Muzlu süt özellikle vazgeçilmezim olmuştur.
Birgün acaba bütün muzlu sütler bu kadar lezzetli mi diye bulabildiğim her markanın muzlu sütünü aldım. Yok aga, hiçbirini sevemedim. Ama bu dost marka muzlu sütten koli koli aldım eve. Ağzımın tadını güzelleştirmek istedikçe atıyordum bi tek.
Kız kaldırma umuduyla kendini paralayan talihsiz erkeklerin fink attığı başlık...
Tanım: hiçbir şekilde liste haline getirilemeyecek şeylerdir.
Herkesin ayrı hikayesi ve ayrı beklentileri vardır. Kimi güzeller para der kimileri de huzur der. Hem kaç güzelle mülakat yaptın be adam? Mülakat yapmış olsan bile mülakat yaptığın kızın güzelliği kime göredir neye göredir...
Yormayın kendinizi beyler, Efendi efendi yolunuza devam edin... Bu size daha çok yakışır.
soğuk kış gecelerinde, ısı yalıtımı olmayan ve pek derli toplu bir profil de sergilemeyen, genelde bordo boyalı, yorgun argın evlerin turbo sobalarla ısınan pencereleri buğulu oturma odalarında çayın yanına bırakılan naif kokulu muhabbet aparatı...
dışarıdaki dünyaya bir zararı dokunmayan ve o dayanıksız kapılarından içeriye bir zararın girmesini de istemeyen kendi halinde aileler canlanır gözümde...
Hatırlıyorum, istanbuldaydık.
Doğal ortamından kopartılarak kafese tıkılmış bir hayvan gibi hissediyordum kendimi o beton bloklar arasında.
Henüz ilkokul dördüncü sınıf çocuğuydum.
Toprağa hasrettim, çamura ovaya...
Sınıfımızın mütevazı kitaplığında bulunan birkaç kitabın arasında görmüştüm onu.
Ve Okuldan çıkar çıkmaz eve gidip okumaya başlamıştım.
Bir köy hikayesiydi.
Köyünden ayrılmak zorunda kalan bir çocuğun şehir hayatında yaşadığı zorlukları anlatıyordu kitap.
Okudum ben de.
Değil bir, değil on, belki yüz defa okudum o kitabı.
Neredeyse hergün okuyup, sonraki gün tekrar kaydını yapıp eve getiriyordum.
Kitaplık defterini kontrol eden öğretmenimiz durumu farkedip bana o kitabı yasaklayana kadar devam etti böyle.
Neden bu kitabı sürekli götürüyorsun diye sorduğunda: "çünkü seviyorum." diyebilmistim ancak.
inanmayıp rastgele açtığı sayfalardan sorup da adeta ezberlediğimi görünce, durumun hakikaten de zararlı bir boyuta ulaştığını düşünmüş olacak ki kitabın bana verilmesini yasaklamıştı.
Halen tadını dimağımda hissedebiliyorum o sihirli satırların...
Sarı lamba ışığı altındaki evrenimi ölürken dahi hatırlayabileceğim, biliyorum.
Tanım: birgün bir kitap okuyup da bütün hayatı değişebilen insanlar tarafından icra edilebilecek eylem türüdür.
--spoiler--
insanı geriye götürecek bir yol yoktur asla...
kurda, çocuğa götürecek bir yol yoktur.
nesnelerin başlangıç noktasında ne suçsuzluk yer alır, ne saflık; görünürde en ilkeli de olsa tüm yaratıklar daha yaratıldığı anda suçludur, kendi içinde çelişkilidir, pek çok parçaya bölünmüş durumdadır, oluşum sürecinin kirli ırmağına kaldırılıp atılmıştır, bundan böyle asla ama asla suyun akışına ters yönde yüzemez.
yol gerisingeri suçsuzluğa, yaratılmamışlığa, tanrıya değil, ileriye götürür insanı, kurtluğa ya da çocukluğa değil, boyuna suçtan içerilere, boyuna insanlaşmanın daha derinliklerine taşır.
canına kıyman sana da, zavallı bozkırkurdu, pek yarar sağlamayacaktır; insan olmanın daha uzun, daha eziyetli ve çetin yolunu çaresiz yürüyeceksin, ikilikte kalmayıp onu sık sık çoğaltmaya çalışacak, karmaşıklığını daha da büyüteceksin.
dünyanın sınırlarını daraltacak, ruhuna basitleştirecekken, belki günün birinde huzura kavuşabilmek için gittikçe daha çok dünyayı, hatta sonunda dünyanın tümünü, kapsamı genişletilmiş ruhuna acıyla aktarmaktan yakanı kurtaramayacaksın.
buda nın yürüdüğü yoldur bu;
her büyük insan, bazen bilerek, bazen bilmeyerek, cesur girişimlerinin başarısı oranında bu yolda yürüdü.
her doğuş, evrenden bir ayrılış demektir;
belli sınırlarla çevrilmek, tanrıdan kopup ayrılmak, acılı bir yeniden oluşum demektir.
evrene gerisingeri dönüş, acılarla dolu bireyselleşmenin yok edilmesi, tanrılaşmak demek, evreni yeniden kapsamına alacak gibi ruhun sınırlarını genişletmek demektir.
--spoiler--
günden güne daha derine batarak, nefes almaktan gittikçe daha çok nefret ederek yaşamanın, yaşamın ta kendisi olduğunu öğrenmek bir daha öldürdü bizleri.
Sınava +30 puanla başlamak gibi birşeydir.
Varsa böylesi, başını secdeden kaldırmasın.
Bu boktan muhabbete mahkum olmak, sınavda integral çözmek zorunda kalmak gibi birşey.
Kim ki aseksüel olmuş, onun elisisi de kurtulmuş demektir.
Gider kalem tutar o eller artık.
29 Kasım akşamı Adana ilinin aladağ ilçesinde meydana gelen yurt yangını faciasında hayatlarını kaybeden kişilerin yakınları tarafından herhangi bir şikayetin olmaması garipliğidir.
Söz konusu faciada 12 kişi hayatını kaybetmiş, 24 kişi de yaralanmıştır.
adana barosu başkanı aradan bir hafta geçmesine rağmen hiçbir ailenin şikayetçi olmadığını, hatta aladağ a gidip gönüllü avukatlık hizmeti vermek istediklerinde geri çevrildiklerini, kimsenin şikayetçi olmaya yanaşmadığını ifade ediyor.
--spoiler--
''Biz olayın ardından Baro yönetimi olarak Aladağ'daydık. Orada olayı kendi gözümüzle gördük. Mağdur ailelerinin çocuklarına ve kendilerine gönüllü olarak ücretsiz avukatlar görevlendirdik. Aladağ'a gidip ifadelere katıldılar. Ancak avukat arkadaşlarımıza, aileler ve oradaki bazı avukatlar 'Ne işiniz var burada. Biz kendimiz gerekirse müdahil oluruz' dediler. Aileler bu şekilde tavır sergiledi. 'Size gerek yok' denildi. Biz oraya insan hakları adına, Adana Barosu adına gittik. Ancak aileler bir şekilde ikna edilerek, baskı ile şikayetçi olmadılar. 'Allahtan gelen bir şey' dediler. Yaralı kurtulan çocuklarımızın ailelerinden bazıları ise şikayetçi olacak."
hastalığı atlatma dönemlerinde de vuku bulan beden ifrazatıdır.
terlemek pek çekilir bir şey değildir de, hastalığın buhranını bedenden kaldıran bu terleme güzel birşeydir.
vücuttaki toksinlerin bedenden def edilmesi ferahlatır.
bedenin temizliğine dikkat edildiği takdirde şakaklarda burcu burcu toplanan ter nezihtir.
yok mu şakaklarımı avuçlayıp, terimi saracak bir insan. *