bilindiği üzere klasifikasyon yapılırken hataya düşmek, ortaya çıkacak tüm sonuçları doğrudan etkilemektedir.
eğer, "sanayi bölgesine en az 500m uzaklıkta bulunan kadınlar" şeklinde belirtmiyorsa burada bir sınıflandırma mevcut değildir ya da "üst üste 4 takla atabilen kadınlar"
haberlerin başlıkları ilgi çeksin istenir ve başka bir işe yaramazlar, tıpkı haberin kendisinin bir işe yaramadığı gibi.
bu gibi durumlarda hayatı sorgulayan kişilere de "bu insanlar neden bu kadar tatava yapıyor, bilir misin?" diye sormak yersizdir.
not: gün geçmiyor ki aynı boşluklara düşenler olmasın *
kazak halkının xxxl, xxl ve xl beden giyimden vazgeçirtilmesi esasına dayanan rumlar tarafından oluşturulmuş projenin formülüdür.
ünlü matematikçiler tarafından tasarlanan bu formülün birçok kısımında x ve diğer birçok kısmında ise y bilinmeyeni bulunmaktadır. Çeşitli katlardaki türev ve integrallerin birbirine bölündüğünü görenler oldukça şaşırmaktadır ama kazaklar yine de zayıflamaktadır.
bir filozofun dediğine göre; "kazakların diyeti yünlü olur."
özgür adı verilen bir aksolotla sunulan soru cümlesidir. özgür (aksolotl) bu soruya cevap veremez olmasına karşın, evrimini tamamlayamadığını anımsarsa (ki anımsar, bir keresinde bir tanıdığımızın aksolotlu anımsadığını belli eden bir hareket yapmıştı, tam olarak şöyle, yani sağ ön ayağı titredi, evet, oldukça hisli hayvanlar ama insan olamazlar, belki de olurlar) üzülmeleri kaçınılmazdır.
dergi adının altında daha farklı dünyalar barındırdığı düşünülen kavram. uzun uzadıya ne olduğu ise aşağıdaki linkte verilen röportajda olduğu düşünülüyor;
henüz google üzerinde bile yenilikleri arayıp araştırma sonucu hayat tarzını yenileyemeyen kişiler için random butonu konulmadıysa, "bunu mu demek istediniz" hatalarıyla aranacak özelliklerdir.
uzun süreli yaşanan yalnızlıkların sonucunda, insanların diğer varlıklar ile iletişime geçmesine verilen en güzel örneklerden bir tanesidir.
örnek:
tencerede kaynayan yemeğin taşmaması için kapağı yarım aralanmıştır;
-nasıl olmuş?
+**
-deme be... ben zaten hiç sevmemiştim o adamı. gözlerinde bir gariplik vardı.
+**
-yok kız, dalga geçmek için demiyorum. böyle, bir sinsilik vardı yani...
+*
-allah canını almasın. ne kedisi ne ciğeri... hem benim sevdiğim başkası var, şapşal mısın?
not: bu insanlar ile muhabbet edilmeli, gündelik yaşantılarına dönmeleri için yardımcı olunmalıdır.
bir anda gerçekleşmiş ise hayırlı bir durum olmaktan çıkan fenomenlerdendir.
örneğin, 8 kişilik kamp ekibinin bir anda ortadan kaybolmasından sonra etraftan yükselen hırıltılı ve saldırgan ritimlerdeki gürültülerin arasından, yalvaran ve insanın içini sızlatan çığlıklar arasında aniden tek başınıza kaldıysanız, sıçtığınızın resmidir.
veya, bu 6 kişi bir yerlere saklanmış ve kıkırdayarak sizi izlediklerinizi fark ettiğiniz o anda tek başınıza kaldıysanız, yine sıçtığınızın resmidir (burada yukarı tükürseniz bıyık, aşağı tükürseniz sakaldır)
gecenin bir vakti, aniden tek başınıza kaldıysanız, ayaklarına bakın (%99 ters çıkacaktır)
gün doğumunda, uykulu gözlerle, elinde bir konserve ile geliyorsa, onu yiyin (konserveyi kabul etmek gerek)
bireyin "aklını" yitirmesi eylemine verilen addır. Bu sebepten dolayı, bu evrende tanımlayabildiğimiz canlılar arasından sadece insanoğlunun gerçekleştirebileceği eylemler bütünü haline gelir.
can sıkıntısı adı verilen ve aslında kaynağının neresi olduğunu bilmediğimiz ihtiyaçlar ve itkilere ayak uyduran tüm bireylerin delirme işlemini başarıyla gerçekleştirdiğini ilan edebiliriz.
örneğin, bir ateşin etrafında vecd ile mantralarını sergileyen dini liderlerin o ateşten parlayan suratlarına mayonez sıkarak "babafingo de martini, oy hele oy" diye bağırmak; delirmek olarak adlandırılarak size deli tanısı koyarlarken, ateş başında mantraları dillendirenler "lider" sıfatını alacaktır.
doğumdan bu yana "her şeyin bir sebebi var" şartlandırmasını kabul eden zihnimiz, bu yargı mekanizmasını otomatik olarak çalıştırmaktadır.
tüm bu sebeplerden dolayı, can sıkıntısı denen olgu tam anlamıyla çözülmeden evvel, delirmek eylemi varlığını sürdürecektir.
not: sanat ile uğraşanlar garip bir şekilde delirme eylemini gerçekleştirenler arasında sayılmazlar. yani, sebepsiz hareketlerin bir sonuca ulaşması, bir ürün vermesi, bu hareketlerin delilik dışı olduğunu kabul ettiriyor. *
not 2: erasmus'tan deliliğe övgü eserini de incelemek gerekir.
gerçekleştirilen ilklemeler sonucunda ortaya çıkan eserlerdir.
serin bir buğu kaplar yüzünü,
en derinlerde bir ivaz ateşi...
kendini bilmekle geçer mi ömür
o kadar ki, hiç cevap yok
lafları sıralasan anlatamaz,
o kadar ki, hiç kimse yok.
"küt saçlı olmak da iyi, bak, dalgalı dalgalı..." şeklinde kendinize yaptığınız yorumlar, saçlarınızı kestirdikten sonra mutlaka yapılmalı. bu şekilde kendinizi motive etmezseniz, kuru ağaçlara kafa atarak sakinleşmek zorunda kalabilirsiniz.
not: zaten gökyüzünde garip garip varlıklar varken, içimiz hiç huzura ermiyor!
-sevdiceğim, şununla konuşalım mı?
+olmaz tarumar, bence bununla konuşalım.
-hayatım, o bir kedi kakası...
+seninle konuşacak bir şey bulamıyorum... * -ama o kedi kakası...
+namuslu bir kedi kakası! * -tamam be, merhaba kedi kakası kardeş, nasılsın? ah! ah! neriman! ısırıyor bu!
+hı, bok ısırıyor... * -sırıtma öyle, tebessüm et yeter...
not: yoğurtçu parkı dolaşmak için pek de cazip gelmiyor. hep pis bir koku...
aşık olunan kızın konumuna göre değişen yaklaşım şekilleridir. ocak ve temmuz aylarında yaklaşılmaması gerektiği zen müritleri tarafından apriori açıdan kabul görmüştür.
kentsel dönüşüme maruz kalan ve inşaat gürültüleri eşliğinde, başınızdan aşağı vişne suyu dökerken elinizdeki nutellayı boynunuza sürüp "bir daha deri etek giymeyeceğim, her yerim pişik oldu! kaldı ki, hep bana hüsran" diye bağırarak gerçekleştirilen yaklaşım sonucunda hayatını kaybedenleri düşünecek olursak, bırakın sevdiğiniz hanım kızımız size yaklaşsın.
sürekli olarak "ayak baş parmağım kocaman, bunu bi' düşünsene" yazarak arkadaşlarını yitirmiş ancak yazacak başka bir şey bulamadığı ve karşısındakini de kaybetmeyi göze alamadığı durumlarda dile gelen erkektir.
bu tip homo sapienslerin ortak özelliklerinden bir tanesi de kızarmış tavuk yerken bile ellerini nasıl yağsız duruma getireceklerini düşünerek ağlamalarıdır.
iyi kelimesini hangi anlamda kullandığını sorduktan sonra alınan cevaba istinaden farklı fenomenler gerçekleştirilebilinir.
bazı cevap ve yaptırımlar aşağıdaki gibidir;
helal: burada türkçeyi kötü kullandığını belirtirseniz, haram cümle kurmaktan dolayı vicdanı tavan yapacak ve kendi yüzünü tırnaklarıyla kazıyacaktır. bu fenomen vuku bulurken, "sen zinaya mı yöneldin" gibi söylemlerle tekmelemeye başlayarak kızı hayatten iyice soğutabileceğiniz gibi, "dur, dur... bu kadar alıngan olmasana... tabii ki eve iyi para girmeli" diyerek kontra ataklarda da bulunabilirsiniz.
kaliteli: "ulan gerizekalı, kırışık parayla bankadan yeni çıkmış paranın arasında ne fark var" diye haykırarak arkadaşına kafa atmaya çalışan diğer kızı, henüz bu kıza kafa atamadan evvel, havada yakalayabilirsiniz. kafa atmaya çalışan bu kızı, iyi paralı erkek isteyen diğer kıza kıyasladıktan sonra seçiminizi yapabilir ve bir jest yaparak gönlünü size açmasını bekleyebilirsiniz. * fazla: gözlerinizi kısarak bakabilir, boğazını sıkarak "fakirim ben" diye bağırabilirsiniz.
döviz: "du hast nicht, mark bitti güllüm" diyerek kaçmanıza gerek yoktur. suratınızı başka bir yöne çevirerek gülebilir ve bu muhabbeti yakın arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
"ben de seni parmağımla oynatırım" diyerek, işaret parmağı kullanılarak, omuz bölgesinden geriye doğru itilerek, sırt üstü düşmesine ve beyninin pekmezinin akmasına sebebiyet verilmemesi gereken kız türüdür.
not: fevri hareketler sonucunda göz altına alınan ya da hapse gönderilen birey sayısındaki artışın farkında mıyız?
okunan ve benimsenen olgular karşısında açığa çıkan iticilikler bütünüdür. rolantide yaşam arzusu bulunan insanlarca, gerçekleştirilen bu itkiler, en ağır eleştirilere maruz bırakılmaktadır. bu iticilik tanımlarından bazıları;
*pragmatizme doğru gerçekleştirilen, toplumun optimum yaşam koşullarında yaşamasını amaçlayan iticiliktir.
*yemek tariflerine uyulması gerektiğini bildiren iticiliklerdir.
*piyasada bulunan dizilerden, kişiliklerimize en uygun olanını seyretmemiz için uygulanan iticiliklerdir.
ortak realitede bir araya gelinen ve iletişim kurulabilen insanların, iletişim kurma işlemini "düşünmeden konuşmak" yönünde seçtiklerini farz eden kişilerce gerçekleştirilen eylemdir.
kitaplarda bulunan ve beyan edilen durumlar; revize edilebilir, daha anlaşılabilir formlara sokulabilir, eksik kalınan ya da sonu gelmeyen cümlelerden uzak, gündelik konuşma diline oranla daha akıcı ve çok farklı kültürleri bir arada, bir uyum içerisinde sunduğu için tercih edilmektedir. (tabii ki konuya hakim olmayan çevirmenlerin, felsefe kitaplarını tercüme ederek piyasaya sürmesi, bu avantajları ortadan kaldırmaktadır)
kitapları insanlara tercih etme önermesini sunan kişi, en temelinde, banel bir hayattan kurtularak, bir ütopik/distopik dünya arayışında olan kişilerdendir. kendisini bu yönde alıştırırsa, sosyal alanlarda gerçekleşen muhabbetlere katılamama sorunu dahi yaşayabilir. (böyle devam ederse, yeni trend hastalığımız "şizoidlik" olacaktır)
not: Mevlana'nın dediği gibi; “Tıpkı bir pergel gibi”, bir ayağım şeraitte, öteki ayağımla bütün kâinatı dolaşırım.” (şerait ortak realite ise bütün kainattan kasıt ütopyalar ve distopyalar olmasın...)
kadınları anlama kılavuzu hazırlayan antropoloji uzmanları tarafından ilk kez m.ö.486 yılında sorulmuş sorudur.
kuzey afrika ve doğu kıbrıs bölgelerinde bu sorunun cevabının bulunduğu ancak neandertal yapıdaki ırk tarafından tarih içerisinde bu cevabın kaybolduğu, piyanist armatör ve traktörler tarafından kabul edilmektedir.