bugün

sevgi üstüne'nin yazarıdır kendileri..
madrid doğumlu ispanyol filozof, aslında bir metafizik profesörü.. ama albert camus'a göre "nietzsche'den sonra belki de en büyük avrupalı yazar."

ne söylendiği ile değil nasıl söylendiği ile ilgilenmiş çokça..
1883-1955 yılları arasında yaşamıştır.
''ben, kendim ve çevremin toplamıyım.'' sözünü söylemiş filozof.
1883-1955 yılları arasında yaşamış ispanyol feylezof, yazar ve eleştirmen. 'çevirinin sefaleti ve görkemi' adlı bir denemesi vardır. çeviribilim derslerinde üzerinde durulur. 'çeviri uğraşının ereği, belki bir dilde, o dilin susmayı yeğlediğini dile getirmektir' sözünün de sahibidir kendisi.
gerçek aşk, iki insanın yalnızlıklarını birbirlerininkiyle değiş-tokuş etmesidir diyen, okumak ve kavramak için ortalama bir zeka ve yoğunlaşmanın yetip de arttığı büyük ispanyol düşünür.
1920'lerde hüküm süren askeri dikta ve 1936'da başlayan ispanya iç savaşından sağlam bir düşünce yapısı ile çıkmayı başarmış düşünür ve yazar. kitabın metis yayınlarından çıkan çevirisinin arkasında kitabın kendisinden yapılan şu etkileyici alıntılar vardır:

"eğer yapılabilseydi, ki tabii yapılamaz, bir toplumun içinde, örneğin koskoca ulusumuzda, acaba kaç kişi iki kere iki nasıl dört eder ya da güneş yarın doğacak mı diye kafa yormuştur, şöyle durup düşünmüştür yani, bunu bir istatistikle saptayabilsek ilginç olurdu. buradan da ortaya çıkan sonuç fikirlerimizin pek büyük çoğunluğunun, fikir olmalarına ve bizi kanı gibi etkilemelerine karşın, hiç de akıl ürünü olmadıkları, göreneklerden ibaret olduklarıdır; mekanik ve anlaşılmazdırlar ve bize baskı yoluyla benimsetilmişlerdir."

" ... eğer bir halkın bu korkunç çağı sağ salim atlatabilmesi isteniyorsa, alınacak önlemlerden biri, karınca kararınca, ama vazgeçilmez bir tanesi şu: o halkın içinde yeterli sayıda kişinin, tüm o fikirlerin -adlarına öyle diyelim bari- üstünde konuşulan, tartışılan, uğrunda savaşılan ve insan boğazlanan tüm o fikirlerin ipe sapa gelmez ve son derece havada kalan şeyler olduğunu anlamasını sağlamaktır."
"yaşam edebiyattır" demiş olan albert camus abimize göre de nietzsche'den sonra gelmiş geçmiş en büyük avrupalı filozof, ispanyol adam.
her insan kendi yaşam biçimini yaratır, insan kendi romanını yazar yani yaşam edebiyattır demiştir.
immanuel kant'a duyduğu saygıyı ve hayranlığı Kant'ın muhteşem hapisanesinden kaçmanın yolu onu özümsemektir. insan benliğinin özüne değin Kant'çı kesilmeli, ardından onu sindirmiş olduğundan ötürü, yepyeni bir ruhla doğmalıdır..." diyerek dile getirmiş ispanyol filozof. haklıdırda kant'ın çoğu günümüz filozofuna etkisi tartışılmazdır.
hiçbir ideolojiye somut olarak aitlik hissetmemiş yaşantısında ancak şimdi bakıyorum da liberal deniyor adama wikipediada. diyenlerin yalancısıyım tabii ama şöyle de bir şey var:

--spoiler--
gasset hem sağın hem solun şiddetli bir eleştirisini yaptığı için, hiçbir partizan ve ideolojik zihni tatmin etmeyen ve çok yönlü
gerçekliğe sadakati olan bir filozof olarak çıkıyor karşımıza. her iki taraftan kişiler onun bu eleştirilerini, karşı yana iltihak ettiğinin bir kanıtı olarak göstererek düşüncelerini anlamamakta ısrar ettiler. oysa gasset, faşistlerin ve komünistlerin yurtiçindeki ve dışındaki liderlerini kınadığı gibi, ispanyol halkını anlamadan ahkâm kesen yabancıları da suçlamıştı! ondan ders almaktan kaçınanlar, ispanyol halkının dertlerini azaltmak gibi bir kaygısı olmayan saplantılı ideologlar ve seçkin zümreydi.
--spoiler--
d&r listesinde aradığım ama bulamadığım yazardır.
çağına fazla gelen yazar,

" başlangıçta yaşam,insanın içinde yitip gittiği bir kaostur. insan bunu sezinler, ama o korkunç gerçekle yüz yüze kalmaktan dehşet duyar ve onu her şeyin apaçık belli olduğu hayal ürünü bir perdeyle gizlemeye çalışır. kafası berrak olan adam, o hayal ürünü fikirlerden kendini kurtarıp, hayata cepheden bakandır, hayatta ne varsa hepsinin sorunsal olduğunu üstlenip, kendisini yitip gitmiş hissedendir. ki bu da gerçeğin ta kendisi olduğundan, onu kabullenen kişi artık kendini bulmaya başlamış demektir, sahici gerçeğini keşfetmeye başlamıştır artık, ayağını sağlam toprağa basıyordur. bir deniz kazazedesi gibi içgüdüsel olarak tutunacak bir şey arayacaktır ve işte o trajik, ivedi, kurtulma çabasında olduğundan ötürü kesinlikle sahici olan bakış, onun kendi hayatının kaosuna bir düzen vermesini sağlayacaktır. sahici olan fikirler yalnız bunlardır: kazazedenin fikirleri. geri kalanı safsatadır, tavır koymadır, kendini aldatmadır."
insanların çoğu olmayı beklediği o kendi kendisine durmadan ihanet eder diyerek içinde bulunduğum bir topluluğu şeffaf ve sert bir üslupla tanımlamış kişidir.
Kitlelerin ayaklanması adında önemli bir yapıtı vardır.Bu yapıtta demokrasinin sağladığı sosyoekonomik gelişim sayesinde zenginleşen ve güya bilinçlenen, kısacası bizim haymana davarı şeklinde nitelediğimiz kitlenin kendinde yönetme hakkı gördüğünü ve kendini geliştirmek, dünyayı ve çağı yakalamak gibi dertleri barındırmayan bu tahta kafalıların yönetimi ele geçirmeye başladığını anlatmaktadır.Üstat resmen geleceği görmüş.

Eserleri Neyyire Gül ışık tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
“…Tabiat daima bizimle beraber. Kendi kendine yeterli. Tabiatın ormanlarında, cezalandırabileceğimizi düşünmeksizin, vahşi bir hayat sürebiliriz. Dahası, vahşi olmayan diğerlerinin gelmesinden başka bir rizikoya katlanmaksızın, sonuna kadar vahşi kalmakta da karar verebiliriz. Ama prensip olarak, hayatları boyunca ilkel kalmış insanlar da vardır. Hareketsiz duran, donmuş alacakaranlıkta kalan, gün ortasına doğru hiçbir zaman ilerleyemeyen bu insanlar için Breyssig “Daimi Şafağın insanları” deyimini kullanmıştır.

Bu, sadece Tabiattan oluşan dünyada olup biter. Bizim bahsettiğimiz medeniyet dünyasında bu olmaz. Medeniyet kendi kendine yeterli “işte oracıkta”ki şey değildir. Sunîdir ve sanatkar ve zanaatkara ihtiyaç hisseder. Şayet medeniyetin sağladığı avantajlardan istifade etmeyi düşünür, fakat medeniyeti ayakta tutmakla ilgilenmek gerektiğine kendinizi hazırlamazsanız, işiniz bitik demektir. Medeniyetin, bir an içinde sizi terk ettiğini görmüş olursunuz. Küçük bir hata ve çevrenize baktığınızda - havaya uçmuş olur – ilkel orman, adeta Tabiatı örten perdenin çekilip açılmışcasına tabii durumuyla görünür. Balta girmemiş orman her zaman ilkeldir ve tersinden söylenişiyle de, ilkel olan her şey sadece birer balta girmemiş ormandır.

Her devrin romantikleri resmi genelleştirerek, vahşi bitkilerin, medeni, geometrik taşı boğazlarcasına çevrelediği harabeler altında edebe aykırı kurnazlıkla gizlenmeye çalışılan manzarayla karşılaştılar.iyi bir romantik insanın gözüne bir bina takılınca, ilk aradığı şey dam ve saçaklardaki sarımtırak bitkilerdir. Bu da sonunda her şeyin toprak olduğunu, ormanın her yerde yeniden fışkırdığını gösterir. Romantiklere gülmek saçmalıktır. Bu masumca sapık düşünceler altında muazzam, her zaman mevcut bir mesele yatıyor; medeniyetle onun ötesindekiler, medeniyet ile Tabiat arasında, rasyonel ve kozmik ilişkiler vardır…”

(Ortega y Gasset, Kütlelerin isyanı, s. 75, Bedir Yayınevi, istanbul 1992)