Titanic'in kızkardeşi olan gemi. Planı titanic ile aynıdır. Daha sonra Titanic'in kaptanlığını yapmış olan Edward John Smith, Olympic'in ilk kaptanıdır.
(bkz: joseph haydn) 'ın 45 numaralı senfonisi, “Veda Senfonisi” olarak bilinir. Eserin dördüncü bölümünde 2 ya da 3 müzisyen kendi bölümlerini bitirir , müzik halen sürerken sahneyi terk eder; bu, sahnede şef ile tek bir kemancı kalana kadar sürer. Bu senfonide Haydn ile müzisyen arkadaşlarının kış mevsiminde şehirdeki ailelerinin yanına dönmek istediklerini Prens Esterházy’e anlatmak istedikleri anlatılır. Prens mesajı almış, onlara izin vermiştir.
Sayfa sayısından değil, anlatımın okuyucuya uymamasındandır. Mesela bir okuyucu derinlemesine betimlemeleri sevmiyorken, elinde sadece ortamın betimlemesini on sayfada yapan bir kitap varsa, o kitap "oku oku bitmez"dir ona göre.
Sanırım yeryüzündeki en büyük mantıksızlıklardan birisidir.
On saniye sonra ne yapacağı kestirilemeyen, hormonları tarafından yönetilen bir canlıya güvenmenin tek bir mantıklı yanı olamaz. Eğer bu canlıya güvenilirse, sırtta bol bıçak yarası kaçınılmazdır.
zevklerinin ve duygularının esiri olan, "insan" denilen varlığın yapacağı eylemdir. kendisine sonunda acı verecek olan her ne varsa, sırf içinde biraz zevk ve tatmin duygusu var diye onu yapacaktır.
Bu dünyada her şeyin, elimizde olan veya elimizde olmayan bir sonu vardır. Her pozitif duygu bir gün biter ve hüzne bağlanır. Her negatif duygu da, kısa bir mutluluktan sonra hüzne bağlanır. Duygulardan kurtulmadan, gözyaşlarından kurtulmak imkansızdır.
Duygular insanın ayağına takılan prangalardır. Onun hareketlerini engellerler. Mantık, "mekan" kavramını ortadan kaldırmaya çalışan bir ruhken, duygular o ruhu kıstıran bedendir.
Nankör, ihanetçi ve menfaatçi olan insan ırkına bir şeyleri emanet etmektir. Bu kimi zaman maddi şeyler, kimi zaman da kalbin derinliklerinde saklanan şeylerdir. Fakat emanet edilen her ne olursa olsun, yapılan fiil büyük bir hezeyandır. insan, uzak durulası bir varlıktır.
türk toplumu tarafından ısrarla reddedilen kültür.
türk insanı o kadar sevecen ve sıcakkanlı ki, sizin inmenize izin vermiyor toplu taşıma araçlarından ve adeta "hadi sen de bizimle gel, beraber gidelim" diyor. Siz de bu nazik daveti, kapının kapanacak olması korkusuyla, sert ve hızlı manevralar ile reddetmek zorunda kalıyorsunuz.
şaka bir yana, bu kadar basit bir jesti, toplum kuralını uygulamıyor bu halk. bu da şehir hayatına alışık olmadığından kaynaklı. okullarda bunun eğitimini vermek gerekecek herhalde bu gidişle.
futbol, küçük yaşta sokakta oynanmaya başlanıp daha sonra bazı imkanlar elde edilerek amatörlükten profesyonelliğe yüksenilen bir spor alanıdır.
bu nedenle "futbolcu" denilen kişilerin çoğu sokakta büyümüş, bütün gün top koşturmuş, birbirlerinin annesine, kız kardeşine küfür etmiş, argo konuşan, düşük kültür seviyesine sahip insanlardır.
futbol sokağa aittir. en odun insan bile futbol oynar. bu nedenle futbolculuk sakıncalıdır.