zulüm görmüş, işkenceyle öldürülmüş canım insanın hatıralarını, çektiklerini; aşkını belki geleceğe aktaran diğer bir güzel insan joan jara. keşfettiğim için mutluyum; ama okuduktan sonra daha da mutlu olacağım.
ya da hüzünlü mü demeliyim, bilemedim.
indie tarzı sevenler için nimet grup. üyelerin 3'ü Şili, biri Amerikalı.
INVISIBLE EMPIRE ve land adında iki albümleri mevcut, singleları da var ama o kadar detaya gerek yok.
kendi sitesinden bakabilir http://dulcesky.com/
buradan da hepsini dinleyebilirsiniz. http://soundcloud.com/dulcesky
beğenme garantilidir. *
bu da en sevilen şarkıları i dreamt of you. dinleyenlerin 200 bini geçtiğine bir sevindiler, bir sevindiler anlatamam.
kimi zaman tüylü, kimi zaman tüllü saça takılan ufak toka. türlü türlü modelleri var, ama çoğumuz adının fascinator olduğunu bilmiyoruz. tüllü taç, tüllü toka, şapka şeklinde toka, tüllü taç gibi bir sürü arama sonuçları var internette. geçenlerde canım istedi alayım dedim. yolda izde aksesuarcılarda gözüme çarpmıştı ama sitelerde bulamadım istediğim gibisini. ve sonunda o kadar ısrarlı aramışım ki hem adlandırılışını hem de amazonda uygun fiyatlı binbir çeşidi buldum.
ben yandım eller yanmasın deyu yazıyorum.
bir de hristiyan kültüründe siyahının cenazelerde takıldığına çokça şahitiz, beyazı düğünde, sadesi kokteylde, süslüsü partide vs vs. kullanım alanı bir hayli geniş.
ve duruşunuz, giyiminizle onu taşımak da önemli tabii.
Margaret Mazzantini'nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış film.
yönetmen Sergio Castellitto'nun daha önceki başarılı filmi Non ti muovere'de olduğu gibi yine penelope cruz'la çalıştığını görüyoruz. ki cruz yalnız oyunculuğuyla değil yardımcı prodüktörlüğüyle de filme katkı sağlıyor. yönetmen de öyle, oyuncu olmasından mütevellit kendisine Giuliano rolünü biçmiş. diğer başrol oyuncusu into the wild ve milk filmlerinden tanıdığımız Emile Davenport. jane Birkin, mira furlan, Igor Zoric, Branko Djuric, Isabelle Adriani ve saraybosna film festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülü alan bizim kız saadet ışıl aksoy filmin diğer önemli oyuncuları. fragmandaki metro sahnesinde aksoy'un italyanca konuştuğunu fark ettim,helal olsun ona.
konu bosna'yla ilgili olunca yardımcı rollerde bol bol hırvat ve bosnalı görmek mümkün. Sanja Vejnovic ve Adnan Haskovic gibi.
orijinal film müziği penelope cruz'un kardeşi Eduardo Cruz tarafından bestelenmiş.
14 aralık'ta türkiye'de sen dünyaya gelmeden adıyla gösterime giriyor. o gün benim doğum günüm; ama önemli olan tabii bu değil, oyuncu jane birkin'in de doğum günü olması.
gerçi gala 8 kasım'da italya'da yapılacak ama olsun. kendimden bir şey bulmaya çalışmasam ölürdüm.* italya, bosna-hersek ve hırvatistan'ın birçok şehrinde geçen film umarım güzeldir. kitabı okumadığım için karşılaştırma da yapamayacağım ama editle üzgün surat eklemek istemiyorum.
bir de imdb'de puan derdinde olanları uyarayım konu bosna savaşı olunca In the Land of Blood and Honey'deki gibi ırkçı sırplar filmden değil bu hassas konudan hoşlanmayıp düşük oy verebilir. güzel olsa da olmasa da yüksek puan beklemeyin bu filmden.
amerikan stilist. ayakkabı ve gelinlik de tasarlıyor ama özellikle gece elbiseleri şahane. katrina law gibi ünlü isimlerin üzerinde de görebilirsiniz bu elbiseleri.
koleksiyonlarının tümünü görmek için kendi sitesi ziyaret edilebilir: http://tonybowls.com/ ancak online satış olmadığından bu yukarıdaki link verdiğim siteden faydalanılabilir, dili türkçe nasılsa.
satışın yapıldığı http://www.promgirl.com/s...sr=1&nt=160&ob=da gibi diğer tüm siteleri araştırdım, enteresan bir şekilde fiyat hepsinde aynı. ve paypal kullanılıyor.
düğünü, kınası, nişanı, balosu, mezuniyeti var. o yüzden abiye önemli. bu adama bu kadar yer ayırdıysam bundandır.
kahkaha attıracak bir listenin yer aldığı Bernard Goldberg kitabı.
yüz ismin yüzünü tanımıyorum ama şöyle kabaca bahsedersem listenin 11. sırasında Noam Chomsky var. sanırım bu örnek, kitabın değerini ölçmek için yeterli.
amerikan grup unhindered'in dikkat çeken parçası. hollywood filmlerinde esas oğlanın yahut esas kızın dua ettiği sahnelerde kullanmak için pek ideal. şöyle sözlerini de yazalım eksik kalmasın:
There's a love, forgetting my failures.
There's a hope, that's setting me free.
There's a light, defeating my darkness.
And there's redemption calling,
And causing all to sing
Father will You come and open up our eyes.
Fill us with Your love, renew us with Your life.
Consume us with Your Majesty, consume of with your majesty
Yeah...
(Spoken) God we worship You tonight, consume us right now in this moment Lord.
There's a peace, that's calming my waters.
There's a joy, that's setting me free.
He's the light defeating my darkness.
And there's redemption calling,
And causing all to sing
We're singing
(Spoken) right now lets lift our hands to the Lord, as we surrender our hearts, we surrender our lives to Him.
Let us join in with the angels tonight, let us join with the saints around the world.
Glory.
Honor.
And power.
Belong to you.
-We give it to you God-
-Yes, Lord-
To you! to you!
And we're singing
kabaca göz gezdirdiğimde onun yalnızca dilbilimsel değil politik yönünden de bahsedildiğini gördüm ama dediğim gibi okumadan tam anlamıyla bir şey demek zor.
çağımızın bu büyük üstadını anlatan kitaplara saygım ve sevgim sonsuz.
edebiyat dünyasının yeni bebeği. kucağımıza almak, sevmek için 1 şubat'ın gelmesini bekliyoruz artık.
2 ayda bir çıkacak bu dergi, umulur ki ülke öykü ve eleştirisinde çıtayı yukarılara çıkarsın ve kalitesiyle uzun ömürlü olsun.
bendeniz bir derginin piyasaya çıkmasını ilk kez böyle heyecanla bekliyorum. sebebini yayın danışmanının füruzan olmasına bağlamayı ne çok isterdim ama ne ayıp ki halen kitaplarından tek bir satır okumuş değilim. neyse, sebebine umut koydum diyelim.
ünlü marka cacharel'in kurucusu. 12 yıl belediye ve futbol kulübü başkanlığı * yapmıştır. 1932 doğumlu olmasına rağmen hâlâ hayatta, maşallahı var. **
esasında terzi olan babası savaş yılları anadolu'ya gelmiş, çanakkale'de gazi olmuş. geçen yıl ülkemizi ziyarete geldiğinde buna değinmiş bousque,
''babam savaştan gazi olarak döndü. ben markamla geldim, sevildim.'' demiş.
1969 yılında un jour, un enfant var şarkısıyla eurovisiona katılmış, birinci olmuş. - aynı puanı alan 4 ülke birinci olmuş o yıl-
farklı ve güzel fransızca şarkılar dinlemek istiyorsanız iyi gelir.
ankara aydınlıkevler'deki gecekonduda yaşayan hasan yalçın'in dört çocuğunun en küçüğü. 23 yaşında, zihinsel engelli. konuşamıyor, okuyamıyor ama güzel güzel resimler yapıyor. 3 aylık bir eğitim almış, sonra evin duvarlarını boyamaya başlamış. babası bakmış olmuyor resim malzemesi almış ona yettirebildiğince. sonra da öyküsü başlamış, buralara ulaşmış.
bugün sergi açılışı vardı ankara'da. görseniz dünyalar tatlısı.
mistik olacak ya adına çay demek olmaz tabii, chai diyelim de değişik olalım kafasına sahip insanların tasarladığı çay.
sadesi dışında muz, çilek ve fındık aromalısı var. farkı sütle içiliyor olması. çileğini denedim beğendim, iyiydi. bitki ya da meyve çaylarını seviyor, baharat ve süte de olumsuz bakmıyorsanız denemenizde fayda var derim.
hem yararlıdır doğal olduğu için ** , hem de uyumak için, kalsiyum ihtiyacı için faydalıdır. bak bu kadar dil döktüm, almazsan küserim sayın okuyan.
buradan doğuş çay yetkililerine sesleniyorum, en başta yazdığıma kırılmayın e mi? reklam departmanıydı, iletişim departmanıydı bir güzellik bekliyorum. olmadı hesap numaramı göndereyim o da olur. *
66 yaşında new york' ta hayata gözlerini yumduğunda 1940 kasım' ıydı. biz yoktuk, annemiz- babamız da yoktu belki.. 71 yıldır o da yok ama ne güzel fotoğrafları var yadigâr. bir de dünyaya örnek olacak duyarlılığı tabii.
işçinin, emekçinin fotoğrafını kimse bu wisconsinli adam kadar güzel çekemedi.
kendi alanında yazdığı on civarı kitap dışında ilköğretim ve lise öğrencilerinin türkçe/ edebiyat kitaplarının hazırlanmasını da üstlenmiştir. nitelikli ve zordu kitaplar, lisans öğrencisiyken incelemiş öğrencilere üzülmüştük. *
edebiyat öğrencileri adını 'yenileşme dönemi türk şiiri ve antolojisi' kitaplarından duymuş olmalılar. halen gazi üniversite'nde hocadır. dersi rüya gibi anlatır, yaşar konuşurken. yahya kemâl aşığıdır bir de.. ömrü uzun, edebî çalışmaları eksik olmasın.
sadece türkiye'de milyonerler kulübüne 1 yılda 10 bin 609 kişi eklenmiş. işim gücüm olmasa hepsini tek tek araştırır kapital elde etme serüvenlerine eğilirdim ama olmuyor işte.
biliyoruz zaten hükümetler zengini daha zengin yapma emelini hep taşır, gördük, görüyoruz, göreceğiz. besler, faydalanır; beslenir, faydalanılır. bu döngü hiç bozulmaz, en azından buralarda.
kimi battıkça batarken kimi de servetine servet katıyor, yoktan var ediyor. e hayat böyle, değil mi? tabii muhakkak bu kadar adaletsiz olmak zorundadır eminim.
orijinal adı la rebelión de las masas olan ispanyol jose ortega y gasset'in 1930' da yayımlanan kitabı. erguvan, babil timaş, iş bankası gibi birbirinden farklı basım evleri çevirisini yaptığından kitap da farklı isimlerle raflarda yerini almış. kimileri kitlelerin ayaklanması demiş, kimileri kitlelerin isyanı. kütlelerin isyanı diyen de var. * ben çevirilerine güvendiğim neyyire gül ışık'ı seçtim tercih sizin.
osman özkul, yazdığı ''j. ortega y gasset'e göre üniversitede bilim ve kültür'' makalesinde şöyle değiniyor bu kitaba, hemen paylaşalım:
--spoiler--
eşi benzeri görülmemiş bir çağa karşı uyarır entelektüelleri. aklın ve sağduyunun yerini alan başı boş kitlelerin keyfiliği, hoyratlığı ve doyumsuzluğuna karşı! o geniş halk kitlerinden daha çok entelektüelleri, aydınları eleştirir. çünkü ona göre, başta avrupa olmak üzere 20. yüzyıldaki bunalımların ve karışıklıkların temelinde, avrupalı entelektüellerin dikkafalı, hafif meşrep ve sorumsuz olmaları yatar.
gasset bu çıkışlarıyla döneminin her görüşten aydınlarını gücendirmekten çekinmemiştir. çünkü ona göre aydınlar, kitleye karşı sorumlu bireyler olarak davranarak, kitleleri sağduyulu davranmaya çağırmak yerine; kitlelerin bir parçası gibi hareket ederek, onların
heveslerini tatmine yarayan bir araç haline gelmişlerdir. oysa aydının temel görevi, kitlelerin ya da ortalama insanların seviyesini
yükseltmektir. bu konuda yazmış olduğu kitlelerin isyanı, hitabet yönünden öylesine başarılı olur ki, bir çok amerikan halk
kütüphanesinde "sıradan vatandaşı kültürel yetersizliğine ikna etmeye teşebbüs eden eserler arasında en çok yıprananı haline gelir.''
--spoiler--
kelimenin etimolojisine çok fazla inemiyorum işin içine italyanca ve * latince girdiği için ama ingilizce'deki delight kelimesiyle yakın akraba olduğunu söyleyebiliriz.
--spoiler--
"Oysa, Orientales de göze çarpan yalnız kortej, yalnız elbise, yani diletantizm ve coşkunluk." -Cemil Meriç, Kırk Ambar, 35;
"ilimde Diletantizm ve ilimde Budizm." -Cemil Meriç, Mağaradakiler, 86.
--spoiler--
dünyalar tatlısı, güzel sesli müzisyen. folk müzik söyleyen, popüler kargaşadan uzak, gerçekten işini yapan birilerini ararken rastlamıştım adına. dinleyince de pek sevdim, bırakamadım bir daha.
hem yazıyor, hem söylüyor. hatta bir de çalıyor hatun. *
--spoiler--
sydney-based singer/songwriter behiye makes soulful, thought-provoking folk music with a middle-eastern twist. she draws on her turkish/australian heritage to create a distinctive blend of lyrics and melodies.
--spoiler-- *
müziğini avustralya'da icra etse de istanbul'u unutmuş değil. keza 27 mayıs'da grubuyla birlikte geliyor kooperatif Art ve Performance Hall'e.
batman, van ve diyarbakır illerinin yanısıra istanbul'da yeşilçam ve bağcılar sinemalarında gösterimde olan umur hozatlı filmi.
sinemada mutlak gayeyle sanat arıyorsanız bu filmi sevemezsiniz öncelikle bunu söyleyeyim; zira kusur çok, oyunculuk yapay, seslendirme kötü, kurgu basit, vs. vs.
- filmin belki de ilk yarım saatine kadar işkencecilerin hangisi türk hangisi kürt anlayamadım; çünkü cidden anlaşılmıyor. hepsinde kürt aksanı var. ironi mi aramalıyım acaba diye düşündüm ama o kadar derin bir film değildi. belki de türk oyuncu kıtlığı vardı ya da diksiyon kötüydü de bana aksanmış gibi geldi, bi' araştırmak lazım. neyse...
-duvardaki ırkçı sloganları defalarca yakın çekim yaparak seyircinin gözüne soktu yönetmen; halbuki seyirci film boyu fonda olan yazıyı zaten görüyor. amatörlük yapmaya ne gerek var?
-filmin bel kemiği olan aşk hikayesi pek beğenilecek gibi değildi, (ki şahsen beğenmedim) senaryoyu alaturkalaştırdı.
bu yukarıdakileri bir sanatsever olarak yazdım, söylemeye mecbur hissettim. çünkü bu konu daha profesyonelce işlenebilirdi, sinema adına kayıp oldu. ki bence üzücü de! gerçi yüksek ihtimalle dar bir bütçeyle çekilmiştir film, böyle de bir gerçek var tabii.
neyse, geçiyorum bu sanat arama çabalarını.
film konusuyla ilgi çekiyor (hatta adıyla bile), gündeme getiriyor geçmişte yaşanan birtakım gerçekleri. şöyle beynini boşaltıp objektif olarak seyredince anlıyor bunu insan türk olsa da.
evinin önündeyken kaçırılıp işkencenin en kötüsüne maruz kalan ve dahası ölüme terk edilen kürt evlatları var. kürt değil mi? kesin suçludur, vatan hainidir mantığı hakim. suçları var mı yok mu ispata gerek duymadan içeri alınıyorlar gizli güçlerce. pkklılarsa madem terör suçundan yargıla, neyse cezası ver. ama yok, bu işlerle ilgilenen memleketin savcısı hakimi değil, jitemi.
vatan kurtaran polisler, askerler var; milliyetçi duygularıyla can almaya bayılıyorlar. kan akıttıkça tatmin oluyor, mutlak vazifelerini böyle vahşiliklerle yerine getiriyorlar.
komut veren bilakis devletin kendisi olduğu için hesap soranlar da çıkmıyor pekâlâ.
aldım başımı gidiyorum ama film işte böyle şeyler anlatıyor, kızdırıyor, üzüyor, acıtıyor.
müzikler iyi seçilmiş; şarkılar, ağıtlar var. nail yurtsever hazırlamış.
ırkçıysanız veyahut milliyetçi duygularınız devlete toz kondurmayacak cinstense gitmeyiniz mümkünse. ya da ama onlar da bizi öldürdü mottosu.
bir de yanılmıyorsam cumartesi annelerine adanmış bu film, yolda izde hâlâ kayıp evlatlarını arıyorlar. onlardan biri filmdeki liceli, birisi deniz belki... belki değil, kimse araştırmıyor.
izmit belediyesi tarafından çayırköy göleti'nde inşa edilen, 450 dönüm alan üzerine kurulu park.
sadece sürat motoruyla değil kablolu ray sistemiyle de kayak yapılabiliyor olması şahane.
wakeboard ya da kneeboardu denemek isteyen yakın il insanlarının gelip görmesi lazım. *
çevreciler önderliğinde oluşturulan; duyarlı hukukçular, tıpçılar ve birçok farklı meslek kolları tarafından da desteklenen, ergene'deki çevre tahribatına dur demek için oluşturulan proje.
--spoiler--
ergene hayata dönsün , ergene nehri kirliliğe dur demek için organize edilen eylemlerin genel adıdır. 1.si uzunköprüde ekim 2010 yılında yapılan eylemin 2.si 10 nisan 2011 saat 13:00 de karamusul köyü lüleburgaz'da yapılacaktır.
destekleyen ve katılacak herkese teşekkürler.
--spoiler--
--spoiler--
ergene nehrini, ergene havzasını, onbinlerce dönüm tarım arazisini, geleceğimizi kirleten her türlü faaliyete engel olmak hepimizin boyun borcudur. çevre yasası ve ilgili mevzuat kirletenlere karşı hükümete, valilere ve yerel yönetimlere etkin yaptırım olanakları sunmaktadır. bu hususta hiç kimse mazeret sunamaz. çevre ve orman il müdürlükleri ve belediyeler bizim yetkimiz yok, mevzuat yetersiz diyemez.
çevremizi kirleten, hepimizin geleceğini çalan vahşi kapitalizme hoşgörü göstermemeliyiz. sermayenin aşırı kâr ve para hırsı yüzünden bütün trakyanın sağlığı bozulmaktadır. sorumlular da yıllardır bu kirliliğe maalesef seyirci kalmaktadır.
--spoiler--
ayrıntılar için http://www.ergenehayatadonsun.org
oxford'da güzel sanatlar fakültesinde öğrenciyken zamanını resim yerine şarkı sözü yazmaya ve gitar çalmaya ayırır haliyle de okuldan ihraç edilir.
new york gezisinde bob dylan'ı keşfeder. müzikal anlamda çok etkilendiği isimlerden biri olur hatta o.
derken karar verir, müzik yapacaktır.
25 yaşında * ilk albümü just another diamond dayı çıkardı. fazla satmayınca bırakır müziği, irlanda'ya taşınır. 3 çocuk doğurur, hayvanlarla ilgilenir. artist gibi hayat yaşamaz, 30 yıl boyunca da geri dönmez. halbuki geçen sürede kıymeti anlaşılır ingiltere'de. otoritelerin dikkatini çeker.
2000 yılında ebay'a satılır albümü. ünlü isimlerin onu tekrar sanata çekme çabaları nükseder. meyvesini verir de bu sonra. 2007'de ikinci albümülookaftering gelir.
2007'de just another diamond day şarkısının cep telefonu reklamında kullanılması,
2008'de de reebok'un train song şarkısını kullanması dünya genelinde ününü artırır. o da ingiltere'ye taşınır hatta. *
sanata küsmenin mümkün olmadığını gösterir folkun godmother'ı. *
MY OWN SWEET LIFE
in the shallows i will wade today
deep waters drag me down
while the sun is out and the tide is out
i'd like to float around
til the winds begin and my summer skin
starts to peel away
starts to peel away
i'll be slowing down to read the signs
i won't turn my back this time
on my own sweet life
yeah this time i'm gonna live
my own sweet life
and i will watch the fisherman on this salty sea
when they leave 6 fish in hand
they might give one to me
if i stay like them, sit still and then
wait here patiently
what else could come to me
but if i run for love, give myself up
a dust cloud's all i'll see, rising from my feet
i'll be slowing down to read the signs
i won't turn my back this time on my
on my own sweet life
yeah this time i'm gonna live
my own sweet life
roots ve folkun yanı sıra celtic müzik icra eden avusturalyalı müzisyen. multi enstrümantalist, besteci ve yapımcı aynı zamanda. dizi, belgesel ve filmlere soundtrack hazırlıyor.
2000 yılında çıkardığı 13 şarkılık enstrümantal şarkı albümü miles to go'yla ülkesinde ve kısmen de olsa birçok avrupa ülkesinde adını duyurdu. miles to go adlı bir grup da oluştu hatta, birlikte çalıştıkları.
2005 yılında ikinci albümü knowing the place çıktı piyasaya.
bu aralar üçüncü albümüne hazırlanıyormuş. çıksın da myspaceden dinleriz artık, n'apalım. http://www.myspace.com/davidhyams
yani sözün kısası bu yukarıda sözü geçen müzik tarzını iyi icra ediyor adam. 2000'den beri de the wisconsin area music industry (wami) ödüllerine aday gösteriliyor hatta.
özellikle stolen kiss şarkısı pek güzel, şahsen favorim hatta. dinlenmeye değer.
popülerliği başarısıyla paralel gitmeyen amerikalı besteci.
hemen her piyano sanatçısı gibi onun da müziğe ilgisi küçük yaşlarda başlamış. daha sonra michigan üniversitesi'nde müzik eğitimi alarak besteciliğini geliştirmiş.
büyük projelerde yer almak adına olsa gerek ki michigan'dan new york'a taşınmış. leonard bernstein'ın asistanı olmuş orada beş yıl boyunca. *
altı albümü var:
songs without words (1990)
the dream of the ancient ones (1993)
epitaphs and portraits (1994)
evocation (2000)
streamwalker (2004)
secret spaces (2007)
--spoiler--
the grace and depth of emotion conveyed in urquhart's music is a reminder of how profound and colorful the piano can be as a solo instrument.
--spoiler--
solo piyano albümlerinde top ten'e girmiş streamwalker albümü için eleştirmen kathy parsons yorumu.