inci sözlüğün sevilmeyen görünüp de aslında bir dolu malzeme veren sözde ergeni. her seferinde altında 3 sayfa küfür yiyeceğini bile bile başlık açıyor, (tabi kendi dilinde) ve eminim sonra arkasına yaslanıp olanları izliyor.
benimkinin bi adı var mıdır bilmiyorum ama, bir gün gözlerimi açıp kendimi tabutta bulmaktan acaip tırsıyorum, aklıma gelince moralim filan bozuluyor böyle... klostrofobim yok, ama bu nerden aklıma geldi bilmiyorum ama, olur da öldüm sanıp beni mezara koyarlar, ben de tabutta uyanır orada bağıra çağıra, korkudan, havasızlıktan hık!hık! diye giderim diye ödüm patlıyo... o yüzden beni yakın lütfen ..!
korku filmi kuşağı ilan edilmiş bir gece sonrası, saat sabah 5 sularında hava almak için balkona çıktığınızda dışardan, gözükmeyen bir noktadan gelen salıncak demiri sesi... inanın başka hiç bir güç sizi bu kadar hızlı yatağınıza yönlendiremez.
limon sıkmaktaki marifetleriyle göz kamaştıran, paket olarak alındığında evde tadı berbat olan, ama onların elinden olunca acaip lezzetli midyeler yapan bu abilerimizi kandırmak bizim de hoşumuza gitmiyor ama napalım yahu, öğrenci milleti* . biz de istemezdik yediğimiz 3 midyeden bi tanesinin kabuklarını cebimize atmak ama, eğer okuyorsan midyeci abi, valla zorunluluktan yapıyoruz, yoksa seviyoruz seni...
(bkz: sözlük yazarlarının itirafları)
bass gitara başlamama sebep olmuş aşmış sanatçı, gerek şarkılardaki performansı gerekse canlı performanslardaki bass soloları ile yüreklerde taht kurmuştur. (bkz: biz bu saçları değirmende ağartmadık)
hani moraliniz bozuktur da, canınız hiç birşey yapmak istemez de, arkadan bir ses duyarsınız ve bir anda herşey ertelenir ya... kimisi için bu annesinin sesidir, kimisi için sevgilinin. eğer ikisine de uzaksanız işte o zaman bu ses mikael'in riffleridir, face of melinda'dır, hope leaves'dir, odur, budur. kısacası opeth'dir. opeth aşktır, hayatın anlamıdır, kısaca hayatın fon müziğidir.
family guy daha amerikanvaridir, amerika tarihine, siyasetine oldukça uzaksanız yarısını mikro dalga fırın izler gibi izlersiniz.
simpsonsda da bu vardır belki ama dozundadır. yani belki amerikanlar için family guy daha komik olabilir ama simpsons'un bizi daha çok güldüreceği kanaatindeyim.
zorla yere yatırılır, koltuğun tam dibine ama. "kapa ulan gözlerini!" denir kapamaz, hafif bi şaplak atılır. "kapa ulan!" kapatır bu sefer, hafif açar bi tane daha vurursunuz."kapat gözlerini ulan." bu sefer tırsar kapatır. bi 15 dk takılın oralarda, sonra geçin içeri sessizce yemek filan yiin geldiğinizde kurbanı uyumuş bulursunuz.ehi ehi ehi *
portakalı arkadaş edinmek; geçen 6 aydan sonra onun da bir canlı olduğuna karar verdik, öyle ki muhabbetlere filan katılmaya başladı kendisi. ha ama hala isim bulamadık o ayrı *
bu sadece yedek konusu değildir. bir de (bazı) kızlarda ego problemi vardır. sevmese de sevilmekten hoşlanırlar. birinin onları sevdiği düşüncesi bile ego patlatması yaşatır ve hayatlarına daha mutlu devam edebilirler. evet, acımasızdır, evet, egoizmdir. ama maalesef önüne geçemiyoruz efendim
severek mi gittim dört sene, hayır. peki pişman mıydım bundan 5,5 sene önceki seçimimden, kesinlikle. ama şimdi sorsanız başka bir okulda okumak ister miydin diye, çok düşündürdüm cevabı. belli bir bölgenin okulu olmasından mıdır bilinmez, herkes çok içli dışlıydı bu okulda, öyle dönem kavgalarına filan pek rastlanmaz(75. yılı saymıyorum pek tabii ). hocaları bildiğimiz lise hocası, müdürü bildiğimiz pezevenk idi(evet pek sevmezdim müdürü * ). ama gerek çevresi olsun-ki aynı zamanda yaşadığım yer oldu hayatımın ilk 18 senesinde, gerekse eğitimi olsun bence 10 üzerinden 7 dir bu okul.
hakkında elbette herkes farklı düşünecektir, ama ben dışardan gelmiş birisi olarak bu şehri objektif değerlendirebileceğimi düşünüyorum;
şirinyerden girdiğiniz andan sonra geride kalan izmirle bir farkı olduğunu hemen anlıyorsunuz, evler küçülüyor, ortam git gide yerelleşiyor.ama tabii ki izmir güzelliğinden birşey kaybetmiyor.
dokuzçeşmelere geldiğinizde öğrenci akını karşılıyor sizi, bunu da tabii ki bulunduğu yerde 3 kampüsü olan dokuz eylül üniversitesine borçlu.
sonra üçkuyulara saparsınız, bu sefer bölgedeki değişme git gide varoşluğa kayar. ordan aşağıya devam ettiğinizde (buca-gediz yolu) artık ortam tamamen varoştur. yanlış anlaşılmasın bunu kötü birşey olarak söylemiyorum, sadece gözlemlerim bunlar.
gediz'de başıma gelen bir-kaç olayla bitirmek istiyorum;
-hafif uzun saçlı bi insan olmamdan mütevellit, ve mevsimin kış olmasından dolayı uzun palto ile gezerken önümde bir arabanın durması, içindeki 4 insanımsının camı açıp, "kız mısın erkek mi amhuahoyum" şeklinde bir soru yöneltmeleri ve kahkahalarla aynen gaza basıp gitmeleri...
-yine yakın bir yerde 3 arkadaş gezerken yine biz 2 uzun saçlı arkadaşın maruz kaldığı 16-17 yaşındaki çocuklar tarafından taşlanmamız ( evet bildiğin koca koca taş fırlattılar sağolsunlar )
evet ben sevmiyorum, ve evet ilk fırsatta kaçıcam bu ilçeden. ha ama derseniz sevdiğiniz yönleri var mı bu bahsettiğim yer hariç insanları yine aynı izmir insanı, yine aynı sevecenlik, yardımseverlik vb. ama yok ben almayayım.
yer: bhyal
zaman: 2007-istiklal marşı töreni başlangıcı
h:hoca ö:öğrenciler
h:olm sussanıza artık ! sen ordaki hala niye konuşuyosun?
ö:...
h:olm sana diyorum, sen, sen ! beyaz gömlekli olan ??!!
ö:...
diyalogdan çok monolog olmuştur ama öğrencilerin anlamsız bakışları bile yetmiştir heralde hocaya ki, diğer hocalar bile gülmemek için kendini zor tutmuştur.ceketin kimsenin umrunda olmadığı sıcak bir yaz günü okulun üniforması olan beyaz formalı öğrencilere bunu söylemek de bunu gerektirir herhalde.
arkadaşlarla film izlenmektedir, filmin en heyecanlı yerinde birinin çişi gelir.
+hocu ben bi işeyip geliim durdursana ?
-tamamdır. (el önde kol tutar gibi yapılır, sağ baş parmak normalde pause un olması gereken yere gider. )
+ahuahsusah napıosun lan
-hassssiktir
senelerdir bıkmadan, usanmadan, her şarkısını ezberleyemeden dinlerim ben bu kıvırcık saçlı adamı, hakkındaki her biyografiyi hemen okumaya çalışırım; diskografisini yapıcam diye bakmadığım yer kalmaz...
peki yıllar sonra bu country tanrısı ne yapar bana, istanbula geldiğinde biletlerindeki ani alım sonrası en son 270 ytl'Lik biletleri almaya mahkum eder...
yapma be bob, öğrenci adamı bu kadar zorlama. ben o parayı veremeyeceğim ve hayattaki bir amacımdan bir adım daha uzaklaşacağım. oldu mu şimdi bu yaptığın ?
micheal, "thriller"dır; elvis, "jailhouse rock";
mj, pop dünyasını sarsmıştır; elvis; rock dünyasının bu günlere gelmesini sağlamıştır;
mj, siyasi olarak da bir ikondur; elvis pek öyle işlere bulaşmamıştır;
mj, siyahi dönemlerinde sevimlidir; sonrası için pek bi yorum yapamicam; elvis kesinlikle yakışıklıdır;
mj,80'lerdir, 90'lardır; elvis, 50'lerdir, 60'lardır 70'lerdir (bkz: bu gider böyle...);
ama en önemlisi mj "eni vici vokke"dir; elvis ise "c'mon shake up"dır.
ben karar veremedim, bir de siz bakın *
chrome'un saçma sapan bir şekilde hata vermesinden sonra "eeyterebea" demem sonucu kullanmaya başladığım hede.
chrome kadar sevemesem de alışmaya başladım ben bu sevimli kurtçuğa *
(kahramanımız sawyer bir türlü metal çantayı açamaz, en sonunda yüksek biryerden bırakmakta bulur çareyi ve olaylar gelişir... )
sovyır:You son of a...(çanta bu noktada açılmaz)...unbeliaveble !
çeviri:Seni...inanılmazın evladı !