rihanna'nın istanbul'u yıkacağı konserdir. sınav dolayısı ile gidemiyorum(z) 2 adet tribün, eski açık 3. kategori biletimi karaborsasız, biletix fiyatına-hatta biletix'in keseceği ek ücret var ama ben istemiyorum- vereceğim.
barışın türkiye elçisi, önünden geçerek kavgaya giden bakanlarına 'durun' bile dememiştir. tam önünden geçiyorlar lan. yarın öbür gün adam toplayıpta meclise girebilir.
çoğu televizyon programında, genelde müzik, sezen aksu'ya 'alkış' veya 'sevgiler' gönderilme durumu. başlık sığmadı, 'sevgi'leri yazamadım. o da can.
açın televizyonu bakın. gün içinde, kaç programda, sezen aksu'ya sevgi veya alkış gönderiyorlar? hacım inanır mısın, çoğunda. resmen klişe haline gelmiş. müzik muhabbetine giriyorlar, ya birisi sezen aksu'dan şarkı almış oluyor ya da bir şekilde yardım... sunucu da hemen yapıştırıyor; 'burdan sezen aksu'ya alkışlarımızı gönderiyoruz.' yahut 'sezen aksu'ya çok sevgiler.'
amk. bu sezen aksu'nun işi gücü yok mu? senin alkışınla mı gaza geliyor ya da senin sevginle mi aşka? bir de ekliyor programı yapan; 'izliyordur şimdi bizi.' nahh izliyor. nahh. büyük ihtimal yatmış yatağına uyuyor ya da çarşıya çıkmış tur atıyor, hava alıyor. ben olsam sezen aksu yerinde, yeminlen bağlanırım programa 'sittirin lan. istemiyorum sevgi ve alkış.' derim.
bırakın artık bu alkış ve sevgileri sayın program sunucuları. sezen aksu'yu yalnız bırakın. yalnıız...
öncellikli not: sol frame'de hali hazırda bulunan, zall ın fetullah günlen i oynaması başlığıyla hiçbir ilgisi yok bu filmin. vallahi de daha bilgisayarı açmadan aklıma geldi. ama madem öyle, feto'yu o oynasın bakalım.
yakında vizyona girecek olan filmdir.
--spoiler--
film, güzel ve yalnız ülkemizin, büyük bir kasabasında, fakir bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen murat'ın başından geçenleri anlatıyor. murat işsiz bir baba ve ev hanımı bir annenin biricik oğlu. ülkenin kötü yönetilen ekonomisinden kaynaklanan babanın işsizliği, murat'ın okuması için önünde büyük bir engel. ama bir gün murat'ın sırtına dokunan bir el; onun okuyabileceğini, parasının karşılanacağını, onu bu yoksul hayattan kurtarabileceğini söylüyor ve murat tabii ki bunu hiç düşünmeden kabul ediyor. murat çok başarılı bir şekilde ilköğretimini bitiriyor. lisede de, arkadan dokunan adamın yardımıyla(dershane, özel ders) çok parlak bir öğrencilik geçiriyor ve öss'de güzel ülkemin, güzel bir öğretmenlik bölümünü kazanıyor.
üniversite murat için çok iyi başlıyor. evi hazır, arkadaşları hazır, hocaları hazır... bitirmesi pek de zor olmuyor. önünde tek kalan engel ise iş bulmak. arkasına değen el, ona merak etmemesini, onu derhanelerine öğretmen olarak alacaklarını söylüyor ve yapıyor. murat, fakirlikten saygın bir mesleğe ulaşmasındaki zorlukları düşünerek, geçmişini sorgulamıyor. sadece o adama borcunu ödemek istiyor. işte olayların tam olarak başladığı yer burası.
murat ilk maaşını almak için müdürün odasına gittiğinde, eline 10tl veriliyor ve her gün bu kadar para alacağı, geri kalan parasının ise başka çocukları okutmak için kullanılacağı söyleniyor. kendisi gibi onlarca çocuk. okuyacaklar. murat, allah sizden razı olsun diyip odadan çıkıyor. günler geçiyor, aylar geçiyor, yıllar geçiyor. sürekli aynı döngü içinde kalan murat, bu halkayı kimin oluşturduğunu merak ediyor ve araştırmak istiyor. araştırmak için uludağ sözlük'ün* en iyi yer olduğunu anlıyor ve dershanesi ile ilgili bütün entryleri okuyor. karşısına çıkan tek isim oluyor; fetullah gülen.
daha önce de görmüştü murat, fettullah'ı. ekşın ve drama filmlerinin vazgeçilmez ismiydi. lisede hep onu seyrettiriyorlardı. hep birlikte ağlıyorlardı. şimdi yapacağı şey, onu bulup sorular sormak olacaktır. araştırıyor. soruşturuyor. amerika'daki evini buluyor. gidiyor. içeri giriyor. bir bakıyor karşısında, fetullah gülen...
burdan sonrası tabii ki filmde. gideceksiniz göreceksiniz. bu arada filmin amerika harici kısmı, fem dershanesinde çalışan bir öğretmenden alınmış. aynısını yaşamış.
nacizane yorumum: murat burada, bir zümreye bağlanarak, hayatını kurtarmış bir insanı canlandırıyor. o, hayatını kurtarmış, onun için başka bir şey önemli değil. evet. fakirdi. açtı. ama bunu bir şans olarak gördü. arkasını düşünmedi. arkasındaki için yeni film çekmeyi düşünüyormuş yönetmen. ondan sonra kendini diğer filmlere verecekmiş. işte alınan son bilgiler;
bir cümle içindeki bazı kelimeleri iki, üç veya daha fazla tekrar ederek, zorla, kendini ağlatan kız çeşitidir.
vardır böyle kızlar. hehe dandik bir giriş. ne lan millet bunu tanım olarak kullanıyor. neyse. bilirsiniz, kızlar bizden(erkeklerden) daha hisli canlılardır. yani kendileri öyle der ve bunu her ortamda, her zaman diliminde göstermeye çabalarlar. peki bunu nasıl yaparlar? tabii ki ağlayarak.
bu ağlama faslına gelmek için, kendilerine bazı bahaneler gerekir. mesela, sokakta gördükleri bir ayağı sakat olan kedi, selpak satan yavrucak, dilenen insan, eski sevgilinin piçliği ve ailesel sorunlar... gözleri hemen yaşlanır. ağlamaları gerekir.-bazen bu kısımda, kendinin ne kadar güçlü olduğunu göstermek isteyen kızlar ortaya çıkar; 'hayır, ağlamayacağıım!'. ama konumuz bunlar değil.-
gözleri yaşlanır, baktılar ağlayamıyorlar, hemen bir mekanizma geliştirirler; kelimeleri tekrar ederek, ortamı duygusal bunalıma sokmak. o duygusal bunalım, onları garantii ağlatır.
'ben çok yoruldum erol. çok yoruldum. çook!' burdaki zavallı 'çoktur.' o kız değil.
'onun gibi beni kimse sevmedi. kimse. kimse.' kimse sitsin seni.
tabii bunlardan sonra bir de 'beni anlıyor musun?' sorusu gelebilir. o an, artık montunuzu almanız ve ortamdan acilen uzaklaşmanız gerekmektedir. yoksa, 'sen nerdennn anlayacaksın ki' olacak ve anlamsız bir yüz ifadesiyle oturduğunuz yerde kalacaksınız. çünkü o kız hayatın feleğinden geçmiş, her şeyi görmüş geçirmiş, kimsenin yaşamadıklarını yaşamış ulu bir insandır. siz ise, e ppiiss ov şit.
fasıl, konser vs. gibi müzikli ortamlarda, söylenen şarkılara eşlik ederken kendinden geçen kızdır. hadi, konserlerde, hayran olduğu insan ya da grubu gördü diye kendisini kaybetmesini anlarım bu kızın; ama yoo dostum yooo canlı müziklerde nasıl kendinden geçiyor hiç anlamıyorum. canlı müzik dediğim de, bir adet gitarla çalınabilen şarkılar.
bilirsiniz canlı müziklerin klişe şarkıları vardır; mavi duvar, güzeller içinden, çöpçüler vs.. eğer bunlardan biri, o kızın favorisi ise o zaman tiki tuttunuz. çalan şarkı, mavi duvar gibi damar ise; kız kendini öyle kaybeder ki, yanınızda bir canavarın bağıra bağıra şarkıya eşlik ettiğini görürsünüz. garanti de kuyruk acısı vardır. hatta biraz daha iğrençleşirse, ağlayarak bağıra bağıra şarkı söyler.
eğer çalan şarkı, güzeller içinden gibi eğlenceli bir şarkı ise sağ elinin altından uzak durun derim. şarkının ilk notasını duyar duymaz, el, refleks ile havaya kalklar ve arkasından hemen bu kızımız 'oooooooooo' diye sevinç nağrası atar. hemen el oynaklaşmaya başlar. bilekler adeta 180 derece döner. bu şarkının arkasından, fatih ürek'in 'hadi hadi' şarkısı çıkar ise, hiç yanınıza bakmayın. kız, %100 ortaya atlamış çılgınca dans ediyordur.
bir gece içinde kızın yaklaşık 20-30 duygu değiştirdiğini görürsünüz. nası gene kaybeder kendini hiç anlam veremezsiniz. tavsiyem şu ki; o kızdan uzak durun. uzak.. uzak.. uzak..(eko)
ikinci yarı, beşiktaş'ın 10; diyarbakır'ın 12 kişi oynadığı mücadele. tabata... adam oynamadığı yetmez gibi kendi takım arkadaşına tekme atıyor. onu bırak da; 3 tane karşı karşıya gol mü kaçar birader?
maçtan önce, diyarbakır taraftarı 'siyaah' diye bağırmış, beşiktaş taraftarı 'beyazz' diye karşılık vermiştir. sonra da beşiktaş taraftarı 'kırmızı' diye bağırmış, diyarbakır taraftarı 'yeşil' demiştir.* sonra da her iki takım futbolcuları tribünlere gitmiştir.
fragmanlarından yargılanmaması gereken film. çünkü bundan önceki arog filminin fragmanında, filmle ilgisi olmayan bir sahne konulmuştur. ilgisi olmayan derken, 120 dakikanın gereksiz 1 dakikası. daha film çıkmadan, filmi eleştirmekte ayrı bir komik canım.