eğer komik bir anını yakalayıp spontane bir şekilde çekmediyse; özellikle çocuğa bir şeyler söyletip ya da bir şeyler yaptırıp sonra da çocuğun saflığına gülünsün eğenilsin tıklama rekoru alsın diye youtube'a falan koyduysa, "napıyom lan ben?" diye bi düşünmesi gereken insandır. he evet o çocuk da sen koskoca adamsın lan ibiş, başka işin gücün mü yok?
artık çok da fazla uzamayan bir listeye sahip eylemler bütünü. eskiden kolayca yutturduğunuz sikimsonik maddeleri götünüze sokabilirsiniz. neymiş efendim? kız başına bir takım işlere kalkışılmazmış... hadi ordan. kız başımıza her bi boku yaptık lan, hepinize kapak olsun.
Babam Cumartesi akşamı nişanlandı. istanbul'da.
Hiçbir şey hissetmiyorum.
Annem fazla abartılı davranıyor. Gerekirse ben ona abla olurum demiş babama. Gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Bize de hiç değilse biriniz gitseydiniz, babanızın yanında olsaydınız gibi laflar etti arada. Ablam da ben de kaale almadık.
Babamı düşünüyorum. Mutlu olmasını istiyorum. Arada kaldığını, bir tarafının çok endişeli olduğunu biliyorum. Bundan sonra eskisi gibi, yani şimdiki gibi olmayacağından korkuyor. Biliyor çünkü endişesinde haklı olduğunu. Bir takım şeylerin değişeceğini biliyor. Ama bir yandan da yalnız yaşamak istemiyor. Eve gittiğinde yemek yapmış biri olsun istiyor. Senelerdir aynı döngünün içinde yaşlanıp duruyor adam. ceylan sitesindeki o eve adımımızı bile atmıyoruz biz artık. Dört beş sene oldu o evden ayrılalı. Ayrıldığımızda mutfaktaki ocak kırıktı. Hala kırık. Salondaki perdeler eskiydi. Hala eski. Odalardaki dolaplar neredeyse yirmi senelik. Bıktı adam. Aynı eski, boş, kimsesiz eve dönmekten sıkıldı. ordan taşınmamızla başlayan bir durum da değil bu. Biz o evde aile olmayı çok önceden bırakmıştık. O kadar önceden bıraktık ki, en son ne zaman aynı evde yaşayan bir aile olduğumuzu hatırlamıyorum. En son ne zaman kavga etmeden, sıkılmadan, odalara kapanmadan bir arada oturduğumuzu hatırlamıyorum.
Babama hak veriyorum. Mutlu olmasını istiyorum.
Bu kadar. Başka birşey düşünmüyorum.
Çocukluk diye birşey vardı. Ne olmuştu orada? Hatırlayabilen var mı?
Önceki gece ablamlarda kaldım. Sabah yiğit geldi yanıma, yeğenim. "Kahvaltı zamanı" dedi. Normalde hayatta öptürmez ve kendisi de öpmez. Sabah yattığım kanepeye gelip saçlarımla oynadı. "Ne güzel saçların var" dedi. Sonra bütün yüzümü öpücüklere boğmaya başladı. inanamadım. Kalakaldım öyle. Alnımı öptü, yanaklarımı öptü, burnumu öptü, bütün yüzümü öptü yani. Hiç bu kadar güzel uyandırılmamıştım.
Biz de öyleydik muhtemelen çocukken. Annemiz sinir krizi geçirip bize saldırmadan önce, babamız eve geç geldik diye ağzımıza sıçmadan önce. Biz de çocuktuk. Biz de güzeldik. yiğit gibi.
Feci şekilde düzensiz bir hayatım var. Gece üçlere dörtlere kadar uyumuyorum. Sonra sabah saat 11de yataktan sürüklenerek kalkmaya çabalıyorum. Odam dağınık. Bedenim bakımsız. Beslenme alışkanlığım iyice bozuldu. Mideme ne giriyor ne çıkıyor takip bile etmiyorum. Kitap okuyamıyorum. Film izlemiyorum. Bilgisayarda oyun oynayıp duruyorum. Baya baya bozuldu düzenim. Bir iş güç sahibi olmam gerek artık. Ama bir yandan elim hiçbir şeye varmıyor. Uyuşmuş gibiyim. Düşünmüyorum. Hissetmiyorum.
Evet çocukluk diye birşey vardı eskiden. Orda yaşadık biz bir devir. Orda büyüdük. Orda insan olduk. Orda yeşerdik. Serpildik. Hayat değişti, biz değiştik.
Sonra annemiz sinirimize dokunmaya başladı. Ablamız evlenip gitti, bizi bıraktı. Babamız bir Cumartesi akşamı istanbul'da nişanlandı.
Basit aslında.
Kendi hayatları olmayanlar, başkalarının hayatına dahil olmaya çalışıyorlar.
Basit anlatıcam, Çünkü basit aslında.. Ne de olsa "her şey mümkün olduğu kadar basit olmalı, ama asla daha basit değil."
Pazar günleri basketbol oynamaya gitmeyen insan, pazar günleri halı saha maçına giden adamdan nemalanmaya çalışacak.
Mecburen gittiği ve aslında sevmediği bir işi yapan insan, işine değer veren adamdan motivasyon kopartmaya çalışacak.
Akşamları eve geldiğinde içki içmek dışında zevk alarak yaptığı bir şey olmayan insan, akşamları evde kendi kendine senaryo yazmaya çalışan adamın vaktini çalmaya çalışacak.
Parasını umarsızca sokağa atıp gününü kurtaran insan, parasını ruhunu tatmin etmek için saklayan adamı satın almaya çalışacak.
Ailesine verdiği değeri ancak kriz anlarında gösteren insan, ailesini saatlerce anlatabilen adamın ailesi olmaya çalışacak.
Güzelliği öznel gücü olarak gören ve başkasına güzel olduğunu söylemenin kendi güzelliğinden götüreceğini düşünen insan, güzelliği aynada değil de karşısındakinde bulabilen adamın "en güzel"i olmaya çalışacak.
Mutfağa girip kendine yemek hazırlamaktan zevk alamayan insan, bi gün mutfağına girip daha önce hiç yapmadığı halde ona yemek hazırlayan adama karşı kendini borçlu hissedip borcunu başka türlü ödemeye çalışacak.
Boş kaldığında kendini iyi hissetmek için başkalarına koşan insan, boş kaldığında sadece "boş" olmaktan keyif alabilen adamın her boşluğuna kendini yerleştirmeye çalışacak.
Kendi hayatı olmayan insan, kendi hayatını hiç ekleme çıkarma yapmadan sevemeyen insan, kendi hayatında kendiyle ilgili bir şeyler bulamayan insan; kendi hayatını kendisiyle doldurabilen adamın hayatına girmeye çalışacak. Israrla. Ve bence o insan, kendini hayatının ortasına koymadığı sürece, hep yalnız olacak.
Basit.
Olması gerektiği kadar basit.
Ama asla daha basit değil.
sürekli başka yerde olma arzusu ile ordan oraya sürüklenmenin, yaşamın hep başka bir yerde aktığı hissi ile kıvranmanın ne demek olduğunu benden başkalarının da bildiğini farketmemi sağlamıştır bu kitap. okunması, okutulması gerekir.
"The dead swans lay in the stagnant pool.
They lay. They rotted. They turned
Around occasionally.
Bits of flesh dropped off them from
Time to time.
And sank into the pool's mire.
They also smelt a great deal."