şu saat olmuş acıkmışım, işlerim yolunda gitmemiş, sinirliyim. bir de pencereden rüzgar estikçe çikolata kokusu geliyor. midem koşarak ülker fabrikasına gidecek.
bu gece, "biri vardı, sever gibi yapıp kandırdı. biri vardı ateşi yüreğimde yangındı. biri vardı kalbinde güzü bahar sandırdı. ona sorsam ben yokum ama bende biri vardı." sözleriyle bir aydınlanma yaşatmış gruptur.
yılbaşına gingerbread'siz girilmez. tarifi veriyorum.
malzemeler:
200g tereyağı
160g esmer şeker
1 çay bardağı keçiboynuzu pekmezi
1tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı taze zencefil rendesi
1çay kaşığı ucuyla dövülmüş karanfil
1/2 çay kaşığı karabiiber-yenibahar
1 yumurta
Kabartmatozu
500gram un
Yapılışı:
-Oda sıcaklığındaki tereyağı şeker ve pekmez ile karıştırılır yumurta ve baharatlar eklenir karıştırılır tüm malzemeler sevgi eklenerek yorulur dolapta 10 dakika bekletilip iki yağlı kağıt arasında merdaneyle açılır şekil verilir 200°’de on 12 dakika arasında pişirilir.
bonappetit ahali
1.erken uyunup erken uyanılacak.
2.sabah aç karna vitaminleri alınacak, kahvaltı yapılacak, besmele çekilip evden çıkılacak.
3.terapiye başlanılacak.
4.umut her zaman vardır denip yolumuzu aydın tutmaya çalışılacak.
5.en çok kendimizi seveceğiz.
günaydın sözlük. kırlangıç kolyeme kavuştum. küçük bir hediye. hep boynumda kalması temennileri, sanki acılarıma umut sürülmüş gibi, artık gün hep aydın olacak der gibi..
o not, ekmek ve sütle başlanmış kahvaltıların sıcaklığı gibi, omzuma bırakılmış bir hırka gibi. ilelebet hafızamda saklamak istediğim..
bugün cümlelerimi tamamlayamıyorum. bitiremiyorum.
ya bunu neden gömdünüz ki şimdi? ben radyoda sevdiğim şarkıya denk gelince hâlâ mutlu oluyorum. biri benim için radyoya bağlanıp sevdiğim şarkıyı istese aşırılar aşırısı sevinir özel hissederdim.
hem nostaljik hem romantik. her şeyi böyle ezmeyin.
sözlüğe yeni geldim. kim bu queen ravenna demekten kendimi alamazken bir de queen ravenna'nın kedisi çıktı karşıma. hayır yarın sabah 6.30 da uyanmayacak olsam stalk'un dibine vurayım. ama ne uyuyabiliyorum ne de stalk a gücüm var. anca bu entry yi girerim. o kadar. sevgiler.
diyet boş bir beslenme biçimidir arkadaşlar. başarılı olanını görmedi bu gözler. mühim olan beslenme biçimi haline getirmek.
bir de tatlı krizlerini az kalorili meyvelerle vs geçiştirmeye çalışmayın. canınız neyi çekiyorsa kararında yiyin ve pişmanlık duymayın, aman diyeti bozdum bundan sonra ucu kaçtı deyip de salmayın. ege mutfağı (otlu börekler -gözlemeler hariç) en sağlıklı beslenme şeklidir. 27 yıllık egeliyim bir gün bile zeytinyağlı yemekler beni pişman etmedi.
yaşasın ege otları yaşasın zeytinyağlı yemekler ve yaşasın yoğurtlu mezeler.
sabah uyandığı için üzülür mü insan? üzülürmüş. keşke ölmüş olsaydım bu yatakta. dünyanın acı yol ayrımlarına, ayrılık tercihlerine maruz kalmaz her şey benim için bitmiş olurdu. yaşamsal faaliyetlerimi yerine getirdiğim her an sadece biraz daha batıyorum yerin dibine. nasıl bu kadar iradesiz bir insan haline geldim. gözüm nasıl bu kadar kör oldu, nasıl bu kadar duyarsızlaştım, bencilleştim. yaşadığım her andan utanç duyuyorum. yaşadığım dakikalardan hiç bu kadar pişmanlık duymamıştım. içimdeki sesleri susturamıyorum, yanlışlarımı yüzüme yüzüme vuruyor. acıması, merhameti yok o seslerin. düşüncelerim başka yaptıklarım bambaşka.
tek çıkış yolu var. nasıl yapacağım allahım nolur biraz güç ver.
Bugün 8 aralık. Tüm gece uykuya dalamamış, her gece mutlulukla yattığım yatak sanki dünyanın en rahatsız yatağıymış gibi dönüp durmuş, bazı anlar tavandan bana bakan kahverengi gözlerin acı bakışlarıyla savaştım. Gözümden akan yaşa aldırmadım, sabretmem, sabretmemiz lazım. Her gecenin bir sabahı var. Her karanlığın aydınlığa çıktığı bir ânı var. Ben sevdiğimleyim. Hayallerimiz bir gün gerçek olur belki.
seninle ben, birbirimize hediyeydik. beklentisiz, "bunu görünce bana seni hatırlattı." diyerek alınmış, basit ama kalplerimizi dolduran, içimizi kıpırdatan, kırmızı, janjanlı kağıtlara sarılmış beklenmedik hediyeler gibiydik. hayatıma birden girivermiş, kalbimdeki üçlü koltuğa gelip kuruluvermiştin. belki şımarıklıktan, belki zaruriyetten bizi birbirimize bağlayan kırmızı ip defalarca koptu. her seferinde birleştirmeyi başardık, düğümledik. birbirimize sevgimiz kördüğüm oldu, bendeki kördüğüm ne yapsan çözülmeyecek. çözülmesini de isteyeceğimi zannetmiyorum.
ben küçük hediyen. kırmızı, janjanlı paket biraz hırpalandı. ama içindeki kalp her zaman senindi. senin olmaya devam edecek.
ben gamzenin çukurunda olacağım. en sevdiğim yerde. hayalî fotoğrafın zihnimde dönüp duran bir film karesi gibi kazılı. kahverengi gözlerinde kendimi kaybettiğim adam. seni hep seveceğim.
sevmek başlı başına ihtiyaç teşkil eden bir eylem. bir insanoğlunu sevmek için pek çok sebep bulunabilir. adını hatırlamadığım bir film ya da dizi sahnesinde adam, kadına "neden ben?" diye soruyordu. kadın da "çünkü sen ekmeğin kenarlarını kesiyorsun." diyordu. gündelik hayatta, karşındaki insanın hayatını kolaylaştırmak için bir aksiyon almak sevmek için yeterli oluyor bazen. çok güzel/yakışıklı, çok zengin, nicelik yönünden çokluğa sahip olması da gerekmiyor aslında. kalbinizin sevmek için onu seçmesi için bir gerekçeye ya da nedene ihtiyaç yoktur aşkta. sadece seversiniz.
sevildiğini bilmenin yanında bunu hissetmek ise bulutların üzerine taşır sizi. ya da sırt üstü denize uzanmış gibi hissettirir. hafiflemiş..
çok sevdim. kalbim, senin kalbinde yer bulduğu için çok mutlu.
meslek hayatına başladığım günden beri daha uç ne görebilirim ne yaşayabilirim dedikçe ucu bucağı olmadığını her gün yaşatarak öğreten meslek değil yaşam biçimidir.