otuz yapraklı gül anlamına gelir. iskender pala'nın kitab-ı aşk adlı kitabında da anlatıldığı üzere ebubekir efendi'nin sevgilisine verdiği tiryandafila isminin esin kaynağıdır ve aynı zamanda bu kızın kardeşinin ismidir.
rastgele uzunluktaki bir bilginin belli uzunluktaki bir bilgiye (128 bit, 160 bit, vb) eşleştirildiği fonksiyonlardır. bu fonksiyon temel olarak iki koşulu sağlamalıdır. bir verinin hash değerini hesaplamak kolay olmalı ve hash değeri verildiğinde bu değeri veren bilgiyi hesaplamak zor olmalıdır.
(bkz: tek yönlü fonksiyon)
128, 192 veya 256 bit anahtarla 128 bit bilginin şifrelendiği standarttır. Des'in güvensiz olduğu anlaşılınca 2001'de blok şifreleme standardı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca,
(bkz: aes)
ilk bölümünde de
"çapkınlıkta ilk prensip başarısızlıktan hiç korkmamaktır. en iyi taktik ısrardır. kadınlar ısrar eden erkeklere bayılırlar. lütfen, bu ilk dersimizi hemen uygulayınız."
dersini vererek kemal sunal'ın yolda gördüğü kadınlara sarkmasına neden olan kitaptır.
bu konuda okuyup beğendiğim bir yazıyı aktarmak istiyorum.
"düşünce özgürlüğü en kısa tanımı ile, insanın düşündüğü her şeyi ifade edebilmesidir. ifade ettiğiniz düşüncenin içeriğinin bir önemi yoktur. ifade ettiğiniz düşünce, mevcut hukuk sistemine aykırı olabileceği gibi, topluma ve başkalarına da ters gelebilir. düşüncelerinizin içeriği, toplumu ve başkalarını şaşırtıcı onları şoke edici de olabilir. eğer düşüncenin içeriği yasak olsaydı, kişilerin yasaları eleştirme, onların adalete aykırı olduğunu söyleme hakkı olmayacaktı. ayrıca toplumda kendi farklılıklarını ifade edebilme ve düşündüğü gibi yaşama hakkı da kabul edilmeyecekti. düşüncelerin içeriğinin tamamen serbest olması toplumsal gelişimin, değişimin ve farklılıkların bir arada olmasının temel koşulu kabul edilir.
düşünce özgürlüğünde her türlü düşüncenin ifadesi serbestken, düşüncenin her türlü "ifade tarzı" serbest değildir. eğer düşünce, başkalarını eleştiri sınırlarını aşıp hakaret düzeyine ulaşırsa, bu ifade tarzı düşünce özgürlüğü kabul edilmez. bir başkasına hakaret düşünce özgürlüğü değildir. çünkü düşüncenin hakaret içermesi, bir başkasının kişilik haklarını ihlal etmesi anlamına gelir. hiç kimsenin kendi özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünden daha değerli değildir. bir başkasını aşağılamak, onur ve şerefini rencide etmek ve küçük düşürmek de bir hak değil, hakkın kötüye kullanılması demektir. hakkı kötüye kullanan kişi, hakkın sağladığı korumadan da yararlanamaz. dolayısıyla başkasına hakaret eden kişi, "düşünce özgürlüğüm var" diyemez.
başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar verecek şekilde düşüncelerimizi ifade edemeyeceğimiz gibi, beraber yaşamamızı sağlayan "toplumsal düzenin" bozulmasına yol açacak şekilde de düşüncelerimizi ifade edemeyiz. toplumsal düzen, herkesin hak ve özgürlüklerden eşit bir şekilde yararlanmasının temel koşuludur. toplumsal düzenin olmadığı bir yerde, hiç kimse hak ve özgürlüklerinden yararlanamaz. bu nedenle toplumsal düzeni "açık ve yakın bir şekilde tehdit eden" düşünceleri ifade etmek, düşünce özgürlüğü kabul edilemez. bir kişinin toplumsal düzeni yıkıcı şahsi düşünceleri, herkesin özgürlüklerini yaşamasının temel koşulu olan "toplumsal yarardan" üstün görülemez. eğer bir kişi toplumda çatışmayı körükleyici, insanları şiddete teşvik edici ve terör örgütlerini açıkça destekleyici bir tarzda düşünce açıklamasında bulunuyorsa, bu bir düşünce özgürlüğü kabul edilmez. bu nedenle, düşünce özgürlüğünde "ne düşündüğümüz değil", ama "nasıl ifade ettiğimiz" önemlidir.
düşüncelerimizin başkalarının hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği ya da toplumsal düzeni bozucu bir etkisinin olup olmadığının nasıl belirleneceği önemlidir. buradaki temel ölçü, ifade ettiğimiz düşüncenin "etki ve sonuçları"dır. eğer ifadelerimiz "açık" bir şekilde "şiddet ve hareket" içeriyorsa ve "yakın" bir zamanda bir başkası ve topluma yönelik bir "tehdit" doğuruyorsa, bu ifade tarzı düşünce özgürlüğü kabul edilmez. bir başka ifade ile başkaları ve toplumsal düzene yönelik "açık ve yakın tehlike" oluşturan ifadeler, düşünce özgürlüğü değildir. örneğin, bir kimsenin evinde oturup televizyon seyrederken, izlediği haberlerden etkilenip, evdekilere "böyle adamları öldürmek lazım", "bunlar adamı terörist yapar" demesi, her ne kadar şiddet ve şiddete çağrı içerse de, başkaları ve topluma yönelik "açık ve yakın bir tehlike" oluşturmadığından, suç sayılmaz. ancak aynı düşüncenin, bir gazete ya da televizyonda veya bir dernek ya da siyasi parti toplantısında, bizzat kişileri hedef göstererek söylenmesi, "açık ve yakın bir tehlike" oluşturan "suça teşvik" olacağından, bu ifade tarzı düşünce özgürlüğü değil, bir suç sayılır.
düşüncelerimiz başkalarına hakaret ve şiddet içermediği sürece, her türlü düşünceyi, başkaları beğenmese bile ifade edebiliriz. düşüncelerimizi her türlü araçla ifade etme hakkına da sahibiz. ister konuşarak, ister yazarak, ister bir resim ya da bir film yaparak düşünceler açıklanabilir. düşünce özgürlüğü, toplumsal gelişimin ve toplumsal dayanışmanın temeli kabul edilir. bugün topluma ve mevcut düzene ters gelen düşünceler yarın toplumun temel değeri haline gelebilir. oysa bugün topluma ters gelen düşüncelerin yasaklanması, yarının toplumu için çok parlak bir düşüncenin kaybolup gitmesine yol açabilir. ancak bize bugün çok parlak gelen bir düşünce toplumda kabul görmeyebilir ve başkalarına saçma da gelebilir. düşüncelerin serbestçe ifade edilebilmesi önemli olduğu gibi, kişilerin bu düşüncelere katılması ya da onlara inanmaya zorlanmaması da önemlidir. bir başka ifade ile farklı düşüncelerini herkesle paylaşmak düşünce özgürlüğüdür; ancak, farklı düşüncelerini başkalarına zorla kabul ettirmek, başkalarının özgürlüğünü ihlal etmektir.
düşünce özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilir. demokraside çoğulculuk, farklılıklarla bir arada yaşamak demektir. farklılıkları ortadan kaldıran insanları tek tipleştiren rejimlere, demokratik değil, totaliter rejimler denir. farklılıklarla bir arada yaşamanın yolu, başkalarının düşüncelerine saygı duymakla mümkündür. başkalarının düşüncelerine saygı, onların düşüncelerine katılmak demek değildir. onların farklı düşüncelerini serbestçe söylemelerine tahammül etmek, düşünceye saygı anlamına gelir. başkalarının düşüncesine tahammül, aynı toplumda beraber yaşamanın temel koşuludur. bu nedenle günümüzde düşünce özgürlüğü, toplumda herkesin farklılıklarını ifade edebilmesini ve farklılıklarla bir arada yaşayabilmemizi sağlayan en temel haklardan biridir."
senaryosu ve film müziği özhan eren'e ait olan ve yine özhan eren'in yönetmenliğini yaptığı izlenilesi türk filmi.
filmde bazı küçük soru işaretleri ve zaman zaman konu dağılmaları olsa da, işlediği konu itibariyle birçok izleyeni memnun edecek bir filmdir.
başrollerini hatırla sevgili dizisinden tanıdığımız cansel elçin, gora'nın prensesi özge özberk ve kurtlar vadisinde ömer baba karakterini canlandıran emin olcay paylaşıyor.
sadece müziğini dinlemek için tekrar izleyebileceğim filmdir ayrıca. daha ayrıntılı bilgi için: http://beyazperde.mynet.com/film/3844
murat çelik'in her çarşamba çıktığı bar. her ne kadar murat çelik'in sahne aldığı zamanlar ortamın içkisiz olduğu söylense de barın bir kenarında murat çelik'i dinleyen ve içmeyen tayfa otururken hemen yanıbaşında biz murat çelik'i dinlemeye gelmedik dercesine oturan grup gayet de biraları da götürmektedir.
ayrıca beyoğlu'nda 'istiklal cad. balo sok. no:14' adresinde bulunan bar. ya da taksim meydanından istiklal caddesi boyunca tünel tarafına gidilirken sağda bulunan halkbankasının yanından giren sokakta bulunan bar. çınaraltı bar'ın bitişiğidir ayrıca.
çarşamba geceleri beyoğlu'nda action bar'da çıkan müzik insanı. parçalarını seslendirirken kendinden geçmesi dikkat çekici bir özelliğidir. özellikle son albümündeki seyyah adlı eser tekrar tekrar dinlenilesidir.
boğaziçi üniveristesi elektrik-elektronik mühendisliği bölümü profesörlerindendir kendisi. çalışanlara ve öğrencilere karşı takındığı tavrı, hal ve hareketleriyle 'patron' lakabını edinmiştir. kimi zaman dersindeki bütün öğrencilere çay söyleyecek kadar 'baba'dır, kimi zaman da karşısındakilere "bunu da mı bilmiyorsunuz?" diyip aşağılayacak kadar düşüncesizdir. yine de sevilen insandır bölümde.
unutmadan eklemek gerekir ki kurtlar vadisi'ndeki deve tuncay karakterine benzerliği de gözardı edilemez.
boğaziçi üniveristesi elektrik-elektronik mühendisliği bölümü profesörlerindendir kendisi. görünüşüne bakıldığında bir profesör olduğu asla anlaşılamaz. yemekhanede tabaklardan yemek artıklarını toplayan insan olarak tanınmıştır çoğularınca. bu artıkları biriktirip evde beslediği kedilerine yedirdiği de rivayetler arasındadır. kedi sevgisi hırsızlık damgasını da yedirmiştir ayrıca bu profesöre. http://www.sabah.com.tr/2004/04/21/gnd101.html
kedi sevgisinin yanı sıra, köpeklere inanılmaz derecede düşman olduğu da ayrıca gelen bilgiler arasındadır.
psikiyatrist, psikoterapist ve yazar mustafa ulusoy'un sürekli içimizde barındırdığımız ama çoğu kez gerçekliğini umursamadığımız bazı olguları günyüzüne çıkardığı romanı.
önemli gördüğüm bir yerini aktarmam gerekirse:
--spoiler--
"varoluşçu psikoterapi ekolünden gelen terapistler, anlamsızlık, ölüm, yalnızlık ve seçme özgürlüğünün insanın en temel varoluşsal sorunları olduğunu ifade ediyorlar. ben ise, bunlara katılmakla birlikte, insanı en çok inciten, ruhunu daraltan temel acının insanın kendisini değersiz hissetmesi olduğu kanaatindeyim. aşk da işte tam burada devreye giriyor. kişiler kendilerini değerli hissetmek için zamanımızda en çok aşka sığınıyor ve aşkı bir kurtarıcı olarak görüyorlar. ilginç şekilde, bir kurtarıcı gibi sarınılan aşk, kendisinden bekleneni veremediğinden ve kesinlikle de veremeyeceğinden, temel bir insanî acıya dönüşüyor. özellikle terkedilen insanlar, ya da aşklarına karşılık bulamayanlar, veyahut kendilerine kimsenin âşık olmadığına inanan insanlar kendilerini değersiz hissetmeye başlıyorlar. bu yüzden, bu kitabın temel vurgularından biri aşkın insan için bir kurtarıcı olamayacağıdır. ne aşk insana yetiyor; ne de insan aşka.
aşk insanî bir durum. ve aşk iradî bir yaşantı değil. bir de bakıyorsunuz ki, aşık oluyorsunuz. kanaatimce, aşk insanın sevilmek ve değerli olmak istediğini, bu yönde büyük bir ihtiyacı olduğunu anlaması için yaratıcı tarafından verilmiş insanî bir yaşantı. her aşk düş kırıklığı ile biter. burada sanki, aşık olunca insandan beklenen, aşkın kaldıramayacağı kadar sevilme ve değerli hissetmeye insanın ihtiyacı olduğunu anlaması ve bunun yolunu aramasıdır. ama eğer aşka varoluşsal bir anlam yüklenirse, insan kendisini mutlak değerli hissetmesini aşka bağlarsa, işte o zaman aşk sadece bir yanılgı ve düş kırıklığıdır."
--spoiler--