sininen
61 (self sufficient)
dokuzuncu nesil yazar 1 takipçi 5.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    askerlik sorunu var diye sevgilisinden ayrılan kız

    4.
  1. 25 yaşını aşmamış, 5 yıl ilişki tecrübesi olan, askerlik sorunu olmayan. cümlesindeki gizli kevaşeyi bulunuz.
    tanım: zaman kaybı olarak nitelendirilen kadın.
    2 ...
  2. içinde hayvan ismi geçen dizi veya filmler

    9.
  3. cemal tanga

    22.
  4. bir cemal vakası daha.
    başarısız bir girişim.

    (bkz: komiser cemal)

    (bkz: esen kalınız)
    1 ...
  5. akraba evliliği

    86.
  6. yeni bireyde olası genetik bozuklukları, sakatlıkların oluşmasını sağlayacak insandır.
    2 ...
  7. tıp okumayanların gerizekalı olması

    9.
  8. gençliğin bekarete önem vermemesi

    12.
  9. sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şeyler

    1236.
  10. bir kadına yazılabilecek en güzel şiir

    167.
  11. dali

    6.
  12. başarılı bir psychedelic trance dj i.

    (bkz: hectic)



    http://www.myspace.com/djdali5
    0 ...
  13. vurucu şarkı sözleri

    492.
  14. Eşyalar toplanmış seninle birlikte
    Anılar saçılmış odaya her yere
    Sevdiğim o koku yok artık bu evde
    Sen
    Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
    Ne olur terketme yalnızlık çok acı
    Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte

    Sen kadınım.
    4 ...
  15. izlenesi filmler

    197.
  16. balık burcu erkeği

    482.
  17. becerilerini gösterebilmek için daima başkası tarafından desteğe, poh pohlanmaya ihtiyaç duyan erkektir.
    2 ...
  18. sen

    219.
  19. ağır kesiklerin ardında,
    kesilir nefesim.
    ve güzelsin sen
    bulutların süzülüşü gibi,
    denizin üzerinde.
    ayrı renklerinde
    farklı tonların.
    0 ...
  20. sevgili ile geçirilen en güzel anlar

    44.
  21. ilk öpüşmedir.

    sevgili aşamasına geçilmemiştir henüz ve hisleri belli etmek, açılabilmek için içersin zurna gibi olursun da görüntü ikili üçlü gelmeye başlar ya o an bulunan ilk musluğun altına baş sokulur, kafa bir nebze toparlanır ve arkanı döndüğünde oradadır. elinde havluyla başını kurulamaya başlar. işte o an çekersin belinden ve yapışırsın dudaklara...
    0 ...
  22. öbür dünyanın kralıyım

    1.
  23. korhan futacı ve kara orkestra parçası.

    Öbür dünyanın kralıyım
    Donmuş mabette soytarıyım
    Siyah kumlarım denizim ah
    Bu yüzden seni her gün sayıklarım
    Büyük kuşların avcısıyım
    Uzun yolların ayaklarıyım
    Öbür dünyanın kralıyım of
    Bu yüzden seni her gün sayıklarım
    Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
    Gideceğim yeri severim derdin sonunda
    Artık yoksa varsa kalan aklımda
    Öleceğimi bilmek kollarında
    Büyük kuşların avcısıyım
    Uzun yolların ayaklarıyım
    Öbür dünyanın kralıyım of
    Bu yüzden seni her gün sayıklarım
    Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
    Gideceğim yeri severim derdin sonunda
    Artık yoksa varsa kalan aklımda
    Öleceğimi bilmek kollarında
    Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
    Gideceğim yeri severim derdin sonunda
    Artık yoksa varsa kalan aklımda
    Öleceğimi bilmek kollarında… Hey
    Öbür dünyanın kralıyım
    Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
    Öbür dünyanın kralıyım
    Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
    Yeni bir mahsulüm kalırım
    Yeni bir mahsulüm kalırım
    Yuvarlanır bilirim dallarımdan aşağılara

    (bkz: pavurya)

    0 ...
  24. the last lions

    2.
  25. insanların hayvanlardan çok şey öğrenmesi gerektiğini anlatan belgeseldir. öğreneceğimiz yerde istilacı tutumumuzla varlıklarını tehlikeye atmamızda cabası.

    (bkz: the humans are coming)
    2 ...
  26. todd solondz

    1.
  27. amerikan orta sınıfının bencil, ikiyüzlü ve kendisine ve çevresine yabancı tavrını filmlerinde hicivsel bir şekilde eleştiren todd solondz, mutluluk’tan (happiness, 1998) 11 yıl sonra çektiği savaş sırasında yaşam’da eleştirel tavrını farklı meselelerle de geliştirme ve daha geniş bir alana yayma imkânı buluyor.

    filmlerinde yerleşik değerlere, aile bireylerinin tiyatrovari yaşantılarına, sözde ahlakçılara, cinsel istismara ve sağ/sol ayrımı yapmaksızın yerdiği amerika’nın politikalarına değinen solondz, son filminde 11 eylül sonrası amerika’nın haletiruhiyesine de vurguda bulunarak; karakterlerinin kişisel olarak yaşadığı affetme/unutma ikilemini kolektif bir bilinç düzeyine taşıyor. bu sayede, amerika’nın savaşlar nedeniyle dünyada yol açtığı yıkımlar üzerine de önemli tespitlerde bulunuyor.
    her ne kadar savaş sırasında yaşam, mutluluk’un devam filmi olarak ifade edilse de, yönetmen filmini, önceki filminin devamından çok bir döngünün yeni bir halkası olarak yorumluyor. bencilliklerinden dolayı mutluluğu bir türlü bulamayan farklı yaş gruplarından karakterlerin yaşadıklarını ekrana getiren mutluluk; sözde mutlulukların ve yalnızlığını saklayarak rol yapmaya çalışan, baskı altında kalmış çaresiz insanların hikâyesini anlatıyordu. filmde, yönetmen sadece kazananların ayakta kaldığı bir sistemi eleştirerek, sistemin bireylere dikte ettiği değerlerin altını oymaya gayret ediyordu. bu şekilde, sisteme uyum sağlamış gibi görünen ama aslında rol yapmaktan öteye geçemeyen sözde mutlu insanların da bir parodisini sunuyordu. üç kuşak amerikalının yaşamlarından kesitler aktararak, amerikan hayat tarzının bireyler üzerinde bıraktığı etkilere değinen solondz, böylece “sıradanlaşma” ve “normal olma” eğiliminin kökenlerine inme imkânı yakalıyordu. savaş sırasında yaşam’da ise, bu eğilimin nedenlerinden çok sonuçlarını görüyoruz. daha doğrusu solondz’un şimdiye kadar ki filmlerinde araştırdığı, tartıştığı ve eleştirdiği meseleleri 11 eylül sonrası toplumsal yaşama sinen paranoyayla birleştirerek, bir harman yaptığına tanık oluyoruz. yönetmenin kariyerini ve tavrını ifade etmesi bakımından bir özet niteliği taşıyan film, ayrıca bundan önceki filmlerinde kullandığı temaların daha genel bir söyleme de aracılık etmesi sebebiyle daha katmanlı bir yapıya sahip.

    affetme/unutma ikilemi

    mutluluk’ta sistemin dayatmacı tutumu nedeniyle sürekli “dışarıda kalma” korkusu yaşayan, kendini ifade etmekte zorluk çeken ve sürekli bir içsel çatışma yaşayan karakterlerin mutluluk arayışlarının sonuçlarına şahit olduğumuz savaş sırasında yaşam, bu nedenle bireylerin kendilerine ve çevrelerine verdikleri zararların da boyutlarını gösteriyor. eski sevgilisi intihar eden joy’un sürekli onun hayaletini görmesi ve ondan af dilemeye çalışması, eski kocası küçük çocuklara tecavüz etmekten dolayı hapiste yatan trish’in kocasını çocuklarına unutturmaya çalışması, helen’in ailesini yok sayması ve küçük timmy’nin pedofili hastası olan babasının öyle olmadığına dair inkar çabaları bizlere mutluluk arayışının sonuçlanmadığını, tersine yeni sorunlarla devam ettiğini de göstermiş oluyor.
    bu açıdan bakıldığında, film karamsar bir tablo çiziyor olsa da, filmin karamsarlığı esasında karakterlerin kendi çevrelerine ördükleri duvarları yıkmadıkça yüzleşmenin gerçekleşemeyeceğini ifşa etmesinden kaynaklanıyor. af dileyen karakterler unutmayı tercih ederek, sorunlarını bilinçaltına atıyor. bu davranışın yansımalarıysa her karakter özelinde farklı sorunlara yol açıyor. joy intihar eden eski sevgilisinden bilinçaltında bile af dilemekten çekinirken, onun bu sorunla yüzleşmeyerek kendini affettirmek için ölen sevgilisine benzer insanlara yardım etmeye çalışması aynı olayın tekrar etmesini ve joy’un büyük bir çıkmazın içinde kalmasına sebep oluyor. helen’e baktığımızdaysa, onun ailesini unutma çabasının aidiyet sorununa, yabancılaşmaya ve ikiyüzlülüğe neden olduğunu görüyoruz.
    affetmekle unutmak arasındaki ikilemin yaşanmasının önemli nedenlerinden biri, affetmenin bir kabul, unutmanın ise bir reddi içinde barındırmasıdır. af dilemek ve affetmek bir huzuru, unutmak ve unutturmaya çalışmak ise beraberinde yeni çatışmaları getirir. bu çatışmaların ortasında sıkışan karakterlerin özelinde bunların farklı anlamları olsa da, yönetmen bu ikilemin yol açtığı çatışma üzerinden “savaş zamanında” amerika’ya da göndermede bulunur. film süresince diyaloglar ve televizyon haberleri aracılığıyla amerika’nın neden olduğu savaşları hatırlatan ve bu şekilde ülkenin bilinçaltına gizlediği şeyleri yüzeye çıkarmaya çalışan yönetmen, bireylerin sadece içsel dünyalarında değil, dış dünyalarında da aynı çatışmayı yaşadığını ortaya koyar. kendisiyle yüzleşmesi gereken sadece bireyler değil, aynı zamanda ülkenin kendisidir de. amerika’nın dışında, çok aleni bir şekilde belirtilmese de, örtük olarak yahudilik üzerinden avrupa da bu yüzleşme meselesine dâhil olur.

    tiyatrallik ve kurmaca ilişkisi

    başta pedofili olmak üzere diken üstü konuları filmlerinde anlatarak, dışarıdan “normal” gibi görünen amerikan orta sınıf ailelerinin yaşadığı yozlaşmayı açık eden todd solondz, filmlerinin sürekli bir kurmaca olduğunun da altını çizer. yönetmenin ele aldığı temaların diken üstü konumu düşünüldüğünde, bu bir gerekliliktir aynı zamanda. biri film içinde film şeklinde geçen ve kurmacaya gönderme yapan, diğeri ise şimdiki zamanda geçen ve bir orta sınıf ailenin yaşantısından bir kesitin aktarıldığı iki hikâyeden oluşan storytelling’de (2001) yönetmenin bu tavrının nedenleri daha net bir şekilde ortaya çıkar. livingston ailesinin çözülüşünün belgeselini çeken yönetmen tobey, daha sonra çekmiş olduğu belgeseli bir eğlence malzemesi olarak sunar ve livingston ailesinin yaşadıklarının bir tüketim ürününe dönüşmesini sağlar. solondz, bu sayede yaşanmış olayların kameraya alınmasıyla aslında gerçekliğin yeniden üretildiğini ve bu şekilde gerçekliğin kurgulanarak bir pazarlama aracına dönüştürüldüğünü gösterir. mutluluk filminde olduğu gibi savaş sırasında yaşam’da da bu yüzden, filmin kurmaca yanının altını çizen ve seyirciyi filme yabancılaştıran bir müzik kullanımı ve abartılı oyunculuklar vardır. yönetmen, aile yaşantısını, birlikte yenen yemekleri ve çiftlerin bir restoranda oturup konuşmalarını sık sık arka planda giderek yükselen ve diyalogları bastıran aryalarla keser ve yaşanan mizansenin tiyatralliğine vurgu yapar.
    insanları kazananlar ve kaybedenler diye ikiye ayıran bir sistemde, bireylerin hayata tutunmak ve mutluluğu bulmak için çıktığı yolculuğu filmlerinde anlatan yönetmen, amerikan orta sınıfının ikiyüzlülüğünü, ailelerin bencilliğini, iletişimsizliği ve yabancılaşmayı da karakterlerinin yolculuklarında ortaya döker. didaktik bir anlatıma kaçmadan, karakterlerini iyi ve kötü diye tanımlamadan amerikan orta sınıfını hicv eder. mutluluk ve savaş sırasında yaşam’da görüldüğü gibi solondz’un dünyasında meleklere ve şeytanlara yer yoktur. kurbanlar da mağdurlar da aynı yolun yolcusudur. bir bebek sahibi olarak mutluluğu bulacağına inanan palindromes’daki (2004) aviva karakteri gibi solondz’un karakterlerinin de yaşları değişir, ten renkleri değişir, içinde bulundukları yerler değişir, ama bir şey kalıcıdır: aviva hangi isimde olursa olsun, hangi bedende karşımıza çıkarsa çıksın o sadece mutluluğu arayan bir çocuktur. tıpkı oyun evine hoşgeldiniz’in (welcome to the dollhouse, 1995) dawn wienar’ı, mutluluk’un joy’u ya da savaş sırasında yaşam’ın trish gibi… solondz filmlerinin melankolisi de belki bu mutluluk arayışının her seferinde yeni sorunlarla ağırlaşmasından kaynaklanır. savaş zamanını yaratan unsurlar onların kendilerine acı veren şeylerle yüzleşmekten kaçınmasında saklıdır. acı veren şeyler unutuldukça, karakterler de mutluluğun peşinde koşmaya devam eder. fakat yüzleşme gerçekleşmeden böylesi bir arayış nafiledir.

    alıntı.
    0 ...
  28. françois cluzet

    1.
  29. birbirine benzeyen ünlüler

    2126.
  30. an

    47.
  31. niteliksel, dinamik bir gelişimdir.

    bellek ve bilinç ile iç içe ilerler.

    "evrende iki benzer şey yoktur. iki özdeş an da olamaz. iki özdeş an'ı deneyimleyebilecek bir bilinç, belleksiz bir bilinç olacaktır."

    henri bergson
    0 ...
  32. nefes alamamak

    38.
  33. 19.09.2012 05.50 sularıydı... "o" nun tavsiye ettiği kitabı okurken uyuyakalmışım. abimin sesine irkildim, aniden yan odaya koştum. hiç olmadığım kadar ayılmıştım o an. çenesi kilitlenmişti ve nefes alamıyordu. ilk yardım dersinden öğrendiğim kadar açmayı başarabildim. o aylardır kullanmadığı dişleri ilk günkü keskinliğindeydi. parmaklarıma kan oturturcasına baskıya rağmen az da olsa açabilmiştim. kesikler olmuştu ve zaman akışında hızlı ve ani değişimler oluyordu. aynı dakikalarda ambulansı aramıştım evin adresini ilk kez verircesine bir şeyler söyledim. arada geçen beş dakikalık süreçte bir kasılma daha yaşandı. nihayet ambulans gelmişti ve apar topar küçük şehrimizin siktiri boktan hastanesinde idik. yapabildikleri tek şey arada tansiyon ölçüp, serum fizyolojik bağlamalarıydı. 6/4 olan tansiyonu saatler sonrasında ancak 13/7 olabilmişti. aylardır nefes alış verişlerini takip ettiğim kadın artık nefes alabilmekte bile güçlük çekiyordu. uykuya dalabildiği nadir anlarda gövdesini takip edebiliyorum ancak. yaşam belirtisi olarak sadece bu kalmış gibi elimizde...

    o, çene kasılmaları yaşarken nefes alamıyordu.
    ya ben, biz... ruhun soluğunu kesiyor yaşantılar.

    yedi sülalene küfrediyorum orospu çocuğu hayat.

    çokta gerekliymiş gibi tanım: oksijenin akciğerlere girmemesi durumu.
    0 ...
  34. it all starts with one

    1.
  35. ane brun'un 2011 yılında çıkardığı albümüdür.

    1. cd

    these days
    words
    worship (feat. jose gonzalez)
    do you remember
    what's happening with you and him
    lifeline
    one
    the light from one
    oh love
    undertow

    2. cd

    dirty windshield
    take it slow
    one last try
    queen and king
    du grlter sl store tlra
    i would hurt a fly
    another world
    alfonsina y el mar
    0 ...
  36. words

    6.
  37. bir ane brun şarkısıdır.

    words, take her with you
    let her rest in your rhyme
    words, take her away
    somewhere, be on time
    words, ease her breathing
    lay her softly on the floor
    there, let her linger
    and listen like ever before

    leave, her windows, uncovered at night
    and fill her room with the city lights
    as they illuminate the sky
    it reminds her of the people outside
    cause she won't sleep
    unless she heals her loneliness

    walk with her
    beneath the tree tops
    create new paths and memories
    show her, how the sunlight
    glances through the gaps between the leaves
    words, help her change the world
    in only one verse
    tell her to reach for the stars
    and to always put love first

    leave, her windows, uncovered at night
    and fill her room with the city lights
    as they illuminate the sky
    it reminds her of the people outside
    it reminds her of the people
    it reminds her of the people
    it reminds her of the people outside



    (bkz: it all starts with one)
    0 ...
  38. ahmet kadri rizeli

    1.
  39. 1959 doğumlu klasik türk musikisi sanatçısı, kemençe virtüözü.

    (bkz: jazz alla turca)

    http://www.myspace.com/ahmetkadririzeli

    0 ...
  40. cenk erdoğan

    13.
  41. 1 ...
  42. barış güney

    22.


  43. mızrap ile yay şimdi düşlere yolculuk vakti.
    0 ...
  44. tanini trio

    1.
  45. tahir aydoğdu, hakan ali toker ve bilgin canazdan oluşan, musiki grubu.

    (bkz: dokunuşlar)



    http://www.taninitrio.com/
    0 ...
  46. nida ateş

    5.
  47. (bkz: kadifeden kesesi)

    1 ...
  48. kamil erdem

    5.
  49. (bkz: Waltz Andalucia)

    0 ...
  50. takagi masakatsu

    1.
  51. japon müzisyen.

    (bkz: exit/delete)



    http://en.wikipedia.org/wiki/Takagi_Masakatsu
    0 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük