bugün

sözlük yazarlarının itirafları

bir süredir her iş günü içimde bir yerlerde bir şeyler ölüyor. bazen büyük, bazen çok küçük parçaları geri dönüşsüz olarak kaybediyorum her gün. bugünkü, çok büyüktü. o bana hala alışamadın mı, bu adam böyle bu işler böyle gibi bişeyler dediğinde, kötü bir niyeti yoktu aslında ama, ben kendimden nefret ettim. ne biçim biriyim ben, kimlerin ekmeğine yağ sürüyorum, aynı onlardanım işte, sorun çıkmasın diye, ayağı kaydırılmasın diye yanlışlara gözünü yuman, zalimlerin ekmeğine yağ süren, susan, korkak, iğrenç, her şeye boyun eğmeye, en kokuşmuş otoriteye bile karşı çıkmamaya, en vasıfsız piçlere bile ünvanından ötürü itaat etmeye alışmış o iğrenç insanlardan mı oldum ben? alışamıyorum hayır. içimde bir şeyler ölüyor o yüzden. artık kişisel etik anlayışıma uymayan şeyler yapmaya zorlanmaya dayanamıyorum, başımızdaki hoca olacak o orospu çocuğunun ağzından çıkan her kelimeden nefret ediyorum, onun o yasadışı iğrenç işlerine destek olmak zorunda olmaktan nefret ediyorum. ben ne zaman hangi haksızlığa, hangi adaletsizliğe, hangi usulsüzlüğe göz yumabildim ki çocukluğumdan beri, o kadar ters ki bana. her gün ruhumdan bir parça ucundan tutuşturulmuş bir kağıdın külleri gibi ufalanıp yok oluyor. şu aralar kimseyle görüşmeye halim yok, yanında rol yapmadan gülümseyebildiğim hatta gerçekten mutlu olduğum tek bir kişi var, o da yapısı gereği bana biraz maruz kaldıktan sonra uzun molalara ihtiyaç duyuyor. yoruluyor beni görünce. dinlensin diye bırakıyorum. bende ise tam tersi, bu boktan işyerinde muhatap olduğum her insan, bu boktan şehirde aldığım her nefes kezzap etkisi yaratıyor sanki. boğuluyorum. kendi evimde de boğuluyorum. bir tek onun yanında böyle huzurlu, sakince nefes alıyorum sanırım. benim ruhum bi tek onun yanındayken huzurlu sanırım şu aralar. reddedeceğini biliyorum fazla sık görmek istediğimde onu. vücut dilimi kontrol edebilsem böyle olmazdı bugün, uzaktayken ona görüşelim mi demek isteyip kendimi tuttuğumda görmediği için haberi olmuyor, sorun olmuyor. bugün yanımdaydı tesadüfen o kendimi tutma esnasında. noldu noldu söyle diye söyletti. nefret ediyorum bu histen ya. ınsanlardan yardım istemekten de nefret ediyorum, yardımına ihtiyaç duyduğum birinin tribini çekmektense sinirden ağlayana kadar kendim çabalayayım daha kolay benim için. yardım istediysem kendimi en az on kere vazgeçirmeye çalışmışımdır çünkü, öyle olunca yardım etmeyi reddettiğinde karşımdaki, ne bileyim saçma ama gururuma çok dokunuyor, güçsüz hissettiriyor, o yardıma ihtiyaç duyduğum için kızıyorum kendime, bir daha asla yardım istemeyeceğim diyorum, gitgide taşlaşırken içim. ona ne zaman görüşelim desem, yardım istiyorum aslında. bugün de böyleydi. çıkışta napıyosun diyorum. aslında mesajlara alt yazı geçilebilse o çıkışta napıyosun mesajının altında şöyle yazardı:

kendime saygımın, insanlığa dair inancımın, beni koruması gereken kurumlara karşı güvenimin, herhangi bir canlıya karşı duyduğum merhametin, sıcaklığın, sabrımın azaldığını hissediyorum. hiçbir hayalim yok, boğuluyorum, depresyona girmeye asla tahmin edemeyeceğin çünkü asla anlamana izin vermeyeceğim kadar yakınım. burdaki her gün yaptığım şeyler, boyun eğdiğim şeyler, sustuğum şeyler beni büyük bir tutkuyla nefret ettiğim insanlarla aynı kefeye koyuyor ve kendimi sevmiyorum. tek bir kelimeyle -senin yanında olduğum zamanlar hariç- hayatımı özetlemem gerekse o kelime anhedoni olurdu büyük ihtimal. müzik dinleyesim gelmiyor. kitap okumuyorum. dizi izlemiyorum. hiçbir şey istemiyorum. hiçbir şeye heveslenemiyorum. hiç kimseyi görmek istemiyorum. hiçbir yere gitmek istemiyorum. sadece, tuhaf bir şekilde, senin yanında bunların hepsi susuyor. o öfke kalmıyor içimde, sesler susuyor. ağlayasım gelmiyor. mutlu oluyorum. yaşamak güzel geliyor. o yüzden, yardımını istiyorum. boğulmamak için. çökmemek için. köşesinden tutuşmuş yanan ruhum biraz olsun sönsün diye. bunu söylemek çok zor ama, yardımına ihtiyacım var, yalnız kalmayı kaldıramıyorum şu an, kendimden o kadar soğudum ki, kendimle kalamıyorum, lütfen, yardım eder misin bana?

bu yüzden bu kadar tereddüt ediyorum işte ona çok basit bir şey sormadan önce. önce şartlar koşuyor, şöyle yaparsak olabilir, şu saate kadar olabilir, şunu kesinlikle yapmazsak olabilir. sonra diyorum, ben zorlamak istemiyorum diye, sen düşün yalnız kalmaya ihtiyacın falan varsa yorgunsan söyle diye. yorgunuz dinlenelim diyor. zaten şöyle olurdu diyor. zaten böyle yapmalıydın diyor. rasyonalize etmesine gerek yok aslında, bunları demesine gerek yok. yok ya bugün olmaz demesiyle hiçbir farkı yok çünkü. çünkü ikisi de aslında aynı şey.

zaten yorgunuz. zaten işin vardı. zaten şöyleydi. zaten dün de geç gittin.

önemli değil ki. gerçekten bana açıklamasına gerek yok kendini
ben boğuluyorum, anlamıyor, elimi ancak ona uzatacak takatim var, o da hep değil, kendimi aksine ikna etmeye defalarca çalışıp başaramadıktan sonra. ben boğuluyorum, elimi uzatıyorum, o elim boşlukta kaldıktan sonra, neden tutmadığının hiçbir önemi yok.

ama onu haksız falan buluyor değilim. bana iyi geliyor olması onun suçu değil ki yanımda olmak onun sorumluluğu olsun. herkesin bir kişisel alana, yalnız kaldığı zamana ihtiyacı var sonuçta.ona ihtiyaç duymam onun suçu değil ki bana zaman ayırmasını dilemem mantıklı olsun. onun benden uzakta olmaya ihtiyaç duyuyor olması onun suçu değil ki bunu meşrulaştırmak için sebepler bulmak onun sorumluluğu olsun. hiçbir sebebe gerek yok, özellikle de saçma, beni salak yerine koyan, zaten erken gidemezdin, zaten işin vardı falan diyen sebeplere. kötü biri değil o sözlük. kızgın değilim, suçlamıyorum da. sadece böyle işte. halim yok ya. önce, alışmadın mı hala dediğinde çarptı yüzüme yaşadığım ortamda ne kadar eğreti olduğum, onun ağırlığı bütün gün dibe çöktürdü sanki beni. sonra da işte elimi tutmayınca, ne bileyim. yoruldum. bazen, çok çırpınmamak daha iyi oluyor sanırım. çırpınmak daha çok yoruyor. elimi uzatmak yoruyor. serbest bırakıyorum artık kollarımı iki yana, kendimi bırakıyorum. zaten dibe çöküyorsam, en azından ondan sessizce yardım isteyip reddedilmektense, onun için bir ağırlık, sorumluluk haline gelmektense, sessizce, kendi kendime, gürültü patırtı koparmadan, suları bulandırmadan çökerim. gittiği yere kadar.