isimsizcisimsizipsizdipsiz
0 (düz adam)
beşinci nesil yazar 1 takipçi 1.60 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    zonguldak tan istanbul a yağma için gelen zihniyet

    19.
  1. 6-7 Eylül olayları da, Çorum ve Kahramanmaraş'ta yaşanan Alevi yurttaşlarımıza yönelik katliamlar da, Sivas'ta Madımak Oteli'ni yakarak aydınlarımıza yönelik cadı yakılışını yapan da, ve daha bir çok faili meçhullerin arkasında bulunan da aynı zihniyettir. Sürü zihniyetidir. Ancak bu sürü çakal sürüsüdür. (Ne alâka diye düşünenler için not: 6-7 Eylül olaylarını yapanlar da otobüslerle taa Erzurum'dan istanbul'a gelmişlerdi. Çorum ve Kahramanmaraş katliamlarında da başka şehirlerden gelen tetikçiler önemli rol oynamışlardı. Gene Sivas'ta da benzeri provokatörler milleti galeyana getirmek için başka şehirlerden getirildi).
    2 ...
  2. maenad

    3.
  3. Maenad

    Bir zamanlar sıradandım:
    Babamın fasulye ağacının yanında otururdum
    Bilgeliğin parmaklarını yerdim.
    Süt verirdi kuşlar.
    Gök gürlediğinde yassı bir taşın altına saklanırdım.

    Ağızların annesi sevmezdi beni.
    Yaşlı adam büzülüp taşbebek olmuştu.
    Ah, ben de çok büyüğüm geri geri gitmek için:
    Kuş sütü tüylerdir,
    Fasulye yaprakları eller gibi dilsizdir.

    Çok az işe yarar bu ay.
    Olgunlaşır ölüler asma yapraklarında.
    Aramızdadır kırmızı bir dil.
    Anne, girme benim arka bahçeme,
    Başka biri olmaktayım.

    Köpek başlı, pisboğaz:
    Karanlığın böğürtlenleriyle besle beni.
    Göz kapakları kapanmaz. Zaman
    Salıverir güneşin büyük göbeğinden
    Sonsuz yakamozunu.

    Yutmalıyım hepsini.
    Hanımefendi, bu diğerleri de kim, Ay’ın fıçısında –
    Bu uyku ayyaşları, ki kolları bacakları birbiriyle savaşta?
    Kan siyahtır bu ışıkta.
    Adımı söyle bana.

    (1959)

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    1 ...
  4. maenad

    2.
  5. ismail Haydar Aksoy tarafından çevrilerek Türkçe'deki sesini kazanmayı bekleyen bir Sylvia Plath şiiridir.

    Maenad
    by Sylvia Plath

    Once I was ordinary:
    Sat by my father's bean tree
    Eating the fingers of wisdom.
    The birds made milk.
    When it thundered I hid under a flat stone.

    The mother of mouths didn't love me.
    The old man shrank to a doll.
    O I am too big to go backward:
    Birdmilk is feathers,
    The bean leaves are dumb as hands.

    This month is fit for little.
    The dead ripen in the grapeleaves.
    A red tongue is among us.
    Mother, keep out of my barnyard,
    I am becoming another.

    Dog-head, devourer:
    Feed me the berries of dark.
    The lids won't shut. Time
    Unwinds from the great umbilicus of the sun
    Its endless glitter.

    I must swallow it all.

    Lady, who are these others in the moon's vat ---
    Sleepdrunk, their limbs at odds?
    In this light the blood is black.
    Tell me my name.
    0 ...
  6. fever 103

    1.
  7. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    Fever 103°
    by Sylvia Plath

    Pure? What does it mean?
    The tongues of hell
    Are dull, dull as the triple

    Tongues of dull, fat Cerebus
    Who wheezes at the gate. Incapable
    Of licking clean

    The aguey tendon, the sin, the sin.
    The tinder cries.
    The indelible smell

    Of a snuffed candle!
    Love, love, the low smokes roll
    From me like Isadora's scarves, I'm in a fright

    One scarf will catch and anchor in the wheel.
    Such yellow sullen smokes
    Make their own element. They will not rise,

    But trundle round the globe
    Choking the aged and the meek,
    The weak

    Hothouse baby in its crib,
    The ghastly orchid
    Hanging its hanging garden in the air,

    Devilish leopard!
    Radiation turned it white
    And killed it in an hour.

    Greasing the bodies of adulterers
    Like Hiroshima ash and eating in.
    The sin. The sin.

    Darling, all night
    I have been flickering, off, on, off, on.
    The sheets grow heavy as a lecher's kiss.

    Three days. Three nights.
    Lemon water, chicken
    Water, water make me retch.

    I am too pure for you or anyone.
    Your body
    Hurts me as the world hurts God. I am a lantern -

    My head a moon
    Of Japanese paper, my gold beaten skin
    Infinitely delicate and infinitely expensive.

    Does not my heat astound you. And my light.
    All by myself I am a huge camellia
    Glowing and coming and going, flush on flush.

    I think I am going up,
    I think I may rise -
    The beads of hot metal fly, and I, love, I

    Am a pure acetylene
    Virgin
    Attended by roses,

    By kisses, by cherubim,
    By whatever these pink things mean.
    Not you, nor him.

    Not him, nor him
    (My selves dissolving, old whore petticoats) -
    To Paradise.
    ___________________________________________________
    103 Derece Ateş

    Saf? Nedir anlamı bunun?
    Cehennemin dilleri
    Kasvetlidir, kasvetin üçlü

    Dilleri gibi kasvetli, hırıldar
    Kapıda şişko Cerebus. Kendi kendisine
    Yalayarak temizlemekten âciz

    Babafingosunu, günah, günah.
    Haykırır çıra.
    Çıkmaz kokusu

    Üflenmiş bir mumun!
    Aşk, aşk, rezil dumanlar dalgalanır
    Benden isadora’nın eşarpları gibi, dehşetteyim

    Bir eşarp takılıp kalacak ve çapa atacak tekere diye.
    Kendi unsurlarını oluşturur
    Böyle sarı kurşuni dumanlar. Doğrulmazlar,

    Fakat boğarak yaşlı ve alçakgönüllü olanı
    Yuvarlanacak etrafında kürenin,
    Güçsüz

    Sera bebeği beşiğinde,
    Beti benzi atmış orkide
    Asıyor havada asılı duran bahçesini onun,

    iblis leopar!
    Beyaza döndürdü onu radyasyon
    Ve öldürdü bir saatte.

    Hiroşima külü ve içine yiyerek alışı gibi
    Yağlayarak bedenlerini zinacı erkeklerin.
    Günah. Günah.

    Sevgilim, bütün gece
    Yanıp sönmekteyim, kapalı, açık, kapalı, açık.
    Bir zamparanın öpüşünce ağırlaştı çarşaflar.

    Üç gün. Üç gece.
    Limon suyu, tavuk
    Suyu, su öğürtür beni.

    Sana ya da bir başkasına aşırı arıyım ben.
    Bedenin yaralar beni, dünyanın Tanrıyı
    Yaraladığı gibi. Bir fenerim ben -

    Japon kağıdından
    Bir ay başım, dövülmüş altın tenim
    Sonsuzca hassas ve sonsuzca pahalı.

    Şoke etmez mi seni ısım. Ve ışığım.
    Kendi başıma dev bir kamelyayım
    Kor parıltılı ve gelirim ve giderim, her bir kızartıda.

    Sanırım yukarı çıkıyorum,
    Doğrulabilirim sanırım -
    Sıcak metal boncuklar uçuşur, ve ben, aşk, ben

    Saf asetilenim
    Bakireyim
    Öpüşler, melekler,

    Hangi anlama geliyorsa işte bu pembeler
    Hizmet eder bana.
    Ne sen, ne de O.

    Ne O, ne de O.
    (Yaşlı orospu jüponu, özlerim çözülmekte) -
    Cennete.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy

    Çevirenin notları:
    Ted Hughes tarafından editlenmiş Sylvia Plath’ın toplu şiirlerinde Cerebus olarak geçen adı, çeviride Cerebus olarak bırakmayı tercih ettim. Cerebus, muhtemelen bir yazım hatası sonucu, Cerberus olarak yazılmamış olabilir. Cerberus ya da Türkçe bilinen şekilde Kerberos, Hades’in bekçisi üç başlı bir köpektir.

    Kendi yorumlama tarzıma göre, “Fever 103°” şiirinin ana temasının saflık, saflık olgusunun eleştirisi, günah (ve bu çerçevede masturbasyon) olduğunu söyleyebilirim. Kerberos’un babafingosunu, erkek köpeklerin genellikle yaptığı gibi, üreme organını yalayarak temizlememesinin saflık bağlamında verilişi, şiirin ana temasının masturbasyonu günah sayan anlayışla bir hesaplama olduğunu öne sürebilirim.

    “isadora’nın eşarpları” muhtemelen 1877-1927 yılları arasında yaşamış danscı Isadora Duncan’ın giyiminde demirbaş statüsünde bulunan rengâhenk eşarplara gönderme yapmaktadır.
    0 ...
  8. april 18

    1.
  9. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    April 18
    by Sylvia Plath

    the slime of all my yesterdays
    rots in the hollow of my skull

    and if my stomach would contract
    because of some explicable phenomenon
    such as pregnancy or constipation

    I would not remember you

    or that because of sleep
    infrequent as a moon of greencheese
    that because of food
    nourishing as violet leaves
    that because of these

    and in a few fatal yards of grass
    in a few spaces of sky and treetops

    a future was lost yesterday
    as easily and irretrievably
    as a tennis ball at twilight
    ___________________________________________
    18 Nisan

    tüm dünlerimin sümüğü
    çürür kafatasımdaki oyukta

    ve midem kasılsaydı
    hamilelik ya da kabızlık gibi
    açıklanabilir bir olaydan ötürü

    anımsamazdım seni

    yahut yeşil peynirden bir ay misali
    nadir görülen uykudan ötürü
    menekşe yaprakları kadar besleyici
    yiyecekten ötürü
    tüm bunlardan ötürü işte

    ve bazı ölümcül çimenli avlularda
    göğün ve ağaç tepelerinin bazı boşluklarında

    bir gelecek kayboldu dün
    kolayca ve yeri doldurulamazca
    bir tenis topu misali alacakaranlıkta

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  10. the applicant

    1.
  11. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    The Applicant

    First, are you our sort of a person?
    Do you wear
    A glass eye, false teeth or a crutch,
    A brace or a hook,
    Rubber breasts or a rubber crotch,

    Stitches to show something's missing? No, no? Then
    How can we give you a thing?
    Stop crying.
    Open your hand.
    Empty? Empty. Here is a hand

    To fill it and willing
    To bring teacups and roll away headaches
    And do whatever you tell it.
    Will you marry it?
    It is guaranteed

    To thumb shut your eyes at the end
    And dissolve of sorrow.
    We make new stock from the salt.
    I notice you are stark naked.
    How about this suit –

    Black and stiff, but not a bad fit.
    Will you marry it?
    It is waterproof, shatterproof, proof
    Against fire and bombs through the roof.
    Believe me, they'll bury you in it.

    Now your head, excuse me, is empty.
    I have the ticket for that.
    Come here, sweetie, out of the closet.
    Well, what do you think of that?
    Naked as paper to start

    But in twenty-five years she'll be silver,
    In fifty, gold.
    A living doll, everywhere you look.
    It can sew, it can cook,
    It can talk, talk, talk.

    It works, there is nothing wrong with it.
    You have a hole, it's a poultice.
    You have an eye, it's an image.
    My boy, it's your last resort.
    Will you marry it, marry it, marry it.
    _____________________________________________
    Aday (Sylvia Plath)
    Öncelikle, bizim türden biri misin?
    Kullanır mısın
    Camdan bir gözü, takma dişleri ya da bir koltuk değneğini,
    Bir teli yahut bir kancayı,
    Kauçuk memeleri ya da kauçuk bir kasığı,

    Bir şeyin eksikliğini göstermek için bir ilmiği? Yok, yok mu? Öyleyse
    Nasıl verebiliriz sana bir şeyi?
    Kes ağlamayı.
    Aç ellerini.
    Boş mu? Boş. Burada işte dolduracağın

    Bir el ve isteklidir
    Çay fincanlarını getirmeye ve başağrıları düzlemeye
    Ve ne söylersen yapmaya.
    Evlenir misin bununla?
    Garantilidir

    Başparmakla kapatmaya gözlerini en nihayetinde
    Ve hüzünden erimeye.
    Yeni bir stok mal yapıyoruz tuzdan.
    Fark ettim büsbütün çıplaksın.
    Ne dersin bu takım elbiseye –

    Siyah ve kaskatı, fakat kötü durmadı üstünde.
    Evlenir misin bununla?
    Suya dayanıklı, yıpranmaya dayanıklı, dayanıklı
    Ateşe ve damı delen bombalara.
    inan bana, defnederler seni bununla.

    Sıra kafanda, kusura bakma, bomboş.
    Fakat bunun çaresi bulunur bende.
    Gel buraya, tatlım, çık dolaptan dışarı.
    Peki, buna ne dersin?
    Kağıt gibi yalın başlarken

    Fakat yirmi-beş yılda bu kadın gümüş olur,
    Ellide, altın.
    Canlı bir oyuncak bebek, nereye baksan.
    Dikiş dikebilir bu, yemek pişirebilir bu,
    Konuşabilir bu, konuşabilir, konuşabilir.

    Çalışabilir bu, bir hatası yoktur bunun.
    Bir deliğin varsa, yara lapasıdır bu.
    Gözün varsa, bir resimdir bu.
    Oğlum, senin son çarendir bu.
    Evlenmek istersen bununla, evlen bununla, evlen bununla.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  12. mirror

    6.
  13. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    MIRROR
    by Sylvia Plath

    I am silver and exact. I have no preconceptions.
    Whatever I see, I swallow immediately.
    Just as it is, unmisted by love or dislike
    I am not cruel, only truthful –
    The eye of a little god, four-cornered.
    Most of the time I meditate on the opposite wall.
    It is pink, with speckles. I have looked at it so long
    I think it is a part of my heart. But it flickers.
    Faces and darkness separate us over and over.

    Now I am a lake. A woman bends over me.
    Searching my reaches for what she really is.
    Then she turns to those liars, the candles or the moon.
    I see her back, and reflect it faithfully
    She rewards me with tears and an agitation of hands.
    I am important to her. She comes and goes.
    Each morning it is her face that replaces the darkness.
    In me she has drowned a young girl, and in me an old woman
    Rises toward her day after day, like a terrible fish.
    __________________________________________________________
    Ayna
    Gümüştenim ve hatasızım. Önyargısızım.
    Gördüğümü anında yutarım.
    Olduğum gibiyim, sevgiyle ya da sevgisizlikle puslanmadım.
    Zalim değilim ben, yalnızca gerçekçiyim –
    Dört köşeli, küçük bir Tanrı gözüyüm.
    Çoğu zaman karşı duvarı düşünürüm.
    Benekleriyle pembedir. Sanırım o denli baktığımdan
    Yüreğimin bir parçasıdır. Fakat çırpınır.
    Yüzler ve karanlık bizi tekrar tekrar ayırır.

    Bir gölüm şimdi ben. Araştırarak
    Kendisi olan ufuklarımı, eğilir üzerime bir kadın.
    Sonra döner o yalancılara, mumlara ya da aya.
    Sırtını görürüm, ve yansıtırım sadık bir şekilde.
    Göz yaşlarıyla ve ellerin tahrikiyle ödüllendirir beni.
    Onun için önemliyim. Gelir ve gider.
    Yüzüdür her sabah karanlığın yerini alan.
    içimde boğdu genç bir kızı, ve korkunç bir balık gibi
    Yaşlı bir kadın doğrulur ona doğru içimde günden güne.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    1 ...
  14. daddy

    6.
  15. Babişko

    Yapmazsın artık,
    Yapmazsın. Bir hapşırık
    Ya da soluk alış benim için cesaret işi.
    Ey yoksul ve beyaz, bir ayak gibi
    içinde otuz yıl yaşadığım siyah papuç.

    Babişko, seni öldürmek zorundaydım.
    Sen kendin öldün, ben zaman bulamadım -
    Mermer misali ağır, bir çanta dolusu Tanrı,
    Tiksinç anıt, tek bir boz tırnaklı,
    Bir Frisco foku kadar endamlı.

    Ve hilkat garibesi Atlas’ta bir kafa
    Akıtır yeşil fasulyeleri maviliklere,
    Güzelim Nauset açıklarındaki sulara.
    Dua ederdim kendine gelesin diye.
    Ach, du.

    Alman dilinde, o Lehistan şehrini
    Ezerek yamyassı etti
    Savaşlar, savaşlar, savaşların merdanesi.
    Fakat o şehrin adı sıradandır.
    Leh dostum diyor ki

    Bir ya da iki düzine vardır.
    Yani asla söyleyemem nereye
    Koyduğunu papucunu, tohumunu,
    Seninle hiç konuşamadım.
    Çeneme saplandı dilim.

    Dikenli tellerin tuzağına saplandı.
    Ich, ich, ich, ich,
    Handiyse konuşamıyordum.
    Her Alman’ı sen sanıyordum.
    Ve o tiksindirici lisan

    Bir lokomotif misali, bir lokomotif gibi
    Çufçuflayarak Dachau’ya, Auschwitz’e,
    Götürüyordu beni Belsen’e, bir Yahudi misali.
    Konuşmaya başladım bir Yahudi gibi.
    Sanırım pekala olabilirim bir Yahudi.

    Tirol’un karları, Viyana’nın berrak birası
    Ne o denli saftır ne de gerçeğin aslı.
    Çingene atalarımla ve tuhaf talihimle
    Ve Taroc iskambil destemle ve Taroc destemle
    Biraz Yahudi olabilirim.

    Hep korktum senden,
    Luftwaffe oluşundan, karmaşık belâgatından.
    Ve o düzgün bıyığından
    Ve o parlak mavi Aryan gözlerinden.
    Panzer-adam, panzer-adam, Hey Sen –

    Tanrı değilsin fakat bir gamalı haçsın
    Öyle karasın ki bütün gökleri boğarsın.
    Bir Faşist’e tapar her kadın,
    iner yüze çizmesi o hayvanın,
    Senin gibi hayvandır yüreği o hayvanın.

    Babişko, durursun karatahtanın önünde,
    Bende bulunan o resminde,
    Ayağın yerine, çenen ikiye ayrıktır
    Ne ki daha az şeytan sayılmazsın, hayır
    Benim kıpkırmızı yüreğimi ısırıp ikiye bölen

    O karanlık adamsın tastamam.
    Seni gömdüklerinde on yaşındaydım.
    Yirmisindeyken ölmeye çalıştım
    Ve geri dönmeye, geriye, sana dönmeye.
    Yapabilir diye düşündüm kemikler bile.

    Ama çıkardılar beni çuvaldan,
    Ve zamkladılar parçalarımı tekrardan.
    Ve anladım ne yapılması gerektiğini.
    Yaptım senin bir modelini.
    Ve raflarla vidalara duyduğu sevgisini

    Kara giysilerde taşıyan Meinkampf bakışlı bir adam.
    Ve dedim ki, yapabilirim, evet.
    Yani babişko, nihayete erdim nihayet.
    Kara telefon kesildi kökünden.
    Kıvrıla kıvrıla geçemez artık sesler.

    Birini öldürmüş olsaydım, öldürürdüm iki kişi–
    Ve bir zaman boyunca kanımı içti,
    Öldürürdüm sen olduğunu söyleyen vampiri.
    Yedi yıl boyunca, eğer bilmek istersen.
    Babişko, artık sırt üstü uzanabilirsin.

    Bir kazık o şişko kara kalbine,
    Ve köylüler hiç sevmedi seni.
    Dans edip tepiniyorlar üzerinde.
    Hep biliyorlardı sen olduğunu.
    Babişko, babişko, bok herif, işim bitti seninle.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy

    'Daddy' şiirini Sylvia Plath'ın sesinden dinlemek için: http://www.youtube.com/watch? v=6hHjctqSBwM
    1 ...
  16. the moon and the yew tree

    2.
  17. child

    29.
  18. Bir Sylvia Plath şiiridir:
    Child
    by Sylvia Plath

    Your clear eye is the one absolutely beautiful thing.
    I want to fill it with color and ducks,
    The zoo of the new

    Whose names you meditate -
    April snowdrop, Indian pipe,
    Little

    Stalk without wrinkle,
    Pool in which images
    Should be grand and classical

    Not this troublous
    Wringing of hands, this dark
    Ceiling without a star
    _______________________________
    Çocuk

    Güzel bir şeydir kesinlikle berrak gözün.
    Renkle ve ördeklerle doldurmak isterim onu,
    Yeni olanın hayvanat bahçesiyle

    Ki tefekküre dalarsın adlarıyla –
    Nisan kardeleni, Kızılderili piposu, (*)
    Dümdüz

    Küçük bitki sapı,
    Muhteşem ve geleneksel tasvirlerde
    Birleşebilir

    Ellerin bu sıkıntılı
    Burulması değil, bu yıldızsız
    Karanlık tavan

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy

    (*)çevirenin notu: “Kızılderili piposu”, “Indian pipe” karşılığı olarak kullanılmıştır. Latince adı 'Monotropa uniflora” olan çiçeği pipo şeklinde beyaz bir bitkidir.
    0 ...
  19. ennui

    2.
  20. Can Sıkıntısı

    Çay yaprakları engelliyor afete davetiye çıkaranları,
    tasarlarlar hiçin bulunduğu gelecekleri;
    çingene ayasının çaprazında ve esnerken kız
    fethedilecek bir varta kalmadığı kehanetinde bulunacak hâlâ.
    Tehlike temelsizdir şimdi: naif şövalye
    bulur modası geçmiş devleri ve adı duyulmamış ejderhaları,
    düpedüz saçmasapan bir şekilde suçlarken
    bezgin prensesler dehşete meyil duyulmasını.

    James’vari korudaki hayvan sıçramayacak asla,
    zorlayarak kahramanın bunalımlı donuk kariyerini;
    ve ilgisiz melekler oynarken Tanrı’nın kozunu,
    canı sıkılmış arena güruhu bir kezcik hevesli görünür,
    tahribat olsun umuduyla, ne ricalar ne de ikramiyeler
    ayartabilecek yazgının anlamsız kapısından hanımı ya da kaplanı.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    1 ...
  21. mad girls love song

    2.
  22. i am vertical

    1.
  23. the night dances

    1.
  24. southern sunrise

    2.
  25. elm

    2.
  26. cut

    4.
  27. barren woman

    1.
  28. winter trees

    1.
  29. tulips

    1.
  30. lady lazarus

    3.
  31. Lazar Hanım

    Yeniden yaptım.
    Her on yılda bir
    Başarıyorum -

    Bir çeşit gezgin tansıktır tenim
    Bir Nazi abajuru gibi parlak,
    Sağ ayağım

    Bir kağıt misali,
    Yüzüm sıradan bir parça
    ince Yahudi keteni.

    Çıkar kundak bezini
    Ey düşmanım.
    Korkutuyor muyum? -

    Evet, evet, Profesör Bey,
    Bu benim,
    inkar edebilir misin

    Burnu, göz deliklerini, büsbütün diş takımını?
    O ekşi soluk kaybolur
    Bir günde.

    Yakında, yakında,
    Bu mezar deliğinin yediği
    Et, bürünecek üstüme yeniden.

    Ve ben gülümseyen kadın.
    Yalnızca otuz yaşındayım.
    Ve bir kedi gibi dokuz canlıyım.

    Bu, Üçüncü Sefer.
    Yok edilecek ne de çok pislik
    Birikmiş on yılda.

    Milyonlarca lif.
    Yer fıstıklarını çıtırdatan o güruh
    itişip kakışıyor görmek için

    Nasıl çözdüklerini elimi ve ayağımı -
    Bu büyük striptiz numarasını.
    Beyefendiler, hanımlar

    Ellerimdir bunlar,
    Diz kapaklarımdır.
    Yalnızca deri ve kemik olabilirim, bir Japon olabilirim,

    Her ne isem, gene de aynı kadınım ben.
    ilk keresinde on yaşındaydım.
    Bir kazaydı.

    ikinci keresinde kararlıydım
    işi bitirmeye ve geri dönmemeye.
    Sallanıp duruyordum

    Kapalı midye kabuğumda.
    Çağırıp durmaları gerekliydi
    Ve yapışkan inciler misali sökmeleri üstümdeki kurtçukları.

    Ölmek
    Bir sanattır, diğer her şey gibi.
    Üstüme yoktur bu konuda.

    Öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
    Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
    Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.

    Bir hücrede ölebilmek yeterince kolaydır.
    Orada ölebilmek ve kalabilmek yeterince kolay.
    O teatral

    Geri dönüş gün ortasında
    Aynı yere, aynı yüze, aynı kaba
    Eğlenen haykırışa:

    ”Bir mucize! ”
    Beni bitiren budur işte.
    Bir fiyatı vardır oysa

    Yara izlerimi görmenin, bir fiyatı
    Tıkır tıkır çalışan
    Yüreğimi işitmenin-

    Ve bir fiyatı vardır, yüksek bir fiyatı
    Bir sözcüğün, bir dokunuşun,
    Ya da bir parça kanın,

    Ya da bir parça saçımın ya da giysimin.
    Ah, ah, Doktor Bey,
    işte böyle, benim Düşman Efendim.

    Ben sizin eserinizim,
    Değerli olan şeyinizim
    Saf altından bir bebeğim,

    Eriyip, bir feryada yapışıyorum.
    Dönüyorum ve yanıyorum.
    Sanmayın ki yüksek kaygılarınızı küçümsüyorum.

    Kül, kül
    Savurup karıştırdığınız
    Ettir, kemiktir, başka şey yok orada -

    Bir parça sabun,
    Bir alyans,
    Bir altın dolgu.

    Benim Tanrı Efendim, Şeytan Efendim,
    Sakının,
    Sakının.

    Kızıl saçlarımla
    Doğrulurum yeniden külden.
    Ve erkekleri solurcasına yerim.

    (23-29 Ekim 1962)

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    1 ...
  32. lorelei

    10.
  33. mushrooms

    1.
  34. nick and the candlestick

    1.
  35. the rival

    2.
  36. sheep in fog

    1.
  37. the stones

    2.
  38. crossing the water

    2.
  39. the couriers

    1.
  40. stillborn

    32.
  41. Bir Sylvia Plath şiiridir:

    Stillborn
    by Sylvia Plath

    These poems do not live: it's a sad diagnosis.
    They grew their toes and fingers well enough,
    Their little foreheads bulged with concentration.
    If they missed out on walking about like people
    It wasn't for any lack of mother-love.

    O I cannot explain what happened to them!
    They are proper in shape and number and every part.
    They sit so nicely in the pickling fluid!
    They smile and smile and smile at me.
    And still the lungs won't fill and the heart won't start.

    They are not pigs, they are not even fish,
    Though they have a piggy and a fishy air -
    It would be better if they were alive, and that's what they were.
    But they are dead, and their mother near dead with distraction,
    And they stupidly stare and do not speak of her.
    ______________________________________________________

    Ölü Doğmuş

    Yaşamaz bu şiirler: hüzünlüdür bu teşhis.
    Yeterince büyütmüşler ayak ve el parmaklarını,
    Yoğunlaşmaktan şişmiştir küçük alınları.
    Dolanıp dururken yitmişlerse insanlar gibi
    Görmediklerinden değil anne sevgisini.

    Ah açıklayamıyorum onlara ne olduğunu!
    Biçimleri ve sayıları ve bütün parçalarıyla uygunlar.
    Salamura sıvısında öyle hoş otururlar!
    Gülümseler bana ve gülümserler ve gülümserler.
    Fakat gene de dolmayacak ciğerleri ve atmayacak yürekleri.

    Domuz değiller, balık bile değiller,
    Kendilerinde bir domuzun ve bir balığın edası olsa da –
    Yaşasalardı daha iyi olurdu, ve bunun için vardılar.
    Fakat ölüler şimdi, ve anneleri ölüme yakındır umutsuzlukla,
    Ve aptalca bakıp dururlar ve konuşmazlar anneleri hakkında.

    Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
    Çeviren: ismail Haydar Aksoy
    0 ...
  42. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük