multipotentialite
449 (süper mario)
sekizinci nesil yazar 5 takipçi 123.66 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük yazarlarının itirafları

    161696.
  1. Bilmiyorum neden kafası şimdi geldi pişmanlıkların, prefrontal korteksim çok geriden geliyor. Yıllar geçmiş, her şey bitmiş, tüm öfkeler kırgınlıklar geçmişte kalmışken, dönüp yaptığım şeyleri hatırladıkça suratımın ortasında çarpasım geliyor. Mesela gayet de yıllarca Aşık olduğum mutlu mutlu gezdiğim bir eski sevgilim vardı üniversitede, öyle kötü bitti ki her şey, sonunda o kadar yıl benim onu hiç sevmediğimi düşünüyordu sanırım sözlük. Bilmiyorum ben mi sebep oldum yoksa sadece izin mi verdim öyle düşünmesine, ama sanırım bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ya “ben seni bayağı sevdim aslında ama saçma sapan şeyler yaptım, şu an kendime bile açıklayamıyorum, sen gerçekten bunu hak edecek bişey yapmadın” diyecektim ve kendimden nefret etmem gereken bir durumda kalacaktım, ya da bir şekilde meşrulaştıracaktım işte. Ya o benden nefret edecekti, ya ben kendimden. O zamanlar kendimi seviyordum sözlük, bayağı kendini seven, düştü mü kalkan, canı sıkkın bile olsa yatıp uyuyabilen bir insandım, sanırım gerçekte kim olduğumu sorgulamaya da hazır değildim, kendimi sevmekten vaz geçmeye de.
    Geçmişe dönmek istediğimden değil, şu anki hayatımdan vazgeçeceğimden değil ama, ne bileyim düşünür oldum işte olup biten geride kalan siyah beyaz anılara dönüşen şeyleri.
    Kendimi çok iyi tanıdım şu son birkaç senede, hem azcık beynime ilacı basıp da kan gönderince, hem de mesleğimden ötürü, içime dönüp kendime bakmaya cesaret ettim yıllardır. Eskiden güçlerimi, ilgi alanlarımı, sevdiğim şeyleri mikroskop altına yatırırmışım sadece, daha Karanlık şeylere sırtımı dönüp. Birkaç yıldır sadece bakması kolay şeyleri değil, her şeyi inceledim yavaş yavaş, özellikle de terapiye başladıktan sonra. Hiç kolay değildi desem herhalde “understatement of the century” olur.

    Keşke üzdüğüm kırdığım herkese bir sürü mutluluk gönderebilseydim, keşke geri alabilseydim tüm bencilliklerimi, keşke zamanında sessizce hayatlarından çıkıp gidebilseydim bu kadar yıkıp dökmeden.

    Keşke 18 yaşında ders çıkışı o hocayla konuştuğum gün saçmalamasaydım da zamanında tanı alabilseydim, ilaca başlasaydım, kendime dönüp bakmaya cesaret edebilseydim, kendine güvenin altında yatan korkular ve güvensizlikleri, umursamaz gamsız imajın altında yatan çocukluk travmalarını görebilseydim. O zaman anlardım belki dopamin peşinde koşarken aptal aptal şeyler yaptığımı, kendimi kandırdığımı, olmak istediğim kişi olmadığımı. Gerçi kendime duyduğum o parlak, sıcak sevgiyi özlemiyor değilim, ne kadar yüzeysel olduğu ortaya da çıksa. Yüzeysel bir şekilde seviyormuşum kendimi de dünyayı da, şimdi derin bir şekilde anlamaya çalışıyorum, sakin bir şekilde izliyorum.
    Bazen merak ediyorum, acaba beni böyle tanısalar severler miydi diye. Çünkü şu an sadece eski ben gibi davranmış bulurken kendimi, sakar, heyecanlı, iyimser, kaosun vücut bulmuş hali gibi yaşarken seviyorum kendimi, ve sanırım o anlar için seviliyorum.
    Ne tuhaf üstelik, üstünden birkaç ufak tefek şey ve bir travmatik ilişki geçmiş, yine kendimi bir fe dominant erkekle buldum. Çok farklılar tabii ki, ama bazen şu an benim için yaptığı şeylere bakınca böyle flashback gibi bir his geliyor, diyorum bunu bir sen yaparsın bir de o yapardı, eminim yapardı. O an öyle bir suçluluk duyuyorum ki. Geçmişte ti fonksiyonumu kullanıp da fe’yi görmezden geldiğim her an için şu an ağzıma gelenleri yutuyorum. Geçmişte gördüğüm ama değerini bilemediğim güzel muameleyi hatırlayıp üzüldükçe şimdiki hayatımdaki insanlar için çabalıyorum.
    Merak ediyorum, o da bu kadar değişti mi acaba, umarım değişmemiştir, umarım kalbi hala sıcacık ve yumuşacıktır.
    Ne tuhaf, objektif olarak daha iyi bir insanım artık, bir senedir terapistimle konuştuğum her saatte büyüdüm sanki ve olmak istediğimi sandığım insana yaklaştım. Hatta hayalini kurmaya cesaret edemeyeceğim bir şehirde hayallerimin eğitimini alıyorum, her gün insanların kalbine dokunuyorum kendimce, gurur duyuyorum vazgeçmediğim ve başardığım şeylerle, sürekli değişik bir huzur hissi içindeyim ama, kendimi bir daha asla eskisi kadar sevebileceğimi sanmıyorum.
    1 ...
  2. 14 mart tıp bayramı

    117.
  3. Ülkemden uzakta kutladığım 3. Tıp bayramı bugün.
    Verdiğim karardan asla pişman değilim, ama içimdeki burukluğu da inkar etmem saçmalık olur. Burada bana verilen değeri Türkiye’de gördüğümü düşündüğümde gülesim geliyor, o kadar taban tabana farklı ki insana bakış açısı. Ki burası da cennet değil, hekimlik gibi meslek yapana hiçbir yer cennet değil, hatta ve hatta bugün burada grevdeyiz.
    Eski fotoğraflara baktım bugün, mezuniyet günü ellerimde balonlar ve kafamda kepimle nasıl mutluyum, veya fakültenin önünde beyaz önlükle çekilmiş fotoğraflarda. Küçük bir video klip var arşivimde, adımın ilk kez doktor ünvanıyla telaffuz edilerek sahneye çağrılıp diplomamı aldığımdaki mutluluğum…
    Ben fakülteye girerken yurt dışında çalışacağım aklıma bile gelmezdi açıkçası. O çok sevdiğim beyaz önlüğü giymemin yasak olacağı, “geçmiş olsun” cümlesinin eksikliğini çekeceğim hiç aklıma gelmezdi.
    Kolay bir şey değil evini, yuvanı, tüm çocukluk anılarını bırakıp uzaklara gitmek. Gidemiyorsun da zaten tam olarak. Bir yanın gidiyor, artık haberlere bakmayı bırakıyorsun, sıradışı bir huzur kaplıyor çevreni, sokağa her çıkışında “oh ya iyi ki gelmişim mis gibi ülke” diyorsun gerçekten de, ama sonra bir deprem oluyor, binlerce kilometre uzakta yatakta fetüs pozisyonunda kıvrılıp kalıyorsun, sanki orada olsam yardım edebilecekmişim gibi bir his ve dayanılmaz bir suçlulukla.

    Bugün o kadar uzak hissettim ki kendimi ülkemden, o gündemden, 4 sene önce mi ne entrylerimi silip çekip gitmiştim, tekrar girdim buraya, sırf Türkçe bir şeyler yazayım diye.

    Kolay bir şey değil gitmek, sözlük, klasik “ülkemiz cennet de kurulu düzenimiz var” tribi yapmayacağım, ne zaman tatile gelsem ve ailemle akşam yemeğinden önce haberlere maruz kalsam içim acıyor.

    Düşünüyorum, tüm politikayı ve toplumsal yozlaşmayı unutup sadece hekimliğe odaklandığımda bile o kadar saçma şeyler vardı ki benim kararıma etki eden. ben gitmeye karar vermeden önce bu nöbet sonrası izin zorunluluğu getirilse bu kadar emin olur muydum acaba kararımdan? Veya mecburi hizmet gibi insan haklarına aykırı saçma sapan bir uygulama olmasa insanlar biraz daha az yok sayılmış, biraz daha fazla önemsenmiş hisseder mi kendini?

    Burada gerçekten önemli olduğumu hissediyorum. Odaklanamadığımı fark eden konsültan “gidip evden yaz istersen epikrizi?” Dediğinde, kıdemli asistan “yorgun görünüyorsun, hadi sen eve erken git ben bunu hallederim” dediğinde, biz gümbür gümbür greve giderken sağlık bakanına afra tafra yapıp pankartlar açıp yürüyüşler yaptığımızda etrafı toma’lar değil kameralar sardığında.

    içim buruk sözlük, ailemi özlüyorum, beyaz önlüğümü özlüyorum, kendi dilimde konuşmayı özlüyorum, çocukluk arkadaşlarımla iş çıkışı kahve içebilmeyi özlüyorum.

    Ama mobbing’i özlemiyorum. Saygısızlık, şiddet ve nefret dolu bir ortamda ruhumu korumaya çalışmayı özlemiyorum. Mecburi hizmet korkusunu özlemiyorum. Antisosyal / narsistik kişilik bozukluklu hocayı şikayet ettiğimizden korkuyu, görmezden gelinme ve sonundaki çaresizlik duygusunu özlemiyorum.

    Şu an burada yapayalnız ve sessizce tıp bayramı kutluyorum, sevgilim yanımda ps5’a gömülmüş durumda, kedim camın kenarında mışıl mışıl uyuyor, hava bulutlu, ben sessizce evimi özlüyorum. Ben Türkiye’de bir daha doktorluk yapacağımı sanmıyorum sözlük, benim için çok geç, artık ne de olsa burada kurulu düzenim var hehe. Ama gerçekten de kalbim meslektaşlarımda, umuyorum ki değerinizi anlarlar, umuyorum ki çalışma şartlarınız düzelir ve toplum bir hekimin kolay yetişmediğini, bir hekimi kaybetmenin ağırlığını anlar. Umarım bu seçimde bir şeyler değişir.

    Ve eğer okuyan olursa, lütfen Türk doktorların değerini bilin, ingiltere’deki sistem ne zaman doktora ihtiyaç duysam kafamı duvarlara vurmama sebep oluyor. Burada benim kendimin hekim olmama rağmen gavur sevgilimi kolundan tutup Türkiye’ye getirip uzman doktora gösteriyor olmamın, hamile kalan Türk arkadaşlara verdiğimiz en büyük tavsiyenin “mutlaka Türkiye’de doğur” olmasının, Türkiye’ye gidince düzenli kullandığımız ilaçları yazdırıp depoluyor olmamızın, Türkiye’de çalıştıktan sonra buraya gelen doktorların havada kapılmalarının bir sebebi var. Kaos içinde büyümüş, terörizm, bombalar, depremler görmüş, 36 saat nöbetlerden sağ çıkmış canavar gibi doktorların pratik zekası ve işbitiriciliğini açıkçası ben buradaki sistemin mıymıylığını görünce anladım.

    Umarım değeriniz bilinir, hayatınız güzelleşir. Ama diyelim ki siz de benim gibi umudunuzu kaybettiniz, buyrun ingiltere’ye bekleriz. Zengin olmazsınız burada, yıllarca kira ödersiniz, sonra mortgage derken hayat geçer burada da mütevazi bir hayatla. Ama huzurlu ve güvende olursunuz. isterseniz haftada 3 veya 4 gün çalışmayı seçebilirsiniz. Sağlığınız elvermiyorsa nöbet tutmayabilirsiniz. Akşam 5 dedi mi çıkar gidersiniz ve kimse size mobbing yapamaz. Kimse özel telefon numaranızı talep edemez, haftada 48 saatten fazla çalıştırılmanız yasa dışı olur, birisi size baskı yaparsa hemen şikayet edebilirsiniz dinleneceğinizi bilerek, iki katlı üç odalı minik bir arka bahçesi olan kırmızı kiremit bir ev tutarsınız büyük ihtimal, yılda 5 buçuk hafta izniniz olur ve saçma sapan haftasonlarının izinden düşmesi gibi şeylere maruz kalmadan yaşar gidersiniz. Açıkçası bu propagandada amacım çok bencilce, çünkü Bir sağlık problemim olduğunda ve Gp surgery’mi aradığımda karşıma bi Türk doktor çıksa, yapay yapay “it must be difficult, I’m sorry you Feel That way” demek yerine leb demeden leblebiyi anlasa oooh daha ne isterim ki.

    Neyse, yaptığım geyik bir yana, Umarım Türkiye’m sizi kaybetmemek için gereken her şeyi yapar. Tüm meslektaşlarımın tıp bayramı kutlu olsun.
    2 ...
  4. flame to the moth

    1.
  5. pain of salvationın scarsick albümünden bir şarkısı. Aslında müzik olarak pain of salvation'dan en sevdiğim 30 şarkılık listeye giremez ama sözleri sadece şiir olarak bile okunsa bana göre - bazı yerleri ekstra olmak üzere- anlamlıdır.

    I long for the summer
    I long for the sun, gently touching my face
    I'll open my eyes, let it burn every splinter
    Unleash desert storms on its way to my heart

    And I had this coming every day of my life
    This is where I stop fighting, eyes open wide

    You took this blade and cut a wreck
    And in one blow laid bare your neck
    Where did we go wrong?

    I once had blue eyes, hungry and wise
    Now they are black from this dark age of lies
    We're all privatized, industrialized
    We capitalize on the beams in our eyes
    It's all in the eyes

    Eyes - tearing with sorrow
    Burning with anger and passion and lust
    The swift wind of thought
    Of wildness and laughter
    The soil of defiance
    The firm ground of trust

    (we had this coming - every day of our lives)
    (we should start fighting for eyes open wide)

    But I am put here, in this world gone insane
    Where everything's for sale
    From nature, over stars down to DNA
    Then I can gladly say
    That I'd be the first to break that norm
    Any day, any way
    And the last to join the ranks
    To hunt down the Daily Threat
    Or any other brand of prey

    You took this blade and cut a wreck
    And in one blow laid bare your neck
    Where did we go wrong?

    We once had blue eyes, probing the skies
    Now they are blackened from this modern life
    All privatized, industrialized - a failure
    Offensive and sore to the eye

    One small step for man
    Maybe this time I'll fly
    And if I hit the ground, it's the way we all die
    We are wrecks of the cut
    Soups of the season
    With dollar sign scars
    From this dark age of treason

    We all know how to cry
    Then we learn how to smile
    How to smile
    We're all telling the truth
    Tell us the truth!
    Then we learn how to lie
    And oh, how we lie
    Now we lie

    When you bow your heads tomorrow
    At the world we build today
    I want you to remember
    That I stood my ground and said no (say no)
    I said no...
    Say no!
    0 ...
  6. scarsick

    2.
  7. bugün kafamın içinden geçenleri çok güzel, kendine has kinayesiyle anlatan bir bölümü olan pain of salvation şarkısı. hazreti daniel gildenlöw entpliğini göstermiş.

    i will fall in line and obey
    'cause the price is so small
    almost nothing at all
    if i'm just losing me
    then the ideals and truths
    will follow naturally
    happily i will settle for
    your conformative apathy

    if i could just get rid of this
    unsettling, uncomfortable
    unbendable
    bucket of insight and honesty
    this sick sick sick bucket of reality
    but you see, see; this sick will stick
    'cause it's me
    it's me
    0 ...
  8. sözlük yazarlarının itirafları

    157466.
  9. bir süredir her iş günü içimde bir yerlerde bir şeyler ölüyor. bazen büyük, bazen çok küçük parçaları geri dönüşsüz olarak kaybediyorum her gün. bugünkü, çok büyüktü. o bana hala alışamadın mı, bu adam böyle bu işler böyle gibi bişeyler dediğinde, kötü bir niyeti yoktu aslında ama, ben kendimden nefret ettim. ne biçim biriyim ben, kimlerin ekmeğine yağ sürüyorum, aynı onlardanım işte, sorun çıkmasın diye, ayağı kaydırılmasın diye yanlışlara gözünü yuman, zalimlerin ekmeğine yağ süren, susan, korkak, iğrenç, her şeye boyun eğmeye, en kokuşmuş otoriteye bile karşı çıkmamaya, en vasıfsız piçlere bile ünvanından ötürü itaat etmeye alışmış o iğrenç insanlardan mı oldum ben? alışamıyorum hayır. içimde bir şeyler ölüyor o yüzden. artık kişisel etik anlayışıma uymayan şeyler yapmaya zorlanmaya dayanamıyorum, başımızdaki hoca olacak o orospu çocuğunun ağzından çıkan her kelimeden nefret ediyorum, onun o yasadışı iğrenç işlerine destek olmak zorunda olmaktan nefret ediyorum. ben ne zaman hangi haksızlığa, hangi adaletsizliğe, hangi usulsüzlüğe göz yumabildim ki çocukluğumdan beri, o kadar ters ki bana. her gün ruhumdan bir parça ucundan tutuşturulmuş bir kağıdın külleri gibi ufalanıp yok oluyor. şu aralar kimseyle görüşmeye halim yok, yanında rol yapmadan gülümseyebildiğim hatta gerçekten mutlu olduğum tek bir kişi var, o da yapısı gereği bana biraz maruz kaldıktan sonra uzun molalara ihtiyaç duyuyor. yoruluyor beni görünce. dinlensin diye bırakıyorum. bende ise tam tersi, bu boktan işyerinde muhatap olduğum her insan, bu boktan şehirde aldığım her nefes kezzap etkisi yaratıyor sanki. boğuluyorum. kendi evimde de boğuluyorum. bir tek onun yanında böyle huzurlu, sakince nefes alıyorum sanırım. benim ruhum bi tek onun yanındayken huzurlu sanırım şu aralar. reddedeceğini biliyorum fazla sık görmek istediğimde onu. vücut dilimi kontrol edebilsem böyle olmazdı bugün, uzaktayken ona görüşelim mi demek isteyip kendimi tuttuğumda görmediği için haberi olmuyor, sorun olmuyor. bugün yanımdaydı tesadüfen o kendimi tutma esnasında. noldu noldu söyle diye söyletti. nefret ediyorum bu histen ya. ınsanlardan yardım istemekten de nefret ediyorum, yardımına ihtiyaç duyduğum birinin tribini çekmektense sinirden ağlayana kadar kendim çabalayayım daha kolay benim için. yardım istediysem kendimi en az on kere vazgeçirmeye çalışmışımdır çünkü, öyle olunca yardım etmeyi reddettiğinde karşımdaki, ne bileyim saçma ama gururuma çok dokunuyor, güçsüz hissettiriyor, o yardıma ihtiyaç duyduğum için kızıyorum kendime, bir daha asla yardım istemeyeceğim diyorum, gitgide taşlaşırken içim. ona ne zaman görüşelim desem, yardım istiyorum aslında. bugün de böyleydi. çıkışta napıyosun diyorum. aslında mesajlara alt yazı geçilebilse o çıkışta napıyosun mesajının altında şöyle yazardı:

    kendime saygımın, insanlığa dair inancımın, beni koruması gereken kurumlara karşı güvenimin, herhangi bir canlıya karşı duyduğum merhametin, sıcaklığın, sabrımın azaldığını hissediyorum. hiçbir hayalim yok, boğuluyorum, depresyona girmeye asla tahmin edemeyeceğin çünkü asla anlamana izin vermeyeceğim kadar yakınım. burdaki her gün yaptığım şeyler, boyun eğdiğim şeyler, sustuğum şeyler beni büyük bir tutkuyla nefret ettiğim insanlarla aynı kefeye koyuyor ve kendimi sevmiyorum. tek bir kelimeyle -senin yanında olduğum zamanlar hariç- hayatımı özetlemem gerekse o kelime anhedoni olurdu büyük ihtimal. müzik dinleyesim gelmiyor. kitap okumuyorum. dizi izlemiyorum. hiçbir şey istemiyorum. hiçbir şeye heveslenemiyorum. hiç kimseyi görmek istemiyorum. hiçbir yere gitmek istemiyorum. sadece, tuhaf bir şekilde, senin yanında bunların hepsi susuyor. o öfke kalmıyor içimde, sesler susuyor. ağlayasım gelmiyor. mutlu oluyorum. yaşamak güzel geliyor. o yüzden, yardımını istiyorum. boğulmamak için. çökmemek için. köşesinden tutuşmuş yanan ruhum biraz olsun sönsün diye. bunu söylemek çok zor ama, yardımına ihtiyacım var, yalnız kalmayı kaldıramıyorum şu an, kendimden o kadar soğudum ki, kendimle kalamıyorum, lütfen, yardım eder misin bana?

    bu yüzden bu kadar tereddüt ediyorum işte ona çok basit bir şey sormadan önce. önce şartlar koşuyor, şöyle yaparsak olabilir, şu saate kadar olabilir, şunu kesinlikle yapmazsak olabilir. sonra diyorum, ben zorlamak istemiyorum diye, sen düşün yalnız kalmaya ihtiyacın falan varsa yorgunsan söyle diye. yorgunuz dinlenelim diyor. zaten şöyle olurdu diyor. zaten böyle yapmalıydın diyor. rasyonalize etmesine gerek yok aslında, bunları demesine gerek yok. yok ya bugün olmaz demesiyle hiçbir farkı yok çünkü. çünkü ikisi de aslında aynı şey.

    zaten yorgunuz. zaten işin vardı. zaten şöyleydi. zaten dün de geç gittin.

    önemli değil ki. gerçekten bana açıklamasına gerek yok kendini
    ben boğuluyorum, anlamıyor, elimi ancak ona uzatacak takatim var, o da hep değil, kendimi aksine ikna etmeye defalarca çalışıp başaramadıktan sonra. ben boğuluyorum, elimi uzatıyorum, o elim boşlukta kaldıktan sonra, neden tutmadığının hiçbir önemi yok.

    ama onu haksız falan buluyor değilim. bana iyi geliyor olması onun suçu değil ki yanımda olmak onun sorumluluğu olsun. herkesin bir kişisel alana, yalnız kaldığı zamana ihtiyacı var sonuçta.ona ihtiyaç duymam onun suçu değil ki bana zaman ayırmasını dilemem mantıklı olsun. onun benden uzakta olmaya ihtiyaç duyuyor olması onun suçu değil ki bunu meşrulaştırmak için sebepler bulmak onun sorumluluğu olsun. hiçbir sebebe gerek yok, özellikle de saçma, beni salak yerine koyan, zaten erken gidemezdin, zaten işin vardı falan diyen sebeplere. kötü biri değil o sözlük. kızgın değilim, suçlamıyorum da. sadece böyle işte. halim yok ya. önce, alışmadın mı hala dediğinde çarptı yüzüme yaşadığım ortamda ne kadar eğreti olduğum, onun ağırlığı bütün gün dibe çöktürdü sanki beni. sonra da işte elimi tutmayınca, ne bileyim. yoruldum. bazen, çok çırpınmamak daha iyi oluyor sanırım. çırpınmak daha çok yoruyor. elimi uzatmak yoruyor. serbest bırakıyorum artık kollarımı iki yana, kendimi bırakıyorum. zaten dibe çöküyorsam, en azından ondan sessizce yardım isteyip reddedilmektense, onun için bir ağırlık, sorumluluk haline gelmektense, sessizce, kendi kendime, gürültü patırtı koparmadan, suları bulandırmadan çökerim. gittiği yere kadar.
    0 ...
  10. parisienne moonlight

    64.
  11. Baştan sona anlamlı olan, baştan sona acıtan şarkıdır. Gecenin köründe dinlememek lazımdır.
    0 ...
  12. sweet leaf

    30.
  13. Green carnation şarkısı olanı çok derin anlamlara sahiptir. Özgürlüğü ilk kez henüz kopup dökülmeden bir rüzgarla tadan yaprak, onun uçup gitmek istemesi canını acıtan ağaç, yaprağın neden uçup gitmek istediğini anlatması, sonra gerçekten gitme vakti gelince korkup ağaca "neden gitmek zorundayım, neden dökülmek zorundayım, kalsam olmaz mı, köklerimden uzaklara gidersem nasıl sana ait olabilirim ki" diye yakınması, ve ağacın yaprağa verdiği her zaman düştüğünde onu tutacağına, yanında olacağına dair güvence...
    Yıllardır o yaprağı çok iyi anlıyorum. Şu an en çok o korkusunu, gitmesem kalsam olmaz mı deyişini anlıyorum.
    0 ...
  14. the other

    2.
  15. Kalple beynin farklı yönlere çektiği o iğrenç durumu anlatan lauv şarkısı. Sözleri de şöyle:

    Like a spotlight the water hits me
    Ran it extra cold to shake the words from my mouth
    Though I know that no one's listening
    I nervously rehearse for when you're around
    And I keep waiting like
    You might change my mind
    Who wrote the book on goodbye?
    There's never been a way to make this easy
    When there's nothing quite wrong but it don't feel right
    Either your head or your heart, you set the other on fire
    Back and forth now I'm feeling guilty
    'Cause I just can't stop this pendulum in my head
    Though I know that our time is ending
    Oh, I'd rather lay forever right in this bed
    And I'll keep waiting like
    You might change my mind
    Give me one more night
    Who wrote the book on goodbye?
    There's never been a way to make this easy
    When there's nothing quite wrong but it don't feel right
    Either your head or your heart, you set the other on fire
    No one knows
    Oh oh, oh oh, oh oh
    No one knows
    Oh oh, oh oh, oh oh
    We fell from the peak
    And the stars, they broke their code
    I'm trying to forget
    How I landed on this road
    I'm caught in between
    What I wish and what I know
    When they say that you just know
    Who wrote the book on goodbye?
    There's never been a way to make this easy
    When there's nothing quite wrong but it don't feel right
    Either your head or your heart, you set the other on fire
    No one knows
    Oh oh, oh oh, oh oh
    No one knows
    Oh oh, oh oh, oh oh
    No one knows
    Oh oh, oh oh, oh oh
    You set the other on fire
    You set the other on fire
    You set the other on fire
    You set the other on fire
    0 ...
  16. sevilmediğinizi hissetmek

    25.
  17. değer vermediğiniz birinin sizi sevmediğini hissetmeniz durumunda en ufak umursamayacağınız, sevdiğiniz biri sözkonusuysa çok can yakıcı olabilen şeydir.

    ancak bazen bu his, gerçekten sevilmediğiniz anlamına gelmemektedir. aslında sizi seven bir insanın sevmediğini hissedebilirsiniz bazen, sevdiğine inanmaz, hissetmez, sevseydi şöyle davranırdı diye düşündüğünüzde aklınıza gelen davranışları göstermemesini sevmemek olarak yorumlayabilirsiniz. eğer gerçekten sevmiyorsa durum ortadadır, ama bazen sizi seven bir insan da böyle hissettirebilir. sorun, sevgiyi ifade etme biçimlerinizin farklı olmasından kaynaklanan bir uyuşmazlıktan ibaret de olabilir. insanlar sevdikleri insanlara sevgilerini, içgüdüsel olarak kendilerinin görmek istediği şekilde gösterirken, karşı tarafın nasıl görmeye ihtiyaç duyduğunu düşünmez aslında. sevgi ifadesinin standart, tek bir formu olduğunu varsayabilir. ama bazen, insanların bunu akışına bırakmaktan vazgeçip, karşıdakini anlamak, tanımak, sevdiğini hissettirebilmek için ekstra çabalaması gerekebilir. öyle bir durumda, the five love languages konseptinin öğrenilmesini tavsiye ediyorum.

    (#42366762)
    0 ...
  18. dinlerin insan ürünü olması

    13.
  19. içlerindeki çelişkileri, mantık hatalarını, insanlık dışı eylemlere telkinleri, hiç de iddia edildiği gibi tüm insanlığa ve tüm zamanlara hitap etmemelerini ve belli bir zamandaki belli bir toplumun ihtiyaçları ve sorularına yanıt verme amacı taşımalarını, insanlığın bir kısmını yok saymalarını, bilimi görmezden gelmelerini, medeniyetle ilgisiz olup sağduyuyla bağdaşmayan yönlerini açıklayan teoriler arasında, occam'ın usturası prensibine göre en olası olanıdır, çünkü en basit olanıdır.

    Ben de uzun yıllar şu cümleleri kurdum belki, en azından kurulduğuna çok şahit oldum.

    "neden müdahale etmiyor bu kötülüklere Tanrı? Ama yok hayır tamam ilahi adalet farklı bişey, biz bilemeyiz onu."

    "ya şimdi orda öyle yazıyor ama o kastedilmiyor aslında. Orda kastedilen xxxx (daha yumuşak, genel, kabul edilebilir bir yorum)"

    "ama zamanın şartları hani sonuçta o zamanlar evet tamam 9 yaşındaki kız ama o zaman o şekilde miymiş de"

    "biz ne kadarını anlıyoruz o da var, yani bu meali çevirmişler ama çevirenler bile ne kadarını anlıyor ki, bak Arapça anadili olanlar bile tam anlamıyor"

    "ya islam mantık dini aslında, mantığa uymayan hiçbir şey islam'a da uymaz diyebiliriz, itikattaki mezhebimiz maturidilik bak açıp onu oku"

    "kuranın şifreleri var aslında, yani göründüğünden çok daha gizli, katman katman anlamlar var orda"

    ....

    Tüm bunlar aslında yobazların değil, sorgulamayan değil, sorgulayan, bilinçli insanların eninde sonunda varacakları kanaate varmadan önce kurdukları cümlelere birer örnek. Yaşadıkları bu durumun adı da gavurca "cognitive dissonance" veya Türkçe "bilişsel uyumsuzluk". Psikolojiyle ilgilenenler kavram olarak bilecektir bunu, ilgilenmeyenler de deneyimlerinden tanıyacaktır. Birbiriyle uyumsuz iki veya daha fazla görüşe birden inanmaya zorladığınızda beyninizin yaptığı kısa devre bu.

    Bir yandan pozitivist bir bakış açısıyla astrolojiyi, tarotu, diğer New age şeyleri gülünç bulan, ama bir yandan da kabe diye bir yere gidip etrafında tur atınca sonsuz ve soyut bir tanrıyı memnun edeceğini öğreten bir dine mensup olan insanların yaşadığı şey bu,

    Bir yandan dünyayı görüp tüm insanlığın aslında ne kadar aynı olduğunu, yeni Zelanda'daki gençlerin de annelerinin tam dizide sevişme sahnesi çıkınca odaya daldıklarını, meksika'daki babaların da akşam 9da koltukta otururken boynu bükülüp uyuyakaldıklarını öğrenen, bir yandan da gayrımüslimleri dışlamayi ve onlara zarar vermeyi öğütleyen bir dine mensup insanların yaşadığı şey,

    Çok daha basit bir cognitive dissonance örneği olarak çin'de köpek katliamı haberlerinde kafayı yiyip aynı şey kuzuya yapılınca tepki vermemesi gerektiğine inanmış, vejetaryen olamamış, ama düşünen, ama emin olamayan insanların yaşadığı şey bu bilişsel uyumsuzluk, ya da cognitive dissonance.

    O kadar insanın iç huzurunu bozan, o kadar rahatsız edici bir his ki, sözkonusu düşünceleri tamamen kafasından atıp düşünmeyi reddetmek daha kolay geliyor genelde. Eninde sonunda kendisine karşı dürüst olunca da insan, yaptığı şeyin içine doğduğu dini anlamak değil, onun adına bahaneler üretmek, zihnini cognitive dissonance'tan kurtarmaya çabalamak olduğunu fark ediyor. Zihnini o dinin öğretilerine uydurabilen çoğunluk bu kavramı deneyimlemediği için mutlu mesut, nefret dolu ve öfkeli hayatlarına devam edebiliyor.

    Zihnini dine uyduramayanlar, işte aynen böyle önce dini zihnine uydurmaya çalışıyor, en sonunda pes edip bu kadar mantıksızlığın en akla mantığa yatan açıklamasının şifreler ve gizemler değil, tüm dinlerin kusurlu ve mortal insanlar tarafından uydurulmuş halk hikayeleri olduğu sonucuna varıyor.

    Bundan sonrası öyle büyük bir huzur ki. Gerçekten, inandığını sandığın şeyin aklına yatmaması yoruyormuş insanı. Üstelik inanmadığını fark etmek bile kolay olan bir şey değil. Ben tesadüfen imanın beş şartını mı neyse öyle bir şeyi söyleyen küçük kuzenimi dinlerken fark etmiştim, "oha ben bunlara inanmıyorum ki, o zaman??" diye şaşırarak. Yıllar oldu tabii, yirmi yaşında bile değildim dinsiz olduğumu kabul ettiğimde. Ve sonrası, büyük bir huzur. Ateist de değildim yalnız, öyle bir değişik deist gibi, bir yaratıcının varlığı bana inanılmaz huzur veriyordu, ve o yaratıcıyla olan ilişkimiz ben kendimi dinden aforoz ettikten sonra inanılmaz düzelmişti. Çünkü o yaratıcının artık benim cinsiyetimi bir herifi eğlemek için kaburgadan falan yarattığı fikrine sadece gülüyordum, cehennem fikrine de öyle. Tamamen katı ateist olamadım, asla o nihilist kafaya da gelemedim, ama o huzursuzluk hissinden kurtuldum işte.

    Bundan sonra da benim için, tüm dinler mitoloji. Yunan mitolojisi, hıristiyan mitolojisi, iskandinav mitolojisi, islam mitolojisi, hepsi denk birbirine. Bazıları daha ilginç sadece.

    Herhangi bir dine mensup insanlara gülmüyorum, onları kınamıyorum da, bir şeye inanma ihtiyacını çok iyi anlıyorum, herkesin farklı olduğunu ve farklı şeylere ihtiyaç duyduğunu da biliyorum. insanların kendine güç veren, kendilerini iyi bir insan yapmaya iten ve doğru yolda tutan şey her neyse buna tutunması gerektiğini de düşünüyorum. Bu benim için, herhangi bir ödül-ceza sistemine inanmasam bile, sadece iyi bir insan olma ve yolumun kesiştiği hayatlara küçük de olsa güzel bir şeyler katma isteği, bir de kişisel etik anlayışım. Başka birisi için bir mitolojinin "çalma, öldürme, tecavüz etme, yalan söyleme" demesiyse onu bunları yapmaktan alıkoyan, veya sadece cennete gideceğini düşündüğü için fakirlere yardım ediyor, kedi köpeğe su veriyorsa, o da o mitolojiye inansın o zaman.

    Sadece, sizin mitolojileriniz benim yaşadığım ülkenin kanunlarını, hukukunu, benim günlük hayatımı etkiliyorsa, beni kısıtlıyorsa, sadece o zaman nefret benzeri bir şey hissediyorum içimde.

    Bir gün bu da geçer umarım.
    0 ...
  20. tutunamayanlar

    682.
  21. "korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz. insan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz. insana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz. işin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz. Sen de korkuyor musun günseli? Senin için korkuyorum sadece selim. Doğru değil. Ben bunu gerektirecek bir şey yapmadım sana. Bir sürü gevezelik ettim. Bitmesi gerekirdi bunların artık. Yeni sözler, yeni yaşantılar bulacağımı sanıyordum. Bu acılar, yüreğimi paslandırmış oysa. Sevmek zor geliyor. Alışmamışım, yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazen atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak, bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım."
    0 ...
  22. sözlük yazarlarının itirafları

    157092.
  23. O kadar uzun yılları uyuşmuş gibi bir huzurla geçirdim ki, şu an canımın acımasının da tadını çıkaracağım. Canımın acımasından zevk alacağım diyemiyorum çünkü bu kadar acıyınca mazoşist bile olsa insan işin zevki fantezisi kalmıyor, hayatta kalma mekanizmaları devreye giriyor insanın, nefesi yüzeyelleşiyor filan. Ama tadını çıkarcam.
    Çünkü onu görünce her şey önemini kaybediyor sözlük. Bana ne kadar haksızlık ettiğini düşünmüyorum o an. Ne kadar kötü davrandığını da düşünemiyorum. Genel olarak düşünemiyorum zaten.
    Ama onunla olmak istemiyorum artık. Çünkü o benimle olmak istemiyor ve ben benimle olmak istemeyen birisiyle olmak istemiyorum. Ama bu saatten sonra istediğini söylese bile inanmam zaman alırdı sanırım.
    Gözlerine bakamıyorum.
    Güvenmiyorum artık ona.
    Ve gerçekten inanılmaz kırgınım.
    Ama kızamıyorum.
    Bazen o da üzgünmüş gibi geliyor, o zamanlar kendimi bırakıp ona sarılmak istiyorum, her şey iyi olacak demek istiyorum.
    Diğer zamanlarda ise beni artık pek önemsemediğini kabulleniyorum. Ama o zaman bile, kızamıyorum.
    Mesela, şey çok kesin bence. Eski konuşmalarımızı okurken çevrimiçi oluyorum ya, o yüzden o çevrimiçi olunca görüyorum, ama o beni görmüyor o sırada. Görmesin zaten, o salak kesin onu da yanlış anlamanın bir yolunu bulurdu, başkasıyla konuşuyorum falan sanırdı. Bak şimdi nasıl kızabiliyorum gördün mü sözlük, çünkü yanımda değil.
    Artık onun yanında tamamen kendim olmaya korkuyorum.
    Yine de yanında olmak istiyorum, kendimin iki boyutlu bir izdüşümü olarak bile olsam.

    Tadını çıkarcam dedim biliyorum sözlük, eski halime dönene kadar bunun tadını çıkarcam, ama çabuk biterse iyi olur yine de.
    Acımasından mı daha çok bıktım yoksa acımıyor gibi yapmaktan mı bilmiyorum.
    0 ...
  24. oğuz atay

    604.
  25. Sol frame'de görüp bunu bir işaret olarak aldığım mükemmel yazar.

    Tutunamayanlar'ı o kadar uzun zamandır süründürüyorum ki. Sevmediğimden filan değil ya, gitgide karanlıklaştıkça korktum sanırım, sonunu bilmiyorum ama "bu kitap bitince benim ağzıma sıçacak" gibi bir şey hissetmeye başladım ortaları geçince. Şu an, resmen kalp kırıklığından dolayı fiziksel olarak acı çektiğim (ayrıca saçma bir eklem probleminden ötürü de fiziksel acı çekiyorum ama o diğerinin yanında hiçbir şey) şu günlerde, Tutunamayanlar'ın ağzıma sıçmasına hazırım sözlük.

    "Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün..."
    0 ...
  26. tanımadığın insanlarla dertleşmek

    17.
  27. Tanıdığın insanlarla dertleşememektendir genelde.
    0 ...
  28. sözlük yazarlarının itirafları

    157089.
  29. Kendimi hızlı neşelendiririm normalde. Enneagram'la ilgili kitaplar okuduktan sonra, bunun benim tipim için yaygın hatalardan olduğunu öğrendim. Hepsi aynı şeyi söylüyor, karanlık duygularını inkar etmeyip onlarla kalmayı öğren falan filan. Buna çabalıyordum da...
    Bok var sanki.
    Gözlerinde o romantize ettiğim hiçbir şey yoktu bugün.
    Neden kendimi üzdüm bilmiyorum. Yani neden üzülmemi durdurmadım bilmiyorum. Bugün ekstra acıdı o yüzden. Onun hiç acımamasından ötürü.
    "birisiyle benim aramda seçim yapman gerekiyor, hep diğerini seçiyosun ve pişman oluyosun farkında mısın?" dedi tanıdığım birisi, canımın sıkkın olduğunu ve birinin beni üzdüğünü söylediğimde, şakayla karışık. Çok da ciddi değil, tam bir fuckboy'dur kendisi fakülte yıllarından bildiğim kadarıyla. işim olmaz yani. Ama bi düşündüm de, kriterlerime uymuyor diye hiç düşünmemiştim bile bu çocuğu. Hala da düşünmiycem o ayrı mesele. Ama... Hiç düşünmeyi düşünmeyi bile düşünmemiştim, ki düşünsem düşünürdüm yani, çekici bulacağım pek çok özelliği olabilirdi. Ay yok dur vazgeçtim ya olmuyor. Ama neyse ana fikir o değil, anafikir benim kriterlerimin boktanlığı. Kriterlerimi değiştiriyorum.
    Sen o kadar Jung psikolojisi oku, kognitif fonksiyonların dibine kadar , yok ben ti-Fe kullanıyorum karşımdaki te-Fi kullansın falan gibi salak salak şeyleri düşün, yok enneagram tipim yok tritype'ım araştır, karşına bütün "kriterlerini" karşılayan ama sana karşı gerçekten tam bir duvar olan, haftalarca bişeyler hissederken sonra gerçekten umursanmadığını hissettiren birisi çıksın.
    Hiçbir şey olmamış gibi.
    Ben kafamda kurmuşum gibi.
    Neyse yeni kriterlere şimdiden başlıyorum, tam bir kezo olcam artık.
    Kriter 1- benimle olmak, beni tanımak istemesi, hayatıma mutluluk katmak istemesi ve bunun için çabalaması.

    Bak çok basit dimi. Bu.

    Diğer itiraf: birbirimizi görünce o katır inadının çözüleceğini düşündüğüm için tam bir salak değil miyim sözlük? Hala bişeyler hissediyor olacağını ve bunu önemseyeceğini falan. En azından üzülmüş görüneceğini biraz bile olsa... Neyse.

    Neyse.

    Enneagrama kafam girsin, kendimi neşelendircem ben. Ben acı çekince bi bok olduğu yok, yeter.
    0 ...
  30. inner silence

    11.
  31. Alternative 4'daki kaydına alışmışım, hindsight versiyonunu dinleyince bi yadırgadım. Yani şarkı kendi orijinal haliyle gayet öldürücü zaten, niye bi de sonuna "still love you" sesleriyle fade out koyma ihtiyacı duydunuz acaba. Demesen sanki anlamıycaz hala sevdiğini. Karışıklık oldu sanki. Orospu çocuğu Cavanagh.
    1 ...
  32. eccedentesiast

    7.
  33. Acı çekmesine rağmen bunu dışarı yansıtmayan, gülümseyen insanlara denen şey.
    Space dye vest adlı dream theater şarkısında aslında eccedentesiast haline nasıl gelindiğini dinliyoruz bence.

    "And I'll smile and I'll learn to pretend..."

    Sahtelik, yapmacıklık değil burada kastedilen, Sevmediği insanların yüzüne gülüp arkasından konuşan kişilerin maskeleri kastedilmiyor bu sahte gülümsemelerle. Aslında sahte olup olmadıkları bile tartışılır bence. Acıyla baş etmenin bir biçimi çünkü bu, bazen insan acıyla baş edebilmek için gülümsüyor işte, gülümsemenin tuhaf görüldüğü bir ortamda içinden gelerek gülümsüyor. Sadece o gülümseme, mutluluk taşımıyor.
    0 ...
  34. right before your eyes

    1.
  35. Spotify'da olmaması inanılmaz sinirimi bozan Bir hoobastank şarkısı. Müzik olarak öyle aman aman benim tarzım olduğunu söyleyemeyeceğim, çok bir orijinalliği yok, sıradan. Ama sözlerini sanırım kendimi ve beynimin içinden geçenleri tarif etmem gerekirse direkt kopyala yapıştır yapabilirim.

    When the door shuts don't worry about me
    it's not attention that I want from you
    I need you to trust who I'm gonna be
    and in everything I'm going to do
    Cuz I'm not afraid of what I don't know
    for understanding is all that I earn
    what is for sure is I'm going to go
    I'm going to live and I'm going to learn...
    And I know there will be mistakes that I will make...
    but I know that none are worse than chances I don't take... take...
    Right before your eyes I am changing... changing...
    New life on the inside I am changing... changing...
    When the door shuts
    it shuts finally
    a new person that I have become
    I'll follow my heart to my destiny
    the living in fear and the sorrow is done
    there will be no more feeling that i'm all alone
    I will surround myself with things that help me grow...
    Right before your eyes I am changing... changing...
    New life on the inside I am changing... changing...
    0 ...
  36. this train is my life

    1.
  37. marillion'u güzel şarkılarındandır. Sözleri şöyledir:

    This train is my life
    Speeding through the night
    We have been to these places
    For barely a moment
    Wide awake
    Sometimes sleeping
    Sometimes watching
    Sometimes dreaming
    Through stroby stations
    Too fast to know their names
    Too fast to know if we came or will come again
    Sleeping towns joined together
    By the steel of the rails
    Parallel lines
    Parallel lives
    You and I
    We're movie-rich
    We're reflected in the window
    The dark night's black mirror glass
    Distant lights from the wrong side of the tracks
    Christmas lights
    Go by in the houses
    Anonymous windows
    Anonymous rooms of
    Anonymous souls
    So take my hand
    Squeeze it tight
    Make some light
    In the darkness
    I'm glad you came on this trip
    Don't lose your grip
    Don't lose your grip
    This train is my life
    This train is my life
    Travel with me
    And we'll see.
    0 ...
  38. dear god

    16.
  39. Tehlikeli şarkılardandır, gece geç vakitlerde dinlenmesi ruhen çökertebilir.
    0 ...
  40. sözlük yazarlarının itirafları

    150055.
  41. Daha once hicbir yakinimi kaybetmemistim. Uzaktan akrabalar falan vefat ettiginde de cenazelerine gitmemistim ne yalan soyliyim. Oyle aci dolu ortamlardan kactim hep.
    Iki gun once kedim öldü sozluk. 3 bucuk yildir benimleydi. O kadar, o kadar, o kadar cok seviyordum ki. Ben cok sefkatli, sevecen bir insan degilimdir. Ice donuk degilim sessiz degilim soguk degilim ama, hemencecik birileriyle kaynasabilen, ama hemen sikilan, ve insanlara verdigi degerin belli bir ust seviyeyi gecmemesine dikkat eden biriyim. Gecmiste yasadigim travmalarin da payi vardir, ama buyuk olcude kisiligim boyle. Once ben gelirim benim icin.
    Ya da boyle saniyordum...
    Kalbimi isitti sozluk... 2 bucuk kiloluk bi hayvan, ailemin, arkadaslarimin, sevgililerimin isitamadigi kadar kalbimi isitti. Yumusatti. Bes katina cikardi, hep diyorum. Kendim sinava gircem mesela pazar gunu, tus bir de hani onemli bir sinav, persembe gecesi ben onunla veterinerdeydim. Şoka girmisti, sivi resusitasyonu falan, basinda duruyordum. Ve tus umrumda bile degildi. Sadece o iyi olsun istedim. Pek fazla dua etmem prensip olarak, ama onun icin dua da ettim pazarlik da ettim, resmen yalvardim da. Sadece iyilessin istedim...
    Bir yandan kiziyorum, hani fiv pozitif oldugunu onceden bilsek daha cok vaktimiz olurdu en azindan, kendimizi hazirlardik diyorum. Simdi boyle damdan duser gibi "sensiz napariz biz, ailemizin kucuk kizi" dedikten on gun sonra öldü. Ama bir yandan da diyorum belki de boylesi daha iyiydi. Aci cekmedi en azindan.
    Gecirmedigi enfeksiyon kalmadi kuzumun. Vermedigimiz ilac kalmadi. Damar yolu acip dekstroz falan takiyorduk evde artik, yemiyordu hicbir sey. Ama en kotusu sonuncusu oldu. Ensefalit oldu ve beyincik tutulumu vardi. Yuruyemez olmustu, kafasini hareket ettiremez, mamayi kokliycam derken yanlislikla burnunu sokar olmustu. Onu oyle gormek o kadar kotuydu ki. Bi de temiz hayvan kedi, ortaliga isemiyor, bagiriyor, aliyorum kumuna goturuyorum yaptiriyorum cisini geri getiriyorum. Saglikliyken gunese oturur saatlerce mirlaya mirlaya yalanir temizlenirdi. Yalanacak hali bile yok ustu basi surup olmus. Bir bucuk saat falan ugrasmistim, suruplari temizledim, tirnaklarini duzelttim, tuylerini taradim piril piril yaptim. Iyi ki yapmisim sozluk. O gece öldü.
    Ama biliyo musun o gece olecegini anlamistik zaten. Ben iyi geceler diye sarildim, hungur hungur agliyordum. Dedim ona, hep guclu ol dedik ama yorulduysan birak git be kuzum. Bu yasadigin hayat degil. Ha ben sana bakarim basimin ustunde yerin var ama, yorulduysan, dinlenmek istiyosan, sirf biz seni cok seviyoruz ve seni kaybetmek istemiyoruz diye eziyet cekmek zorunda degilsin, demistim. Kedileri bilen bilir, gozlerini uzunca kirparlar bazen, ona kedi opucugu denir. Bana gunlerdir ilk kez onlari soyledikten sonra kedi opugucu atmisti. Ve biliyordum.
    Sabah uyandigimda babam yatagimin basindaydi. Ben hicbir sey sormadim, oyle bir korkuyla bakmisim ki, anladi zaten. "Acilarindan kurtuldu" dedi.
    Sonrasi cok tuhafti sozluk. Gittim, oyle hareketsiz yatiyor. Benim minik bebegim. Hala sicakti, tuyleri tertemizdi, ellerim titreyerek son kez oksadim ve vedalastim.
    Babam arka bahcenin kosesini kazmis. Evde bir tane ortu buldum, kirmizi bisey. Birisi cicek getirmis de o cicegin sarildigi ortuymus. Baska bisey bulamadim. Onu silkeledim filan, kedimizi ona sardik. Bahceye goturduk. O kadar tuhafti ki sozluk. Hala ölüm kavramini tam anlayamamis bir cocuk gibi, kafasi rahat etsin diye orayi biraz toprakla yukseltmeye calisiyordum. Bu kedi benim koynumda yatardi ya. Her gece ayni sekilde, sirtini gogsume verir, basini koluma koyar oyle yatardi. Her sabah beni o uyandirirdi. Onu oyle topraga gommek o kadar mahvetti ki beni. Yastiklar koymak istedim o cukura. Odul mamalari koymak istedim. Hani uyanivercekmis gibi...
    Eger gordugunuz tum kediler sokak kedisiyse, belki size gore tum kediler birbirine benziyordur. Kimi gel diyince gelir, kimi kacar, temelde cok da birbirinden farki yoktur, karnini doyurma derdinde sokak hayvanlari iste. Bu yuzden benim yasadigim aciyi da anlayamayabilirsiniz. "Baska kedi alsana sokakta bir suru var" diyebilirsiniz. Demeyin. Siz oyle deyince benim acim azalmiyor, sadece size saygim azaliyor, hatta kiminizden dupeduz nefret ediyorum.
    En azindan aci cekmiyor sozluk. Tasmasini sakladik. Tasmasi singirdadikca sanki o kosup geliyormus gibi bekliyorum. Her odada yattigi yere goz ucuyla bakiyorum istemsizce, orda mi diye. Ama odamin balkonundan mezarini goruyorum simdi, uzerine pis, lekeli bi mermer koymus babam, kopek filan gidip de kazmasin diye.
    Ben o pis mermeri cekcem ordan. Guzel, bembeyaz bir mermer yaptircam. Adini da yazdircam. Etrafina da beyaz zambaklar dikcem, bahceye cikip dolanirken hepsini tek tek koklardi cunku, severdi sanirim.
    Yillar sonra sanki o hic olmamis gibi mi olcak sozluk? Acimin gececegini biliyorum. Gecmesini de istiyorum. Ama yillar sonra bile olsa onu unutmak istemiyorum. Baskalarina gore tuyleri dokulmus,zayifliktan hastaliktan kupkuru kalmis sakin bi siyam kedisiydi belki o. Bana gore bana bu tur bir sevgiyi ogretendi, kalbimi yumusatan, beni bu bakima buyutendi, ailemin bir parcasiydi, her farkli miyavinin anlamini anladigim iyi huylu, iyi kalpli, akilli minik kedimdi. Onu unutmak istemiyorum.
    0 ...
  42. kedi

    2848.
  43. O kadar tuhaf ki. Kalbimi beş katına çıkardı belki. 2015'te sepsise girmisti, acil ameliyata alinmisti. O geceyi hic unutmuyorum. Sabah olcak ameliyata gitcez. Atesler icinde yaniyor, kucagimda battaniyelere sarili, battaniyeyi actigimda aglamaya basliyor...
    O gece uyumamistim. Zombi gibiydim. Sinirlerim yipranmis, uykusuzluk, stres bir araya gelmis, kollarimda kedim inleyerek uyukluyor...
    "Allahim," demistim, "onu iyilestir. Bir daha koltuklari tirmaladi diye tislamiycam ona, asla kizmiycam. Olmesin lutfen olmesin."
    Bir daha asla koltuklari tirmaladiginda ona kizmadim. Patilerine dokundum, yapma kuzum dedim, durdu hep. Bi daha ona hic kizmadim ben.
    6 ay icinde olcegini tahmin ediyorlarmis sozluk. Fiv enfeksiyonu olmus, son evreye gelmis, yeni tani kondu. Aids evresinde yani. Zayifladi, halsizlesti. Istahi azaldi, bebek gibi pesinden kosuyorum, avcumdan verince yiyor diye yas mamayi bile avcumdan veriyorum. Iki lokma yesin diye 45 dakikq ugrasiyorum.
    Beyaz kureleri o kadar dusmus ki. Interferon filan verdik ama hani... aids lan.
    Ne diye dua edecegimi bilmiyorum. 90 tane makale okudum. 1 sene icinde olum diyor hepsi.
    Kedi alti ustu dimi. Kedi yani sokakta binlerce var.
    Hayir degil iste. Bunu diyenlerden oyle nefret ediyorum ki. Ben daha onun gibi bir tane kedi gormedim ki. Ki kedi severim bakarim ne bileyim, o ayri, oyle akilli, oyle narin, oyle iyi huylu. Hic tirmalamaz, isirmaz, kim uzgunse gider onun kucagina oturur...
    Bugun de geldi benim kucagima oturmak icin. Ziplayamadi sozluk. Halsiz halsiz bakti ben aldim kucagima. Tuyleri dokuluyor cok fena. Umrumda degil ustumun basimin tuy olmasi...
    Ne icin dua etmeliyim? 1 yili bulsun diye mi kalan omru? Bir mucize olsun da tamamen iyilessin demek salaklik gibi geliyor...
    Aci cekmesini istemiyorum sozluk. Yavas yavas eriyor sanki. Aglaya aglaya sariliyorum filan ama o kadar caresiz hissediyorum ki. Agzini acip da bisey diyemezdi ki o, o hastalandiysa bizim sucumuz tamamen.
    Bahcede oynamasina izin vermekle iyi bir sey yaptik saniyorduk. Kedi isirigiyla bulasiyormus bu sey, demek ki bi kavga falan etti bi kediyle, ondan kapti. Bizim malligimiz.
    Yarin kontrol kani bakilcak sanirim, veterinere goturcez. Bi umut vercek bisey soyleseler keske. Kafayi yiyorum cunku. Yanimda uyuyor ve tek dusunebildigim "seni koruyamadik sana bakamadik ve seni iyilestiremiyoruz"
    Kedi...
    Hayatimda ilk kez ciddi ciddi cocuk sahibi olmamayi dusunduren hayvandir. Gercekten hasta cocuklarin annelerinin neler yasadigini hayal edemiyorum aklim almiyor.
    Ne icin dua edecegimi bilmiyorum.

    Edit: mesaj atan merak eden herkese çok teşekkür ederim. Canımın içi tüylü bebeğim Iki gün önce kedi cennetine gitti. 6 ay bile iyimser bir tahminmiş yani. Neyse, acı çekmesin de o... gerisi önemli değil.
    0 ...
  44. battle scars

    1.
  45. Bir lupe fiasco / guy sebastian dueti. Bu tarz müziklerden pek hoşlanmam normalde. Hatta tutkuyla uzak dururdum eskiden rap filan ne oluyorsa işte. Ama bu şarkı fazla 12'den vurduğu için belki, belki savaş metaforlarını sevdiğimden, çok dinlenenler listeme dalmıştır.
    Alın sözlerini kopyalayayım.

    The wound heals but it never does
    That's 'cause you're at war with love
    You're at war with love, yeah

    These battle scars don't look like they're fading
    Don't look like they're ever going away
    They ain't never gonna change
    These battle

    Never let a wound ruin me
    But I feel like ruins wooing me
    Arrow holes that never close from cupid on a shooting spree
    Feeling stupid 'cause I know it ain't no you and me
    But when you're trying to beat the odds up
    Been trying to keep your nods up and you know that you should know
    And let her go but the fear of the unknown
    Holding another lover strong sends you back into the zone
    With no Tom Hanks to bring you home
    A lover not a fighter on the front line with a poem
    Trying to write yourself a rifle
    Maybe sharpen up a song
    To fight the tanks and drones of you being alone

    I wish I never looked, I wish I never touched
    I wish that I could stop loving you so much
    'Cause I'm the only one that's trying to keep us together
    When all of the signs say that I should forget her
    I wish you weren't the best, the best I ever had
    I wish that the good outweighed the bad
    'Cause it'll never be over, until you tell me it's over

    [2x]
    These battle scars don't look like they're fading
    Don't look like they're ever going away
    They ain't never gonna change

    These battle

    (And just leave then)
    You shouldn't have but you said it
    (And I hope you never come back)
    It shouldn't have happened but you let it
    Now you're down on the ground screaming, "Medic!"
    The only thing that comes is the post-traumatic stresses
    Shields, body armors and vests
    Don't properly work, that's why you're in a locker full of hurt
    The enemy within and all the fires from your friends
    The best medicine is to probably just let her win

    I wish I couldn't feel, I wish I couldn't love
    I wish that I could stop 'cause it hurts so much
    And I'm the only one that's trying to keep us together
    When all of the signs say that I should forget her
    I wish you weren't the best, the best I ever had
    I wish that the good outweighed the bad
    'Cause it'll never be over, until you tell me it's over

    [2x]
    These battle scars don't look like they're fading
    Don't look like they're ever going away
    They ain't never gonna change

    These battle

    'Cause you've set me on fire
    I've never felt so alive, yeah

    Hoping wounds heal, but it never does
    That's because you're at war with love

    And I'm at the point of breaking
    And it's impossible to shake it

    See, you hoped the wound heals, but it never does
    That's 'cause you're at war with love
    Hope it heals, but it never does
    That's 'cause you're at war with love!

    [3x]
    These battle scars don't look like they're fading
    Don't look like they're ever going away
    They ain't never gonna change

    These battle...
    0 ...
  46. all you are

    1.
  47. Tesadüfen keşfedip her nedense çok çok fazla sevdiğim memtrix şarkısı. son birkaç aydır yaşadığım sayko şeylere güzel bir soundtrack'ti.

    You're pushing me to the brink
    My body is yours, you've won
    I'm finding it hard to think
    I'm breaking it from now
    Your pushing me to the brink
    Feels like the air is moving through me
    And I'm holding my breath
    I reach out
    I reach out
    I'm reaching out for all you are

    And I'm holding my breath
    You come near
    Oh I'm reaching for all that you are
    0 ...
  48. drugs

    2.
  49. Çok sevdiğim, moralimin içine sıçan eden şarkısı.

    'Cause I had the best of the worst sides
    And I had these lungs
    And I had too many flash fires
    That I just let them burn

    'Til my chest is on fire
    And my head just won't die
    I guess I'm lying 'cause I wanna
    I guess I'm lying 'cause I don't

    'Cause I just feel so tired
    Like it's move or slowly die
    You say, you ain't you when you're like this,
    This ain't you and you know it
    But ain't that just the point?
    You don't know
    How to let go
    Who said this must be all or nothing?
    But I'm still caught below
    And I'll never let you know
    No, I can't tell you nothing

    'Cause I'm a fucking mess sometimes
    But still I could always be
    Whatever you wanted
    But not what you needed
    Especially when you been needing me

    'Cause I'm a fucking mess sometimes
    And I'll say what I don't mean
    Just 'cause I wanted
    Or maybe I need it
    Swear lying's the only rush I need

    'Cause all I needed was some words to say
    That all these feelings don't mean shit to me
    'Cause it's all just chemicals anyway, anyway

    And I got way too many routes to take
    To make this all just go away
    And find another heart to break
    So heartless with the words I say
    Just saying what I'm supposed to say
    'Cause I had nothing for you
    I can't love when I can't even love myself
    Things I would rather be
    Thoughts at the back of my head,
    But I'm addicted to hurting
    And I got these lungs
    And I spent too many late nights
    Just thinking a hole in the earth

    'Til the sky is on fire
    And my head still won't die
    I guess I'm lying 'cause I want to
    I guess I'm lying 'cause I don't

    'Cause I just feel so tired
    Like I need something to come alive
    She said, "You ain't you when you're like this,
    This ain't you what you done?"
    And I said, "That's the point."

    You don't know how to let go
    Who said this must be all or nothing?
    But I'm still caught below
    And I'll never let you know
    No I can't tell you nothing

    'Cause I'm a fucking mess sometimes
    But still I could always be
    Whatever you wanted
    But not what you needed
    Especially when you been needing me
    'Cause I'm a fucking mess inside
    And I'll say what I don't mean
    Just 'cause I wanted
    Or maybe I need it
    Swear lying's the only rush I need
    0 ...
  50. circles

    7.
  51. Aşırı güzel eden şarkısı. Sözleri şöyle:

    And if I told you how this story ends,
    Would you change a step you take?
    And if I could re-live all of my days,
    I'd live them all the same.

    'Cause I'm scared of all that I don't know,
    'Cause I want it all but all of it ain't gold.
    And I'm scared but I know it's not for long
    'Cause I'm learning what I should've long before.

    That all we are
    Is a light into the darkness;
    And all we are
    Is time that's counting down.
    And all we are
    Is falling through the spaces in between;
    Endless flight,
    A lifetime in repeat.

    But I still find solace,
    When you say
    That you know how I feel
    When it's wrong,
    And we ain't been right for years.

    Let go, give these ghosts a new home;
    Let's bury our past and our fears, and all these bones.
    Let's go, I should've seen it long before;
    'Cause this is my life
    I will not run in circles
    Ending where I start.

    So hold on to me,
    We'll burn out slowly.
    And feel our hearts leap
    To words we don't mean:

    Love means nothing to me,
    'Cause I don't know what it is.
    I'm just dying to be
    All that I've been dreaming of.
    And words betray me,
    Contradict all I stand for;
    But I'm still learning.
    Yeah, I'm still learning

    That all we are
    Is a light into the darkness.
    And all we are
    Just time that's counting down.
    And all we are
    Is falling through the spaces in between;
    Endless flight.

    We're falling to our knees.
    0 ...
  52. ben bu yazıyı kendime yazdım

    8610.
  53. yapma artık. Yapma, yeter. Bu kez de yaparsan bu üç olacak. Üçte üç. Sonra belki dördüncüde de aynısı olcak. Hayal kurmak çok kolay, biliyorum. Çok şey yapmak istediğini de biliyorum. Ama odaklanman gereken tek şey şu an önündeki büyük sınav. Neden çalışmadığını da biliyorum. 9 ay kaldı ve bi nane yemedin. Millet kaç kez okudu dönem 4'ün sonundan beri. Şimdi başlasan kıçını Yırtsan bile hayal ettiğin yerlere yaklaşamayacağını bilecek kadar zekisin. Filmler izlemek, oyunlar oynamak kolay geliyor, bu stresten kaçmak. Baş etmek yerine görmezden gelmek. Savaşmak yerine kenarda oturup gökyüzünü izlemek. Eğer ki ilk kez "çalışmalıyım" dediğinde çalışmaya başlasaydın bir Şansın olabilirdi. Aldığın eğitimin ne kadar iyi olduğunun farkındasın aslında. Klinik yaklaşımının da aynı şekilde. Şu ana kadar fakültede hocalardan aldığın tüm geribildirimlerin ne kadar iyi olduğunun da farkındasın. Hastalarla ilişkin, üstlerinle ilişkin, genel olarak yaklaşımın ve tanı koyma becerin gayet süper. Ama bu tus döneminin sonunda insanlar bilgilerinin üstüne fakültede öğrendiklerinden farklı abuk subuk detaylar katmış olcak. Sen? Sen napcaksın? Bilmiyorum demek ağır gelmeyecek mi? Şu an öğrencisin. Fakat sadece 5 ay kaldı, farkında mısın? 5 ay sonra artık öğrenci olmayacaksın. Ve ülkenin hali malum. Zaten usmle yerine tus'a hazırlanarak c2 seviyesindeki ingilizce'ni hiçe sayıp tam bi gerizekalılık yapıyorsun, bi de tus'a hazırlanmayarak yaptığın şeyi anlatacak bir hakaret bile yok.
    Oysa nasıl alışmıştın hatırlamıyor musun? Kahve, stres, çarpıntı ve mide ağrılarıyla sınavlara çalışır, öğrenmek için çalışır, bazen çalışmış olmak için çalışırdın. Nasıl da alışmıştın. 23.00 senin için uyku saati değildi, "oo iyi daha çalışırım" dediğin bi saatti. Salaklık yapıyosun.
    Bir buçuk sene. Akranların tus'a çalışmaya başlayalı bir buçuk sene oldu. Senin izlemediğin film kalmadı. Ha, skyrim batağından kurtulduğun için tebrik ediyorum o ayrı. Ama onun dışında procrastination'ın allahını yaptın.
    9 ay kaldı.
    Evet, kazanamayacaksın ben de biliyorum.
    Ama çalışacaksın.
    Çünkü çalışmadığın bir buçuk yılın bedelini ödeyeceksin.
    Çalışsan da çalışmasan da sıçıp batıracaksın biliyorum.
    Ama çalışıp sıçıp batıracaksın.
    Egona alman gereken darbe budur belki.
    Şimdi program yapacaksın.
    Hemen akabinde oturup çalışcaksın.
    Yeter.

    2 ay sonra gelen edit: çalışmadı
    0 ...
  54. rüyada eski sevgiliyi görmek

    80.
  55. Anlamlar yüklenmemesi gereken şeydir. Rüyanızda 15 yıldır görmediğiniz anasınıfı arkadaşınızı veya çocukken oturduğunuz mahallenin bakkalını gördüğünüz olmuyor mu hiç? Olmuyorsa bilemiycem de benim oluyor öyle saçma rüyalarım. Birine ne kadar anlam yüklüyorsak diğerine de o kadar anlam yüklemeliyiz. Mahallenin bakkalını görünce "özledim, arıyorum, unutamadım demek ki" falan diyor muyuz? Hayır. Bu kadar olmalı.
    0 ...
  56. ın the passing light of day

    1.
  57. Daniel gildenlöw'ün 2014 yılında et yiyen bakteri * enfeksiyonuna yakalanıp 4 ayını acılar içinde hastanede geçirdiği döneme, ölüme çok yaklaşmasına, o dönemdeki duygu ve düşüncelerine dair yazdığı şarkılardan oluşan pain of salvation albümüdür. Buraya kadar tek cümleydi yalnız ehehe. 2017 yılının ocak ayında çıkmış, ilaç gibi gelmiştir.

    Daniel'ın deyimiyle adeta bir remedy lane 2'dir çünkü o da kişisel hayatından kesitler sunar, bilenler bilir. Albümün son şarkısı olan, albüme ismini veren in the passing light of day'in sonlarına doğru, empires have fallen bölümünden önce duyduğumuz "ending theme" arka vokalleri de remedy lane'e selam çakar.
    Yine daniel'ın deyimiyle pain of salvation'un köklerine dönüşü gibi bi albümdür. O demese ben derdim zaten. Road salt'lardan sonra özellikle. Ha pekii bi remedy lane midir? Bi the perfect element midir? Değildir belki, ama bu tür kıyaslamalara gerek yok bence. Çok güzel albüm. Progresif mi, progresif. Metal mi, metal. Pain of salvation gibi mi, kesinlikle. Beni tatmin etti. Yüzlerce kez dinledim bu hafta. Siz de dinleyin bence.
    0 ...
  58. meaningless

    7.
  59. Çok sevdiğim pain of salvation şarkısıdır. Aslında orijinali rockers don't bathe mi ne, ragnar zolberg'in önceki grubu the sign'ın. Şarkı p.o.s'un değil yani. Ama onda kıymetlimis daniel'ımıs yoktu falan filan neyse sözleri şöyle:

    I still smell of sweat
    still the scent of my giving in
    tried to feel regret
    but I want her to stay on my skin.
    I still fantasize
    Close my eyes to the wrong again
    still those "fuck me" eyes
    as I'm licking the palm of my hand.

    How the hell am I supposed to keep myself
    when you are so damn far away
    and everything feels meaningless and I am not mine.

    I still smell of sex
    still her taste on my fingertips
    Try to feel remorse
    But it's hard with her wet on my lips.

    I need something of my own
    something with a locked door.
    A room just for me alone
    something that I can control.
    I need something of my own
    I need something cutting to the bone
    I need something that is mine
    If that must be guilt then fine.
    I wanted something nice and fine
    this guilt is a hole but it's mine.
    I wanted something nice
    this guilt is a hole but it's mine.
    0 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük