Sürgüne gidip de geri dönmüş gibi hissediyorum kendimi, hem hancıymışım hem de ebedi göçebe, gördüğüm, duyduğum her şeyin yabancısıymışım, kendimden yaşlanmışım..
“Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. insanları bilirsin, ‘Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız? Burda kös kös oturacak mıyız?’ Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece…” diyor bukowski..
yalnızlık güzeldir.
Bildiğim en iyi eğlence kendimim. Biraz daha şarap içelim! diye de bitirir.
“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.”
ayrıca azerbaycan konservatuvar öğrencisidir, eğitimi devam etmektedir. yorgun yıllarım yorumundaki diyafram, pankreas, ağız pozisyonları, oturuş poziyonu falan acayip profesyonel olan azeri kardeşim.
Hükümsüz sırları biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala, hayat ölümden fazla ürküntü verir: Büyük Meçhul odur.
Bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir?
16.yy dan 20. Yy a kadar çocuk tiz sesi ve erkek soprano sesi için italya da kullanılan hadım yöntemi; 21. Yy da maalasef yerini beynin lobarına tecavüz edilerek hadım yöntemine bırakmıştır. Dopamin ve serotonini, taşşak ezer gibi s.kp atmış; milenyum çağı neslinin duygusuz ve amaçsız bir biçimde zombi gibi dolaşmasına neden olmuştur.
Meze dediğin günlük taze yoğurtla içine bir sürü malzeme ile masaya koymaktansa, ezilmiş peynirle, domatesin üzerine hafif kekik ve zeytinyağı ile arap şükrü mezesi ve saganaki ile rakı yudumlamak paha biçilemeZ.
1 devlete veriyorsam 2 bu ipnelere veriyorum. Adam vergisiz dükkan işletecek benim memet abim çay ocağından kazandığı üç kuruşun vergisini verecek.. yok öyle dünya.