tahakküm: baskı, zorbalık, hükmetme. *
penise sahip olanlarca, boyutu ya da işlevi gibi ayrıntılar bir kenara bırakılarak; sahip oldukları penis hükmetme amacıyla kullanılır. herhangi bir tespit yumurtlarken de, oraya buraya sokup durduklarına şahit olur dururuz tabi.
hemen yapışır cevaplar çünkü: orospu çocuğu, kaltak vs. gibi nice söylem.
böyle mantık mı olur yahu; bunun adı düpedüz mantıksızlıktır.
bak arkadaşım tekrar söylemekte beis görmüyorum, iyi dinle: biz güler zere için adalet talep ediyoruz. ne yaptığını da iyi biliyoruz; size yaptıklarını da savunmuyoruz. onlarla ilgili cümle kurmuyoruz. vicdan diyoruz, kanser diyoruz, ölüm diyoruz. farkında mısınız; yoksa bu kavramları hepten mi unuttunuz?
ya da bak başka şekilde tekrarlıyorum iyi dinle: güler zere mevcut sistem onu nasıl mahkum etmişse, yine o mevcut sistem onu serbest bırakılması. kanunlarda var lan bu; sizin yere göğe koyamadığınız sisteminizin kanunlarında. uydurmuyorum kıçımdan.
devlet bu süreci uzatarak, güler zere'yi aslında gayriresmi olarak idama mahkum etmiştir. asıl onun tartışmasını yapın.
burada insanlığı ya da vicdanınızı tartışmayalım değil mi?
saçma bir soru cümlesi; çünkü amacın kim insan değil kim insan tartışması olmadığını belirtmekte fayda var. belki anlayan çıkar.
temelinde anarşizmin devleti kabul etme, reddetme temeline oturan slogan/söz/cümle. ama pek de yanlış olmadığını en azından salt türkiye topraklarından verebileceğimiz örneklerle açıklayabiliriz:
akp iktidarının keyfi uygulamalarına karşı ödp'nin yaptığı basın açıklaması ve de çağrı metninin başlığıdır. ödp keçiören binasında asılı olan "'deniz feneri dişli çıktı durmadan çalanlardan hesap soracağız" pankartının ilçe örgütü basılarak polis zoruyla indirilmesi artık hukuğun üstünlüğünün kaç kere aşıldığının bir kanıtı daha olsa gerek. içki satanların dövülmesi, içenlerin dövülmesi vs. vs. tüm bunların karşısında o riyakarlıklarıyla yaptıkları onca yolsuzluk!!
asıl baskı içmeyenlere imiş; bir daha düşünsün kendileri,
asıl baskı emekçilere! asıl baskıaçlık sınırının altında yaşamını idame ettirmek zorunda kalan milyonlarca asgari ücretliye! asıl baskı emeğini ucuza satmak zorunda kalanlara! asıl baskı örgütlenmeye çalışan emekçilere! asıl baskı bu neoliberal politikaların altında ezildikçe ezilen türkiye halkarına!
ekim 2007 tarihinde can yayınlarından çıkan oya baydar romanıdır.
roman karakterlerinden birinin kurduğu cümle: barışı göze almak lazım. ne de yerinde ve bir cümleydi bu diyerek üzerinde düşündürmüştür uzun uzun.
kitabın arka kapak yazısı:
"artık işe yaramaz olmuş, sözü yitirmiş bir yazar. kendisine dayatılan başarı ölçütlerini reddedip, dünyayı saran şiddetten kaçmak için uzak adalara sığınan tutkulu bir bilim kadını ve oğulları. destanların çağrısı ve ezilmişliğin isyanıyla çıktığı dağların şiddetinden kaçan bir kürt genci. töreden kaçan gencecik bir kız. bir itirafçı. istanbul'da, bir canlı bombanın kör saldırısında parçaları dört bir yana dağılan bir yabancı. güneydoğuda bir şehir, özel bir kadın, özel bir yaşam. norveç'te küçücük bir ada, hiç gelmeyecek masal prensesi annesini bekleyen bir çocuk.
şiddet nerede başlar? laboratuvarda deney hayvanlarını keserken mi, savaşta ölürken mi? çocuğuna kendi değerlerini dayatırken mi, insanın acısının fotoğrafını çekerken mi? töreyi uygularken mi, sevişirken mi? yoksa yabancıyı ötekileştirirken mi?
bir söz arıyordu: kaynağı kurumuş, yitik sözü. bir ses duydu: "zarok kuştin! çocuğu öldürdüler!" çığlığın ğeşine takıldı, uzaklara gitti, insana ulaştı ve sözü buldu."
iletişim yayınlarından çıkmış olan neşe yaşın romanıdır. neşe yaşın'ın şair olarak tanınması ile birlikte roman şiirsel anlatıma sahip olup akıcı bir dildedir. romanda kuzeydeki bir kadının aşkı, tutkuyu ve sevgiyi güney kesiminde bulması; kadının aşkının karşılık bulması adına aşık olduğu adama hikayeler anlatmaktası işlenmektedir. kıbrıs'taki savaş ve bölünme zamanının küçük bir kızın gözünden anlatılması her ne kadar ruhu yaralasa da o zamanların anlaşılması adına önemli bir romandır, üzgün kızların gizli tarihi.