derin analizlerimi bir bir sıralarken umarsız bir çocuk gibi,
bb krem indirimdeydi muadili desen hep para, tuhaf işler.
james hetfield öven, albert camus öven ekşici ibneler gibi
boyna gırgır, saçma sapan fikir deryası, çıkışlar hatta inişler...
güzel kızlar sıçmaz. sıçmadığı gibi cihat da yapmazlar. mom jean giyerler ki ben onu geçen haftaya kadar porno kategorisi zannederdim. ben kim miyim? ben senim.
öğle yemeğinde x bir hayvanın etini yediğinde keyfi yerine gelen erkek bireylerin anası bacısı ne kadar bayanı varsa alaçatı tatiline çoktan rezervasyon yaptı bile. bize uzak, bize yabancı. sahi bu amına kodumun mekanlarını bilmeyen bayan tanıyor musunuz?
garsonu müşterisinden havalı mekanlar rehberi gibiydim; kapris dolu, kompleks dolu bir saç şeklim vardı. ve kollarımda dövmeler ruhumu yansıtıyordu. ruhumun yansımasına şahit olmak isteyen var mıydı peki? işte o da sikimde değildi ve ben erken boşalıyordum. onu da umrumda değilmiş gibi davranıyordum. ama işte vardı öyle şeyler. durup düşünmüyordum bunları hiç. çünkü hayat boştu ve hızlı yaşamak gerekiyordu. hızlı hızlı yaşıyordum bir bistroda. komi olarak.
finansal krize, sermaye piyasalarına, felsefi akımlara, edebi metinlere filan itibar etmezdim. ben diyorsam etkili bir şekilde derdim. ve bastırırdım tüm yazılı yayınları. bir iki sayfa okusam hemen alıntılardım bir de. alıntılamayacaksam niye okuyordum ki. 13 saat otobüs yolculuğu yaparsın da akşam on beş dakika mola verilen dinlenme tesisinin marketinde yarak kürek bir yayın evinin boktan çevirili sherlock holmes'ünü alırsın. iyi lan dersin, kısa kısa hikayeler. gidene kadar okurum...
gidene kadar okurdum. okuduğum için mutlu olurdum. ve bu kadar kolay mutlu olduğuma sevinirdim içten. bir an geçmişimi filan gözden geçirmek hissi gelirdi. gelirdi ya, hemen de giderdi aksi gibi. saat 23:00 olmuş, koridor ışıkları kapatılmış, yolcular uyukluyor... işte tam otuzbir çekme saatleri!
güzel kızlar neden cihat yapmazlar anlatayım. çünkü güzeldirler. güzellerin dini imanı sıkıntıdadır hep. neye dayanarak mı bunları söylüyorum? o da bende kalsın.
bilmek inanılmaz acı veriyor bazen. bilmemek de öyle.
bim baksırı aracılığıyla kız tavlayan arkadaşım var. anlatıyorum.
iç giyim tercihini bim boxerlarından yana kullanan elit arkadaşım bir gün esenyurtta evlerinin köşesindeki (her evin köşesinde bir bim mutlaka bulunur) bime gider. bir kaç günlük mutfak ihtiyacını kucağına dolduran arkadaşım kasaya yakınlığıyla bilinen erkek boxerlarına doğru yönelir. ancak her zaman olduğu gibi yalnızca s beden boxer kaldığını görüp almadan kasaya gider. ardından kasiyer kızla şu diyalogu yaşar;
- meraba
+ hoşgeldiniz
- bir şey soracağım. belki beni daha önceden de hatırlarsınız hep buraya alışverişe geliyorum ama şu boxerların hiçbir zaman bedeni kalmıyor. rica etsem bir sonrakinde bana 4-5 tane m beden ayırabilir misiniz?
+ maalesef öyle bir şey yapamıyoruz
- ama yani hiç denk gelemiyorum. donsuz kaldım resmen.. (müstehzi gülümseme)
kız da gülümseyince arkadaş atağa kalkar
- peki sizden kişisel olarak rica etsem... ben telefon numaramı vereyim size. yeni mal geldiğinde bana haber verseniz. biliyorum saçma ama...
kısa süre sessizlikten sonra kız tereddüdünü bırakır ve "tamam" der. arkadaşım telefonunu verir ve eve gelir.
***büyük puntolarla***
yeni gelinlerin altcoin telaşı!!!
- altcoin sepeti morhipo'da indirime girmiş bugün. benimki de eskimişti, evlendiğimde almıştım.
- kaynanamın ethereumlarını bozdurmuşlar... kaynıma düğün yaptılar. ay yok kız, 20-25 tane cardano takılmış başka bir şey yok. biz de ada taktık valla. napim kızım kriz var kriz. onlar da evlenecek zamanı buldular.
- enginin çalıştığı şirkete yeni yatırımcı almışlar koreli mi ne.. maaşı contentos ile alacaklarmış yılbaşından sonra. zengin diyorlar baya, ofisi maslak'a taşıdılar. he.
- geçen şeyde... metaverse h&m'de bir kazak gördüm. son m bedeni kalmış, aldım valla hemen. baksana kumaşına.. tak bi vr'ını da bak şuna ya.
- bildirim geldi... stop koymuştum dogecoine patlamış. shib alayım da kalsın yarın bakarım... şu yemeğe bakim ben de.
- öğretmenler günü çeyrek bitcoin...
- her ay kenara yarım bnb atsan yeter kızım...
- asgari ücret açıklanmış. 9,13 atom olmuş.
- dijital akıllı sözleşme göndermiş hocan, bak eylül... imzala şunu gönder kızım hadi!
dörtnala gelip uzak asya'dan,
akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket sizin...
-satoshi nakamoto
doğadaki her şey faydalı. bitkiler, su, güneş, hava. konuşmak faydalı, susmanın yararlarını bilim adamları açıklıyor. çalışmak ömrü uzatıyor, uyumak aklı keskinleştiriyor. arkadaşla sohbet dopamin salgılatırken yalnız kalmanın karaciğer enzimlerine eşsiz faydaları var. her gün bir kadeh şarap kanı sulandırır, bir kadeh sirke ise amı sulandırır. osurmak sağlığın alametidir, sıçmak günde iki kez olursa da iyidir, iki günde bir kez sıçsan da süperdir. okumak her şeyin başıdır, rızkın onda dokuzu ticarettedir. teknoloji nimetlerinden faydalanırsan adamsın, köyde elektriksiz yaşarsan daha da adamsın. sperm yutmak omega 3 deposudur, balık yumurtası enfes bir gıda maddesidir, soğanın cücüğü, annenin ilk sütü, çiçek bamya, avokado ve daha bilimum şey yemesen de içmesen de faydalıdır, adı geçse bile şifalıdır. kadınlar enfestir, çocuklar bal gibidir, anneler cennettendir vs. vs. vs.
ya bu amk dünyasında her şey bu kadar iyi ve güzelse biz nasıl oluyorda ölü birer beden gezdiriyoruz sabahtan akşama ruhumuza yapışık.
bir şiirle kapatmak istiyorum;
ben kuşlardan da küçüktüm,
bir gece vaktiydi.
ellerimde hacı mışmışlar...
bir arkadaşım var 20 yaşında, siki kalkmıyor.
bir arkadaşım var 28 yaşında, hiç sevişmemiş.
bir arkadaşım var 31 yaşında, travesti sikiyor.
bir arkadaşım var 26 yaşında, girer girmez patlıyormuş.
bir arkadaşım var 27 yaşında, otuz birsiz boşalamıyor.
ne olmuş bize amk. nasıl bir ceza lan bu.
ek: beni soranlar olmuş. şöyle söyleyeyim, üst düzey bir firmanın mali işler müdürünün kız kardeşini geçen hafta ağva'daki yazlığında bacısıyla birlikte siktim. yeterince açıktır sanırım...
ek 2: firma adını soranlar olmuş, thodex arkadaşlar.
ünlü yatırtımcı nipple ile kripto para aneliz şelalesi.
hepinize meraba.
- kanka projesi süper.
- alım fırsatı veriyor.
- ademi merkeziyetsizcilik.
- korean fud.
- long girdim.
- ytd.
- kârımı alıp çıktım.
- shitcoin.
- finocci, bonanza, fukarelli grafikleri. iç bükey dış bükey anelizler, golden horse, çapraz koşu, ayı sezonu, öküz sezonu vs. vs. vs.
hepsi hikaye. hikaye olan bir şey daha var. 6-7 aydır paraları cebe cukkalayanları görüp gerek korkusundan, gerek parasızlıktan bu mecralara giremeyenlerin şu an yanınıza yaklaşıp; "bak kardeşim... biz bunları hep gördük" tarzı edebiyata başlaması. vuran vurdu, sikilen sikildi geçmiş olsun.
dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. gelenekselcilik bitti.
önce internet sosyal medyayı doğurdu. ve bu sosyal medya aracılığı ile amerika birleşik devletleri başkanı'na elimizdeki aygıtla 1 saniye içerisinde on altı bin km uzaktan küfür edebilir hale geldik. biz bir yere gelmedik aslında, amerika birleşik devletleri başkanı bu hale geldi.
normalde yolda gördüğümüzde yanına yaklaşamayacağımız, kendimizden daha üst gördüğümüz ünlülerin instagramlarda, tiktoklarda ünlülük konusunda "komşumuz ayfer abla" ile yarışa giriştiğine şahit oluyoruz artık. profesör unvanlı ekonomistin youtube kanalını takibe alıyoruz. hatta istersek altına yorum olarak "siktir ordan oç" bile yazabiliyoruz.
e peki ünlüye ulaşmak hatta üne ulaşmak bu kadar kolayken, bakanlar instagram'dan istifa ederken, egm'yi küfürlü tweetlerin alltına alıntılarken, kodaman adamları yolma taktiklerine de erişemez miydik? bizi de onlar gibi maymuna çeviremezler miydi? tabi çevirirlerdi biz yeterki isteyelimdi ve istedik, oldu. 15 yaşındaki bir liseliyi cep harçlığı ile borsacı yaptık. para kaybedince elon musk'ın anasına söven bir borsacı...
gittikçe evrenselleşiyoruz köy evimizde. önceden "istanbul fırsatlar şehri" denirdi. sonra "türkiye fırsatlar ülkesi" oldu. şimdi ise "dünya fırsatlar gezegeni" haline geldi. ben burdan para yatırıyorum, koreli oradan haber çıkartıyor, sonra benim param azalıyor. hahaha ananı sikeyim bu ne lan böyle?
- evrensel olucan abi, globalleşen dünya zart zort. bak gamestart firması onaltı trilyon bitcoin almış mesela
+ ne iş yapıyon lan sen
- tırnak pide ustasıyım
+ pideler taze mi
- öğlenki...
her şeyi bilmeniz gerekmiyor. bu benden size bir abi tavsiyesi olsun. naçizane.
bunu gerçekleştirebilen erkekler, gerçek erkekliğin ne olduğunu bilenlerdir.
bir kadın sizinle ona hiçbir vaatte bulunmamışken, onunla hiçbir planınız olmadığını açıkça gösterdiğiniz halde sizinle sevişmek istiyorsa bu seks saf sekstir. ne demiş şair;
saf-ü güzaf seksü dilberine
giri giriverdim bir yerlerine.
günümüzde, özellikle tc sınırlarında vuku bulan sekslerin tamamına yakını sözsüz, yazısız bir akit karşılığıdır. karşılığı ister ilgidir, ister sevgidir. gerek paradır, gerek sosyo kültürel edinimlerdir. bazen seks bir basamaktır amaca ulaşmayı sağlayan.
ne zaman ki "selamun aleyküm beni siker misin?" kıvamında bir sekse düşersiniz, o zaman beni daha iyi anlarsınız. erkeklik nedir, yaşarsınız.
am nöbetinde ömrü tükenen tüm karaktersiz erkeklere... naçizane.
tam kapanma da neyin nesi allah aşkına? burası laik bir cumhuriyettir. iran ile karıştırdınız sanırım.
bu terim halkımızın bilinç altına bir ideoloji yerleştirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. ben tam kapanma demeyi reddediyorum. illa bir isim vermek gerekiyorsa tam laiklik diyelim.
...larda yüze
nal sancak,
sönmeden yurdu
mun üstünde
tüte
nen so
nocako be
nim milletimin!
selamun aleyküm sözlüğün iktisatçıları. ve selamun aleyküm mark zuckerberg'in bile "aylık" gelirini hesaplayan yurdumun fakir insanları. size bugün servet ile gelir (sizin anlayacağınız şekliyle mayış) arasındaki küçük farkları aktaracağım. lütfen dikkatle takip ediniz.
para ile ilgili bazı küçük mottolarımız:
1- maaşla zengin olunmaz.
2- rızkın onda dokuzu ticarettedir.
3- ne verirsen elinle o gelirmiş seninle (cuma namazı çıkışı nostalji)
servet her ay kenara bir çeyrek atarak elde edilen bir şey değildir. sizin gelir diye nitelendirdiğiniz şeyler de aslında çalışma sermayenizdir. yani likittir, nakittir ve bugün varken 5 dakika sonra yok olan iktisadi varlıklardır. günübirlik yaşamınızı sürdürebilmeniz için vardır. ölmeyecek kadar olması yeterlidir. gerisi hep hikaye.
bu çalışma sermayenizi arttırmaya çalışmak dikkat ettiyseniz sizin servet sahibi olmanıza yaramıyor. yani bugün on bin türk lirası çalışma sermayeniz (yani geliriniz) yirmi bin lirasına çıksa bile siz maalesef zengin değilsiniz arkadaşlar. zenginlik taşınmaz ile, hak ile, marka ile, yeraltı ve yerüstü düzenleriyle, yatırımlar ile ölçülürler. sgk + sodexo ile değil... elinizdeki iphone buna en yakın şey yani.
maaşına zam alarak zengin olmuş tek bir kişi gösteremezsiniz. ha derseniz ki herkes zengin mi olmalı, hayır elbet. ancak bu ayrımı yapabilin.
abi bu kadınlar niye böyle lan? üstleri 87 yıldır, fitilli kumaş üretildi üretileli hep aynı, hep benzer. ama o altları yok mu!
bakıyorsun saçlar ahenkle dans ediyor, kaşlar keman, gözler badem, memeler turunçgil, harika bir bluz, incecik bir bel falan filan. ama o da ne? altına ne giymiş lan o? hay ananı avradını sikim!
yüksek bel jeanler, yarak kürek taytlar, desenli yaldızlı pantullar, saçma sapan kırmızı deri mini etekler... zevkinizi harbi götten sikeyim be kadınlar.
bir iki sene önce aştım bu eşiği. sevenim azaldı ama karar verme mekanizmam gittikçe kusursuzlaşıyor.
şunu farkettim bir gün; hiç kimse benimle alakalı bir hadiseyi benden daha fazla, enine boyuna düşünüp tahlil edemez. ve hiç kimse benimle alakalı bir hadiseyi benden daha fazla önemsemez, sikine takmaz. hal böyleyken ayaküstü muhabbet olsun diye "şöyle şöyle yap" diyen birisine neden kulak asayım ki? tamam dinlerim belki, tartışırım da mevzuyu. ancak direkt onun fikirlerini benimseyemem. bu aptallık olur.
insanlar, özellikle bilmedikleri konularda konuşurken daha net ve daha cesur olurlar. cahil cesareti diyebilirsiniz. bir kaç ay trafikte aktif araç kullanmış birisine sorun örneğin, şoförlükle alakalı konularda ferrari pilotuvari bir tavır takınacaktır. kendinden emindir ve şüpheye mahal bırakmaz. 40 yıllık tır şoförünün o ağırbaşlı halini onda göremezsiniz.
insanlar konuşmaktan zevk alırlar. zevk aldıkları bir diğer konu da üstün olmaktır. ve bizim insanımızın bilmediği pek az şey vardır. hal böyleyken, birisine bir derdinizi açtığınızda sohbetin gidişatı kısa sürede size yardımcı olmaktan çok kişisel bir tatmin meselesine dönüşecektir. "biz onları zamanında yaşadık" muhabbeti bir başladı mı yarrağa yan bastınız demektir. gururunuzu kırmazlarsa iyi, o kadar söylüyorum.
bunun dışında bir de sosyal medya var; twitter, sözlük filan. 12 yaşındaki anonim çocuklar başına geçiyor klavyenin, işyat hissesiyle ilgili spekülasyon yapıyor. ötekine bakıyorsun siyasi analizle kitlelerin bakış açısını değiştiriyor. ve bunları yaparken öylesine cool, öylesine havalı... 20 lirayla kripto para oynuyor adam sonra geliyor 3 sayfa analiz yapıyor, en sona da şey yazıyor; ytd. acayip bir şey amk.
bir kez bir mekanda yemek yediniz ve memnun kalmadınız diyelim. bir kaç gün sonra bir arkadaşınız size o mekana gitmeyi teklif etti. kafanızda kötü tecrübeleriniz canlandı hemen. ancak arkadaşınız mekanı o kadar kendinden emin övmeye başlıyor ki siz "ulan acaba bana mı denk geldi" diye kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz. "herhalde benim ağzımın tadı yoktu" kıvamına kadar getiriyor bu arkadaş sizi. sonra ne oluyor? tamam diyorsunuz ya, gidelim. gidiyorsunuz, siparişler geliyor. tadıyorsunuz ve o da ne; yemek yarak gibi!
ne oldu çocuğum? o yandan çarklı ibnenin bir an için senden daha iyi bilebileceği, senden daha fazla zevk sahibi olabileceği ihtimaline yenildin değil mi? o şuursuz orospu evladı yerine kendine güvenseydin giderdin aslanlar gibi en kral yemeği en kral yerde yer, keyfine bakardın. mağdur olmazdın böyle. çıkışta muhtemelen taksi, otobüs filan beklerseniz de şey diyecektir götveren; "kanka birazdan gelir ya"... sikimi gelir beklemeyin amk en az 1 saatte gelir o otobüs.
motokurye,
lahmacun ustası,
madenci,
çiftçi,
belediye temizlik işçisi,
bakkal,
minibüs şoförü,
kasap-manav...
bu meslekleri icra eden kadın yoktur hiç. ama kadın erkek eşittir. erkeğin yapabileceği her şeyi kadınlar da yapabilir. yersen.
sorsan yanıtları da şey; "erkeklerin yüzünden yapamıyoruz bu meslekleri..." aynen aynen, erkekler sizi yönetici görmek istiyorlar sadece. erkekler siz masabaşı işte çalışın, biz bütün angaryayı üstleniriz istiyorlar. o yüzden bu meslekleri yapamıyorsunuz ama elazığ'da 250 erkeğin olduğu sınıfta makine mühendisliği okuyup, şantiyelerde mühendislik yapabiliyorsunuz.
bayanlar açın gözlerinizi! erkekler (ister eşiniz, ister babanız, ister ağabeyiniz) sizi iş hayatında net olarak istemiyor. gidin evinizde oturun, evinizde çalışın, evi ev yapın istiyorlar. orada yeşerin, oraya sahip olun, orada güçlü olun istiyorlar.
yönetici asistanlığı... kariyere bak amk hahahahaha. siktirin gidin abi. bir kız vardı üniversitede elektrik elektronik mühendisliği okuyordu. gitmiş şimdi kocaeli'de bilmem ne firmasında arge mühendisiymiş. yaşı 30. daha kariyer yapacak da dünyayı kurtaracak. memlekette arge mühendisi bitti de sana mı kaldı amına koyayım mühendislik?
ayrıca kazanç, hayata yansıtılabildiği kadar değerlidir. hani mevlana diyor ya; "anlattıkların karşıdakinin anlayabildiği kadardır" o hesap. sen hayatına somut olarak yansıtamadığın kazancı götüne mi sokacaksın? ekonomik özgürlük kazanacan da, toplumda yer edinecen de saygın olacan... çok mu saygın şimdi 35 yaşında, bekar, kobi portföy yöneticisi kadın bankacı? masasında ödüller filan. bu mu saygınlık? yapayalnız. lise mezunu, evlenip 4 çocuk doğurmuş, 35 yaşındaki kadından hanginiz daha saygın ve nüfuzlu amk? söyleyeyim; angela merkel. o seviyede bir kariyeriniz yoksa tamamen fuzulidir gözümde.
amacım kadınları ne kırmak ne de insanları kınamak. amacım doğruyu görmenizi sağlamaktır. daha dün gördüm instagram'da türkçe bile yazamayan çarşaflı bir kadına eşi özür dilemek için jaguar marka mı ne (markayı bile bilmiyorum amk öyle lüks) bir araba hediye etmiş. tabi bizim çok saygın, okumuş, kariyer sahibi, elit kızlarımız hasedinden çatladı anında. twitter'da neler neler yazmışlar hakkında, ne hakaretler... işte adamı böyle kudurturlar. ve bu kuduranlar henüz 20li yaşların başında olan kızcağızlar. siz bir de 35 olun da görün ebenizin büllüğünü.
+ çeker misin?
- neden?
+ rahatsız oluyorum
- ama benim işim bu
+ böyle iş mi olur?
- bu hayatı ben seçmedim
+ seni ben seçtim ama
- pişman mısın?
+ hayır sadece sevmiyorum şu yaptığını
- aslında aramızda pek fark yok
+ nasıl yok, bal gibi de farklıyız
- ikimiz de aynı şeyleri yaparak para kazanıyoruz
+ ne?
- ben bir restoranda zemine paspas çekiyorum. sen ise bir plazanın kırk beşinci katında, proje müdürüne...
+ artık yeter!
- eeh sus lan.
bir akşam üstü,
gün batımına uzakta
seni düşünürüm
korkularıma çıkışarak.
temiz duygularımı
bir bir yargılayarak.
belki bir restoran köşesinde
belki de bir darülbedayi
ama paspas çekmektense,
ölürüm ben daha iyi.
duygularımın esiri bir adam olarak önüne geldiğimde onun, tüm masumiyetimle, tüm içtenliğimle kendimi açtığımın bir ertesi günü, olanlara tahammülün bir sınırı yokmuşçasına yaşanan sevişmelere engel olabilmeyi dilemiştim üçüncü postamda. artık yeter diye bağırtmayı diliyordum. dileğim gerçek olmuştu. ama bir şeyler yanlıştı sanki.
yılan hikayesine dönen bu zorlu çetin hayat mücadelemde bırak yanımda olmayı, arkamdan kuyumu bile kazmamıştı. ilgisizliğin bu kadarına pes demek geliyordu içimden. dışımdan ise tam bir süt dökmüş kediydim. kedi fantezisi ve bazı akşamlar telefonda miyavlaşmalarımız haricinde bu kedilik olayı hiç işime yaramıyordu. işime yarayan şeyleri ise öyle saçma sapan kullanıyordum ki zamanla zarar vermeye başlıyordu pamuk gibi kalbe sahip naçiz bedenime.
tek nefeste, klavyenin sesleriyle bütünleşen boş zihnimi takır tukur indirirken kelimelere, artık sıkıldığımı farkediyor ve yemeğe çıkmak için entryi burada sonlandırıyordum. beni takip edin istiyordum. belki biraz da sevgi bekliyordum insanlardan. ama insanlar dediğim şeyin burada yalnızca 16 yaşlarında 3-5 ergen olduğu gerçeği aklıma şişman yarağı gibi çarpıveriyordu birden. oy didem, sensiz nerelere gidem. oy didem.
cinsel yaşama dair ufak sırları siz kıymetli sözlük yazarları ile paylaşmak istedim. bilirsiniz mutluluk paylaştıkça, insan seviştikçe çoğalır ve bunlar arasında sanki bir bağlantı varmış gibi hissederek bu başlığa gelmiş bulunuyorum. içgüdüsel yani...
cinsel yaşam ülkemizde, ergenliğe girme arefesindeki bir erkeğin otuzbiri keşfederek ölene kadar uygulaması ve nihayetinde vefatıyla birlikte bırakması şeklinde sona eren bir aktivitedir diyebiliriz.
kadınlarda ise cinsel yaşam ülkemiz sınırlarında yoktur. kendilerine avrupa'ya iltica talebinde bulunmalarını önerebilirim. "sikilmek için avrupa'ya gitmek" her ne kadar toplum nezdinde hoş karşılanmayacaksa da, soranlara eğitim amaçlı gidildiği pekala söylenebilir.
peki oldu ya, allahın işi bu, türkiye cumhuriyeti vatandaşı bir erkek ile yine türkiye cumhuriyeti vatandaşı bir kadın cinsel ilişki aşamasına gelirse nelere dikkat etmelidirler? işte sizin için derlediğimiz bazı küçük sırlar;
1- erkekler, deliği tutturmaya çalışın!
2- kadınlar, sakın inlemeyin. bu erkeğin hımhızlı boşalmasına neden olur. (bkz: hımhızlı boşalmak)
3- peçete tutun.
4- erkekler, moralinizi bozmayın eve gidip otuzbir çekersiniz.
5- kadınlar, moralinizi bozmayın enişteniz de benzer performansı gösteriyor zaten.
6- birbirinizi tanıyın.
7- erkekler, videoya alın.
bir yetimin sesinden seslenebilmek sana,
beherglas üzerine düşen damlaları ruhumuzun.
ve tutkunun her karışında sentezlenmek ölesiye,
vurgun yemiş gibi bedenim bir lisenin laboratuvarında.
dinleyebilmek her anımızı despot tarihçinin sesinden,
astrofiziksel ayrımlara gebe kaldım hasretinden.
(2013 prusya)
ayrı kalışımızın kırkıncı yılında ömrüm yeterse eğer seni anacağım. benim çocuğuma ana olabilme ihtimalini düşünüp yine cız ettireceğim göğsümde bir yerleri. seni sevmiyorken bile buna en derin duygularımla üzüleceğim. beni üzebildiğin için bile değerlisin. ve değerli olduğun için teşekkür ederim. ve bilirsin ben zor teşekkür ederim...
savunulacak bir yanın kalmadığında, bildiğim her şeyi yakıp yıkmak istedim. bir gün sen bile yanlıştın bana, bir gün senden bile uzaklaşmam gerekti. böyle bir günün geleceğini hiç bilemezdim. senden çok uzaklardayken bile.
sen ve ben... iyi bir film izlemiş gibi hissediyorum. hepsi bu.
evet arkadaşlar, açıklıyorum. ligin son 20 senesini düzenli takip edenler bana hak vereceklerdir.
türkiye süper lig'in yeni fenerbahçesi dün itibariyle beşiktaş olmuştur. beşiktaş bu günden sonra, geçtiğimiz 15-20 yılda fenerbahçe'nin edindiği o enteresan büyük takımlık halini, tam olarak dile getirilemeyen ama gerek kendi taraftarını gerek rakip takım taraftarlarını sevgi ile nefret arası tuhaf duyguya sokan bu kulüp sıfatını tamamen almış durumdadır. en az 15 sene aldığı bu kutsal fenerbahçelilik misyonunu gururla taşıyacaktır. son maçta kaçan şampiyonluklar, bok gibi oynayarak kazanacağı 2-0'lık derbiler, hiçbir halta yaramayan uzun rekorlar vs. hepsini üstlenecektir. fenerbahçe ise artık fenerbahçe değildir.
peki fenerbahçe kimdir diye soranlarınız olacaktır, onu da açıklayalım.
fenerbahçe türkiye'nin yeni trabzonspor'udur. lidere çelme takmalar, şampiyonluk iddiasının sadece ligin ilk 12 haftasında geçerli olacağı, daha sonra ilk 5 yarışında antalyaspor'un gerisinde kalacağı boktan günler takımı ve camiayı beklemektedir. özellikle başkan ali koç'un maç sonu demeçleri son zamanlarda takımın yeni trabzonsporluluk iddiasını güçlendirmekteydi. dün itibariyle iş bitmiş oldu.
şimdi gelelim bundan sonraki sezonlarda en sık görülecek, olası süper lig puan tablosu durumuna;
1- galatasaray
2- beşiktaş (yeni fenerbahçe)
3- antalya (ya da sivas, konya, bursa vs. o sene iyi oynayan bir anadolu kulübü)
4- fenerbahçe (yeni trabzonspor)
5- türkiye kupasında final oynayan anadolu kulübü
6- trabzonspor (gerçek olanı)
.
.
.
şeklinde gider.
sözlük yazarlarından marsa gidecek astronotlara verilecek tavsiyelerdir.
"bilmediğim tek şey hiçbir şeydir" savunumundan yola çıkarak, her sik hakkında fikri olan güzide kardeşlerimizden nasa astronotlarına naçizane tavsiyelerini beklemekteyiz. ben başlıyorum.
1. marsta su olmayabilir mutlaka 5 litrelik su alın yanınıza.
2. geceleri çok soğuk olduğu bilgisi geldi içerden (oturma odasından) yün içlik tavsiye edilir.
3. yol uzun, seks ihtiyaç. ekibe bir bayan almanızı öneririm. beylikdüzü civarı araştırabilirsiniz. rus alırsanız daha iyi olur dünyaya giriş çıkışta pasaportu sıkıntı yaratmaz.
4. olası bir kazada bokunuzda patates yetiştirme taktikleri için youtube'dan bir iki video izleyebilirsiniz.
5. yer çekimsiz ortamda kaka yaparken amuda kalkarak sırtınızı duvara dayamak suretiyle...
içi kor alev misali yanan tc gençlerine umut veren, yangınlarını bir an için bile olsa söndüren herkes benim dostumdur. "bana umut verin, gerekirse anamı sikin" demiş şair. adını sormayın söyleyemem.
öldükten sonra melekler "nasıl dayandın reis" diye sorduklarında, "2 liraya yüz yirmi altı trilyon veren bahis kuponu yaparak" cevabını verecek nice koçyiğitler var aramızda. ihtimale sevgilerini, aşklarını saklamış milyonlar var.
kendimi mi kesem abem. bağımlıyız bir kere. başlamışız çocuktan. bırakamam. yapamam datlı abem. umuda müptelayım ben.
her pideyi yutsa da,
üstüne zero gider
benim şişko sevgilim
aşk large beden giyer.
öğrenciyken son derece minimal bir kız arkadaşım vardı. genişçe kalçalara sahipti. ben de bir keresinde muziplik olsun diye "kadınların götü erkeklerinkinden büyüktür" yanılgısına düşerek onun pantolonunu giymeye çalışmıştım. ancak tek bacağımdan bile geçmemişti. sordum ona; ama dedim, "baksana senin kalçaların kocaman." o ise bana kalçasının kendi beden ölçülerine göre geniş olduğunu söyledi. aslında ortalama bir erkeğin götü, bir kadınınkinden çok daha büyüktü.
okul bitti ve ben işe hayatına atıldığımda yeni bir kız arkadaş edinmiştim artık. bu yeni kız arkadaşım biraz iriydi. önceki gibi götü kocamandı. ama artık biliyordum; kadınların kalçaları kendi vücut ölçülerine oranla büyük görünüyordu sadece. aslında fiziken benden çok daha küçüktü. ta ki seviştikten sonra benim eşofman altımı giyene kadar...
üstüne olmamıştı, zar zor çekiştirdi ve vücudunun her bir hücresiyle eşofmanı doldurdu. cumhuriyet sucuğu gibi yanıma oturdu. şoka girmiştim. resmen adam kadar götü vardı ve ben az evvel bu göte attırmıştım.
işte dostlar, böyle benim hikayem. bazen aşk large beden giyer. o günden beri ne zaman bir kızdan hoşlansam hemen pantolonunu giymeye çalışırım. umarım sonu kötü bitmez bu alışkanlığımın.
insanlar doğar, sıçar, büyür ve ölürler. bazısı doğar doğmaz sıçmaya başlar hatta. bir döngüdür. önce yersin sonra sıçarsın. bazen acı yersin ve iki kez sıçarsın. vesaire vesaire...
insan aynı zamanda mesai yapan bir varlıktır. sabah kalkar ve işe gider. şimdi bu ikisini nasıl kesiştiririz, kesiştirmeli miyiz yoksa kaçınmalı mıyız bunlardan bahsedeceğim. kağıt kalemi hazırlayınız.
türk insanı sabahları sıçmaya bayılır. kış aylarında gece üstü açılan ve hafiften ayacıklarından soğuk yiyen bir yetişkinin, sabah 8 gibi patlamalı sıçmaması ender görülen bir hadisedir. gürültülü sıçmanın da bir yetişkinlik alameti olduğunu hepimiz biliriz elbette. bir insan ne kadar yetişkinse o kadar gürültülü sıçar.
uzmanlar günde 3 kez ve 3 günde 1 kez sıçma döngüsünü normal kabul etmektedir. bu kişiye ve metabolizmasına göre değişkenlik gösteriyor demek. yani 10 gündür sıçmıyorsanız acilen bir bomba imha uzmanına görünmeniz yerinde olacaktır. peki bu sıçma döngüsü günün hangi saatine denk geliyor olmalıdır? insan, düşünebilen bir varlık olduğu için bunu da düşünür ve sıçma refleksine hakim olabilmek, kontrol edebilmek ister. örneğin şehirlerarası yolculuğa çıkacak bir birey, çıkmadan önce evde sıçması gerektiğini düşünerek henüz kakası kapıya dayanmadan, ıkınmak vasıtasıyla tuvalette çırpınır. böylece uçakta veya otobüste kıvranmak zorunda kalmayacaktır. işte bu insanı insan yapan en kıymetli şeylerden birisidir. bizi hayvandan ayıran asıl önemli mevzudur.
iş hayatında da aktif rol oynayan bireylerin genellikle metabolizması pasif bireylere göre hızlıdır. tez canlı ve gerek fiziksel gerek mental anlamda sürekli hareket içerisinde olan bu insanlar sabahın ilk ışıklarında gümbür gümbür sıçma eğilimindedir. işte burada kritik mevzu, "evden çıkmadan mı yoksa işe varır varmaz mı sıçmalıyım" sorunsalıdır. bunun cevabını bugün burada veriyoruz. lütfen dikkatle takip ediniz.
sıçmak iki şekildedir; birincisi sıkıntı veren sıçma, ikincisi ise rahatlatıp mutlu eden sıçma. biz her zaman ikincisi olsun isteriz. bazı zamanlar kabızlık çeken yahut götünde sıkıntı olan yetişkin bireye sıçmak zulümdür. acı verir her anı ve bitsin istenir. halbuki rahatlatan kaka öyle midir? guruldayan bir karın eşliğinde, son anda yetişilen bir tuvalete girmek ne de güzeldir. patır kütür indirirken gelen ezgisel zortlamalar, insanın yüzüne yansıyan o masum tebessüm... gerçekten bir başka. ve iş hayatının getirdiği o stres, pazartesinin getirdiği o kasvet, sabah alarmının verdiği o iğrenç duygu...
sabah uyanıp uyku sersemi sıçmak, sarhoşken sevişmek gibidir. hiçbir şey ifade etmez. ancak iş yerinde, her şeye 15 dakikalığına ara verip insanın kendini şımartması, götüyle başbaşa kalarak içindeki stresle birlikte tüm biriktirdiklerini marmara denizine bırakması paha biçilemez. paha biçilemez ve net bir şekilde o kişinin verimini de arttırır. uzmanlar bu konuda henüz araştırma yapmamış olsa da, saat 10:00 gibi şirkette sıçan insanların %13 daha verimli çalıştığını net olarak elde edeceklerdir. (bu söylediklerimden akşam 16:00 sonrası sıçan personel istisnadır. o personel cindir ve işten kaytarmakta ustalaşmıştır. onu siktir edebilirsiniz)
özet olarak, hem makro iktisadi boyutta hem de psikoloji ilmine paralel olarak yetişkin bir bireyin kaka periyodunu sabah saat 10:00 ila 10:45 arasında ayarlaması, bu kakayı da mutlaka işyerinde yapması faydalıdır, iyidir. diğer kakalar beyhude kakalardır ve bir şey ifade etmezler.