maçtan anlamam ama mevzu başlığa mantıksal geyik ekseninden yaklaşcak olursak ; her sene bu kupa için kupa sahibi olacak takım yenileniyorsa, başlık şu olmalı : (bkz: uefa kupasinın kadikoy de gs ile tur atmasi)
yeni bir tanım yaparsam ben şimdi bu başlığa ve benim arkamdan da yaptığım tanımın yolunda yeni tanımlar eklenirse, ben "avangart", peşimden gelenlerse "avangart çakması" olurlar.bıdı bıdı
güzel olması bir yana "ahlak ötesi insan" tavrı oluşturmaya çalışması bünyesinde onu hiçbir zaman olduğu gibi görünmekten geri koymuyor, beni duyuyorsa kendisine sesleniyorum: kendin ol, sen ol ama "o" olmaya çalışma.*
ne istemez diye düşünmek yerine, neyi istemez hale getirdim acaba ben onu diye kendi kendine sorulunca anlamı derunileşip, daha manidar bir soru formatı olacağına inandığım, niyet okuyucu sözcük topluluğudur. kadınlar ne ister cümlesi ise aynen bunun karşısında yer almakla beraber, "ne ister?" yada "ne istemez?" sorularından hangisinin ergonomik olduğu ise kadınından kadınına değişiklik gösterir derim ben.
kadınlar ne ister başlıklı entry nin açılma sebebi olabilecek gün bu gündür deyu; bendeniz. dünya kadınlar gününün mart ayına denk gelmesi ise bir diğer ironik durum olsa gerek neden mi, bir bakınız vereyim hemen (bkz: mart kedisi). bu bir hakeret değil çağrışım denilen şeyin en alası tarafımdan yapılıyor bu kutlu günde erkek kediler daha çok alakadar oluyor bu ayda dişi kedilerle, insanlarda birbirine şakalar yapmaya başlıyor bu günlerde, geceleri duyulan kedi mırıldanmalarına ithafen. velhasılı müzeler haftası gibi bir etkinlik düzenlensin kadınlar gününde, öğrenci milletine iltimas tanınsın, her yönüyle kadın ele alınıp tartışılsın taki kadınlar ne istemez başlıklı bir entry açılana kadar. **
eser bir sevgiliden ayrılışı vurgulamaktadır ama iki kişilik sıradan bir sevdanın taraflarından birisinin tren garında sarfettiği histerik davranışların sözlerde yansıması olarak değil, yada bunun akabinde işi geyiğe vurupta "en acısızı çabuk ve hızlı olanıdır" şeklinde bir cümleyi kurmayı sağlayacak olanında değil; bu ayrılışın taraflarından birisi bir babadır, diğer taraf ise o babanın kızıdır.
bu baba şair orhan seyfi orhon'dur, bu şiiri ise kızının öldüğünün alametidir, "gözyaşım akmayacaktın" nameleri babanın kızına verdiği sözden ileri gelmiştir ki, alev halinde düşen damlalar sözün tutulamadığını gösterir, bu söz ise kızı öldüğünde ağlamayacağıdır...**
ama her türlü ayrılığa adapte edilebilcek bir formatı vardır özelliklede yusuf nalkesen bestesiyle geriye dönüşü olabilecek ayrılıkları anlatır sanki** ve sevgili geri döndüğünde yüzüne şu bakınızı vermek gerekir: (bkz: demedim mi)***
bahar mevsiminin başlangıcıyyla ortaya çıkabilecek ruhsal sorunlarını betimlemesi yanında, değişik gruplarda* farklı şekillerde ortaya çıkan**, bir mevsimlik tavana vuruş durumu*...
ve bir cahit sıtkı tarancı şiiri:
ilk sevgilinin gülüşüne benzer
bir nisan havası değil mi esen?
zincirlere, kelepçelere inat,
kanatlarımı açmak zamanıdır;
allaha ısmarladık kaldırımlar.
giyenler düşünsün dar elbiseyi,
ölçülü sözü, hesaplı adımı
ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
saltanat sürer gibi uçuyorum,
erik ağacı gelin olduğu gün.
hayranım bu şehrin bacalarına
irili ufaklı hep bir ağızdan.
nasıl derinden bu gökyüzüne doğru
bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
dumanın daim olsun güzel baca!
yuvası saçakta kalan kırlangıç,
yavrusu dallara emanet serçe,
derken camiler üstünde güvercin
minareler katından geçiyorum
gökyüzü mahallesi istanbulun
süt beyaz bir martıyım açıklarda
gemilere ben yol gösteriyorum,
buğday ve ilaç yüklü gemilere
bir kanat vuruşta bulutlardayım;
bir süzülüşte vatanım dalgalar!
bir şeyleri** ayırt etme nedeni olabilecek, genel tuvaletlerde*erkekler tuvaleti kısmında yer alan, kullananı prostat yapmaya meyilli, ayaküstü sohbet ünitesi adıyla anılabilecek, çeşitli şekilleri*mevcut, ergonomik olması hasebiyle kullanımı yaygın, paranoyak ataklara sebebiyet vermesi muhtemel, dadaist sanatın temsilcisi marcel duchamp tarafından layık olduğu değeri bulmuş, maskulen kimliğin yapı taş*larından biri.
Geride gotik sancılar bırakarak
Masada kaldı gül
dir damla gözyaşıyla.
II.
Ve suskundu, zaman durmuştu.
Marsilyada
acemi bir cinayet işleniyordu
ben kendimi öldürüyordum
Attilâ ilhan bana kızıyordu
gelip gözlerimi kapıyordum
III.
Ve böyle uzayıp gidiyordu
bulvarda cinayetler
Bütün aşkları gözetime alarak.
eriklerin sonbaharı haber veren cinsi diyebiliriz, hatta adıyla anılan rengi de vardır*, tadı derseniz ekşinin orta sıralarında seyretmektedir* ve hatta bir güzel ekleme yapmak farzdır bu erik için**
yaz
yaz bitmeden gel
yapraklarım solmadan
narlar olmadan gel
gün devrilmeden
yeşil erik beyaz örtüye konmadan gel** diye devam eder bu sezen aksu şarkısı...
latince kökenli, fransızca dan bize uzanan bu sözcük, doğuştan depolanmış yumurtaların tükenmesini anlatır ki; toplumsal mesaj verdiği de görülmüştür can yücel'in şu şiiriyle:
yardımı kesildi ya amerikan dostluğunun
gençler, kendinize mukayyet olun!
kime saldıracağı belli olmaz haaa
adetten kesilmiş kibar o...punun.
hükümdar mahmud'un* hizmetçilerinin kendisine abdest suyunu dökmesi işinden hoşlanmadığı için, ebul-iz el-cezerî tarafından hükümdar için geliştirilen, abdest suyunu hizmetçilerin değil makina adamlar ve makina tavus kuşlarının* döktüğü düzenek.***
adı, soyadı açılır parantez
doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
kapanır, parantez..
o şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.
ya sayfa altında, ya da az ilerde
eserleri, ne zaman basıldıkları
kısa, uzun bir liste.
kitap adları
can çekişen kuşlar gibi elinizde.
parantezin içindeki çizgi
ne varsa orda
ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
ne varsa orda.
o şimdi kitaplarda
bir çizgilik yerde hapis,
hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
öldürebilirsiniz.
sen adlı ikinci tekliğin, sıralamada* birinci teklik olan "ben"den**, öne geçtiği, sanki "ben"in sebebinin "sen" olduğunu anlatır, birinci çokluk olan "biz"e doğru ilerleyen bağlaçlı*, sözcük grubu....
hatta ve hatta bir ahmet hamdi tanpınar şiiri:
içme, ilk yudumda zehirler seni bahtın kadehime döktüğü şarap.
her akşam koynunda uyutur beni,
her sabah alnımdan öper ısdırap.
sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
gölgende neş'enin rüzgârı eser.
düşünen alnımda benim her çizgi
baharı olmayan bir kışa benzer
sana ufuklar "gel"diye bağırır,
ellerinde çiçek haykırarak;
seni gür sesiyle hayat çağırır,
beni de çiğneyip geçtiğin toprak.
Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece
benim olduğun yaşta, bana dönmek isteyeceksin;
yüzünde solmuş kaç sabahın birikintileriyle,
yorgun olmaktan çok, aşınmış;
yüzüme kapattığın onca kapıyı
artık omuzlayamadan,
seslenmek isteyeceksin.
Zamana diş bileyeceksin o gün, belki ilk kez;
bir zamanlar dokunulmazlığına inandığın için,
yanlış çıkarttığın bütün günahların ağırlığıyla.
Hep izlerinin sürdüğün yüz ve ten çizgileriyle
insanlara yaş biçtiğin günleri anımsayacaksın,
hani titreyen parmaklardaki sıcaklığı hiç duyamadığın.
Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gecede olduğu gibi,
dirseklerimizin birbirine değmesini isteyeceksin,
onca çizgi peşinde koşmanın günahını
artık en bulanık aynalara bile çıkartamayarak.
Yaşamından gelip geçmiş olanları sayacaksın;
hep bir iki geceliğine,
bedeninde otel gibi kalmış olanları,
en kısa ömürlü sevgilerin imzasını bile
hiçbir sayfana atamadan
ve sonra bir de gerçek yitirdiğini;sana
yüzlerindeki çizgilerin ardından,
en duyarlı kalemlerle, yalnız sana giden
yolların haritalarını çizmiş olanları.
Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece
benim olduğum yaşta, beni arayacaksın,
solmuş onca haritanın çizgilerini
aşınmış bakışlarınla seçemeksizin.
insanın, canının çekme mevsuyla en alakadar olan, çıtırımsı sesler çıkartan, yendiğinde keyif veren, her zaman el altında bulunması gerekesi, envai çeşiti olan, cepte taşınası, agza tek tek atılası şeyler...