dinler dindarlar için bile pek bir şey ifade etmiyor.
müslüman, ticaretle uğraşan bir çok kişinin kaçak işler yaptığı ortada. sorsanız "allah buradan nasip ediyor" der. elemanlarının alın terini görmezden gelir. borcunu ödemek yerine altına bir üst model araba almaktan çekinmez.
müslüman bir sevgilim vardı, sevişirken "allah affeder" diyordu. ezan okunduğu zaman sevişmeyi keserdi. tek sorun ilerde evlenirsek çocuğun sünnet edilmesinde ısrarcı olmasıydı. fallara inanırdı, ayrıca cinlerle bağlantısı olan arkadaşı varmış. dini öğretiyordum ona kitaptan. ben ateist olduğum için ayrıldı. *
masaya kitap, bayrak, silah koyanlar da var. eyvallah insan vatanı bayrağı için savaşır, inandığı şey için savaşır ama ırkçı görüşler islam'a aykırıdır. müslümanın müslümanı sadece ırkı yüzünden aşağılaması tanrı katında ne derece doğrudur bilemem. (askerliğimi doğuda yaptım. terör sevici diyenlerin kıçlarına mg3 namlusu sokarım).
onun yeri ayrı, bunun yeri ayrı diye bir görüş yoktur dinlerde. tam aksine hayat tarzıdır. eğlencenizin, zevkininiz, eşlerinizin, aile hayatınızın, özel hayatınızın, toplumun sınırlarını belirler.
açıp okuyun dindar kesim. sizler için çok acı gerçekler ve dehşete düşeceğiniz farklılıklar var kimsenin anlatmadığı.
kadına üzülenler falan olmuş. marilyn manson'un yaptığının onda birini yapamayan arkadaşlar, köle erkekler. böyle düşünceli olduğunuz sürece cebinizdeki paranızı alır kadınlar, kıçınıza tekmeyi de koyar. sanıyorsunuz ki masum melek hepsi. para için yaptığı bir şovu bu kadar masumlaştıran adamın götündeki donun bile alınmasına şaşırmam.
neyse durun telefonum çalıyor. gürcistan'daki sevgilim yüksek ihtimal. buraya gelmek için 10 bin dolar istiyordu. ailesi yokmuş, sokaklarda kalmış, facebooktaki profil fotoğrafımdan aşık olmuş bana. ahh kıyamam hayatıma. hemen parasını yollayıp ilk uçakla yanıma gelmesini bekliyor olacağım. hadi görüşürüz.
bir gün "nereye gidiyorsun" sorusuna "ekmek almaya gidiyorum" deyip gerçekleştirmeli bunu. ya da işyerinden çıkarken, ertesi günün toplantısını yaptıktan sonra esenler otogarına gidip bir daha dönmemektir.
öyle bavula, önceden alınmış bilete, rezervasyona, hatta belirli bir istikamete bile gerek yoktur o safhaya geldiyseniz. kimseyle vedalaşma gibi bir durum da yoktur. gitmeli insan, bağımlılıkları olmamalı, iplerini kopartmalı.
hata yapacağınızı bilir ama yine de yaparsınız ya tam oradasınız. bu levelı atlarsanız önünüzde sonsuz ovalar, vadiler, birbirinden farklı tatta şaraplar, hayatın başka manzaraları ve size ait bir hayat olacak. eğer geçemezseniz, eşinizin evlendikten sonraki ikinci yüzü, kayınzımbırtılarınızın size aşağılık gibi bakması, saçma sapan akraba ziyaretleri, onlarca yıllık borç ve mutsuz bir ev yaşamı eşlik edecek.
bünyeyi fiziksel darbe almışcasına yakan bir acıdır. aklınızı kaçırdığınızı düşünürsünüz, özlem duyarak yapılmaması gerekenleri yaparsınız. dişiniz ağrır kafanızı kesseler rahatlayacaksınız ya, biri kalbinizi söksün istersiniz buna maruz kalırken.
her acı gibi zamanla etkisini yitirir korkmayın. taze olunca oluk oluk kan akar yaranızdan, zonklar, bütün canınız parmağınızın ucundadır sanki. hemen bir parça bez parçası bulup üstünü kapatmaya çalışırsınız ama o ufacık kesik sanki şah damarınız kesilmiş gibi durmadan kanar ve o bez parçasını ıpıslak hale getirir, fayda etmez o anlık. zaman lazımdır kanın pıhtılaşması için. başka materyallerle akan kanı durdurmak geçici bir çaredir. bezi çekince yine kanar.
zaman çaredir derler ama işin aslı tam olarak öyle değil, alışkanlıklarınız vardır. her gün konuşup, görüşüyordunuz. her sabah artık anlamını da yitirse günaydın mesajları atıyordunuz. akşamları uyumadan önce en son onun sesini duyup uykuya dalıyordunuz belki. bir sabah uyanınca o "alışkanlık yeaa her sabah günaydın mesajı atmak" düşünceleriniz size sağlam bir kroşe yerleştirir. "ne kadar anlamlıymış ulan bir mesaj" deyip bombok uyanırsınız sabaha. her gün görüşmekten sıkılmışsınızdır, o günden sonra bir daha görüşmezsiniz ya bir aparkat yersiniz o an çenenizin altına. gece olur, uykunuz gelir ama ses seda yoktur, telefon çalmaz, mesaj gelmez. sessizlik çığlık atar kulaklarınızda o an. zaman geçtikçe ince ince işler içinize artık ilişkinizdeki bu basit görünümlü alışkanlıkların bir daha olmayacağı. onu anladığınız anlarda çektiğiniz acıdır bu "aşk acısı". ama zaman çare olmaya başlamıştır artık. önce böyle sarsıcı darbeler gelir, ağlamalar, uykusuz geceler, berbat uyanışlar, darbe yemiş gibi ağrıyan kaslarınız size "dönmeyecek, ikna ol buna dolstum" der.
ilaçlara ilk başladığınız an bünyenize ağır gelir de darmadağın hissedersiniz ya aynı böyledir iyileşme süreci. zamanla hatıralarınız teker teker hatırlayarak silinmeye başlar. onun sesini işittiğinizi sanıp arkanıza baktıkça o olmadığını anladığınız an, kokusunu yanınızdan geçen birinde duyarak, arkadan ona benzettiklerinize bakarak, rüyalarınızda yeniden beraber olduğunuzu görerek unutturur zaman. acıtır, yakar, delirtir. kolay mı senelerce beraber olup da bir anda çekip gittiğinde unutmak.
zaman umudunuzu parçalayarak unutturur. ondan umudunuzu kesmeniz için zamana ihtiyacınız bu yüzden vardır. yaşanan anıları parçalamak için, umudunuzu yitirmeniz için gerekli olacak ne varsa zamanla olacaktır bu yüzden.
özgüveni olmayan erkek maldır, "kaybetmeye mahkumdur, eziktir vs.
yaşadığınız ülke ahlakçıların bol keseden salladığı, tabuların toprağa çakılmış, içinde kırk tane ayrı kültür çorba olmuş, dinlerin lafta hüküm sürdüğü, afrika ülkelerinde olmayan kıtlıkların olduğu bir yer.
askerlik yapmayana kız verilmez, küpe takan ılıktır, sünnet olmayan erkekliğe adım atmamıştır, ekmeğini kolunun altına koyamayan adam değildir, vs. siktiriboktan görüşlerin hala zirvede ve inanıldığı bir yer burası.
kamışa su yürüyor mu, manitan var mı, kaç tane kızı bilmem ne gibi sorulara maruz kalınan bir yer burası.
karşıtı olduğun görüş senden güçlüyse linç edildiğin, kafanın ezildiği bir yer. kazayla kar topuyla birinin camını kırsanız öldürülebileceğiniz bir yer arkadaş burası. kazayla birine dokunsanız "hayırdır birader" denilerek tehtid edildiğiniz bir ülke burası. arkasına bakıp da "arkamda kaç tane beni destekleyen adam var" deyip kavgaya gidenlerin olduğu bir ülke burası. medeniyetten uzak olan yerde neyin özgüveninden bahsediyorsunuz.
güçlünün yanında olan insanda her türlü özgüven oluyor tabi, karşıt görüşlü olsanıza. sıkar biraz değil mi delikanlı.
bir kadına insan gibi açılırken bile kırk kere düşünmüyor musunuz "başıma dert alır mıyım, tacizci damgası yer miyim, yanlış anlar mı beni, abisi babası varsa sokağın ortasında beni kurşunlar mı" gibi sorular geçmiyor mu aklınızdan. tacizci damgası yiyip masum suçsuz yere öldürülen gençler var bu ülkede. yaşandı bunlar bu ülkede koçlar, hala da yaşanıyor.
ne zaman dünyanın dertleri içinden çıkılmaz hale gelse, öfkelensem, üzülsem, sevinsem onun anlattığı pale blue dot'u izlerim.
3 dakikalık videoda evrende ne kadar önemsiz olduğumuzu, büyüttüğümüz meselelerin bütün kavramlarımızın değersiz olduğunu hatırlar ve huzur bulurum. binlerce yıllık yasalarımız, ahlak anlayışımız, sembollerimiz, tarihimiz, onurumuz, gururumuz ne kadar bencilce. kendi kendimizi büyük insanlar olarak adlandırışımız bu videoyu izleyince ne kadar da komik duruyor.
spiritüelciler toplanmış yine. bu bilim adamları bir şeyler anlayın diye binbir zorlukla keşfettiği, hesapların kitaplara sığmadığı, binlerce anlamadığınız terimi sırf siz anlayabilesiniz diye basite indirgeyip, anlaşılır hale getirip belgesel çekiyor. hala burada ruh eşi diyorsunuz.
carl sagan.'ın cosmos'unu izleyin, izlettirin. çok oldu çekileli ama hala geç kalmış sayılmazsınız.
kadınlık simgesi değildir, genelde kız çocuklarına ufakken takılır bu takı. erkek olarak küpeyi taktırmak için bazen sebepleriniz olabilir.
"yaşadıkların kulağına küpe olsun johnny" diye takılabilir. dün ikinci deliği açtırdım aynı kulağa. bakalım daha neler yaşayacağız.
not: bu arada "erkek adam küpe takmaz uleyn, top musun" diyen erkeklerin bunu suratıma demesini beklerim. 10 yıllık ağır siklet kickboks, boks, muay thai, karate kariyerini göze alarak.
Arkalarından "orospu çocuğu taksici " diye sallıyoruz ama emin olun dertten anlayan insanlar.
Ne gözyaşlarıma şahit oldular, ne acılarıma destek çıktılar. Bakmayın hayat herkesi sikertip atıyor. "sigara ile binme abi, senden sonraki müşteri laf ediyor" dedi diye kapıyı çarpan orospu çocukları da var bu hayatta. insanlara meslekleri, statüleriyle önyargılı yaklaşmamak Lazım. Emin ol derdini anlayacak ve sana destek çıkacak biri parayla escortluk yapan bir kadın bile olabilir.
unutmak diye bir şey yok. sadece geriye atabilirsiniz yaşadığınız şeyleri.
her gelen size mutlaka bir şey katacak, biraz da sizden alacaktır. siz ne kadar bu son olsun (bkz: cem karaca) deseniz de son olmayacak. zaten şarkıda bu son olsun derken bile son olmasını aciz bir şekilde dilemektedir dudaklarından süzülen tınıda.
öğrenin şu hayatı be arkadaşım, dostum. hiç bir şey hayalimizdeki gibi öyle ne kutsal, ne doğru insan, ne de düşlediğimiz gibi masum.
erkeğin pompalaması (hem yan anlam olarak hem ciddi anlamda pompa, hava basma) anında vajinada biriken havanın osuruk gibi aynı, vajinadaki dudakları sallayarak, farklı basınçlarda tahliye olarak ses çıkartmasıdır.
bu işlem esnasında kadın ben osurmadım yaa diyerek kendini kanıtlamaya çalışırken, bunu bilen erkek sadece olaya gülerek bütün motivasyonu kısa süreli olarak kaybeder.
işine gelmeyince "sen kim oluyorsun da berkecan'la görüşmemi istemiyorsun" der ama berkecan'dan tipsiz bir adam ona ilgisini gösterince de "bu beni rahatsız ediyor lütfü. öldür onu, vur ağzına aşkım" der.
şimdi siktir git berkecan korusun seni aşkım. bu gibi tiplerin bodyguardları olmayın, bırakın ılık götlü meriçler korusun bunları.
bekar ya da karısı evde olmayan erkektir. çünkü karısı evde olsa gündüz vakti ya kadın programları izlenecektir ya da sikim sokum sözde aşk temalı, özünde gösteriş budalalığı olan diziler izlemek zorunda kalacaktır.
eğer akıllı davranırsa önünde güzel fırsatlar olan erkektir.
aynı zamanda bu erkek, kadınların kokusunu alınca peşini bırakmayacağı erkektir. sizi kafalayıp pırlantayı, takıyı aldırtacak "ama ben istemiyorum hayatım ailem ne der" diye düğünü yapabilmek için evi ve arabayı sattırtacak, sonra da kıçına tekme basılıp nafakalanacak erkektir.
merak etmeyin onlar da bize hayatlarının aşkı, evin direği olarak bakmıyor. koruma, atm, ilgi göstergeci, sinirini ve triplerini yüklenecek bir enayi olarak bakıyor.
eğitim görmüş, kitaplar okumuş, modern görünümlü, farklı bir kadın imajı çizer ama içlerinde hala düğünde göbek atan kadın vardır. kurtlarını döken, düşman çatlatan.
sizi avcunun içine alana kadar "ben senin hayatına karışmam lütfü. sana güveniyorum istediğin gibi görüş arkadaşlarınla. ben gelinlik, düğün ıvır zıvır da istemiyorum. bir yatak bir döşek idare ederiz, o kadar borca da gerek yok. takı da istemiyor bizimkiler, temiz kalpli olsun yeter diyor ailem evleneceğin adam için." derler.
sonra burnunuza halkayı geçirince "ben dul karı mıyım, benim akrabalarım var ne derler. bir kere evleniyorum en iyisi olacak tabi eşyanın. arkadaşlarınla görüşemezsin onlar hep şeytan, aklına girerler. annem takı listesi yaptı, bunları alacaksın lütfü yoksa vermezler beni sana". lan ne oldu hani modern kadın, hani avrupai düşünce, hani seninle bir kanepede bile otururuz diyen kadın.
siz sazan gibi "ohh buldum hayatımın kadınını. bana aşık, beni düşünüyor. esaslı kız abi bana yük olmuyor, kuracağımız yuvayı düşünüyor" diye düşünün hala. iş ciddiye bindiğinde alien gibi içinden bir yaratık daha çıkacak, maske düşecek ve hayatınızın içine edileceğini ailelerin tanışmasından sonra anlayacaksınız.
evli olup da evine gitmek istemeyen binlerce erkek var. işi gücü bahane edip ofiste işi uzata uzata oturan erkekler tanıyorum. aldatmıyorlar kesinlikle, sadece karısının leş suratını bir iki saat daha aaz görmek için uyku saatine yakın eve giden arkadaşlarımız var. iş boşanmaya gelince emin olun kadınlar erkeklerden daha kıskançlar.