaldırdım...
en sonunda dünyaya bıraktım kendimi ve hayatımın kollarına yeniden düştüm...
diğer bir adıyla "aslan krallığı" nat geo wild kanalının güzidesi. 3 bölümlük mini seri.
izlediğim onca belgesel arasında en iyilerinden. yemişim game of thrones'unu, breaking bad'ini... böyle bir gerilim, böyle bir macera, böyle bir destan yok.
herşey tanzanya'nın mwagusi nehrinin bir vadisinde the glade adı verilen vahada yaşanıyor. glade, kuraklık zamanında suyun bulunduğu ender bölgelerden birisi. suyun olduğu yere hücum eden manda sürüleri beraberinde avcıları da glade'e getiriyor. bu da avcıların arasında tehlikeli ve kanlı karşılaşmalar doğuruyor.
taraflar ise şöyle;
Glade sürüsü: yaşlı ve bilge 2 dişi aslan ve yavrularından oluşan küçük kendi halinde bir sürü.
incia sürüsü: dişilerde ve erkek genç aslanlardan oluşan göçebe bir sürü.
baubab sürüsü: 30 dan fazla aslandan oluşan büyük ve güçlü bir sürü.
ve aynı anda uzaktan onlara doğru ilerleyen 4 başıboş yetişkin erkekten oluşan aslan koalisyonu.
belgesel/dizi sırasında yaşanan savaşlar, ölümler, vazgeçişler, avlanma sahneleri, hiç umulmadık ittifaklar, ihanetler...
uzun süreli bir çekim yapılmış belli büyük emek var. tabi ki kurgu ama izlemesi o kadar keyifli ki anlatamam.