insanlıktan nasibini alamamış bir kaç ayak takımının,çapulcunun sarf ettiği cümle.
ulan biz milletçe hoşnut olmadığımız şeylere karşı bir direniş gösteremeyeceksek ölelim, düşünmeyen insan neden yaşar ki?
sevmiyorum, sevmiyorum lan?
neden? çünkü bireyim. bak yine söylüyorum özgür bir bireyim.
gitmiyorum da, hayatım boyunca sizin gibi gregor'larla savaşmak için gitmiyorum,ağzınıza dozer kepçesiyle vurmak için gitmiyorum.
gel de çıkar, sevmiyorum.
neden? bireyim. neden? kişilik haklarım var.
ha illa ki trollük yapıp canını sıkacağım diyorsan sok şemsiyeyi, bas açma düğmesine, canımı sıkma benim.
diyorsan ki hiç bir vasfım yok, ben de kendi iktidarsızlığımdan dolayı tadamadığım her duyguyu siyasete yüklüyorum, o halde sigdir gid.
içinde ki nefreti insanlığa değil tuvalete boşaltman dileğiyle faşist kardeş;
sigdir gid.
-belki de cennete havva yerine beni koysan,belki de o elmayı yemeyecektim. elma sevmem zaten
+insan nefsi,şeytan blablabla,hedehödö
-tanrı olmuşsun ama adam olamamışsın.
+ne diyon la sen?
-hiiç,maç skoru ne? hay mınaki iddaa yattı.
ya insanlara o tepeden bakmaya çalıştığı yerden insin,ya da don giysin dediğim canım ciğerim yazar.
zira kaba eti gözüküyor, ben uyarayım da.
(bkz: gözüm)
bireyin ruhunu uyutmasıdır, kendi benliğiyle savaşıdır.
özden uzaklaşmak, sığlaşmatır.
hayır, onu geçtim, bakın tek kelime diyalektik yok.
yahu 610 yılında gönderildiği inanılan bir kitaba sağlıklı bir birey 2012 yılında neden inanır ki?
neden lan?
fönlü saçları ve topuklu terlikleriyle boy gösteren hatunlardır.
1 mayıs'a devlet memuru gibi döpiyesle katılır bunlar, sigara paketlerinin üzerine resimleri koyulabilecek cinsten hatunlardır.
son derece mantıklı olandır.
neden? çünkü o devlet. bak bir daha söylüyorum, çünkü devlet.
bu devlet benim asgari ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef değil mi? evet, mükellef.
neden? çünkü o devlet.
anladınız mı koduğumun trolleri?
devlet.
daha dün yazar olmama rağmen hemen gözüme çarpmış olan trollerin yaptığı eylemdir.
günlük hayatta da çok karşımıza çıkar böyleleri, muhattap olmayın.
geçen gün arkadaşla okula gidiyorum, gel sana kürt böreği ısmarlayayım dedi.
iyi dedim, girdik pastaneye, adam kaç porsiyon olsun apla dedi? vayy dedim, şimdi de porsiyon porsiyon böleceksiniz ülkeyi öyle mi?
her neyse, sonuç olarak almadan çıktım.
tepkimi koydum, vatanımı kurtardım. o yee.
niye bu kadar abartıyorsunuz lan? bildiğin saç teli,hayır yani konu muhammed değil,saç teli.
şimdi almanya çıkıp marx'ın saç telini bağışlasa aynı tepkiyi vereceğim saç teli.
bak yine söylüyorum,saç teli!
tamam şimdi sakinim.
sen nehirleri yataklarında ayırırdın da örterdin üstümü,
hani yuvarlanıverirdi taşlar, hani canları isterse.
lunapark, üzgünüm diye değil...
bu sefer
mutsuzum ama keyfim yerinde.
gel beraber diye değil. karanlık artık
hurda bir eşyadır
ve en güzel yerinde durur evin.
hiç tanımadığım insan modelidir.
zira şunu bilirim ki, bir yerlerde küçük prens okuyan adamlar varsa oralar da mutluluk vardır, bırakalım mutlulukta onların olsun, huzur da.
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.
adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum.
hakiki cinayetler işleniyor görüyorum.
isa görüyor, şeyhim görüyor, ben görüyorum.
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.
yüzyıl şilisinden bir jazz javulcusu inliyor damarlarımda
hiç durmadan kentli mağlup kıyasıya mağrur ve mor
bir çocuğum şimdi pişman olmak için
birbiriyle bağlantılı yüzbinlerce yılım var.
seni sevmem
bu savaşı
kesintiye uğratmaz
ama ordan bakma!
bu, werther'in
leş kanını
gül kılar.
birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
otobüsler olacak, trenler, bütün öldürülmüş cumhuriyet şehirleri
saçlarım uzun olacak, bıyıklar, gözlükler, gideceğim
çığlıklarla düzülmüştür aşk şiirleri.
gideceğim en eski öykümde devlet denen şirk yazacağım
göz bebeklerimde kent gördükçe kırılan gıçlar,
ve bir dizeyi haklar gibi terli ellerim
bu çağın açısını dik tutacaklar.
bana bir öpücük verin yoksa galip döneceğim
ufka bir bakın ordum akıp gidecek
elimde çözülecek makina ve cinayet
marşlar yazıp halkımla söyleyeceğim yoksa.
inanmışım kaybetmek esrarıdır olmanın
çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum.
ipimden kurtulmuşum kaybediyorum.
birleşmiyor ellerimiz haykırıyor trapez
tanklar tank olup geçiyor üstümüzden
helvetius haklı, devlet şaşkın, piyanist kara
memleket sana rağmen ket vururken yarama
şu çıplak çocuk şu büyük türk şairi ben
-ve emir "kun" diyor; doğuruluyorum-
"bu ülke"den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.
bana bir öpücük verin yoksa şair öleceğim
ik dildar tohum ekecek sözüme yoksa
ve bir dizenin tan yerini ağartamsıysa
ellerini tutarım ki kudurtucudur.ellerin
bunun için gözlerinin meryem hali sevgilim
gözlerinin meryem hali gerçek yurdumdur
ki zuhrettiğinde ilk formuyla isa yeniden
ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorumdur.
ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim
lazım gelen gülleri göğsüme gömerek
birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken bir film de görmüştüm!
ah laikse aşkımız biter elbet bir kış baharyaz günü
gözlerin uçurumlar kaydeder avuçlarıma
bir çınar gövdesini bir hamle daha yarar
üç içbükey komodin silah çeker vurulur
sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.
beynime düşer infilak eder
ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum
olma. yokluğun bulunmaman bedenime larcivert lavlar akıtır.
nasıl çekip gitmiş bir şaman
çekip gitmiş, bir şaman değilse en çok
benim gibi sonsuz bir at
hiç koşmuyorken de attır.
biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan
ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok
annem beni hep çok sevdi, kız gördüm mü ağlıyorum
modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum
yeniden dünyaya gelsem yeniden seni severim
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.
adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum
hakiki cinayetler işleniyor görüyorum
isa görüyor şeyhim görüyor ben görüyorum
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum mıknatıssız bir pusula olarak.
gustave le bon'un kitleden önce, kitlenin psişik yapısını analiz ettiği, kitlenin mevcut fonksiyonlarını son derece diyalektik bir anlatımla betimlediği kitabıdır.
le bon, çevre şartları ve katılım yoluyla atalardan alınan karakteristik özelliklerin, bir ırkın sosyo psikolojik özelliklerini oluşturduğunu savunur bu eserde.
halk arasında askerlikle ödenmesi gerektiği vurgulanan alelade bir cümle.
ve açıkça söyleyeyim benim bu vatana zerre kadar bir borcum yoktur. benim geleceğim çalınmışken bu vatana nasıl bir borcum olabilir? asıl ben hakkımı istiyorum bu vatandan.
çalınan, çöpe atılan geleceğimi talep ediyorum.
sözlük yazarlarının hem eğlenip hem öğreteceği hem de öğreneceği köşedir.
bunu biliyor muydunuz?
metin arolat'ın dedesi, udi gıyaseddin arolet türkiye'ye ilk toz içeceği getiren adamdır.
oralet ismi buradan gelmektedir, evet.
kişinin ruh haliyle ilgili olan sorundur.
hepimizin olmaz mı öyle dönemleri? mesela benim de ''eskiden ieet' ler de uyuyakalır,ineceğim yeri kaçırırdım, şimdi yanlış otobüse binmeye başladım. eskiden tuvalette bile oh lan hayat ne güzel diyebilirdim, şimdi zıçmamak için inat ediyorum lan'' dediğim zamanlarım olmuştu.
güzel şeyler bunlar.
canım diyorum, g*tün kalkmasın hemen. iğrenç bir hayat süreceksin evladım ve şüphesiz sen de nefret edeceksin bu coğrafyadan.
okul, iş, kısacası hayatın tüm sirkülasyonunun ölüm gerçeğini insanın hayatından biraz daha uzaklaştırmak, biraz daha ertelemek için uydurulmuş şeyler olduğunu bileceksin. seni yaralayan boynuna dolanan o kadın-adam'ın elleri değil, farkındalık olacak. için burkulacak senin de, niye doğurdun lan beni? diyeceksin. susacağım büyük ihtimal.
birini sevmem için devletten onay almama gerek yok diyeceksin, işte sen de bu yüzden hiç sevilmeyeceksin sevdiğim.
kadınsan eğer fahişe diyecekler, senden üç adet çocuk yapmak isteyecekler, devlet girecek rahmine.
bir düşün derim bunları,
sandığın gibi bir yer değil burası.
işte bu yüzden, bu yüzden seni en çok ben istemiyorum evladım.