http://www.uludereicinadalet.com/index.php?ekle
uludere katliamı üzerine sarfedilen yakışıksız söz ve tutumlar üzerine basın ve kamuoyuna duyuru, insanlığa çağrı metni. adalet için, hak için hukuk için hiçbiri değilse insanlık için bir imzayı çok görmeyin..
ismet Özel'in, Dergâh dergisinin Kasım 1995 tarihli 69. sayısında yayınlanan çobanoğlu yazısı. efsane olmuş ama elimizde yazının başlığından gayrı şey yok. beklemedeyiz bakalım bir hayır sever sahip çıkar da belki paylaşır deyu..
28 şubat geçmişte kaldı diyenlerin samimiyetlerinin çözüleceği umulan yeni bir imza kampanyası. madem geride kaldı buyrun; seçilebilir sıralarda başörtülü aday görmek istiyoruz, Başörtülü aday yoksa oy da yok!
2 Mayıs 1999 da seçim kazanarak milletvekili olan Merve Kavakçı ya başörtülü bir kadın olduğu için had bildirilmesinin üzerinden tam 12 yıl geçti. Bu 12 yıl içinde başörtülü kadınlar, 28 Şubat darbesinin de etkisiyle, eğitim, çalışma ve seçilme haklarının ellerinden alındığı, kamusal alan ilan edilen tüm mekanlardan, hastahane ve mahkemelerden bile dışlandıkları uzun, acı ve sıkıntılarla dolu bir dönem yaşadılar. 12 yıl sonra artık, 28 Şubat sürecinin ülke barışına ve demokratikleşme sürecine verdiği zarar ortadadır ve bu süreç geniş kesimler tarafından kınanmaktadır.
Gelinen bu noktada, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da, 28 Şubat ın artık esamesi okunmuyor, 28 Şubat bitmiştir şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Doğrudur, Türkiye sivilleşme yolunda önemli adımlar atmıştır, askeri vesayet endişesi azalmıştır ancak kamuoyu önünde başörtülü kadınlara sosyal ve siyasal hakları ve itibarları iade edilmedikçe 28 Şubat süreci bitmiş olmayacaktır. Bu sebeple, Sayın Recep Tayyip Erdoğan 28 Şubat ın son kalıntısı olan başörtüsü ayrımcılığına karşı çıkmaya ve AK Parti saflarında siyaset yapmak üzere başvuruda bulunan başörtülü kadın milletvekili aday adaylarına seçilebilecek sıralardan listelerde yer vermeye davet ediyoruz.
Her fırsatta meydanlarda başörtüsü sorununu çözeceğini beyan eden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu nu, Sayın Devlet Bahçeli yi, Sayın Selahattin Demirtaş ı, Sayın Numan Kurtulmuş u , Sayın Mustafa Kamalak ı, Sayın Yalçın Topçu yu ve tüm siyasi parti liderlerini, bu sözlerinin taahhüdü olarak parti örgütlerindeki başörtülü milletvekili aday adaylarını listelerinde seçilebilecek sıralardan aday göstermeye çağırıyoruz.
Başörtülü kadınların aday adaylıklarını listelerin üst sıralarından adaylıklara çevirmeyen, temsiliyet haklarını talep etmek için bu seçim döneminde de beklemelerini salık veren tüm siyasi girişim ve partiler, bizlerin gözünde samimiyet ve itibarlarını kaybetmiş olacaklardır. Geçen seçim dönemlerinde, sivilleşme ve demokratikleşme konusundaki öncelikli hassasiyetimiz sebebiyle kayıtsız şartsız desteklediğimiz tüm siyasi partilere, bu seçim döneminde bir şart koşuyor ve uyarıyoruz:
bugün manşete düşen haber. son bir kaç gündür taraf yazarlarının twıtter da, çarşamba günü çıkacak olan manşeti işaret etmesinden belliydi bir bombanın geldiği. en son baransu bu kez çıkacak manşetin benimle ilgisi yok yazmıştı sanırım.
mevzumuz 25 bin sayfa belgeden oluşuyor. özet geçiyorum ama yetinmeyin alın gazeteyi, julien assange tarafından taraf gazetesi aranıyor. ahmet altan ın cümnlesiyle 'değişik bir telefon numarası alınıyor ve internet üzerinden şifreli bir görüşme yapılarak yer ve zaman belirleniyor. belirlenen tarihte taraf gazetesinden yasemin çongar görüşmeye gidiyor. neticeyi başta söylemiştik. türkiye yi ilgilendiren tam 25 bin sayfa belgeden bahsediyoruz. anlaşma yapılmış karşılıklı yarın itibariyle belgeler taraf da yayınlanmaya başlayacakmış.
anlaşmanın mahiyetinden bahsetmek lazım; şimdi nerde buluyolar bunca parayı deyu çemkirmeye kalkacak zibidiler çıkacaktır, sözleşmenin ''mali yükümlülükler'' başlığını taşıyan maddesinde '2 tarafta bu sözleşmeyle belirlenen haklarını kullanmanın ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir sonucu olarak birbirine karşı herhangi bir mali yükümlülük altına girmemektedir' yazıyor.
yeterince açık ha?
peki niye taraf? diye soracak olanları es geçiyorum. sebep malum. hala soruluyorsa mesela neden hurriyet değil de taraf diye vay arkadaş pes diyerek geçmekten başka yapacak şey yok, adamlar bile anladı güvenilecek basını, sorum şüpheyle soranlar; hala mı anlamadınız...
kimler kaç kişiler ne iş yaparlar bilmem ama umut vaadeden şahane genç bir grup. adnan oktar'ın kedi canını senin ve devlet bahçeli'nin hesap kitabına gönderme yaptıkları kırk yapar isimli 2 şahane ile youtube de boy gösteriyorlar. öle böle değil. çok güldüm sora sakinleştim ve dikkat ettim de hiç fena değil sesi elemanın beste de çok romantik nerdeyse duygulanacaktım. bakmadan geçmeyin deyu;
nerede o tatlı gülüşün anlamına gelen *hozan beşir şarkısı. sözlerini bulamadım bulabilseydim yazıcaktım aynen buraya belki bir kürt arkadaş tercümesini yapar da merakımdan kurtulurum diye yine de mümkün tabi bir gönüllü neden çıkmasın ki. *
bak şimdi ben de merak ettim diyenler için, buyrun;
edit: sözlerin tümü linkte yazdıgı kadarmış sanırım. daha uzun gibiydi sanki hı?
Nerede o tatlı gülüşün,
nerede o bakış, o yürüyüş
O kadar yandım ki yüzünün nârıyla,
o gitti bugün, ben arta kaldım
Bir gün sen yokken duyarsan aşkı,
aşksın, aşkın kendisi
ramazan ayı ıcınde sahurda anne zoruyla ağza tıkılmaya calısılan haşlanmış yumurtadır. yalan dogru bılmem ama anne emındır yumurta tok tutar 20 yıldır bunu soler, ben de bunu bılırım. eğer gerçekse yiyecem zira her an aynı cümle, aynı telkin bıktım, pes etmeme ramak kaldı, isvicrelı bılım adamları goreve..
zalime karşı mazlumdan yana olan mazlum-der in, düşünce özgürlüğüne darbe vurulan (fikrini begenmeyelim ya da begenmeyelim farketmez) ve malum dava sonucu ceza alan abdurrahman dilipak'a destek amaçlı başlattıkları hareket.
her sene değişir. ramazan hasebiyle oruca niyetlenenlerin son lokmaları için dakika saydığı vakittir. son bir nefes mi demeliydim. evet son bir nefes..
Kabul ediyorum: Dilimizdeki en güzel kelimeler m harfi ile başlıyor. Merhametten, maneviyattan, mevsimden tutun da meşakkate kadar... isimler de öyle: Muhammed, Müslüman, Mekke, Medine, Müslim...
Aydın değil, münevver; odak değil, mihrak; yurt değil, memleket vs.
M harfi, gördüğünüz gibi, hepsine bir derinlik kazandırıyor.
Ama ş de, m harfi kadar mühim vazifeler görüyor. Mesela j olmazsa, en fazla şu olur: Japonya değil, caponya; jandarma değil, candarma; jop değil, cop... Değişen bir şey olmaz yani.
Fakat ş’nin olmadığı bir Türkçe düşünemiyorum.
Son şiirlerimden birinde," Avlumuz vardı, çok uzaktık balkona / Büyük farktı bu, düşmanla aramızda" ; diye yazmıştım. Düşmandan kastım, elbette batı. Batı ile aramızdaki fark, sadece avlu ve balkondan ibaret değil. Onlar soğuk, biz ise sıcakkanlıyız. Biz kucaklaşırız , onlar kafalarını sallar. Biz neşe dolarız, onlar sevinir. Biz şükrederiz, onlar etmez...
Belki de bu yüzden, ş harfinin batılılarda olmaması bana hep anlamlı gelmiştir.
Öyle ya, bunca güzelliğin arasında şeytanın ne işi var?
Ş harfini kurcalarken, Muhammed arkadaşımız geldi ve “ibrahim ağabey, h harfini de ihmal etmeyelim dedi.
Doğru, ihmal etmeyelim.
H, en içli harftir. Gırtlaktan değil, içeriden gelir. Derinlerden bir yerden...
Kendinizden geçercesine bir Allah deyin bakalım. Hû deyin. Hay deyin.
Sadece h harfi camı buğulu hale getirir. isterseniz bir deneyin. Sadece h harfi, ellerimizi sıcak tutar. Avucunuzu ağzınıza yaklaştırın ve hohlayın... H harfi sizi ısıtacaktır.
Peygamber meyvesi olan hurmanın da h harfiyle başladığını unutmayalım. Ne mübarek bir meyvedir o...
Hamdolsun ; derken ki masumiyet... Huşudaki teslimiyet, hayattaki güzellik, hanımdaki sadakat, hafızdaki içtenlik, hanedeki sıcaklık, hakikatteki huzur, hacdaki ferahlık, hayâdaki incelik... Hep h harfi.
Ne ev, ne de konut hanenin yerini tutar.
Hanım; karı, bayan ve madamdan daha yukarıdadır. Ama hatundan yukarıda değildir. Çünkü hatun da h harfiyle başlar.
Buna karşılık ö harfi ile aram hiç iyi olmamıştır. Ö, alfabenin içinde bir korkuluk gibi durmaktadır.
Bizi korkutan, zarar veren, şüpheye sevk eden birçok şey ö harfiyle başlar: Örgüt, öcü, ölüm, öç, öfke, öksürük, hatta ödev!
Birini karşımıza almak istersek, onun başına ö harfini koyarız: Öteki...
Birini korkutmak isteyince yine onu kullanırız: Öööö!
Ödlek, korkaktan daha çok olumsuzluk çağrıştırır.
Örselenmek, üzülmekten daha ağırdır.
Ödeşmek bile, çoğunlukla olumsuz şeylere kapı açar.
Örümcek, ufak tefek olmasına rağmen, en korkulan hayvanların başında gelir.
Harflerin hikâyesi bitmez. Her bir harf için müstakil bir yazı yazmak gerekir. Bizim amacımız ise Yusuf Armağan 'ın kulağını çınlatmaktı, çınlattık. Gerisi, dilcilerin yapacağı bir iş... *
Yıllar var ki, ne zaman
bir sevdiğim gelse aklıma,
saatleri hesaplıyorum hemen ardından
ve her seferinde düşünmem gerekiyor baştan :
Oradan bu yana geldiğine göre güneş,
gelirken geride bıraktığı yerde vakit
geç olmalı, kararmış olmalı hava çoktan.
Uyumuşlardır, arayamam artık kimseyi.
Diyebilsem ki oysa : "Yağmur yağıyor.
Sapsarı bir ışık yansıyor kaldırımlardan.
Yaşlı bir kadın geçti az önce sokaktan,
az kalsın uçuyordu elinden şemsiyesi".
Çok değil, iki saatlik bir fark.
Kırılıyor ama işte zaman ve ilişkiler
ve yaşam.
Uçup gitmesi gibi bir şemsiyenin.
gökten zembille inen sadece aşktır
ve ölüm daha şık durur bronz bir tende
her daim sıfır kilometre bir gün var önümüzde
gir ve ortalığı karıştır.
ah diyorum, ahı bilir misin sen
dünya dedikleri gömgök bir yatır
nereden bilmiş beni, röntgeni icat eden
otuz yıl yaşadım elde var sıfır.
git ve körünü öldür, bitsin artık nazları
şoförlerin kurşunlaması gibi birtakım tabelaları
iştah kabartan ne varsa işte onları
vurmak, her insana yakışır.
dünya küçük demişlerdi nerdesin
kuyruğunu bırakması gibi bir kentenkelenin
kim böyle orta yerde bırakır
ve yazmaz birkaç satır.
bana günahtır,
nereye gidersem orası senin yurdun
çünkü aklımdan çıkmıyorsun...
bulent ozveren'in 2009 eurovision oylamalarının son dakikalarında artık sonucun belli olması hasebiyle norveçin birinciligi üzerine yaptıgı yorum. yarım yarım yarmıştır.
an itibariyle hayırlı ıslerın en basında gelır. akıl saglıgı kıymetı kaybedıldıgınde bıle anlasılamayandır. sozluk yazarlarının gonulluluklerı esas alınarak uludag sozluk yonetımı arafından bu hayrın goruleceınden hıc suphe yoktur.
kemal kılıcdaroğlu'nun üzerinde kendi fotoğrafı ile Peygamber Efendimiz'in (sas) "Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır." hadis-i şerifi nin yer aldıgı kartviziti ile siftahını yaptıgı acılımdır.
"osmanlı devrinin büyük âlimlerinden hacı mehmet zihni efendi´nin gerçekten bir bilgi ve kültür hazinesi olan bu eseri günümüz insanın anlayabileceği şekilde sadeleştirerek sıkıcı ve monoton bir ansiklopedi şeklinde yazmamış; son derece sağlam ve akıcı üslûbuyla birlikte yer yer edebî nükte, şiir ve atasözleriyle de eserini süslemiştir.
eser, sahabe hanımlarının yanı sıra sadece islami arap ve türk kadınların değil, aynı zamanda fars dünyasında ve diğer ülkelerde gerek islâm öncesi, gerekse islâmî devirde yetişmiş hanımların da hal tercümelerini ihtiva etmektedir. " *
ayrıca mesahiru'n nisa her kadının sahip olmak isteyeceği şahane bir ünvandır.
bu kitapta bahsi bile geçmiyordur belki ama tarihte iz bırakan kadın denildiğinde aklıma ilk züleyha 'yı * getirmiştir. örnekler çoğaltılabilir. şöyle ki;