bir takımda birden fazla metin isimli oyuncu varsa yaşı küçük olandır. 80'ler ve 90'lar ortası patlayan küçük şarkıcı furyasında da muhtemel bir şarkıcı ismidir ama ne yazık ki olmamıştır.
unutulan adamdır ama kimse onun tarihi bir kongre karakteri olduğunu bilmez. kendisinin kazanamayacağı kongreler öncesi atmation odaklı açıklamalarla yeri göğü inletir, kongreden istediği payı alıp çıkardı. nazım durak kendisini fazlasıyla etüd etmiş ve arkasından yürümeye çalışmıştır ama herkes bir turgay kıran olamaz. bu gerçek karşısında ezilmiş ve hepten saçmalamıştır.
--spoiler--
S04E07 itibari ile geldiğimiz duruma bakılırsa herşey zaman mevzuu üzerinde yoğunlaşıyor. Yavaş yavaş ama ciddi biçimde ortaya çıkan Zaman sabiti, paralel evrenler, zamanda yolculuk ve sonsuzluk gibi kavramlar da bu durumu en basitinden doğruluyor. O zaman en başa yani diziyle ilk tanıştığımızda yüzyüze olduğumuz kelimeye dönüyoruz. Lost, yani türkçe karşılığı ile kayıp. Lost'un ütopimanyak senaristlerinin bile aklından geçmeyen sonucu bize türkçe; daha 4.sezounun ortasındayken veriyor. Bu dizi sadece zaman kaybıdır.
--spoiler--
büyük bir kalbi taşıyan hüzünlü bir kız ve büyük bir kalbin sorumluluğunu alamayan genç adam.. bu kadar güzel anlatılabilir aşkın netamesi. gülümseyerek kocaman kalbiyle şehri gezen kızın mutsuz oluşuna ve o kalbin zamanla küçülmesine tanıklık ederiz. kırık bir diyalog ile başlayan ilk tanışmanın ardından kalbini büyümesini sağlayan genç adamın korkusu ise klibin en can alıcı yanını getirir. bir toto şarkısından aparttığı sözler ile roger sanchez'dir görüntünün arkasındaki..
tarihin özgürlüğünün keşfinden sonra, bu özgürlüğün, liberalizmden daha tutarlı ve daha iddialı bir şekilde nesnelleştirilmesi çabası olarak ele alınabilir. liberalizm kendini tanımlarken bilim sıfatı kavramından uzak durur. iki düşünce yapısı arasındaki farklar, eşzamanlı toplumsal yorum biçimleri olarak temellerinde yatan özdeşlikleri örtemez. örneğin marksizm, liberalizmin tespit ettiği iktisadi kanunlar ve toplumsalın temelini oluşturan değer sistemini eleştirir. ama toplumsalın ardında değişmez bir kanun, değişmez bir değer yattığı fikrini eleştirmez.
alt metinlerin içinden alegorik çıkarımlar ve üzerinden okunacak retorik yazılar yazanların karşılaşması güç hadisedir. oysa breton* der ki: "içinde bulunduğum bu orospu dünyanın pezevengi ben değilsem ancak zaman olabilir" ah breton siz ve sizin saçmalıklarınız. size siz demeye dilim varmıyor oysa bu gerçeklik ve gerçekliği sanal yaşayan klavyeist gençliğimiz. ve ilginç tasavvufi göndermeler içinde yalan yanlış kelimelerle derdini anlatamayanlar ile uğraşması için gazali'nin "varlığımı bulacağım yer yalnızca kendimi satabileceğim sefilliktir" varlık ve aşk* çelişkisine girmiş çıkamamış bir sufi sadece. ah güzel gençlik ve faydalı entrylerin çocuklarına fuzuli arayış. oysa baudelaire*'den mi örnek vermek gerekirdi yoksa ahmet haşim'den mi? yoksa daha başka yerlerde mi aramalı leke değmemiş aşkı? eski sevgilinin kokusunda mesela? olabilir mi?
tarihin deli yönetmenlerindendir. 80lerin sonua ve 90'ların başına adını mıh gibi çakmış bir auteur, harika müziğini platform olarak kullandığı jean vigo şiirsel gerçekçiliğine benzeyen filmler yapmıştır.
Paul Klee'nin büyük litografik eseridir. Bir meleğin tanrısal bir güçle gökyüzüne çekilirken yeryüzüne doğru attığı hüzünlü bakış resmedilmiştir. Daha önemlisi Walter Benjamin'nin bu eserle arasındaki bağ çok kuvvetlidir; bu litografı hayatı boyunca taşımış, ona bakarak intihar etmiştir. pasajların son bölümü ölüm meleği üzerinedir.
Beni kardeşleriymişim gibi seviyorlar
Beni koruyorlar
Dinliyorlar
Kendi bahçemi kazıyorlar benim için
Günışığını verdiler bana
Mutlu ettiler beni
Hoş rüya
Dostum iyi meleği arıyorum
Ama dışarı çıkmış
Cep telefonuyla birlikte
Yardıma gelmeyi istermiş ama
Deniz
Elektrikle öldürmüş hepimizi
Hoş rüya
Eğer yeterince güçlü olduğunu düşünüyorsan
Eğer yeterince ait olduğunu düşünüyorsan
Hoş Rüya
kimsenin bilmediği bir bandonun sahibidir. hayata çapraşık bağlı üç-beş aklıevvelin kendileri bile farkında olmadan acı bir oyun havası çaldıkları bandoyu yaratandır çok önceleri.
çok yönlü bir zihindir. kelimeler ve kurgu her an elinde paramparça olabilir ve anlam birden yok olabilir gibi. Ayrıca Kafka'dan sonra, lars von trier'den önce amerika'yı amerika'ya gitmeden anlatandır.