100 tl lik faturanızda ort. 56 tl elektrik bedeli diğerleri vergi,fon, dağıtım bedeli gibi 44 lira bedel ödenir. yıllık 4500 kwh ve üzeri kullanan her abone tedarikçi firmasını değiştirme hakkına sahiptir. yani aylık 133 tl ve üstü gelen her fatura farklı bir tedarikçiye geçerek daha indirimli elektrik kullanabilir. ilgilenenler mesaj kutumu yeşillendirebilir.
iran dan aldığımız doğalgaz karşılığı, altın verdiğimizi ve bunu da bir kamu bankası üzerinden yaptığımızı zaten nisan ayında A.B.D. nin bankayı kara listeye almak istemesinden biliyorduk.
Rüşvet operasyonun elbette ki bir amerika ayağı var. Zenginleştirilmiş uranyumla atom bombası yapmayı hedefleyen ve açıkça amerika yı kendine hedef edinen ülke olan iran a karşı amerika kendince ambargolar oluşturuyor. Siz burada ya iranla amerikaya rağmen ticarete devam edersiniz ve A.B.D. nin , AB ülkeleri nin tıpkı iran a yaptığı gibi ambargo koyulmasına göz yumarsınız ya da iranla çalışmaz diğer ülkelerle ticaretinizi genişletirsiniz. Oysa ki biz 3. seçenek olarak el altından iranla doğalgaz- altın alış verişine girdi.
Tabi ki iranla ticaret ilişkilerimiz genişletilmeli ama bunu yasal zeminlere oturtmanın bir yolu bulunmalı ya da yaptığın alış-verişi daha iyi kamufle etmelisin. Yoksa karşında aklını aptal yerine koyabileceğin bir halk yok.
Gel gelelim işin rüşvet ve yolsuzluk boyutuna.
Şimdi efendim bu aradaki gaz- altın ticaretini iranlı genç bir iş adamı yürütüyor. tabi bu işler yasal olarak yapabilmesi için de - ki geçtiğimiz yıllarda moskova da 150 milyon dolarlarını kaptırdılar kaçakçılıktan- bazı bakanlıklardan ve bankalardan yardım alması gerekli. Misalen bu sene belki haberlerden hatırlayacağınız üzere Atatürk Hava alanında uçakta yakalanan 1.2 tonluk altın. Bu altınlar yakalanıp mühürleniyor ama genç iranlı arkadaş bazı siyasi görevlilere ve onların oğullarına , bürokratlara rüşvet vererek mührü açtırıyor. "Altın"ı da doğal taş olarak gümrükten geçirip uçağı tekrar teslim alıyor. Bu şekilde yapılan onlarca ticarete siyasi ve yakın oğulları aracılık ederek rüşvet aldığı iddia ediliyor.
işin imar kısmı ile ilgili zaten özellikle istanbul da yaşıyorsanız biraz kafanızı kaldırıp bir kaç ilçe gezin ve hangi binaların ne kadar kat olduğu kaç paraya satıldığını, diğer müteahhit ve vatandaşların binalarının kaç kat olduğunu filan baksanız bile anlarsınız.
Tabi burada da siyasi görevliler ve oğulları işin içerisinde. imar ı olmayan yerlerin nasıl bir anda imara açıldığı gibi işler...
Son olarak para kaşılığında ülke vatandaşlığı yapma , tarihi eserleri yabancılara yasa dışı olarak satma ve istanbul da bir belediye nin sit alanı yerleri imara açması ve marmaraya zarar verecek şekilde raporlanmış bir arsa da inşaat izninin verilmesi iddiaları.
Yani operasyon 3+1. 3 tane ayrı ayrı ama belki bağlantılarda olabilecek bir operasyon ve ek olarak dışarıdan özellikle iranla ticaret kısmı ile ilgilenilen dış operasyon. Ee cemaat neresinde bunun. Cemaat işin her yerinde.
Bugün itibariyle pratik ve reel değerlendirmeler ile bakıldığında, sınır komşuları, orta doğu ülkeleri, ABülkeleri ve Asya ülkeleri ile ilişkileri hem siyaset hem bazı ülkelerle de ekonomik anlamda kötü yönetiliyor. Bu kötü yönetimin en büyük sebebi ise tutarlılık, orta vadeli ve anlık değerlendirme analizlerinin iyi yapılamaması.
Irak devlet başkan yardımcısını Tarık Haşimi ülke de barındırılarak şuan ki mevcut yönetim olan Maliki ile ilişkilerimiz çok kötü. Bu durum hem sınır güvenliğimize hem ekonomik genişlememize engel teşkil ediyor. Bugün Irakta çalışmaya gden bir çok Türk firmasına ve çalışanlarına çeşitli zorluklar yaşatıldığını, pasaport işlemlerinde geciktirmeler yapıldığını biliyoruz.
Suriye konusu en açık tabirle bu hükumetin yaptığı en büyük dangalaklıklardan birisi. 3 yıl önce ikili ilişkiler devlet başkanlarınız bodrumda beraber tatil yaparken şuan savaş çığırtkanlığı yapmak ve bölgede ki muhalefeti desteklemek en basit tabirle "düşünememektir".
Şöyle ki,
Bugün Esadın halkını katlediyor diye müdahale istiyorsanız, diktatör diye müdahale istiyorsanız o zaman Ömer el beşir ile yaptığınız görüşmenin ne olduğu, Esad ın 3 yıl önce de diktatör olduğu, yakın ilişkiler kurmaya çalıştığınız Özbekistan başkanının da bir diktatör olduğu karşınıza çıkartılır. işte o zaman samimiyetiniz daha da önemlisi saygınlığınız azalır ve azalıyorda.
işin muhalif grupları destekleme boyutu ise daha feci sonuçlar doğurabilir. Bugün desteklediğiniz radikal dinci terörist gruplar * her geçen gün güney sınırınıza daha da yerleşmekte ve sizin sınırlarınızdan istediği gibi geçebiliyor. Yarın bitecek olan suriye iç savaşında bu grupların kontrolünü Türkiye nasıl sağlayacak? Bu sorunun cevabını bilmeyen yegane kişi sayın Davutoğlu dur bence. Şuan da bile ellerinde kimyasal silahlar olan bu gruplar, sadece kendi mezhebinden değil diye adam , kadın , çocuk öldüren bu gruplar yarın hizbullahgibi 10 sene önce ki HSBC bombalaması gibi ülkemizde terör olaylarına devam edebilirler.
Mısır konusunda hatta daha genel bi başlık olan arap baharı konusunda hükümet kendisini 1.5 yıl öncesine kadar gayet başarılı görüyordu. Hatta kendilerini U.S.A ile beraber bu projenin yöneticisi olarak atadılar. Fakat bugün olanların hiçte bekledikleri gibi olmadığı çok açık. Bölgede istikrar sağlanamadığı gibi 3 yıl öncesine göre daha da karıştı. Son Mısır darbesi ile beraber Türkiye nin Mısır ile ilişkileri diplomatik seviye de neredeyse durdu ve işin daha vahim tarafı kendi ülkesinde yapılan eylemlerde hükumetin tavırlarını eleştirenlere tahammülü olmayanlar bugün Mısır iş içlerine karışacak düzeye geldiler. Mısır özellikle Osmanlıdan sonra Arapların ağabeyi konumuna geldi. Mısır da hakim ilişkiler kuramamamız demek bölge coğrafyasında büyük bir boşlukta durmamızı sağlar. Mısırda halkın darbeden önce Mursiyi istememesi , AKP nin bu istekleri görmeyip sadece darbe oldu "tüh size , bi daha sizle konuşmam" politikası hiçbir işe yaramadığı gibi gelecekte askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik anlamda da Türkiye nin aleyhine olacaktır.
Dünya dış ilişkilerinde elbette ki Amerika , Rusya , Almanya ,ingiltere Hatta artık Çin gibi önemli ülkeler gözetilerek icra edilmeli. Lakin Emperyalist düzenin savaş çığırtkanlığını yapmak ülkenize sadece kan ve göz yaşı getirir. Derin strateji bu ülkelerin karşısında "diklenmeden dik durmayı" gerektirir. Kendi politik konumunuzu çok iyi konumlandırmadan ve ülkelerle ilişkilerinde "ya herro ya merro" zihniyetiyle bi yere varılmadığı çok açık.
Demirören ailesinin eline geçmesiyle yayın çizgisini hükümete yakın olmaktan çok hükümet için çalışır durumuna geçirmiş gazete. Doğan grubundayken de bi farkı olmasa da en azından yazarları istedikleri konuda yazabiliyordu.Hasan Cemal in kovulması, Derya Sazak ın görevden alınması ve son olarak Can Dündar ın kovulmasıyla beraber basında ki baskının bir örneği oldular. Muhalif yazan bir kaç kalemi kalsada gazetecileri kendi çıkarlarına harcamalarından ve can dündar ın kovulması yüzünden 2002 yılından beri aktif olarak her gün okuduğum gazeteyi takip etmeyi bırakıyorum. Hee çok umurlarında olacağını sanmıyorum, bütün gazeteyi satsalar ne olur ki. Beyoğlunda yapılan bir avm nin kaçak katından daha mı değerli...
ikisinin de son yaşanan gezi parkı eylemlerinde orada bulunan kitleyi iyi anlamama gibi bir sorunları var. mhp zaten bu tür olaylara tamamen bölücü olarak baktığından her zaman ki gibi soğuk ve basmakalıp düşünceler içerisinde. chp ise ak parti karşıtlığı ile bu eylemlere destek olmak istedi ama orada bulunan biz eylemciler buna pek rağbet göstermeyince uzaktan ama ilgilenen pozisyonunu korudu. lakin gene çözüm üretme aşamasında , ifade etme aşamasında yaratıcı fikirlerini sunamadı. her ne kadar eylemlere milletvekili bazında destek olsalarda, kritik zamanlarda, polisin şiddet uyguladığı zamanlarda daha yaratıcı fikirler sunabilirdi. Türkiye de ilk defa yaşanan bu olaylara bütün siyasal muktedirler ve muhalefetler kısaca bâb-ı ali teknolojik yenilikleri anlama, y kuşağını tanıma konusunda çok zayıf kaldı. artık 70 lerin devletçi toplumundan çok, bireysel özgürlükçü gençler var. tam bu noktada mhp çok eksik , chp gençlerle ama genç yönetimsiz, akp ise kendine siyasal miğferler aramakta ama kutuplaşmış toplumda her ne kadar kendilerine kısa vadede yandaş bulsalar da uzun vadede bireysel özgürlük, sınırsız bilgi zenginliği daha cazip hale gelecek ve en nihayetinde her birey topumda kendine göre özerk olacaktır. * tabi burada sorun özgürlük isteyen kitlelerin kalifiyesi. eylemlerde bulunanları her ne kadar 90 kuşağı densede eylemcilerin yaş ortalaması 28. yani daha çok 80 lerde doğmuş, internet çağı önce bilgiyi tartışarak ,araştırarak ve internet dışı kaynaklardan okuyarak almış bir nesil var. bu durum kendi bilgilerini belki daha sağlam yapmaz ama daha şüpheci ve araştırmacı yapar. 90 kuşağı ise internetten gördüğü her şeye inanan bir nesil. orada bulunan bir çok eylemci dahi siyasal parti görüşü olmasa da gelme motivasyonları "atatürk düşmanlığı yapanların karşısında durma" , "tc kaldırılıyor" gibi siyaasl fikir ve bilgilerden çok tepkisel olaylardı. tabi konulara genel olarak hakim çok değerli arkadaşlarda var. ama men nihayetinde bilinçli, bilinçsiz herkesin tek arzuladığı özgürlüktü. bu yüzden bu kadar katı çizgileri olan chp ve mhp kendilerini muhakkak basma kalıplardan kurtarmalı. ak parti kanadı da ise gençlere ulaşma çabasında daha yoğun bir çaba var. liberalle liberal, solcu ile solcu sağcı ile sağcı oluyor ama temelde hem bir fikrin muhafazakarlığın vermiş olduğu baskı mevcut. toplumun her kesiminden oy alma sebeplerinden biri bu. lakin akp her ne kadar gençlere ulaşsa da chp ve mhp kadar hatta onlardan biraz daha fazla özgürlük kısıtlamaları yapan bir parti.
Son olarak chp ve mhp iktidar olabilmek için siyasi propagandalarını , tabularını radikal şekilde değiştirmek zorundalar. ilk zamanlar çekirdek seçmen kaybı korkusu olsada bu son gezi parkı olayları çok net bir şekilde değişim isteğinin, özgürlük isteğinin insanları bir araya getirebildiği. kısa vadede bu hareketin çok sonucu olmasa da uzun vadede teknolojinin yaygınlaşması ile daha çok farklı insan bir araya gelecektir. ve son olarak umarım bütün siyasal partilerin çevre politikalarını yeniden gözden geçirir ve özellikle belediye bazından daha çok yeşil daha az imar uygulamasına, şehir planlamacı lığında doğa faktörüne daha çok yer verirler.
Evet eylemlerin yoğunluğu, direnişe desteğimiz derken anca fırsatım oldu. gerçi yaklaşık 1 senedir çok yazamıyorum sözlüğe ya neyse o başka konu...
Olay, ak partinin toplumun her olayını en ince ayrıntısına kadar dizayn etme, iktidarı elinde bulundurma sarhoşluğunun 11 yıllık bir tepkisi sonucu başladı. Evet yıllar sonra yaşarsam eğer kendi evlatlarıma söyleyeceğim ilk cümle bu. Taksim yaklaşık 6 aydır bir yayalaştırma projesi içersinde idi. Meydanın içinde ki araç trafiği yerin altına alınacaktı ve insanlar daha rahat hareket edebilecekti. Projeye başlandıktan sonra (ki bence çok acele ve gene oradaki insanları fikri alınmadan bi gece de "hop" diye başlandı) taksim in yanında , harbiye tarafına doğru bulunan gezi parkına da bir proje yapılmak istendi. Daha önce Osmanlı devletinde kışla olarak kullanılan , 30 mart olaylarında zarar gören 1918 yılında fransız şirketine satılan daha sonra cumhuriyet in ilk zamanlarında geri alınıp, kışlanın yıkılmasıyla gezi parkı yapılan yeşillik alana tekrar kışla projesi altında avm ve lüks konut yapılmak istendi. çok uzun yıllardır ülke nin yeşili , tarihi eserleri için mücadele eden insanlar bu projeye karşı çıktı. fakat ne bugun eyleme katılanlar ne katılmayanlar tarafından pek önemsenmedi. Daha önce yıkılan bir çok tarihi bina (emek sineması, beyoğlu tarihi taşarı v.b. maalesef bir çok olay) ormanlık yeşil alanlarda(acarkent villaları, akdenizde otel yapımı için kesilen ağaçlar, hesler için yok olan doğa) olduğu gibi insanların ilgisizliğinden en fazla yıkar yaparlar ya kim ne diyecek tepkisinden öte gidemedi. Doğasına ve yeşiline sahip çıkan, taksim de yeni bir avm istemeyen , özellikle taksimde çalışan , yaşayan, sahiplenen kitle (ki başlangıçta dışarıdan da destek alsada sayıca çok azlardı) belediye nin yol çalışmaları için sökmeye çalıştığı ağaçları kurtarmak adına park ın içine kamplar kurup işçilerin çalışmasını engelledi ve orada kalmaya başladı. ilk günler orada bulunan gruplar şarkılar söyleyerek, kitap okuyarak, slogan atarak, ağaçları sökmek isteyen insanların önüne geçerek karşı durdu. Sonrasında polis sabah ın 5 inde orantısız şiddet kullanarak insanlara gaz bombaları atarak, çadırlarını yakarak çok sert bir şekilde müdahale etti. Tabi bu durum sosyal medya da çok büyük bir yankı uyandırdı. Oradaki eylemcilere yapılan haksızlık bir duyarlılığa dönüştü ve binlerce inan taksime bu insanlara yardıma geldi. Bu duyarlılık karşısında polis in tavtı maalesef gene müdahale oldu. Öyle ki insanlar atılan gaz kapsülleri yüzünden yaralandı, boğulma tehlikesi yaşadı, şiddete mağruz kaldı. Oraya Bunun sonucunda maalesef bazı yerlerde eylemcilerde sert tepki vermek durumunda kaldı. Oraya kesinlikle taş atma, yolda ateş yakma, araçlara zarar verme gibi niyeti olmayan insanlar dahi bir anlık öfke patlamalarıyla olaylara sert cevapllar verdi. Tabi bu sertliği bilerek yapmak isteyenler sadece provakatörler değil canı yandığı için galeyana gelenler, ergenliğinden yapanlar da oldu. Ama orada bu taşkınlıkları yapanlar ( ki asla bir yağma yada camiyi talan etme yada bütün heryeri yakıp yıkma gibi değildi ama yinede olaması tercih edilen zararlardı) oradaki büyük grubun sadece çok küçük bir parçasıydı. Genel hava özgürlükçü barışçıl , birbirine dayanışma ruhu içersinde lan öğretmeni, doktoru, tıp öğrencisi, emeklisi,işçiisi , memuru, öğrencisi, işsizi, patronu, akp li, chp li,bdp li, mhp li, tkp li, ödp li, partisi olmayanı, kürt ü, türk ü, ermenisi, müslümanı , ateist i, desit i, yani her kesimden az ya da çok insan bulabileceğiniz bilinçli bir kalabalık, örgütlü bir halk vardı. gezi parkıyla başlayan eylem tepkiyle beraber bir dayanışmaya bazen gereksiz de olsa öfkeye ama en nihayetinde hep dayanışmaya doğru yol aldı ve alıyor. Aslında iktidar, medya , muhalefet açısında da bir çok söylenmesi gerekilen şeyler var ama onlar başka bir zaman itina ile tekrar yazılacak.
"Siyasi suçlarla ilgili olarak değil ama terör ve ölüme sebebiyet verme kapsamında idamı tartışmak elbette mümkün olabilir."
Başbakan recep tayyip erdoğan ın yaklaşık 5 ay önce verdiği demeç. Şimdi buradan idam edeceğim insanlarla niye görüşüyorsun, bu barış süreci ne saçmalık diyenlerden değilim. Barış için elbette ki her ne kadar terör örgütü de olsa müzakere şiddete kıyasla en önemli etmen. Yıllardır verilen fiziki savaş en nihayetinde bir sonuç vermediği çok açık. Eğer olacaksa barış sürecinin birinci yolu müzakere olmalıdır. Dünyada -ingiltereira görüşmeleri gibi- bunun bazı örnekleri mevcut. Fakat pkk yı son günlerde özellikle gösterildiği gibi ezilmiş kürt haklarının savunucu bir örgüt olarak görmek yanlış olur. pkk tamımıyla bir suç örgütü yani terör örgütüdür. Uyuşturucu, organ ve insan kaçakçılığı, haraç gibi bir çok bağlantısı olan bu örgütün * yarın barış olacak ümidiyle faaliyetlerine son vermesini beklemek cahillik derecesinde saflık olur.
Şimdi bu girizgahtan sonra esas büyük resimlere bakalım. israil, büyük marmara baskını sonucu beklenen özürü geçen hafta en nihayetinde diledi. Türkiye nin bu olayda ki becerisizlikliği, gemiyi hiç bir koruma olmadan oraya göndermesi ayrıca tartışılması geren konular olsa da israil bu konuda büyük bir hatası yadsınamaz. Özür herkesin bilindiği gibi a.b.d. başakanı obama nın ziyareti sırasında bizzat obama aracılığı ile oldu. peki israil yaklaşık 2 yıl aradan sonra neden şimdi özür diledi? bilindiği gibi her devlet ulusal çıkarları olmadan hiç bir şey den taviz vermez.eğer bir vatan hainliği yoksaRecep tayyip erdoğanın eş başkanıyım dediği büyük orta doğu projesi sözüm ona demokrasi projesi son 2 yılda büyük petrol zengini orta doğu ülkelerinde geçekleşti. tabi Amerika ile sıcak ilişkileri olan suudi arabistan ve katar gibi ülkeler hariç. bölgede iki önemli güç kaldı. biri suriye biri iran. recep tayip erdoğan ın 2 sene önce ki kardeşi şimdi düşmanı esad* lı suriyede olanlar zaten malum. - bu arada 3-4 sene öncede kaddafi de dostumuzdu, ankarada çadırına ziyaret yapıyorduk o da gitti, hüsnü mübarek te öyle, bunların tesadüf olduğunu düşünmek fazla mı komploculuk olur acaba- bölgede ki en büyük güç olarak iran kalıyor. hem israil i tehtid açısından hem petrol piyasası açısından hem de elinde ki nükleer güç açısından. tabi iran a, son yıllarda ırak , afganistan, libya gibi ülkelere yapılan müdahalelerin yapılması çok güç. kaldı ki bu ülkelerde bile hala tam olarak kontrol ele geçirilmiş değil. çünkü iran hem daha disiplinli hem ekonomik olarak daha güçlü hem araplardan farklı olarak daha milliyetçi güçlü bir devlet. rusya nın ve çin in de iran a olan desteği düşünüldüğünde olası bir iran operasyonu fiziki olarak çok zorlaşıyor. şimdi tabi buraya kadar anlatıyoruz ama iran a müdahale olacağını nereden biliyorsun be adam diyenler olabilir. bunun için orta doğu da yaşanan gelişmelere , son obama gezisine bakarsak bir savaş çıkma olasılığının payı çok büyük. gel gelelim türkiyemize. böyle olası bir operasyonda türkiye nin hem coğrafi hem lojistik desteği çok önemli. amerikalılar ırak savaşından kuzeyden kara desteği vermediğimiz için bize ne kadar kızdıklarını hatırlarsınız. (bkz: türk askerinin kafasına çuval geçirilmesi) özellikle amerika, türkiye nin desteği olmadan böyle operasyonu düşünemiyor bile. tabi bunun için türk hükümetinin desteğini alması lazım. bunun için atılacak ilk adımın daha bir kaç aya kadar önce idamı konuşan sonra pkkve bdplilere ateş püsküren başbakanın öcalan ı muhatap alarak ateşkes ilan etmesini sağlamaktı. şimdi komplo teorsi üretildiği düşünülebilir fakat her nasılsa yıllardır kendi kafalarına göre ses çıkartan amerikan yanlısı ırak kürt liderleri** bi anda pkk ve bdp ile görüşüp süreci destekliyor. ardından israil hem de ülke çıkarları olmadan kürdanını bile kırmayan israil kendi onurunu kırarak bizden özür diliyor. --tabi tekrar belirtiyim ne israil in özür dilemesine ne ateşkes sürecine karşı değilim, amacım geniş resimleri değerlendirmeye çalışmak-
peki bütün bunları sonu nereye varacak? gayet açık olan bir durum var ki olası iran savaşında pkk terör örgütünün sınırdışına çekilmesi, türkiyenin lojistik olarak savaşa destek vermesi, suriye de esad güçlerinin savaşı kaybetmesi hem iran hem abd açısından son derece olumlu senaryolar. bu sebeple türkiye çok önemli bi aktör. hem suriye hem iran konusunda kilit noktada. burada bakmamız gerek acaba kullanılıyor muyuz sonucu. dün kardeşimiz dediğimiz ülke ile bugün düşman, dün savaştığımız pkk ile bugün sınırdışına çıkartığımız din kardeşiyiz. ırak la ameirkan hükümetinin arasının açıldığını biliyoruz. rusya ve iranın da amerika ve nato tarafından ülkemize kurulan askeri füze savunma sistemlerini vurmakla tehdit ettiğini biliyoruz. en önemlisi iran a askeri müdahaleye hazırlanan bizim düşmanımız israil bizden özür diliyor. ve bizim hükümetimizde pkk ile ateşkesi getirdiğini, israile özür dilettiğini, esad a karşı dur dediği için kendini başarılı sayıyor. acaba bütün bunlar bir başarı mı? yoksa savaşa çekilmek istenen türkiye ye yapılan komplike stratejiler mi? bu kadar değişken bir coğrafya da süreçleri nasıl değerlendirmeliyiz.
son olarak gelecekte beklediklerimi yazmak istiyorum. israil, iran a yıl sonuna kadar bir müdahale yapma girişiminde bulunacağını düşünüyorum. burada iki sonuç var. biri türkiye bu sürece nasıl destek verecek. eğer türkiye destek vermezse pkk ile ateşkesin bozuluacağını düşünüyorum. eğer türkiye destek verirse önce suriye - ki suriye kafasını kaldıracak dumuda olmasa da yine de tamamıyla yok olması daha çok işlerine gelir- sonra iran a müdahale edilir- ki israil özürden hemen sonra suriye sınırını bombalaması manidar- tabi hükümet bu sureci tıpkı ırak savaşına verdiği destek gibi desteklemek istese de hem önümüzde ki seçimler hem de halktan olan çekincesi ile uzak durabilir. ama türkiye nin aleyhte yapacağı her hareket kendisine terör olarak geri döneceğini düşünüyorum. hem de her zamankinden daha güçlü...
son olarak unutulmamalı ki savaş çok korkunç bir şey. hele ki şuan için iran a yapılacak savaş felaket sonuçlara neden olabilir. önce ırak şimdi suriyede olanlar çok açık. kaldı ki iran hepsineden daha güçlü ve arkasında rusya ve çin gibi ülkelerin destekleri var. türkiye değişen dünyada tarafını iyi seçebilmeli, hükümet burnu havadanlığı ve koltuk hırslarını bir kenara bırakıp olayları iyi sezebilmeli. çok açık ki türkiye savaşa destek versede vermese de savaşta en ağır yaraları alacak. abd güdümlü politikar bizi sadece amerikanın istediği çıkarlar gerçekleşene kadar korur daha sonra yine baş başa kalır daha büyük sorunlarla uğraşırız. bu hep böyle oldu bundan sonra da böyle olacak.
bugun yarışan kars lı çoban, 3 kız çocuğu okutan amcanın bizlere bir şeyler öğrettiği bir yarışma günü oldu.bilgi, birikim, aslında bizim göremediğimiz, bakamadığımız yerlerdeymiş. bugün bunu gördük. az önce 60.000 TL de iken çekini alıp ayrıldı. ayrılırken ki şu iki cümlesi çok önemliydi : "yukarıda bekleyenlere daha fazla mani olmayayım"
ayrıca kenan bey in "buralara kadar gelmeyi bekliyor muydunuz" sorusuna verdiği " evet bekliyordum" cevabı da ayrıca bir öz güveni temsil ediyor. Bu amcamız bizlere ön yargının ne kadar yanıltıcı olduğunu gösterdi. aslında iki şeyi gösterdi bize; biri yukarıda , biri aşağıda, biri gizli , biri açık...
Kenan ışık: bu parayla kaç koyun alırsınız?
Amca: hiç
Kenan ışık: Neden alamazsınız?
Amca: Ben 5 öğrenci okutuyorum bu para onlara gidecek
Kenan ışık:yani koyun almak öğrenci okutmaya yetmiyor mu?
Amcam: Yetmiyor bazen, 2012 de yetmedi mesela, bir çok hayvancı battı!
evet bu da amcanın verdiği aslında gizli mesajdı gecenin. hani diyorlar ya ekonomi çok iyi diye gezinen hansel ve gretelciler. ekonomi sağa sola avmyapmakla iyi olmaz.
Diyelim eviniz 4. katta, kargo bilin ki büyük bir ihtimal eve gelmez. kapıdan not asıp giderler. Sorduğunuzda geldik evde yoktunuz derler. Piyasa da ki en pahalı kargo şirketlerinden biri ayrıca.(Ptt kargo bi gün geç gider ama en azından ucuz gider)
Ayrıca burada çalışacaklara bir kaç sözüm var. Maaşınızı sigortada her daim düşük gösterilir. Çalıştığınız onca fazla mesai ( ki bazen gece 10 bile bulabilir) parasını alamazsınız. ik da diye rezil bir kurumları var ki hele hiç bir işe yaramadan , sadece ukala bir tavırla ay sonu maaş alırlar. Sözü özü uzk durulması gerekilen bir firma, ne kullanın , ne de çalışın
Uğur Mumcu 1974 yılında şöyle diyor Suçlular ve Güçlüler başlıklı yapıtında: ''Siz hiç 'fikir suçu' sanığı AP'li, DP'li, CGP'li, MHP'li gördünüz mü? 'Fikir suçu' işlemek için insanda bir parça 'fikir' olması gerekmez mi? Boşuna mı kitap düşmanlığı yapar bunlar! (um:ag vakfı yay, 1996)*
az önce samsun da ki yağmur olayların da ki durumdan dolayı istifa ettiğini açıklayan samsun belediyesi başkanı. Ehuheh yok lan şaka işini yapmadı diye türkiye de kim istifa etmiş.
ivedilikle kendi teşkilat yapılanmalarında yeni bir örgüt modeli oluşturmaları gerekiyor. bugün haberlere konu olan olay bile bu teşkilatın ne kadar güvenden uzak olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Kontrolsüz şekilde gelişen güçleri, adalat kurumunun dahi ötesine geçen kendilerine olan güvenleri bir şekilde frenlenmeli, Polis in asli görevi asayişi sağlamaktır, suçun cezasını vermek değil.
Gaziantep te yaptıları dört bir taraf programında, seyircilerinin kendisine yaptığı tepkiyi kendi savunduğu hayat görüşü hoşgörüsünde karşılayamamış kişi. Orada bulunan seyirciler kendilerine yanlış gelen bir görüşe sesli olarak tepki vermeleri son derece normal kaldı ki kendisi seyirciyi tahrik edercesine oradaki insanlara "bindirilmiş kıtalar" yapıştırmasını yaptı. Tabi oradaki seyircinin neleri alkışladıkları ya da nagehan alçının orada seyircinin gazına nasıl geldiği ayrı bir tartışma ola da kendisinin sürekli bahsettiği demokratik yaşamın gerekliliği anlyaşına uygun olmayan bir şekilde gelen tepkileri yargılaması, küçümsemesi kendi samimiyetini zedelemiş oldu.
"Başbakan Yardımcısı Arınç, Anayasayı, içtüzüğü biliyorsanız grup toplantısını parlamento dışında yapamazsınız dedi.
Sayın Arınça daha 9 ay önce, 30 Haziran 2011 tarihinde, partisinin grup toplantısının AKP Genel Merkezinde yapıldığını hatırlatmak isterim."
Yukarıda ki yazı Can Dündar ın 27 mart 2012 tarihli yazısından bir alıntıdır. Yorumsuz.
yani olaylara bakış açısı, entelektüel birikimi, gazetecilik etiğini ne ölçüde kalemine yansıtabildiği, iktidar yandaşlığı yapıp yapmadığını tartışılabiliriz ama tartışılmayacak tek şey karşısında ki insanı kesinlikle dinlememesi ve sürekli karşı tarafın lafına müdahalede bulunması, keşke biri bu hanımefendiye sürekli müdahalede bulunmak yerine gerekli yerlerde karşısında ki konuşmacının söylediklerini not alarak kendi söylemlerini karşısına iletmesini söylese.
bi de bu aralar enver aysevere karşı çok büyük bir insanlık suçu işlemekte. işlemekte diyorum çünkü, kendi görüşünü kabul etmek uğruna karşı tarafın etnik kimliğini alenen ortaya çıkarıp bu kimliği üzerinden onu bir konu hakknda yaftalamakta. Sürekli liberal ,özgürlükçü olduğunu söylüyor kendileri ama hala bu konuda bir özür duyamadığım gibi her programda da bu tavrını üstü kapalı devam ettirmekte.
hani tutuyorum kendimi hep olumsuz eleştiri yapmıyım dedikçe olay üstüne olay . bugün yaptığı açıklamalar gene samiyetsiz , vizyondan uzak konuşmalardı.
şimdi ne demiş bir bakalım.
(bkz: muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi ak parti)
Hem muhafazakar olup hem bu kadar ülkenin değerlerini dejenere etmek ancak bu iktidarın başarısı olabilirdi zaten. Haydarpaşa garını yakın, beyoğlunun taşlarını değiştirin, alış-veriş merkezi yapın, baraj yapıcam diye antik eserlerin yıkılmasına göz yumun, imar için ormanlık alanların yakılmasına izin verecek yasalar hazırlayın, cami alanı dediğiniz yerlere inşaat yapın,hes yapıcam diye yeşil alanları mahvedin, ülkede tarım bile yapılamaz olsun, kurban bayramı için bile hayvanı dışarıdan ithal edelim , kent merkezlerin de ki eski binaları yıkıp yerlerine kendi müteahhitlerinize avm yaptırın ondan sonra biz muhafazakar bir partiyiz diyin.
içeride tutuklu onlarca gazeteci var sayın başbakan bunlara terör suçlusu diyorsunuz. ya sadece suçunu bilmediği için bile yatan onlarca , sadece telefon rehberinde birinin ismi olduğu için yatan insanlar, gazeteciler var. hadi onları geçtim parasız eğitim istiyoruz diye pankart açan "çocuklar" 16 ay içeride yattı. bu da mı terör. Sonra Paul Auster bizim ülkemize demokratik değil diyince kız bi de adama "gelsen ne olur gelmesen ne olur" de. Ancak türkiye gibi günde 8 saat televizyon izleyip internete giren , eğitim seviyesi düşük insanların seçtiği bir ülkenin başbakanı bu ülkede böyle bir yazara böyle bir laf edebilir en hafif tabirle.
Bugün kü açıklamalarının bir diğeride dindar nesil yetiştiricez ve 12 eylül 2010 sonrası yargıyı temizledik beyanatı. Bu yargıyı temizleme fethullah gülenin bir konuşmasında da belirttiği gibi hakim satın alınarak mı oldu acaba. Bir de şu mesele var ki türkiye de 1950 li yıllardan beri seçilen hükümet iktidarları büyük bir çoğunluğu tayyip erdoğanın da belirttiği gibi muhafazakar demokrat parti kimliğine sahipti. Demokrat parti, adalet partisi, Anap, Doğru yol, Ak parti bunların hepsi aynı görüşte olan partiler. Hatta bugün ak parti de siyaset yapan bir çok insan geçmişte bu partilerde siyaset yaptı .Ülke yaklaşık 60 yıldır bu iktidarlar tarafından yönetilmekte ama ne hikmetse sayın erdoğan hala 1930 chp yönetimini eleştirmekte. 60 yıldır sen ve senin gibiler bu ülkeyi yönetti ama ne saf bi halkım var ki takımı gibi tuttuğu bu partileri sürekli iktidara getiriyor ama hepte şikayet ediyor. Aslında hangi partinin gelmesi meselesinden ziyade iktidara hesap sorma meselesi ama şimdi dünyada bu kadar çok televizyon izleyip, internete giren sağlıklı bilinçli halkım için bunların yapmak hep fuzuli meşgale.
Türkiye de ki "adaletli yargı" sisteminin en güzel örneği. ayrıca eskişehir iktisadi ve ticari bilimler mezunu anayasa mahkemesi başkanı olması sebebiyle de ilginç biri.**
Bu zat-ı muhterem ecevit hükümeti dönemimde çıkan kanun hükmünde karanamelere * anayasa mahkemesinde ret oyu kullanmış. tabi bu khkları o denem anayasaya iptali için refah partisi yolladı. gene aynı zat-ı muhterem ak parti hükümetince çıkarılan khklerle ilgili yasayı bu sefer ne hikmetse evet oyu ile anayasa mahkemesi komisyonundan geçirdi. Acaba bazen diyorum bu muhafazakar kesimde 10 yılda bir değişmek adet mi oluyor. Gerçi değişim gelişim yönünde olursa iyi bir şeydir. kaldı ki adı muhafazakar olup bu kadar çok değişmek ne kadar ilginç. hani biz artık değiştik gömleğimizi değiştirdik diyip sonra yine değişmedik biz aynıyız diyenlere hitaben.
Şimdi burada liyakat, adalet, dik duruş, bağımsızlık gibi kavramlardan dem vurup bu konu üzerinden uzunca bir eleştiri yapıcam ama maalesef artık bir muhatap bulamaz olduk güzel ve bahtsız ülkemde.
6. sezon 19. bölümde annenin kim olabileceğine dair bir ipucu olabilir. gerçi bu dizi annenin kim olduğunu öğrenmemizden daha farklı bir dizi ama yine de söyleyelim.
şimdi efendim bu 6*19. bölümde barney babası ile tanışıyor. babası ailesini anlatırken bir kızının üniversitede okuduğunu söylüyor. henüz bu üvey kız kardeşle tanışmadık. ted in anne ile üniversiteden bir bağlantısı olduğunu zaten biliyorduk. ayrıca barney nin düğününde tanıştıklarınıda biliyoruz. bence en muhtemel sonuç annenin barney stinson in üvey kız kardeşi olması. zaten eski bölümlerde barney in ted in kız kardeşine filan asılmalarını göstermeleri bu yüzdendi bence. bi de barney in düğününde tanışmalarıya bir tanıdığı veya akrabası olduğu için olabilir ki bu benim teorimi kanıtlar ya gelinin bir davetlisi olabilir yada tamamen tesadüf eseri orada bulunabilir. zaten 1. bölümden beri hikayenin hep ted in barney stinsonla tanışması ile ted anne ile tanışma hikayesini anlatıyordu. düğün günüde barney stinson ın kız kardeşi düğüne gelir ve ted ile tanışırlar. bence en muhtemel senaryo bu.
--tamamamen bir değerlendirme yazısı, bu saldırıda ölmüş olanların yakınlarının başı sağ olsun--
bunlar pkk nın kaçakçısı demek doğru olsa bile bu bombardımanda ölen insanlar en nihayetinde kendi geçimlerini de sağlıyordu hani bizler büyük şehirlerde iş bile bulamazken. genelkurmay açısından eksik istihbarat sonucu gerçekleşmiş bir durum. bi hata ya da kasıt var ise derhal araştırılmalı. fakat bazı hususları da unutmamak gerek ki böylesine operasyonların sürdüğü bir ortamda pkk nın bu kadar kayıp verdiği bir durumda askeri istihbaratın yada karar mercilerinin tam sınır geçişi sırasında kış vakti (böylegeye askeri birlik sevk edilmesi zorluğu açısından ) anlık hava saldırısı düzenlemesi normal sayılabilir. tabi hiç bir durumda insanların ölümü normal olamaz.
işin iktidar tarafından değerlendirilmesi ise hatırlarsanız bir kaç ay önce ak parti hükümeti dersimolaylarından sorumlu tutuğu chp adına özürler diliyor o dönem chp si için bu dönem chpsini eleştiriyordu. Ki bu durum tarihimizle yüzleşmek için iyi bir başlangıçtı ve aynı zamanda da değerlendirme açısından eksikti. lakin şimdi ki durumda aynı eleştiriyi aynı tutumu başbakan erdoğan kendine yapacak mı yoksa yine her zaman ki gibi kendi yaptığı davranışlarının sorumluluğunu ergen çocukları gibi başkasına mı bindirecek.
mustafa altıoklar ın çektiği bu akşam ki bölümde aksiyon sahneleriyle dikkat çeken dizi. gerek arkadan gelen telsiz sesleri gerek arabaları sahnelerde olan uzak çekimler çuk diye oturmuş. velhasılıkelam bira ile güzel izlenen dizi.
türkiye de ki ikiyüzlü adalet sisteminin en güzel örneğini bugünlerde tekrar görüyoruz. Şike iddianamesinde zanlı olarak geçen gümüşdağ dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezerken diğer zanlılar 4-5 ay süresince cezaevinde tutuklu olarak tutuldular. üstelik bu kişi tff de görevli yönetici. yani savcının federasyona gönderdiği her türlü bilgi ve belgeye ulaşma imkanı ve buna göre bir savunma ya da delili karartma durumu var iken dışarıda. acaba bu kişinin emine erdoğan ın yeğeni olması sebebi ile ilişkilendirsek çok mu komplocu olacak! gerçi bu kişinin genel kariyeri de ben de bazı soru işaretleri bıraktı ama yok yok bizim işgüzarlığımız bunlar. yoksa ne alaka emine hanımın yeğeni de dışarıda tutulmaması filan. laf işte...
Başbakan tarafından alenen delinmiş yasa. zaten başbakanın ameliyatının neden bu kadar gizli yapıldığını hiç anlamamıştım ama bugün öğrenildi ki kendi çıkardığı yasayı çiğnediğinin ortaya çıkmaması içinmiş. Şimdi efendim nasıl delinmiş bu yasa anlatayım.
Bilindiği gibi ta gün yasası ile artık doktorlar gün içersin de belli bir saate kadar çalışıp daha sonra kendi özel hastahanelerine ya da özel muayenelerine gidiyorlardı. bu durum kötü yanı doktorun hastasını kendi çalıştığı özel yere davet ederek orada tedavi edip daha yüksek ücret almasını sağlıyordu. tabi bu açıdan yasa buna son vererek doktorların ya tamamen özel ya da tamamen devlette çalışmalarını sağlayacak tam gün yasasını çıkardı. şimdi buraya kadar olan her şey normal ve gayet iyi olmuş gibi ama yasa bütünü ile incelendiğinde önemli sorunlara yol açacağı, açtığı da aşikar. bu yasa ile artık doktorların baktığı hasta kadar ücretlendirme yapılıyor yani performans değerleme sistemi. bu bankacılık yada otomotiv üretim sistemi gibi sektör için ideal olabilir ama doktorlar için yanlış bir sistem. süper mario oyunu değil ki bu doktor kurtardığı can kadar bonus alsın. bir hasta ile ne kadar ilgilenlmesi gerekiyorsa o kadar ilgilenmeli. yaptıları eylemler her ne kadar ses getirmese de bu yasa ile üniversite hocalarının büyük bir kısmının rahatsız olduğunu zaten biliyoruz.
bu yasanın iyi veya kötü tarafı ile ilgili konuşulacak çok şey var ama başbakanın hiçe saydığı kısma gelirek, malum başbakan bu günlerde ameliyat oldu. ameliyatı marmara tıp fakültesinin uygulama hastanesi olan pendik eğitim araştırma hastanesinde yaptırdı. operasyonu gerçekleştiren doktorun ismi prof. dr. dursun buğra. Bu hocamız bu yasa yüzünden üniversitedeki işinden ayrılıp daha doğrusu emekli olup özel sektöre geçmiş. özel sektörde çalıştığı halde kamu hastaneinde başbakanın ameliyatını gerçekleştirmiş. yani yasa bizzat oluşturulan kişi tarafından delinmiş çünkü bu yasa ile bu ameliyat yapılamaz. ayrıca madem bu yasa ile her hastanın doktora extra para vermesini engellemeye çalıştınız, her doktor herkesin hakkı dediniz madem niye kamu hastanesinde ki herhangi bir doktorda yaptırmadınız. demek ki neymiş bu hoca kamu da çalışırken randevu alıp hastalığımız tadavi ettirme şansım varken şimdi sadece sayın başbakan gibi özelden çağırtırıp parasını vererek olmam gerekiyormuş. tabi bunun için de başbakan kadar para kazanmam gerekiyormuş. demmek ki neymiş sadece iyi bir vatandaş olursak şirinleri göre biliyormuşuz.
belkide gelen israilli ekip bir kişinin kurtarılmasına sebep olacak
belkide o kişi bir çocuk olacak
belkide o kişi okuyup adam olacak ülkeyi yönetecek, en ölümcül hastalıklara çare olacak keşifler yapacak
belkide Türkiye de barışı sağlacayacak fikirler ortaya koyacak.
Ama hayır söz konusu bir cana yardım etmek bile olsa ırkçılık, faşistlik, cehalet her zaman engel.
O teklifi ret edilmesinden sorumlu olanlar, bre cahiller neyin politikası bu? neyin mücadelesi? Hangi canın daha az değerli olduğu fikrinin sonucudur bu?
Kemal kılıçdaroğlu tarafından bugün açıklağı deniz feneri davasında ki köstebek olarak iddia edilen bakan. Kılıçdaroğluna cevap olarak yaptığı açıklamanın bir kısmı aynen şöyle:
"devam etmekte olan bir soruşturmayla ilgili yorum ve değerlendirmede bulunmak suçtur. masum insanları suçlu ilan etmek, onur ve haysiyetleriyle oynamak hem suçtur hem ahlak yoksunluğudur. gizli olan soruşturma dosyasından bilgiler aktarmak, sızdırılan bilgileri henüz doğruluğu bilinmeden ve avukatların dahi bilgisi olmadan kamuoyuyla paylaşmak hukuk ihlalidir."
Ee peki sayın bakanım madem devam eden gizli duruşmada belgelerin sızdırılması ahlak yoksunluğu ve kanun dışı bir olaysa devam etmekte olan ergenekon, şike soruşturması, balyoz davası gii devam etmekte hatta bazılarının iddanamesi dahi hazırlanmdan basının belli kesimlerince (taraf, sabah, habervatan,habervaktim) ortaya çıkarılan belgeleri, konuşma kayıtları neydi? Madem bu kadar erdem sahibi diniz o zaman nenden bunları gündeme getirmediniz.
48. uluslararası antalya altın portakal film festivali yaptığı konuşma ile kimi tarafından çok eleştirilmiş kimi tarafından kahraman ilan edilmiş, ne zaman televizyonda görsem sima olarak atatürkü anımsatan iyi bir oyuncu rutkay aziz.
2 gündür genel tepkilere bakıyorum gene bi kutuplaşma gene bi olayı muhalefet iktidar eksenine kaydırma çabası içeresinde insanlar.bel altı vurmaya çalışan genel görüş ifadesi vay efendim sarhoşmuş, vay efendim dandik sitcom oyuncusu, banka reklamında oynayan çakma devrimci, ppk sempatizanı v.s. yahu adamın oyunculuğu, hangi reklamda oynadığı, ne içtiği seni ne alakadar eder bre deyyus, söyledikleriyle ilgilen. anlattıkları, ülkemizde yaşananlar doğru mu? doğru. gerisi kendi özelini, kariyerini ilgilendirir. hem bu nasıl bir zihniyettir ki kendine rutkay azizi eleştirme hakkı bulur. sen sırf hükümeti eleştirdi diye yerin dibine sokmaya çalıştığın adamın gösterdiği cesaretin kaçta kaçını yapabilirsin. belkide artık bir çok tv dizisi dahil oyunculuk anlamında iş alamayacak, aldırmayacaklar. bu ülkede açıkça iktidarı eleştiren gazetecilerin, iş adamlarının sonun ne olduğu biliyoruz. zaten rte dahi kendisi alehinde haber yapan tuncay özkan ın nasıl içeride olduğu , inan kıraç ın nasıl bir risk e girdiğini, parasız eğitim pankartı açan gençlerin 19 ay içeride tutulduğunu açıkça gösteriyor. bu şartlarda dahi böyle bi cesareti göstermesi mi sizleri korkutuyor. asla alışık olmadığınız bu cesaret mi bütün kompleksiniz.
gelelim söylediği lafların içeriğine anlatılmak istenilene. bir aydının ya da her ne diyorsak adı-sıfatı önemli değil, ülke deki demokrasi eksikliğine , yargının siyasal iktidarlar tarafından manipüle edilmesine , ekonomideki haksız gelir dağılımı adaletsizliğine dem vurması insanları nasıl bu kadar rahatsız edebilir ki. bu ülkede adalet,şidet gören sığınma hakkı isteyen kadınlar savcılar tarafından tekrar kuzu kuzu katil kocalarının yanlarına gönderilmiyor mu, 14 yaşındaki kıza tecavüz edenlere en hafif şekilde cezalandırılmaya çalışılmıyor mu, iddianamesi hazırlanan gizli dosyalar bazı gazetelere sızdırılmıyor mu , iktidarın seçtiği blok listeler atamalarda seçilmiyor mu ve daha nice olaylar. bugün yeni mezun üniversite mezunu bi gencin iş bulabileceği en önemli alan bankalarda iş giriş ücreti ortalama olarak 700 lira değil mi. bugün bi metrobüse biniş bileti dahi 2,5lira benzin , doğlgaz, iletişim vergilerini dünyada en fazla ödeyen toplumlardan biri değil miyiz. adaletsiz kalkınmayı eleştirmesi şimdi çok mu yanlış. nedir zorunuza giden hakkınızın aranması mı?
bi de her ak partiyi eleştireni aynı kefede değerlendirip ulusalcı solcu saçmasını artık kullanmayın, kullandırtmayın. bu ülkenin gerçek aydınları her koşulda her zaman faşist iktidarları eleştirmiştir bir parti propagandası yapma amacı olmaksızın. sizin düşündüğünüzün aksine her ak parti karşısındaki görüşte olanlar, akşam bi yerde toplanıp rakı içip "yaşasın chp kahrolsun ak parti" diye gizli ayinler düzenlemiyorlar. cehaletin olduğu yerde karanlık vardır , karanlıkta her renk birbirine benzer aynılaşır. her ak partiyi eleştirenlerin aynı kefeye konması tam bu karanlıktan ortaya çıkmakta. farklılıkların olmasına dahi yer yoktur bu karanlıkta. bu yüzdendir ki aslında sözü doğru olan herkesi basitleştirme çabası için hep aynı yaftaları yapıştırmak.
rutkay aziz 48. uluslararası antalya altın portakal film festivali konuşması ile bir duruş sergilemiştir. bu duruş onu ne iyi bir oyuncu ne kötü bir oyuncu yapar zaten hayatlarında 2 kere dahi tiyatroya gitmemiş kalabalıklardan oluşan bir toplumun bir oyuncunun oyunculuğunu eleştirmeye çalışması da ayrıca saçmadır. beğeniriz-beğenmeyiz, yerine bulur- yersiz buluruz lakin günümüz türkiyesin de böyle bir konuşma yapabilmeme başarısı dahi taktire şayandır. kaldı ki söylediğin lafların içeriği hakikatlardan ibarettir. şimdi birazda ne anlatmaya çalıştığını algılayıp biraz da bunun üstüne kafa patlatalım