eğer sakız çiğnenmesinden rahatsız oluyorsan mutlaka dibinde meydana gelen durumdur.
istenmeyen ot misali bugünlerde (yaklaşık 2 aydır) ne zaman otobüse binsem arkamdaki ister yaşlı bir teyze olsun, ister üniformalı bir zabıta amca, isterse kokoş bir genç kız, yada apaçi bir delikanlı hepsinin ortak yanı şap şap sakız çiğnemesi oluyor. bazen otururken iyice bakıyorum ağzında sakız var mı diye ama ben oturur oturmaz o kişi kalkıyor yerine yukarıda bahsettiğim kişi kombinasyonlarından biri oturuyor ve benim için yol senfonisi başlıyor, şap şap şap...
not: haftada üç veya dört kere istanbul'da karşıya geçiyorum ve ağırlıklı olarak 500T' ye biniyorum. umarım çektiğim azabı bir nebze olsun size de hissettirebilmişimdir (çektirebilmişimdir)*.
hayatımda hiç bira içmedim, hatta alkollü bir şey içmedim. geçen yıl ülker shopta gördüm ve bu da neymiş diye aldığım içecektir. tadı başta çok enterasan gelmesine rağmen içtikçe güzel gelmeye başlamıştır.
içinde alkol olmadığı sürece de din açısından da sorun olduğunu düşünmüyorum. öyle olsaydı içine alkol koyuyorlar diye ne çikolata yenirdi, ne de üzüm suyu veya elma suyu içilirdi.
pc versiyonunda eğer bilgisayarı kapatırken zamanı durdurmazsanız balıklar büyümeye devam eden oyundur.
balık satak için reklam yapabiliyormuşuz ama hala nereden reklam veriliyor ben bulamadım.
geceye başlarken en acısız intihar yöntemlerini araştırırken buldum kendimi. eğer birini deneyip de başarılı olursam yanarım yanarım da kendimi gerçekleştiremeden göçüp gittiğime yanarım*
kendime not: 24 yıldır gerçekleşmemişsin de 3 günden medet mi umuyorsun?
ortaokuldayken ödevim olan kitaptı. o dönem kitaplarla pek alakadar olmadığm için kitabın adını da aklımda düzgün tutmayı becerememiştim ve bir kırtasiyeye girip "kiralık roman var mı?" diye sormuştum. tabii ki satıcı şaşkın sadece nasıl yani demekle yetindi. ben dediğimden o kadar eminim ki kitabın adı dedim ve çıktım*.
güzel bir kitaptı, ancak ayrıntılarını hatırlamıyorum. ancak cumhuriyet dönemindeki kuşak çatışmalarının şu anki kuşak çatışmalarına göre ne kadar çetin olduğunu hatırlıyorum. o çatışmaların yanında şu an yaşananlar şakalaşma gibi kalır.
doktor depresyonda olduğumu tescilledi diye bütün gün yatıyorum* hiç bir şey yapmıyorum. odamın fotoğrafını göndersem atın bu pasaklıyı sözlükten bu kişiyle aynı ortamda yazamam dersiniz*.
tramvaya yetişememek veya tramvayın söz konusu kişiyi almadan yoluna devam etmesi.
bu olayı yaşayan kişiye önerim "sen yürü, sen tramvaydan önce varır onu beklersin".
filmi birkaç hafta önce izlememe rağmen sanırım bilincim alt merkezinde henüz* yeni hazmetmiş ve bana garip bir rüya hazırlamış.
bazı adamlar vardı rüyamda büyük bir otel yapmak istiyorlar ancak tutup tutmayacağını bilmedikleri için piyasa araştırması yapmaya karar veriyorlar. daha sonra oteli hazırlayıp rüyaya yatıyorlar ve kendi bilinçaltı insanlarını müşteri olarak otele çekmeye çalışıyorlar. nasıl bir bilinçaltları varsa bilinçaltı insanlarımın karma karışık, her milletten insan vardı. neyse bende müşterisi oluyorum bu otelin otelde kalmaya başlıyorum*. büyük salona yemeğe indiğimde hatta bir arapla biraz laflıyoruz*.
sonrasını pek hatırlamamakla birlikte uyanıyorum, ama hala sorguluyorum kim gerçek ben mi onlar mı? yoksa bu yaşadığım hayat birinin bilinç altı mı*?
Suzanne Collins'in açlık oyunlarının devamı olarak yazdığı, serinin ikinci kitabıdır.
serinin birinci kitabı bu kitabın yanında sönük kalmış, yazar çok iyi bir iş çıkarmıştır. birinci kitap için kitabın arkasında yorum yapan yazarlar olmasa bu kadar tutmazdı deniliyrdu ama artık suzanne collins kimi okuyun ben çok beğendim derse ben onu okumayı düşünüyorum.
kullanıldığı zaman eski günlerdeki gibi duyan kişiyi etkilemeyen deyimlerdir.
örneğin; sudan ucuz deyimi artık etkileyici değildir çünkü su artık ucuz değildir. gün geçtikçe su kaynakları azalmaktadır zira.
herkesin sıkıldığı ve anlatımı güçlü olan kitaptır. zaten herkesin sıkılmasının nedeni de anlatımın güçlü olmasındandır, zira bella'nın dilinden bella2nın yaşadığı bunalım o kadar iyi aktarılmıştır ki edward gelene kadar tüm okurlar bunalmıştır. sanki edward bella'yı değil hepimizi tüm okuyanları bırakmıştır. terk edilmek zor olsa gerek.