Şu an Bolu Abant izzet Baysal Üniversitesi Medeni Usûl ve icra iflas Hukuku ana bilim dalında doktor öğretim üyesi olan, hakimlik ve savcılık hazırlık kurslarının en bir sevilen hocası, öğrencilerinin Barış Hocam diye dillerinden düşürmediği, kafası saat gibi işleyen, onca işe yetişirken gelecek nesillere miras niteliğinde kitaplar da yayımlamayı ihmal etmeyen kıymetli hukukçumuzdur.
Şahsi olarak benim için ise 23 yıldır tanıdığım, daha lisenin hazırlık sınıfında "günlük konuşma" adını verdiğimiz ve bir önceki gün neler yaptığımızı değerlendirdiğimiz ancak bununla sınırlı kalmayarak edebiyattan kültür sanata uzanan oradan da psikolojik çıkarımlara ulaşan sohbetler ettiğimiz dost ötesi bir kardeştir.
varlığı hem yakınları hem de Türk Hukuk camiyası için bir armağandır.
aslen tunceli'li olup izmir'de doğmuş büyümüş bir halk müziği yorumcusu. memleketinin alevi deyişlerinden egenin zeybeklerine, özel bir ilgi duyduğunu düşündüğüm karadeniz müziklerinden serbest çalışmalara kadar geniş bir alanda yorumları mevcut. sesinde bülbül namesi olan, bir notayı bin pare nakışla ruhumuza işleyen bu güzel insanı çok seviyor, bize uzun yıllar boyunca lutufta bulunmasını bekliyoruz.
şarap adlı epsi ile kavurucu 2022 yazına yağmurunu armağan eden, Ankara sokaklarını şarkıları ve ep'si ile aynı adı taşıyan şarkısının klibiyle gezmenin ayrı bir keyif olduğu samimi müzisyen.
Şarkılarını piyasa için yapmadığı, kalbinden geçenleri notalara döktüğü aşikar. Bu da onu dinleyenlerle kalpten bir bağ kurmasına vesile oluyor.
Olmak istediği yerde olduğunun huzurunu dinleyicisine aktarabilen, kendisine içtenlikle yaklaşan herkesi güzel kalbiyle kucaklayan bu müzisyene kulak verdiğinizde siz de onun renkli ve sıcak dünyasının bir parçası oluyorsunuz.
Bir rivayete göre yarın doğum günü olan bu güzel yürekli adama aşağıda paylaşacağım şarap adlı şarkısı kadar güzel bir yaş diliyorum *
tam bununla birebir değil ancak benzer bir durumla örnek vermek istediğim durum.
lisede sınıfta sessiz sakin, hiç bir sosyal hayat belirtisi göstermeyen ve içe kapanık profil çizen bir kız vardı. bir gün lise son sınıfta bir piknik yapalım dedik. kız pikniğe düşük bel bir pantolon, göbeğini acıka bırakan çapraz askılı bir badi ve hırka ile gelmişti. hava biraz ısınınca kızımız hırkasını çıkardı. o sırada sınıfın sosyallikte en önde giden, tüm organizasyonlarda bayrak taşıyıcısı, sınıf başkanlığından koroda şarkı söylemeye, piyeslerden kermeslere her konuda bu ilk kızımızı 100'e çarpan bir arkadaşımızın gömleğine su döküldü. üzerine yapışmış gömlek görüntüsü ile dolaşmak istemeyen kız ilk bahsettiğim kızın hırkasını giyince bu ilk bahsettiğim kız düşük belli olan pantolonundan çatalının göründüğünü belirterek hırkasını giymek istediğini kendisine söyledi. bunun üzerine ikinci bahsettiğim kızımız ise "ben mi sana kıçın açık gel pikniğe dedim." şeklinde bir tepki koyunca ilk kızımız epeyi üzülmüştü. velhasıl bizim lisede içe kapanık ve sönük profildeki kızımız şimdi aldı başını yürüdü kurumsal bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışır hale geldi. yurt dışında şirketi temsil etmekte ve oldukça aktif bir haldeyken zamanında lisede fırtınalar estiren ikinci kızımız şimdi görece zengin kocasıyla mutlu yuvasında 2. çocuğunu bekliyor *
kim başlatmışsa helal olsun diyorum, son yıllarda en çok tutan kampanya bu olmuşgerçekten. akıl edip hayata sokanın dünyanın ve insanların daha yararına kampanyaları da başlatarak en kısa zamanda işe koyulmasını diliyorum *
al avaz bir zamanlar bu şirketin perde arkasındaki adamdı. kendisinin muhalif, alaycı ve protest duruşundan kaynaklı olarak sanatçıların albüm satışlarına kötü sirayet etmemesi adına bu durumu sakladığını biliyorum. orhan gencebayajda pekkan ve erkin koray 70'lerde, tarkanümit sayın ve mirkelam 90'larda bu plak şirketimizi ihya etmiştir albüm satışlarıyla.
1980 senesine kadar gencebay'la Yaşar kekeva'nın ortaklığında yürüyen bir şirketken bu tarihte Kekeva'nın ayrılıp Yaşar Plak'ı kurmasıyla kan kaybeden firma. bu tarihten sonra sibel canahmet özhan ve hülya sözer gibi bir takım TSM-fantazi yorumcularının albümlerini basmaya devam etse de esas olarak Gencebay albümlerinin yayıncı ve dağıtımcılığı ile hayatını sürdürmüştür. hala daha açık olan sayılı plak firmalarından birisidir. Gencebay albümleri dışındaki arşivini gün yüzüne çıkarsa da bizi bayram ettirse demekteyiz...
taş gibi bir cüzdan gerektirir. yüzüne bakmayacağınız taş plakların fiyatının 50 liradan başladığını ve içinde yalnızca 2 şarkı olduğunu, bunu dinleyeceğiniz gramafonun fiyatının 1.000 tl üstü olduğunu ve bir iğne ile yalnızca bir sefer dinleme yapılabildiğini, 20 tane iğnenin 30 lira olduğunu falan söyleyeyim sonra girin bu zevk deryasına...
hala doğru olan önerme.
yeni albümlerin plak versiyonları da almanya ve ispanya gibi avrupa ülkelerinde basılıp geliyor türkiye'ye malesef... bu da fiyatları hala daha el yakar seviyede tutmaya yetiyor da artıyor bile...
böylece plak koleksiyonerliği yine aristogratik bir hobi olarak kalıyor...
diet yapsın giyer denilesi kız. biraz da spor şart elbette.
önümüz yaz, 2 ayda sağlıklı bir diet ile rahatlıkla 8 kilo verir, 2-4 kilo arası da sporun katkısı ile hazirana istediği kıyafetlerle arz-ı endam eder *
kendisini ilk olarak melek adlı yarışmacı ile yapmış olduğu performansta dinlemiştim. teoman'dan senden önce senden sonra söylemişlerdi. orada emre'nin yorumu bana oldukça sönük, melek'in çift sesleriyle şarkı lezzetine kavuşmuş gibi gelmişti. sonra hadise başta olmak üzere showun bir parçası olarak çocuğun abla dediği melek ile aralarında bir ilişki uydurmaya çalıştılar. Melek'in de biraz eğlenceli bir abla oluşuyla muzurluk olsun diye bu oyunu destekler tavırlarıyla reyting getiren hareketler sergilenmeye başlandı. sonra aradan 2 hafta geçti, çocuğun asıl sevgilisinin Busegül olduğu söylendi ki bu ikisinin arasında da gerek kültür, gerek hayata bakış açısı bakımından dağlar kadar fark olduğu ortadaydı. Melek de Busegül de tam anlamıyla batı kültürüyle yetişmiş, bu ülkenin kadını sığdırmaya çalıştığı kalıpların dışına çıkmayı başarmış ya da kendilerini kabul ettirmeye çabalayan özgür ruhlu kadınlardı. bu kardeşimizin her ne kadar yukarıdaki entrylerde de söylendiği gibi taksimin barlarını o bar senin bu bar benim şeklinde dolaşan bir görüntüsü olsa da görünenin ardında ataerkil ve gelenekçi bir ruh taşıdığı zamanla aşikar oldu. bu kötü bir şey mi bence hayır değil, sadece yakıştırıldığı insanlarla arasındaki farkı vurgulamak için belirttim. zira minnet eylemem ve saçlarını yol getir gibi eserlere ruh katan yorumu bu derinliğinden geliyor diye düşünüyorum. Busegül'le düello yaptığı yarışmada 2 oy eksik almasına rağmen üst finale taşınması ile arkadaş üzerinde oynanan iyi manada oyunlar ayyuka çıkmış oldu. Finalde de meyvelerini toplayıp afiyetle yemek düştü kendisine.
müzikal olarak arkadaşı değerlendirmek gerekirse eğri oturup doğru konuşalım hissederek söylediği bir gerçek. burada kendisini bir başka yarışmacı ile karşılaştırmadan kendi içinde değerlendiriyorum. yoksa daha teknik ve doğru okuyan yarışmacılar yok muydu vardı. mesela çeyrek finalde bülbül kasidesini okuyan onur gibi. sevdiği şarkıları daha güzel okuduğunu farkettim. bunu haberin yok ölüyorum ve minnet eylememde çok iyi gördük zaten. Batman'lı bir arkadaşım var ve kendisi de duman hayranı. belki grubun bazen arabeske kaçan, anadolu esintileri taşıyan müziği bu mezopotamya şehrinde ruha fazlaca dokunuyor olabilir diye düşündürüyor Emre'nin duman şarkılarındaki başarısı bana. Ayrıca ahmet aslan'ın zaza oluşunu kendine yakın bulup müziğine sempati ile bakıyor da olabilir.
hakkında yeterince düşünce görüş ve tesbitlerimi ortalığa bıraktıktan sonra hayatta ve müzikte başarılar dilediğim bu kardeşimizin yarışmayı kazanmayı hak edip hak etmediği yönündeki görüşümün bana saklı kalmasını tercih ettiğimi belirterek huzurlarınızdan ayrılıyorum *
O ses Türkiye'nin 5. sezonunu 2'ncilikle bitirmiş genç şarkıcı. kariyerini ileride pop opera üzerine kurgularsa belki bizim de bir Mario Frangoulis'imiz olabilir.
Çocuğun eğitim aldığı lisede klasik müzik temelli bir eğitim aldığını dikkate alırsak bu alandaki başarısının daha yüksek olmasına şaşırmamız lazım. ancak gerek tavırları gerek de seçtiği şarkılardan Türk Sanat Müziğine de tutkun olduğu her halinden belli. ben sanat müziğine yakın şarkılarda sanki zekai tunca'nın gençliğini duyuyorum ara ara.
bir de hepsinden farklı olarak giderim performansı sergilediğinde ise özgün müziğin o kendine has vurgulamalarıyla birlikte içinden bir hilmi yarayıcı çıktığını da gördük.
sanırım genel kanıya katılıyorum ve sesinin tam olarak oturmadığını ve kendisinin sesini nasıl kullanıp hangi kulvarda ilerleyeceğine tam olarak karar vermemiş olduğunu düşünüyorum.
tercih kendisinin olmakla birlikte bu kulvarda ülkemizde pek fazla at koşturan bulunmadığını nazara aldığımızda pop opera'ya yönelmesi yararına olur gibi...
yolu açık olsun...
eğer sevdicek yanınızda değilse ve bu sesi kendisine bir şekilde ulaştırıp dinletmişseniz "şu an orada olsam neler olurdu neler" dediğine şahitlik edersiniz. böyle de etkilidir kadın erkek ilişkilerinde *
yapmış olduğum istemsiz ve plansız deney sonucunda Muhabbet kuşlarının üzerinde yüksek dozda olumlu etkisi olduğunu gördüğüm müzisyen.
kendisinin spirituel konulara olan merağı ve ışık ve sevgiyle tüm evreni kucakladığını elbette biliyordum ancak muhabbet kuşlarının bu kanala girip bu ırmaktan beslendiğine de dün itibariyle şahitlik ettim.
işlerim nedeniyle 3 gündür uzakta olduğum evime geldiğimde muhabbet kuşumu yalnızlıktan kurtarmak adına odama getirdim. pikaba ilhan irem'in Sevgiliye plağını taktım. 3 gündür sessiz kalan kuşum öncesinde bana trip atıyor, kendisini sevmeye kalktığımda elimi ısırıyor, nameli ötüşlerini kendine saklıyordu.
ilhan irem hoş geldin kadınım dediği anda benim nazlı dişi muhabbet kuşum hoşbuldum der gibi başladı şakımaya ve tüm albüm boyunca yaklaşık 50 dk boyunca bir muhabbet kuşunun çıkaracağından fazla nameler çıkardı. özellikle dikkat ettiğim şarkıların enstrumantel bölümlerinde susup ilhan irem'in sesi devreye girdiğinde ötmeye başlamasıydı.
seslerin ve müziğin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini hepimiz yakınen biliyoruz. hatta bu hafta sonu yukarıda bahsetmiş olduğum evden uzakta kalmamı doğuran işlerin arasında Boğaziçi üniversitesi tarafından düzenlenen 2. psikoloji günleri kapsamındaki psikoloji ve müzik adındaki sempozyuma katılmak da vardı. bu sempozyum ardından muhabbet kuşumun üzerinde ilhan irem'in yarattığı olumlu etkiyi görünce ne kadar şaşırdığımı saklayamayacağım. belki başka bir etkinlikte insanla sınırlandırmadan canlılar üzerinden değerlendirilir bu konu ve bu deneyimlerimi aktarma fırsatım olur.
Bu evren üzerinde yazılmış en büyük şarkılardan birisi.
1 asra yakın bir süre bu dünyaya konuk olmuş Sinatra'nın bilge bir adam edasıyla hayatın sırrını fısıldadığı şarkı anlayabilene.
müzikle hemhal olan bir insan olarak bu başyapıtı sesi çok güzel adlı yarışmada şef göksun çavdar yönetimindeki orkestra eşliğinde söylemek ömrümün en gurur dolu anlarından bir tanesiydi.
Gripin'in hikayeler anlatıldı adlı albümünün ilk baskısında "gelsin biri gitsin biri, sikicem gelmişi geçmişi" şeklinde ye alan aforizmanın kültür bakanlığı tarafından albüm toplatıldıktan sonraki 2. baskıda yer aldığı sansürlenmiş hali.
biz yine ilk haliyle söylüyoruz * ))
Rising star Türkiye'de yarışan, ege üniversitesi devlet konservatuarı temel bilimler 3. sınıf öğrencisi şirine. hepimiz onu ilkin 17.08.2015 tarihinde yayınlanan programda söylediği enfes şebnem ferahyalnız performansı ile tanıdık. sonrasında lal ile farklı bir şeyler denemek istediğini de bizlere gösterdi.
yüksek enerjisi, seyirciyle sahne şovuna gerek kalmadan kurabildiği telepatik iletişim gücü ve şansının da yaver gitmesiyle yarışmada finale kalabilen Merve'nin bu yarışmadan güzel bir sonuçla ayrılacağını düşünüyorum.
eğer buraları okuyorsa o'na bir nebze de olsa kendisiyle aynı yollardan geçmiş bir arkadaşı olarak tavsiyem çok çalışması, başaracağına olan inancını kaybetmemesi.
çok çalışmak derken başta zinde bir vücut ve kontrollü bir şan gerektirir bu işler. doğru sesleri dinleyerek kulağını doğru eğitmesi çok önemli. sonrasında yediğine içtiğine ve eforuna hatta kilosuna kadar dikkat etmeli ki başarı tesadüfe bırakılamayacak kadar ciddi bir çalışmanın sonucunda gelir. bir de başarısızlıkların kendisini yıldırmasına fırsat vermemeli, bunlardan ders çıkararak hep daha iyisini yapmaya gayret göstermeli. her zaman kusuru kendinde araması bir adım ileriye gitmesi için çok büyük bir yol gösterici olacaktır.
neyse efendim, uzun lafın kısası, bu şirinenin bu pazar günü ne yapacağını hep birlikte göreceğiz ve kendisini yüzümüzde gülücüklerle izleyeceğiz tv başından.
bazı sesler samimiyet içerir, hani duyduğunuzda kristalize bir ses değildir o, kimi zaman ilkeldir; ancak yürekten koptuğunu, yılların kadim emanetini taşıdığını her bir tınısında hissedersiniz. işte bu adamın sesinin de her bir tınısında doğu karadenize yerleşmiş çepni türklerinin kadim tarihinin izleri yatıyor. adam ağzını açtımı serin bir rüzgar esiyor sis dağından, onu hamsiköy'den gelen sütlaç kokularına karışmış bir çam ağacı serinliği kucaklıyor, görele çarşısının kalabalığı yoroz burnunun yalnızlığına karışıyor. belki de o toprakları görmüş, o halkın bir parçası olmak lazım tam anlamıyla hissetmek için müziğini; zira fazlasıyla yerel ve ilkel.
yalnızca kemençesi eşliğinde yorumladığı türkülerin tartışma götürmediği herkesin kabulü olsa da ben alt yapıda farklı enstruman kullanılan çalışmalarının da karadeniz müziğinin yerelden evrensele taşınması çalışmaları kapsamında yapılmış denemeler olduğunu düşünüyorum. ha benim de tercihim yerel müziklerin su katılmamış halini tatmaktan yana, etnik müziklerle elektronik ya da rock müzik tabanlı müziklerin sentezinden pek haz etmemekle birlikte aynı klasmandaki davut güloğlu ile kıyaslanmayacak nitelikte olduğunu belirtmek gerektiği kanısındayım kendisinin çalışmalarının. sentez çalışmalarından pek haz etmemiş olduğumu belirtmiş olsam da yine de davacı albümündeki seviyor musun yok yok adlı çalışmasında denediği roman ve karadeniz müziklerinin sentezi sonucunda oldukça eğlenceli bir şarkı çıkmış ortaya. zaten balkan ve karadeniz müziklerinin benzerlikleri üzerine bir çok bilimsel araştırma yapıldığını bilmekteyim, bu alanda çalışanların bu şarkıya bir kulak vermesini tavsiye ederim.
kendisinin egeli ya da roman olduğu yönünde düşünmekteyim şöyle ki sesi özellikle trio chios'la yaptığı çalışmalarda buram buram ege kokuyor. ayrıca sahnesinde uzun yıllar çalıştığı ebru gündeş'in de yorumunu fazlaca etkilediği kanısındayım. demet akalın'la çalışmasını eleştirmekte olanlara erdem kınay ile TRT'ye vermiş oldukları bir röportajda "ben demet'in sahnesinde asla TSM dışında bir müzik söyleyemeyeceğimi düşünürken pop söyleyebileceğimi gördüm. bana çok büyük katkıları oldu ve deneyim kazandım." şeklinde açıklıyor. yani demet akalın'ın sesi kötü olabilir ancak sahnesinin spektrumu geniş olduğundan bir çok iyi müzisyenin eşlik etmiş olduğu orkestra eşliğinde geniş bir yelpazede şarkı söylemenin kendisine kattığı artıları değerlendirmiş hanım kızımız.
sesindeki çocuksu, isyankar ve sıcak hava onu dinlenilir kılıyor ve daha doğru şarkılarla daha güzel yerlere gelmesini ümit etmekteyim.
geçtiğimiz haftalarda erdem kınay prodüktörlüğünde yayınlanan şimdilik ilk ve tek solo albümü için (bkz: yaş hikayesi)
içindeki asi ruhu kaybetmemiş kadındır. 30'unda "yırtık pırtık blue jean" şeklinde şarkı yapıp (bkz: zamane kızı) 50'inde de yırtık kot giyen için (bkz: sertab erener)
genelde best seller kitaplardır. hızlı tüketim anlayışına hitaben, arşivcilerin asla tercih etmeyeceği, tatile çıkarken ya da işe giderken okunup bir kenara fırlatılıp atılsın diye cep boy şeklinde üretilmişlerdir genelde. yine de kitap okumak güzeldir, insanların kitap almaya parası olmadığı, çöpten bulduğu gazete parçasını bile okumaya can attığı; bilgiye ulaşmanın bu kadar basit olmadığı dönemler hatırlanıp küçümsenmemeli.
son sözlük'te yazar olduğunu belli eden yazar. ille de heaven başlığında da anılara yer vermesiyle bu düşüncemi perçinlemiştir. kendisinin kim olduğu hakkında iki adet tahminim var, her ikisi de olsa tadından yenmez güzel dosttur, sevgilerimi sunarım.