country tarzında müzik yapmış büyük insandır. bu adam müziğiyle konuşur, müzik yoluyla insanlarla iletişim kurar. ses tonundan o an ne hissettiğini bile anlayabilirsiniz. böyle birisidir işte. dinleyin, dinletin. ya da dinletmeyin fazla kişi bilmesin. ne bileyim..
ilginç kişiliğe sahip insanlardır. siz sormadığınız halde hikayeler anlatırlar. birde hepsinin kuzenleri dışarıda ejderhalarla savaşıyormuş. aralarında kendini dragonborn zanneden bile vardır.. böyle işte.
benim favorilerim:
"got to thinking maybe i'm the dragonborn, i just don't know it yet"
i used to be an adventurer like you. then i took an arrow in the knee...
let me guess... someone stole your sweetroll."
my cousin's out fighting dragons, and what do i get? guard duty."
disrespect the law, you disrespect me
"no lollygaggin'."
"what is it? dagons?"
you see those warriors in hammerfall? they've got curved swords. curved. swords."
"i need to ask you to stop. that...shouting...is making people nervous."
pc varken ps3'e ne gerek var yaa veya move çok gereksiz bir alet olmuş yaa diyenlerin eline vermiş oyundur. ps move ile tam uyumludur. oyunu birden fazla kişinin oynayabilmesi için de birden fazla move aletine ihtiyacınız var.
oyunun içerisinde 6 adet spor oyunu vardır..
1. masa tenisi: on numara olmuş. tek başına bile hiç sıkılmadan saatlerce oynanabilir. ayrıca arkaşınızla veya ailenizden biriyle masa tenisi oynarken, bir süre kimse sayı alamayınca kollar raket sallamaktan bacaklar hareket etmekten yorulmuş bir şekilde kimin pes edeceği beklenirken verdiği zevk çok başkadır, mutlaka denenmelidir.
2. gladyötör oyunu: iki adet move aleti ile oynanması tavsiyedir. biriyle kalkanınızı diğeriyle mızrağınızı kontrol edersiniz. masa tenisiyle birlikte en çok dikkat isteyen ve oynaması en zevk veren oyundur.
3. okçuluk oyunu: yine en az iki tane move aletiniz varsa ve yanınızda sizinle kapışmaya değecek birisi, o zaman bu oyunuda es geçmeyin.
4. plaj voleybolu: kesinlikle iki kişi ile oynanması gereken oyun. biriniz topu havalandırırken diğeri sayı yapıyor.
5. disk fırlatma oyunu: move aletini kendinize doğru çekip ileri doğru atılmak veya kendi etrafımızda dönüp diski bırakmak mutlaka denenmesi gereken bir tecrübe.
6. Bocce oyunu: çok gereksiz olmuş bu oyun. bunun yerine basketbolda sayı yapmaya çalışmak daha eğlenceli olabilirmiş. ilk başta atılan küçük miskete, büyük misketler ile en yakın atışı yapmaya çalışıyoruz.
oyunları kısaca açıkladım. gerçekten ps move sahibi biri için mutlaka alınması gereken bir oyun olmuş. bazıları move için o kadar para verilmez diyor. ancak hayata bir defa geliyoruz. bu hayatın tadını çıkarmak sizin elinizde. benim tavsiyem istediğiniz şeyi yapabilecek imkanınız varsa imkanınızın olduğu vakitte yapın. zira geleceğin ne getireceğini kimseler bilemez.
edit: ayrıca sırf bu oyun için yapılmış bazı aparatlar var. tenis raketi, ok kılıfı gibi.. bunların içine move aletini yerleştirip öyle oynuyoruz. ben ucuza satan birinden buldum. kısmetse alıcam. eğer sizde bulursanız bir yerlerden mutlaka alın.
ps3'üm için aldığım ses sistemi. bazıları ara kablo vasıtasıyla sanal 5.1 ses alınacağını söylemiş. ancak ben ps3'ün av kablosundaki kırmızı-beyaz uçları hoparlöre kablonun diğer ucunuda ps3'ün arkasındaki yere taktım ve sanal 5.1 ses aldım. yani ara kablo felan kullanmadım. tüm hoparlörlerden ses de geliyor. yine bazılarında olan cızırtı sorunları bende olmadı. sesini yarısına kadar bile açamadım, çok yüksek geldi bana. belki sesi daha fazla açtığımda cızırtı olabilir denemediğim için bilmiyorum. ayrıca yaklaşık 1 senedir tv sesiyle idare ediyordum. bu ses sistemi bana ilaç gibi geldi desem yeridir. kendime bir z5500 veya daha iyi bir sistem alana kadar fazlasıyla işimi göreğinden eminim.
filmin sonunda iyi adam ile kötü adam kavga ederler. kötü adam bunu haklar bir şekilde. en son silah bıçak neyse artık elinde konuşmaya başlar. bu konuşurken iyi olan adamımız veya onun sevgilisi veya arkadaşı son bir hamle yapıp kötü adamı öldürürler. anlamadığım niye konuşuyorsunuz bok var sanki. öldüreceksen öldür işte durmuş orda hayat hikayesini anlatıyor öldüreceği adama. yok ben bunu böyle yaptım, şöyle yapcam, gibi...
işte mükemmel bir filmden böyle klişelere gelen mükemmel cevap:
when you have to shoot...shoot! don't talk.. -ateş edecekse et konuşma!-
kendini aşmış bir belgesel. dünyanın her yerinden insanların hayatına bir anlık bakış atmanızı sağlıyor. ülkesi, dini, ırkı, kültürü dili, yaşam tarzı ne olursa olsun insanın insan olduğunu vurguluyor. insanların hayattan beklentilerini, ortak düşüncelerini, yalnızlıklarını, sevinçlerini, üzüntülerini, korkularını, sevip sevmediği şeyleri ortaya döküyor. birçok duyguyu aynı anda yaşamanıza olanak tanıyor. birileri için üzülürken, diğerleri için sevinmenizi, bazılarını kıskanmanızı, kimilerini gördüğünüz de ise şükretmenizi. hayatın herkese adil davranmadığını. elindekiyle mutlu olanları, fazlasına sahip olup mutlu olmayanları.
böyle bir belgesel işte insana hayatın sadece onun etrafında dönmediğinin bir kanıtı gibi. benim gibileri de varmış diyebiliyorsunuz izlerken. dünyanın bir yerinde benim yaşadıklarımı yaşayan birileri var. ridley scott bu adam ne yapsa izlerim zaten ben. neye el atarsa onu daha iyi yapabilme gibi bir özelliği var. çok orjinal bir belgesel olmuş gerçekten. film gibi bir belgesel. önünde saygıyla eğiliyorum.
oyuncuları, hikayesi ve muhteşem müzikleri ile kendine hayran bırakan bir dizi. öyle çok popüler bir dizi de değil. olmasında zaten. bazı güzellikleri sadece bilmek zorunda olanlar bilsin. kendi tarzını yakalayabilen nadir dizilerden. çete ortamını, gücün, paranın, kanın, kadının çekiciliğini başarılı bir şekilde anlatıyor. dizinin gerçek olaylardan esinlenmesi diziyi ayrı bir havaya sokuyor. ayrıca dizinin tek bir karakter yerine birden fazla karaktere yoğunlaşması ve onlarında yaşamlarına değinmesi dizinin artı yanlarından birisidir bence.
dizimiz charming kasabasında sons of anarchy isimli bir motosiklet kulübününü anlatmaktadır. kasabanın gelişimini nasıl engellediklerini, işledikleri cinayetleri, yaptıları silah ticaretini, ve aralarındaki bağı bizlere gerçekci bir şekilde sunuyor. senaryosu bundan daha karmaşık ve derin olsada kısaca özetlemek istersek böyle bir konusu vardır. son olarak diziye başlayanlara tavsiyem en azından 3 bölüm izlemeleri yönünde. zira dizi ilk bölümüyle olaylara direk giriş yaptığından neyin ne olduğunu anlamak için zamana ihtiyaç duyuyor insan. ve bence bu zamanın tanınmasını fazlasıyla hak etmektedir.
gittigidiyor'un aksine %5 komisyon alan site. satıcılar açısından daha iyi bence. bende oynadığım bazı ps3 oyunlarını bu site üzerinden sattım. çok yarar sağlayan bir sitedir.
sesine hayran bırakan dişi şahsiyettir. sürekli dinleyesi geliyor insanın. the dragonborn comes'ı bir söyleyişi vardır ki mükemmel ötesidir. daha çok söylese de daha çok dinlesek kendisini.
ps3'de nord karakterimle warrior one handed şeklinde oynadığım oyun. istediğim zaman diğer elime elime hançer, balta, veya magic alabiliyorum. yakışıklı, karizmatik, kaslı ve en önelisi dragonborn bir karakterim var. şu sıralar nötr takılmaktayım. hangi tarafı seçeceğime henüz karar vermedim. zira oyunada yeni yeni başladım zaten. 10 lvl oldum en son.
esas konuya tek bir cümleyle giriş yapmak gerekirse; hemen söyleyelim oyun muhteşem olmuş. öncelikle oyunumuzun mükemmel bir hikayesi ve atmosferi var. sizi oynadığınız süre boyunca başka bir diyara götürüyor ve kontrolü o andan itibaren bize bırakıyor desek yeridir. artık oralarda dark brotherhood takılıp insanları öldürmek, odunculuk yapıp geçiminizi sağlamak, veya kurt adam olup etrafa dehşet saçmak sizin elinizde. anlayacağınız oyunda yapacağınız bir dolu iş var. çocuklarla ebelemece oynamaktan, sarhoş yaşlı bir adam için içki şisesi çalmaya, ordan bir yaşlı kadıncağızın esir alınmış oğlunu kurtarmaya kadar uzanıyor bu yan görevler silsilesi. evet yan görevlerden söz ettim çünkü oyunu üç gündür ortalama 8 saat gibi bir süreyle oynamama rağmen henüz 3 tane ana görev yaptım, yapabildim. oyunun derinliği öyle güzel ki yaptığınız her yan görev birbirinden faklı olarak tasarlanmış ve üzerinde uğraşılmış. mesela bir göreve gittim geçenlerde. yaptım görevi ama sonra o görevin sonuçları olduğunu anladım. bu da başıma başka bir görev olarak geri döndü. bir yan görevden saatlerce çıkmadığımı biliyorum. bu görevleri de boşuna yapmıyoruz hani, yaptığımız her quest bize para, eşya ve güven olarak geri dönüyor.
oyunun grafikleri de bu muhteşem atmosferin içinde ne kadar kötü olabilir. özellikle su efektleri çok hoşuma gitti oyunda. bir 10 dk durup seyrettim o derece güzeldi. aç kurtlar saldırmasa daha da seyretcektik ama neyse. oyundaki her karakterin seslendirmelerinden, çevredeki her canlı varlığın seslendirmesine ve yüz ifadelerine kadar hepsi dört dörtlük olmuş. kısaca; hikaye, atmosfer, sesler, oynanış bazı eksikliklerine rağmen kusursuza yakın olmuş diyebilirim.
evet son olarak oyunun en vurucu özelliklerinden biri olan müziklerden bahsetmek istiyorum. jeremy soule abimiz yine döktürmüş. o nasıl müziktir öyle. resmen her müziğini duyduğumda içime kadar işledi. acayip gaz verici müzikler yapmışsın. bir ejderha savaşı esnasında yeniliyorken aniden senin müziğini duydum. içime öyle bir öfke doldu ki artık nasıl daldıysam zavallı yaratığa ölmüş ben hala vuruyorum.
evet burda kesmek lazım yazıyı zira otursam oyunda ki yeni yetme tecrübemle sayfalarca yazıcam gibi. upuzun bir oynanış süresi ve saydığım diğer etmenlerle bileşince bu şaheser rpg sevmeyen biri tarafından bile mutlaka denemelidir. verdiğim para son kuruşuna kadar helal olsun. evet ben izninizle artık yazıyı bitiriyorum zira kartılmam gereken bir kardeşlik ve bulmam gereken dark brotherhood var..
edit: en son 30 level oldum. hala deli gibi oynuyorum. oyunda yapacak o kadar çok şey var ki.
edit 2: 38 level olup bitirdim artık oyunu. zira artık yavaştan sıkmaya başlamıştı. tadında bırakmak lazım.
playstation store üzeriden satın alıp oynadığım oyundur. oynadım oynamasına da olmamış be ubisoft. oyunu sırf zaman geçirmek adına beklentiye girmeden aldım. ancak gelin görün ki oyun beni eğlendirmek bir yana dursun, bitirene kadar çileden çıkardı arkadaş. oyunu bitirmemin tek sebebi ise vediğim 30 liraya acıdığım içindi.
öncelikle oyunun hikayesinden biraz bahsedelim. oyun haventon isimli kurgusal bir şehir de geçmektedir. dünyada büyük fırtınalar, depremler, sel felaketleri olmuş ve haliyle şehirde bundan etkilenmiş durumdadır. bizim yönettiğimiz karakter olan adam'ın ise daha büyük dertleri vardır. büyük derdi ise karısını ve kızını bulmak.*neyse nerde kalmıştık, evet karımızı ve kızımızı aramak için çıktığımız bu yolculukta bir süre sonra neyi aradığımızı unutup başka başka alemlere dalıyoruz. oyunun daha ilk başlarında karşımıza çıkan küçük bir kız çocuğuna yardım ediyoruz. sonra yine yardım ediyoruz. sonra yine derken işler böyle devam ediyor. ve oyunun sonuna kadar bir daha ne karımızdan ne kızmızdan adamakıllı bahsediyoruz.
grafiklere hiç girmeyelim zira kötünün de kötüsü derler ya, bu günler için söylerlermiş meğer. üstelik grafiklerin vasat oluşunu saklamak adına etrafa toz ve sis eklemişler ki etraftaki vasat grafikleri görüp bu ne demesinler. neymiş efendim havada zehirli gaz varmış.* neyse oynanışa gelicek olursak ordan biraz olsun kurtarıyor demek isterdim ama kurtaramıyor malesef. hep aynı şeyleri yaptığımız, aynı yollardan gittiğimiz, karşımıza çıkan adamları aynı şekilde öldürdüğümüz, sürekli kendini tekrar eden tekdüze bir oynanış söz konusu. ayrıca buna kötü kontrolleri de eklemek isteyebilirsiniz. malesef oyun boyunca kulağıma güzel diyebileceğim daha sonrada dinlemek isteyebileceğim bi müzikte gelmedi. belki sesler yönünden fena değildi oyun. ana karakterin seslendirmesi, bazı yan karakterlerin ve çevrenin seslendirmesi olmuş diyebilirim. onun dışında kamera açılarını da güzel yapmışlar, oyun boyunca hiç sıkıntı yaşamadım o konuda. oyunun atmosferide saydığım nedenlerden ötürü sizi yeterince içine çekmeyi başaramıyor.
sonuç olarak bu bir felaket sonrası hayatta kalma oyunu ama size bunu yeterince hissetiremiyor doğrusu. oyunu en zorda bitirmeme rağmen ne su ne yiyecek ne de kurşun sıkıntısı çekmedim. sanki oyun size gideceğiniz yeri gösteriyor ve yanınıza da size yetecek kadar malzeme veriyor gibi olmuş. bu oyunu almadan önce oynayanların yazdıkları yorumları okumuştum içinden bu kadar kötü olmaz diyordum. ama olmuş bu kadar kötü olmuş. alacaklara tavsiyem kesinlikle almamaları yönünde. bu yazdıklarım tamamen benim kişisel görüşümdür. oyuna bir şans vermek isterseniz ps store üzerinden 29 tl gibi bir rakama satılmaktadır.*
hikaye: 1
oynanış: 3
grafik: 2
ses: 6
atmosfer: 4
websitesi imza adı altında yayınlanacak, katılacaklardan sadece ad,soyad,ttnet oylaması, günde bilgisayar başında geçirdiği süre ve yayınlanmayacak email adresi isteniyor. destek verilmesi gerekilen protestodur. http://galeri.uludagsozlu...ullan%C4%B1m-kotas%C4%B1/
sıradan bir konuyu mükemmel bir şekilde işlemiştir film. oldukça samimi buldum filmi, galiba masum ve çocukca bir aşkın anlatılmasından kaynaklanıyor bu durum. olayları iki farklı bakış açısından anlatması ayrıca dikkatimi çeken ve beğendiğim başka bir olay oldu. zira iki tarafında o anda ne düşündüğünü öğrenmek benim açımdan olaylara tarafsız bakmamı sağladı, filme farklı bir hava kattı. müzik ve oyuncu seçimleri de oldukça yerinde bir karar olmuş. madeline carroll* ve callan mcauliffe* harika iş çıkarmışlar gerçekten. uzun zamandır izleyipte hakkında bir şeyler yazmaya değer bulduğum sayılı filmlerden biridir. film bittiğin de yüzünüz de kocaman bir gülümsemeyle birlikte nedensiz bir mutluluk duygusu kaplar içinizi. 8/10
franky perez & the forest rangers'a aittir. ayrıca sons of anarcy dizisinin season 4 episode 4' de çalmaktadır. popüler olmamasına rağmen çok iyi bir şarkıdır. sözlerine gelince:
AcÈrquense hermanos dondequiera que estÈn,
hay que ver lo que el mar rodando te de.
Agua siguen creciendo forman una inundaciÑn.
Y te hundes si no empiezas nadando.
Y te ahogas ahÌ mismo,
una piedra en el mar.
Los tiempos van cambiando.
Ven todos autores, profetas con plumas.
De todos intentos nos queda ya una.
Hay que darle una vuelta a la rueda fortuna,
y esa rueda ya nombra quien quiera.
El que sale perdiendo, una dÌa ganarÀ.
Los tiempos van cambiando.
Ven madres, ven padres, escuchen en paz,
y nunca critiquen no que no entendrÀs.
Tus hijos, tus hijas ya no mandarÀs.
Tu camino es camino anciano.
Y sal del miedo, hay que adela, adelantar.
Los tiempos van cambiando.
Los limites puestos por todos hechizos.
El lento de hoy ya serÀ rapidito,
como todos presentes ya serÀn pasaditos.
Y el orden se estÀ terminando.
El que llega primero llega tarde despuÈs.
Y los tiempos van cambiando.
Si los tiempos van camb...
bilgisayar alındığında çok küçüktüm ben. annem bana sürekli çok oynama bozulur diyodu. ben de korkup kapatıyodum tabi. bunun annemin kendince geliştirdiği bir taktik olduğunu öğrenmem yıllarımı almıştı.
sıcak suyla rahatlatıcı bir duş alırnırken birden buz gibi su başınızdan aşağıya doğru akmaya başlar. olayın devamında anneye bağırmak suretiyle sıcak su geri gelir. ancak siz her duşa girdiğiniz de aynı şey yaşanmaya devam eder.
anne bi rahat ver artık nolur be...
gelmiş geçmiş en iyi rock gruplarından biridir. dehşet şarkılara sahiptir ve aldığı bütün ödülleri de sonuna kadar hak etmektedir. ayrıca konserine en çok gitmek istediğim gruptur kendileri.*
(bkz: wanted dead or alive)
(bkz: always)
(bkz: it s my life)
(bkz: runaway)
(bkz: never say goodbye)
(bkz: blaze of glory)
kimse kendini kandırmasın; iki cinsin de ilk baktığı yer her zaman dış görünüşdür. daha sonra iç güzelliğini ve kişisel özelliklerini tanımak ister. sonuç olarak siz ne kadar iyi bir insan olursanız olun dış görünüşünüz kötüyse kimse kalkıpta sizin iç güzelliğinizi tanımak istemez, isteyemez.*
beni bu şarkıyla tanıştırdığı için bu diziye ne kadar teşekkür etsem azdır. sözleri mükemmel ötesidir. mutlaka dinleyin ve dinletin. daha sonra şarkının da etkisiyle oturun diziyi izleyin. neden mi bahsediyorum?
tabi ki; (bkz: sons of anarchy)
dizilerin kralıdır. bügüne kadar gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu dizisidir. görsel kalitesi, müzikleri, oyunculukları, konusu ve konuyu işleyiş tarzıyla ortalıkta dizi diye geçinen birçok yapımın örnek alması gereken bir şaheserdir. evreni kendi bakış açısıyla gerçekten kurgulamış ve bizim bu evrenin içinde adeta kaybolmamızı sağlamıştır. ayrıca siyasi, askeri, din, aşk, ölüm, ahlak gibi daha birçok konuyu kendi açısından bizlere anlatmıştır. ve buna mükemmel bir final de eklendiğinde ortaya izlemeden ölmeyin tarzı bir dizi çıkmıştır. bu dizinin benim için yeri başkadır ve hep öyle kalacaktır. kıscası artık benim için bsg ve diğer diziler vardır.*
ekleme: william adama gibi kumandan, yürekli, babacan, ayar ustası bir karaktere sahiptir. gerektiğin de zor kararlar vermekten çekinmeyen, gerektiğin de ise bir çocuk kadar duygusal olabilen adam gibi adam. sen çağır ben o gemide çay taşımaya razıyım be usta.
sometimes it's too high. you know, when we fought the cylons, we did it to save ourselves from extinction. but we never answered the question "why?" why are we as a people worth saving? we still commit murder because of greed and spite, jealousy, and we still visit all of our sins upon our children. we refuse to accept the responsibility for anything that we've done, like we did with the cylons. we decided to play god, create life. and when that life turned against us, we comforted ourselves in the knowledge that it really wasn't our fault, not really. you cannot play god then wash your hands of the things that you've created. sooner or later, the day comes when you can't hide from the things that you've done anymore. -william adama-
namaz kılmayan insan günah işlemektedir. ancak bir insana sırf ibadetini yerine getirmiyor diye müslüman olmadığını söylemek, bence kendini allah* yerine koymakla eş değerdir. şimdi oturup düşünmek lazım kim müslüman değil acaba; ibadetini yerine getirmeyen insanlar mı yoksa kendini allahın yerine koyup ortalıkta dolaşıp insanları sen müslüman değilsin diye yargılayan kimseler mi...