"What I have to do, I have to catch everybody if they start to go over the cliff- I mean if they're running and they don't look where they're going I have to come out from somewhere and catch them. That's all I'd do all day. I'd just be the catcher in the rye and all. I know it's crazy, but that's the only thing I'd really like to be. I know it's crazy."
ajitasyonun emmoğludur ve her ikisi de çok politik çocuklardır. sahiplerine baksanız yüzünüz kızarır, ama kafanıza yattığında hah işte güzel düşünmüş bana benzeyen bu tuhaf mahlukat çocuklar dersiniz.
hala, günümüzde bile kusmadan önce bize denetilir bu provakasyon. hatta ingilizce denilen global ötesi dilde pro şeklinde bir kısaltması var. profesyonel provakasyoncular için kullanılır. -kime göre bak altta yazanlara göre- lütfen provoke olma ve oku ya da okuma.
bu kelimeyle temasa geçenin politik duruşu önemsizdir. esas olan insanları kızdırmak veya onların yağlarını eriterek gaza getirmektir. sağcı-solcu-ateist-dindar arasındaki yegane ortak nokta olabilir yeri geldiğinde, bu kadar iddaaalı olabilir insan bunları aynı potada eritebilir provakasyon mevzuunda.
insanlık tarihi şiddetten ibarettir. inanmayan hitler'e değil, antik yunan'a, büyük iskender'e, mısır uygarlığına, milattan önceki binyıllara ve günümüze bakabilir. bütün majör dinlerin geçmişi, tüm büyük fetihler ve insanlık tarihine vurulduğunda milyarlarca kişinin cesedi altında provokasyon vardır. çünkü, demin dediğim üzre; insanlık tarihi şiddet temellidir. duygu değil, insanın en dipte yatan dürtüsü her daim şiddettir.
insanoğlunu ilerleten, gerileten, duraklatan en derin duygu da şiddettir, maalesef.
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı
bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark
ve durdu muydu bir gün bu kör, avara kasnak
bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak
sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
köylükler uykusunda döndü dönüyor sola
güne bakıyor bebek büyüyen yumruğuyla
başaklar gövderdi bak başkoydular bu yola
şaltere uzanıyor tanrıya açılmış el
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
senlik-benlik bitip de kuruldu muydu bizlik
asgari ücret değil; hür ve günlük güneşlik
bir türkiye olacak aldığın son gündelik
halk kalacak geride bitince bu zalım sel
hava döndü, işçiden, işçiden esiyor yel
tarihiyle yürüyenler, tarihiyle adım adım
safları sıklaştırın tarihle hızlanalım
lakin hızlandık derken, kolu dağıtma sakın
başları bozuklar var şimdi bize tek engel
hava döndü, işçiden, işçiden esiyor yel
sen ki ferhatsın işçi günün senin gelecek
indir külüngün indir, del, şu karanlığı del
del ki dağlar ardından önümüzde bir çiçek
gibi açsın aydınlık tekmil olunca tünel
hava döndü işçiden işçiden esiyor yel
the beatles'ı let it be, yesterday ve hey jude'dan ibaret sanan zihniyetlere herhangi bir the beatles şarkısı değil de, kapak niteliğine birkaç 'dünyanın tartışılmaz en sağlam grubunun' albümünü naçizane önermek istedim birden -nedense?- durum şudur:
bunları dinleyen kişi, the beatles'la ilgisiz gibi duran ve yukarda belirttiğim albümlerde yer alan bir şarkıyı dinlerken, yanında yöresindeki "aa kim bu çalan ne güzel ya?!" diyen diğer kişiye göğsünü gererek 'eee ya bu beatles' diyebilir ve 'ahah peh haala beatles mı dinniyosun' sorusuna maruz kalmaz, bonus olarak yanındaki kişiye de beatles deliliğini aşılar. şimdilik bu kadar.
haluk bilginer tarafından, masumiyet'teki meşhur çimenlik sahnesinde- güven kıraç'la gerçekleştirilen tiradda-; "benimkine bile dokunamaz oldum" şeklinde tarif edilir.
şu ana dek 7.sanattan çıkan en iyi, hatta iyinin de ötesindeki aşk filmi. bu filmi sevgilisi, eşi, vs. ile izleyen insan evladı beraber olduğu kişiden zor ayrılır. bu kadar da iddialıyım bu kusursuz film hakkında. ilişkisini kurtarmak isteyen tüm kaybedenlere tavsiye edilebilir. kaybeden mertebesine henüz ulaş(a)mayanlara daha şiddetlice önerilir.
ayakkabılarını boya delilah - üzerinde yürüdüğün beyaz kar & burnundan gelen tek damla kan evrenin huzurunu kaçırabilir... baykuşların ve flamenko gitaristlerinin yurt edindiği bu dar sokaklarda bir çift vale ve diğer seks sembolleri senin ödülün - kuşların yuvaladığı banyolara yerleş çünkü o elinde bir kılıç ağzında mektup güvercini - ve yanında bir folk müzisyeniyle - kanatlanarak gelecek... zina yapma tarzını değiştirmek isteyebilirsin, kılıç yutabilirsin & çivilerin üzerinde uyuma tarzını değiştirebilirsin - ayakkabılarını hayalet katırı rengine boya - kağıt kaplanın dişleri aliminyumdan yapılmış - babylon'a vakit var - ayakkabılarını boya delilah - onları 'sünger'le boya
dinle! daha önce söylediğim gibi
nerede olduğu önemli değil. böyle bir şey duymadım
bilmen gereken nerede olmadığı. tony'nin
annesiyle evlenmesinden kime ne! bu seni ilgilendiriyor mu?
neden bu kadar mutsuz olduğunu anlayamıyorum.
belki de işini değiştirmek isteyebilirsin. bilirsin işte.
senin potansiyeline sahip biri nereye kadar
kalemtraş boyayabilir?
önümüzdeki yaz görüşürüz, içkiye geri dönmene sevindim.
f. scott fitzgerald'ın otobiyografik romanı. hatta fitzgerald algı ve geleceği görme yeteneklerini abartıp yıllar sonra yaşayacağı hazin sonu henüz genç yaşında yazdığı romanda sergilemiştir. can yücel'in mükemmel bir şekirde-kendi deyimiyle- türkçesini yazdığı kitaptır.
bob dylan'ın ilk dinlenildiğinde hayal kırıklığı yaratan, bir süre sonra özellikle yorgun argın eve gelinen zamanlarda keyfine varılan son albümü. (gerçi son olarak geçtiğimiz günlerde christmas in the heart çıktı) akordiyonu ilk kez ve en fazla kullandığı albümdür. hatta ses olarak denk olan akordiyon ve dylan'ın meşhur harmonikası arasında dylan'ın bu defa akordiyonu seçtiğini görüyoruz. yine de modern times ve love and theft albümlerinden melodi ve sözler bakımından çok daha geride kalan bir albümdür maalesef.
gökhan semiz'in aşağıdaki şiirini müjdat gezen'in birkaç defa söylediği güzel film. bir sürü filme göndermelerle doludur.
ölümle dirim arasında
bir tül var ince..çok ince
hatırlıyorum da bir gece,
vuslata erene kadar içince,
hiç bilmeden konuşabilmiştim.. çince
sonra, tam da meşk peşinde koşarken
tanrı beni aranızdan alırsa bir gece
mezar taşıma şunları yazın..
"şarkısı yarıda aklı karıda kaldı"
bob dylan'ın country'den blues-rock'a adım attığı albüm. ama yine de özellikle It's Alright, Ma (I'm Only Bleeding), gates of eden, mr tambourine man gibi klasikleriyle highway 61 revisited ve blonde on blonde öncesi protest folk'tan kopmadığını gösterir.
Subterranean Homesick Blues'a çektiği muhteşem klipse, belki de müzik tarihinin ilk ve en ilginç örneklerindendir.
'68 mayısından 4 yıl sonra, jean luc godard ve arkadaşı jean pierre gorin, siyasi tavrını yeni yeni hissettiren jane fonda'nın başrolünde oynadığı marxist-brecht'çi bir güldürü ile dönüp o güne baktılar. iki yönetmen sert bir dille kapitalizmi, toplumu, ikili ilişkileri ve bir devrimin tutulmayan sözlerini elleştirdiler.
film, amerikalı bir gazeteci ile yönetmen olan fransız eşinin gözünden grevdeki bir sosis fabrikasında yaşananları anlatan radikal bir başyapıt. kameranın ileri geri hareket ederek görüntülediği fabrika seti, bir binanın kesitinden oluşuyor.
bob dylan külliyatına hakim olmayanların hiçbir şey anlamadan izlemesi muhtemel olan todd haynes filmi. çok uzun zamandan beri bob dylan'ı neredeyse saplantılı bir biçimde takip eden zat-ı alim içinse film boyunca dylan'la ilgili her bir ayrıntıyı izlemek ve bunların efsane değil de, somut gerçekler olduğunu görmek keyifliydi.
yaşayan efsane dylan'ın, binbir surat bir karaktere büründürülmesi şaşırtıcı ve son derece parlak bir fikir. ben whishaw'la*cate blanchett'ın oynadığı ve dylan'ın 1965-1968 yılları arasındaki afro dönemine denk gelen karakterler kronolojik olarak biraz çakışmış. richard gere'li bölümse tek kelimeyle muhteşem. özellikle muamma kasabası ve pat garrett and billy the kid'e (bob dylan, 1973'te çekilen filmde başrollerden birinde oynar ve filmin soundtrack'i dylan'a aittir) yapılan göndermeler yerli yerinde.
bugüne kadar yapılmış en etkileyici savaş filmi bu şaheserin renkleri 2001'de elden geçirildi, yeniden kurgulandı ve filme 1979 yapımı özgün versiyonunda yer almayan 49 dakika eklendi*. coppola görsel açıdan eşsiz filmi için "konusu vietnam değil, bu film vietnam'ın ta kendisi," demişti.
marlon brando, küçük sayılabilecek rolünde, metod oyunculuğunun yaratıcısı stanislavski'nin 'küçük rol yoktur, küçük oyuncu vardır' şiarını yansıtırcasına devasa karizmasıyla afallatmakta.
Bir haftadır yok yere dolaşıp duruyordum
Bir haftadır içimde bir kırlangıç fırtınası
Siyahın biri konup biri kalkıyor
Şişli'den taa Rami'ye kadar
Her sokağın ayrı bir kanat çırpışı var
Yeni Cami önlerindeydim sonra
Vapur düdüklerinden anladım
Bir haftadır seni ararmışım meğer
Köprü üstünde Arif'e rastladım
Patiska ararmış fakir
birlikte Kadıköy'e geçtik
Kardeşliği mavişliği üstünde denizin
Bir yanı ışık bir yanı istanbul
Şu kahraman harp gemileride olmasa
Arif patiskayı unuturdu ben seni
Oturur kalırdık Mühürdar'da
Altıyol'da Şadi çıktı karşımıza
O da şeker peşindeymiş
Üç kişi koyulduk yola
Yol boyu çamdır püfür püfür
Dallarda fingirdek kızlar
Teri Mur'ları görünür.
Suadiye'de bir eşitliktir başladı
Adam başına değil
Adım başında bir villa
Biz de Panço Villa'yı bulduk
Ahçıymış villaların birinde
Dilber dudağı yapmış o gün
Ednan Beğendi pişirmiş ama
Canı özgürlük çekmiş
ille de özgürlük dedi
Yetişmez dedik buralarda yemezler onu
Tereotu nane maydanoz
Nutuk otu dersen o başka
Vazgeç dedik bu sevdadan dinletemedik
Takıldı gavurun oğlu peşimize
Dön babam dön dolaş babam dolaş
Ne sen ne patiska ne şeker ne özgürlük
Anlaşıldı dedik vehpinin kerrakesi
Bizimkisi boşuna zahmet
Nasıl olsa tarihi karanlığımız da bastı
Yürü dedim Arif yürü kardeşim Şadi
Yürü be Panço Villa
Şuradan bir sandal araklarız
Ver elini Hayırsız
Ben Şadi Arif bi de Panço Villa
Hep Hayırsız'dayız şimdi
Ne sen ne patiska ne şeker ne özgürlük
Martıları seyrediyoruz artık
O şekere patiskaya özgürlüğe
O sana benzeyen güzelim martıları
eddie vedder'ın country-soft rock karışımı harika şarkılarla döktürdüğü muhteşem bir soundtrack'e sahip olan film. guaranteed ve society ayrı bir güzel.
scorsese'nin -bob dylan belgeseli no direction home kadar lezzetli olmayan- filmi. hatta buna film denilmese de olur, çünkü yüzde 90'ı konser kayıtlarından oluşuyor. stones'un* en baba şarkılarından gimme shelter, stray cat blues, mothers little helper ve daha nicelerinin bu filmde yer almaması da kendi adıma hayal kırıklığı yaratmıştır.