60 ileri 80 geri götürmüştür, bunun ayırdına varılması teknik olarak çok basit, ama ben olmasını beklemiyorum orası ayrı.
ihtilal nedir? reform, bir nevi devrim.
darbe nedir? bu günün ve dünün kepazeliği.
60 sonrası anayasasında azınlıklar ve halk korunup, özgür düşünce güven altına alınırken, 80 sonrası anayasasında devletin güvenliği ve devletin değerleri ön plana çıkmartılmış, özgür düşünce ve ilerlemenin önüne geçilmiştir.
bunları göz önünde bulundurursak 60 ve 80'i aynı kefeye koymamız mümkün değil, ayırt edici bir terim kullanılması gerekli; ihtilal belki tam karşılamıyor ama en yakını.
Sol örgüt nedir onu bir kavrayalım.
hatta işi daha da sıkı tutup örgütten girelim:
örgüt, ortak bir amacı veya hedefi olan kişilerin* bir araya gelerek oluşturdukları topluluktur. burdan hareketle, sol örgüt, sol görüşlü insanların amaçlarına ulaşabilmek için oluşturdukları topluluktur.
misal; dergi ve gazete aktivitelerini planlı destekleyen insanlar, bir çok sol görüşlü sivil toplum örgütü*. say say daha çoğalır, bunlar göz önünde diye söylüyorum.
örneği özelleştireyim, dayanışma evleri sol örgütlenmelerdir; biz orada gideriz durumu olmayan insanlara okul ve öss için ders veririz, bedava sinema gösterimleri yapmaya çalışırız, dergi çıkartmaya çalışırız, saz kursları oluşturmayı hedefleriz. bu zararlı mı? değil ama genede gelir bu sol örgütlenmeyle ilgili kötü birşey yazarsan benden alacağın en iyi şey eksi oy olur.
duruma göre tavır belirleyen insanın duyacağı türden pişmanlık.
Ogün Samast'ın öldürdüğü hrant dink nasıl tüm türkiyenin suçu değilse, ermenilerin yaktığı türkiye bayrağı da bir topluma, hele hele hrant dink'e hiç mal edilemez.
ben dedim, ermenistan için değil, ermeniler için değil*, hrant dink için hepimiz ermeniyiz dedim; zerrede pişman değilim.
ilk makineli tüfeklerdendir efendim. sıklıkla filmlerde gördüğümüz bu aşırı alengirli ve bir okadar hayvani alet aslında günümüz makineli tüfeklerinin ilkel halidir:
tek namluya hızlı bir şekilde sürülen merminin fırlatılış anında aşırı ısınmaya sebep olması ve kitlenmelere mahal vermesi mitralyöz teknolojisinin gelişmesine ön ayak oldu; mitralyöz de dönen uçlardan o an yukarıda olan mermiyi fırlatıyor ve yerini bir diğerine devrediyor, sıra tekrar kendisine gelene kadar da soğuma fırsatı bulyordu. bu o günün teknolojisiyle yeterli çözümdü. elbette ki ilk mitralyözlerde çember şeklinde üstünde 6-8 delik bulunan namlu öyle kolay dönmüyordu, kullanan kişi bir yandan kolu döndürürerek namluları hareket ettiriyor, diğer yandan tetiğe basıyordu. daha sonra bu namluyu otomatiğe bağladılar da mitralyöz sahipleri rahat etti.
günümüzde m4 serisinde, hatta m16 serisinde bulunan silahlar mitralyözlere göre dağa az şenlikli olsalarda daha kullanımı kolay, hafif, sessiz ve opsiyoneldir.
dikkat edilmesi gereken diğer güzel bir nokta da, bölme işlemi sonucunda çıkan sayılar bir büyüp bir küçülüyorlar. bu altın oran için her bölme işleminden sonra daha dar bir aralık vermektedir. yani;
altın oran=a dersek,
ilk iki bölme sonucunda elde ettik ki; 1<a<2
son iki bölme sonucunda elde ettik ki; 1,617<a<1,619
bölme işlemine devam edildiği taktirde daha net aralıklar elde edilir, acı ki bu sonsuza dek sürer...
poligamidir efendim, buna ek ve ters olarak monogami de kadına katlanma sanatıdır... lakin var mı böyle bir şey literatürde, çok zorlarsak neden olmasın?
öncelikle kampanya destek kurumu deniz feneriyle ilgili bir yanılgı olmuş; kendilerinin hedef kitlesi yardım yapan, bağışta bulunan kişiler değildir, onlara reklam yapmak gibi bir amaç elbette gütmüyorlar. kendilerinin hedef kitlesi yardımda bulundukları insanlardır, bizim yardımımız fetullah hoca efendimizden gelmiş gibi gönderiliyorsa ben buna laf ederim, karşı çıkarım. o kitaplar o okula belki bu kadar açık tavırla gitmez ama bahsi geçen kurum yapabildiği yerde bunu yapmaktadır.
efendim bizler bu kampanyaya aracı olmuş deniz feneri için yırtınıyorsak, bir dahaki seçimde rte dolayısıyla akp başa geldiğinde şaşırmayasınız, bilesiniz farkında olmadan desteklediğinizi diye. öcü müyüz? gaddar mıyız? değiliz. yardımın önünü mü kesiyoruz? göndermeyin mi diyoruz? hayır.
kendim için örnek vereyim, ankarada oturuyorum, burdan kargoyu istanbula yollayana kadara adıyamana gönderirim, aradan deniz fenerini çıkartırım; farkında olmadan insanlığa vereceğim bir zarar olmaz.
bir kere komünist yolundan dönmez, kendi adıma ben dönenini görmedim, olur da sorarsan yolunda ölenini çok gördüm. insanlığı sevmeyenini de görmedim, insanlık faşist ülkücülere, yobaz dincilere, milliyetçilere meydan bırakacak hale gelsede davasından yılanını da görmedim.
görmedim arkadaş masum düşünce insanlarını öldürüp bunun yükü hepimizin üstüne diyenini, bahçelievlerde katliam yapıp kahraman olanını, uyuşturucudan rant sağlayanını.
hani dedim ya ölenini çok gördüm, eceliyle değil arkadaş. elleri, kolları bağlanıp hayvan gibi öldürülenini, katledilenini gördüm. karşısında çürümüş sisteminin savunucuları varken, caydırmak için silahı gösterip ateş etmeyinini, buna rağmen hayvanlar gibi kurşuna boğulanını gördüm. boynuna çift ilmik geçirilip 15 dakika can çekiştirilenini gördüm.
ben bu ülkede çok şey gördüm, rezili vezir edenleri, gerçek kahramanına sahip çıkmayan insanları gördüm. bir gün olur bu ülke de gerçekleri, çamura buladığı vatanseverlerini kabullenir.
bahsedilen kurt hayvanıysa ve başına bir şey gelse bir nebze üzülürüm ama kendimi öyle gaddar ve vahşi bir hayvan gibi hissedemem, yüzeysel desteklerim af buyrun.
ha kendini hayvanın yerine koyabilene de saygıda kusur etmem, kendi doğasıdır.
yok bahsedilen kürtlükse; hepimiz ermeniyiz, hepimiz türküz neyse oda odur, onlar kadar da doğrudur.
vakti dar olan spikerin işi bok ettiği durumdur, sıkça rastlanır;
-hakan çok kısa olarak, çok kısa vaktimiz dar maçı değerlendirir misin çok kısa
-abi maç hareket...
-hakan vaktimiz çok dar, çok kısa alalım lütfen
-abi güzel maç ol..
-çok kısaca lütfen hakan vaktimiz dar
-sikerim böy..
-evet bize ayrılan süre doldu, söz yeniden sende şansal abi.
-..!?!
e be armut spiker tüm süreyi senin "çok kısa" ların dolduruyor zaten.
deniz feneri'nin aracı yapılması pek hoş olmamış kampanya; insanlar kargoyla okula da gönderebilirler kitaplarını, ki ben öyle yapacağım.
neden deniz feneriyle yapılmasın bu iş? ne kadar güzel bir yardım kuruluşu değil mi? değil efendim, kendisinde görev aldığımız ve almak istediğimiz vakitler farklı bir kesimden gelen, cemaatçi olmayan gönüllülerin tamamını depolarda düzenleme görevlerine, deniz fenerinin kendi içindeki iletişim ve taşıma görevlerine yönlendirmişlerdir. cemaatçi, sağ görüşlü insanların tamamını da evlere ulaştırılan yardımlar için fakir beldelere göndermiş, fakir vatandaşlarımızla bir tek onların diyalog kurmasına izin vermiş, onlara bazı siyasi propagandaların yapılmasına göz yummuşlardır; hatta temelinde de bu siyasi propagandaları birinci planda tutmaktadır deniz feneri.
ben bu bilgiyi 3. veya 5. elden almadım, bizzat kendim gözlemledim; yardım yapmayada destekçi bir insanım, ne mutlu ki her istenilen yardımın araya kurum sokmadan da yapılabileceğini biliyorum, ve bu şekilde yapıyorum, çünkü yurdun her türlü düşünceye sahip insanından gelen yardımları, dar ve sığ görüşlü bir ideolojinin destekçisi gibi gösteren kurum, kuruluşlar insan sömürüsünden başka birşey yapmazlar.
efendim yahya kemal beyatlı'nın bu dizelerinin geçtiği şiiri osmanlı ordusunun ihtişamına, en şanlı zaferlerine, sanıldığı gibi, canlı tanıklık etmemiştir, zira yahya kemal beyatlı 1884-1958 dönemleri arasında, yani osmanlının gerileme ve yıkılma dönemlerinde yaşamış, zoraki olarak şiirinide o dönemde yazmıştır.
kimi yanlış politika kurbanı fakir bir ailelenin çocuğu, kimi abd topraklarına ayak bile basmamış, olayların sonuçlarıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan herhangi 3. dünya ülkelesi evladı.
bizim askerlerimiz korede kendilerinin olmayan, kimsenin olmayan bir savaşta nasıl can verip can aldılarsa, amerikan piyadesi de aynısını yapıyor. maşayı tutan el, ülkesinin ve diğer ülkelerin gençlerini harcayan zihniyet utansın!
(bkz: gestapo)
(bkz: abd kampları)
buralarda eğitildiklerini belgelerle zaten biliyorduk...
(bkz: israil kampları)
buda yenisi oldu, abd güdümlü siyasi hareketin israilden yardım alması tuhaf değil, şaşırana şaşarım..
siyonist israil, turancı mhp'yi destekliyor; faşistin faşistten başka dostu yoktur.
her ülkenin iç dinamikleri farklı olduğundan, farklılık göstermesi de doğal nanelerdir, bu gün çıkıp; ispanyada ki basklar için "hepimiz bask'ız", çinde nesli tükenen pandalar için "hepimiz pandayız" dersek dünya bize kıçıyla güler.
fakat ülkemizin bir ayıbında "hepimiz ermeniyiz" demek kabullenmektir, elin norveçlisi, fijilisi neden bize katılsın?
edit: ha ülkemizde ve diğer ülkelerde tamamen aynı olan naneler yok mu? var. başbakan çıkıp "ben ülkemi pazarlamakla mükellefim" demiş, eminim diğer dünya liderleri de "ben türkiyeyi pazarlamakla mükellefim" düsturunu benimserler. aynı nane ile kastedilen bu olsa gerek.
+g ve -g olarak değerlendirilir; yerçekimine karşı iş yaparken, yani dünyadan uzaklaşırken eksi, dünyaya yaklaşırken artı olarak değelendirilir. ulaşılan hıza göre artış gösterir, özel ekipmanı olmayan bir insan 7, 9g arasında bilincini kaybederken, 9g üstü kuvvetler öldürücüdür.
ani hızlanma ve yavaşlamaya maruz kalan herkes hisseder; uçak pilotları, formula pilotları, astronotlar, paraşütçüler vs.
karşıdakini zerre etkilemez, bazen tiksindirir, bazen güldürür; en çok da kendini kötülercesine övmek prim yapmıştır.
-böyle olmamam lazım ama işte yumuşak huylu, yufka yürekli, karşıdakinden çok kendini düşüne.. ay pardon tam tersi bir insanım.
-evet böyleside çok suistimal edilir*
-dayanamıyorum işte napıyım yüce gönüllüyüm allahta beni böyle yaratmış
-dayanıcaksın, kader*
vakti zamanında bir tören esnasında muhammed ali tokalaşmalarının ardından yumruklarını sıkarak gard alan bush'a kendi göz hizzasında döndürdüğü işaret parmağıyla "sıyırdın mı birader" dercesine bir jest yapmış, gönülleri yıllar sonra yeniden fethetmiştir.
anket ve benzeri şeylerde hobileriniz kısmına herkesin mutlaka yazdığı eylem, "hangi tür kitaplar, ne sıklıkla?" diye sorulursa da "seversem okurum, arada bir" denilir. ama o kitap okuma hobisi olmaz, senede 3-5 kitapla hobi edinemez insan kitap okumayı. haftada ya da on günde bir kitap idealdir hobi diyebilmek için.