bokum gibi bir filmdir. ayrıca alziemer hastalığıyla alakası yoktur. manik ve depresif olmak üzre iki şekilde yaşanır. çeşitleri pek boldur ama belirtiler aynıdır. ikisine de yakalanmış iki insana bakmış biri olarak hümeyra' nın asla ve asla bir alziemer hastasıyla alakası olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
2 sene boyunca bıkmadan yaptığım şey. öğlen kalkıp menemen yapar, akşamüstü çekirdek çitler, kola içerdik. ne de tatlı ve asosyal bir hayatımız vardı rahmetliyle.
ayrılık sonrası ilk 4 ay yok gibi bir şey bende. o yüzden ayrılık sonrası yaşadığım durumdur diyeceğim. '' bokunda boncuk mu vardı da böyle oldun kızım?'' diye soracak olursanız, hayır. ortalama bir tipi, herkes kadar iyi kalbi, herkesten belki biraz fazla bencilliği vardı.
ama sevmeye engel mi? elbette değil.
işte pek sevildi o zat. kaybetti önce bizi, sonra gerçekliğini.
sadece alkolle beslenen bir bünye, evde alınmış çeyizlik tencerelerine söven mutsuz ve ağlar bir kız.
bu kızın zaman kavramı ''O' ndan önce, o' ndan sonra'' idi. fazlası değil.
zaman geçti, ama nasıl bir geçmek. hastane köşelerinde, cadde joker' de 6 şişe nuri ile. papel' de. hep içerek. sonrası anı bulanıklaştırıp geçmişi berraklaştıran ilaçlarla. işte bu yüzden zamana sıkı sıkı sarılmak lazım, her anımızın farkında olarak yaşamalı, her anımızı tıka basa doldurmalıyız diye düşünüyorum. insan yitirecekse, mutluluktan yitirmeli zaman kavramını.
aşk her yaşta farklı yaşanır, sevgide.
doğru sevmek başka, körü körüne sevmek başka. o körükörüne bence bir kere oluyor. ondan öncekiler olgunlaşma süreci, dönüm noktan ve geri kalanı temkinli sevgi oluyor. ever insan bence üç aşamalı seviyor, en çok can yakanı ise 2. aşama oluyor. ilk 2 geçti, darısı 3. aşamamın başına.
murat dalkılıç: yudum yudum '' Bir yanım sana fena kızgın, bir yanım sana hala feda''
ahmet kaya: yakarım geceleri '' Bizi zaman yenecek Ve anılar kalacak''
devran iskender: mesele '' istemeye, istemeye belki de inatla ayrıldın''
özcan deniz: nasip değilmiş '' Ah gönlün şimdi başka yare mesken''
niran ünsal: farzet '' Aşkı ulduğumu sandım senle
Aşkı sevdiğini sandım benle
Senle ben acıyı sevda sandık
Geldik yol sonuna.''
eski nişanlısına söverken birden kendini sözlükte bulmuş kız olabilir. ben saygı duyuyorum kendisine. ne yapsın?
arkadaşları '' anma adını! ay bırak şunu! öykk!'' derken, içini dökmek için gelmiştir. olabilir. hoşgelmiştir.
'' sen geçmişte çok kişyle çıktın, bıktım senin geçmişinden'' leri biten türk erkeği, bildiğin salaktır. hayır sığırcan aldatmayı da beceremez, eline yüzüne bulaştırır.
sonrasında '' yek yeaa aşkım. o kızın çocuğu var evlenmiş, e tanımayanda yok maaalum'' ayarında konuşup, ayrılık sonrası yıldönümünüzde o dişi ile izdivaç eder.
bu gerçekten içler acısı bir durumdur.
ya ben bu adamı çok seviyordum, büyüdüm hala çok sviyorum. varoş gelen o taksim' e sırf onu dinlemek için gitmiştim.
sonraki aylarda çıkmamış olsam da taksim' den (bkz: fala meraklı olmak) gece ayak basışım ilk kendisi için olmuştur. hala sesi güzeldir, hala sahnesi iyidir.
hayatta sinsilik, çıkarcılık, menfaat gibi olumsuz duyguları derinden hisssetmiş nesildir o nesil.
o nesil ki beyaz, kalın jelatininden sıyrılan, popiş deliğine dayandığı an tuvaleti gelen ve bununla mücadele ederken tüm zorluklara göğüs germiştir.
bu nesil öyle bir nesildir ki muhtemelen popodan iğne de yaptıramıyordur. şahsen bana sinsi geliyor iğne olayı. göremiyorsun, ne zaman batacak bilmiyorsun. keza fitil de öyle.
tüp tüp kan alsınlar koldan ama totoma yaklaşmasınlar.
bir keresinde cenaze evine gitmiştim çıkardım ayakkabılarımı, pembe ugglar daha yeniydi o zaman, ayağa düşmemişti. işte onlar çalınmıştı kapı önünden. olur öyle.