ufakcık cocuk arkadaşlarına yaşına, masumiyetine yakışmayacak küfürler etmiş haliyle arkadaşları şikayet etmişler ve ders çıkışı öğretmeni etrafta kimseler yokken bi sohbet ayarlamıştır. çocuga oğlum baban bu hareketlerini duysa çok üzülür oğlunun arkadaşlarıyla iyi geçinen birisi olması daha hoş bir durum değil midir der. aldığı cevap: babam öldü benim öğretmenim.
sınıfın sevimli cadılarından birine ayaküstü dün neden gelmedin kız sen bir sürü konu öğrendik bak gibisinden takılır öğretmeni çocuk öğretmenin annemle babamın yanına gittim dün gelemedim der. sığır öğretmen durumu çakmaz kızım ne iş yapar ki senin baban şehir dışında mı deyince kız cevap verir: hapishanede öğretmenim 5 senesi var daha görüşmeye götürdü annem beni.
öğrencisinin bu durumlarından haberdar olmayan hoca olur mu diye kızmış olabilirsiniz ama ücretli öğretmenlik yaptığı bir meb okulunda tecrübe etmiştir bu olayları ve sonrasında kimseye özel konuşmalarında dahi bu soruları sormaya cesaret edememiştir. yüzlerce öğrenci yüzlerce ev, yaşam hikayeleri. yardım etmek amacıyla bile olsa bu soruları bu ufaklıkların muhattabı etmeyin sayın öğretmenlerim. sonrasında o sevimli gözlerden dökülen iki damla yaş sizi pişman etmeye yetecektir.
inancı gereği akşamın belli bi saatine kadar sigara içmeyen insanların olduğu bi caddede sigaramı içerken ben huzursuz olurdum. bana huzursuzluk veren şey nedir diye sorguladığımda çevremdeki insanlara duyduğum saygı, sevgidir herhalde diye açıklayabiliyorum. daha evrensel bakarsam olaya amerika da yaşasam ve komşumun yan bahçede domuz eti pişirdiğini görsem ikramını nazikce reddeder oturup da ona domuzun ne kadar pis bilmem ne olduğunu anlatmaya çalışıp adamın yediği yemekten alacağı zevkin içine etmeye çalışmazdım. insanın dini inanışını geçtim içindeki ahlak yasasına dahi uymadığını düşündüğüm durumdur. evrensel ahlak yasalarından bahsedilebilir mi derseniz de oldu hayvanlar gibi yaşayalım ozaman aq diyebiliyorum.
Gandhi, Dostoyevski, Newton, Descartes, Platon, Kant, Einstein, Tolstoy, Bacon, Lamarck, Edison, Hipokrat, Thales, Herakleitos bir gün mahalle kahvesinde çaylarını yudumlarken bir yandan da foton dalga boyutlu mu yoksa parçacık boyutlu mu falan gibisinden cahil cahil sohbet etmektedirler.
cahilliğinden sual olunmaz yaşlı Tolstoy anlamadığı meselelerden sıkılıp konuyu değiştirmek istercesine Ancak Tanrıya inandığım zaman yaşadığım anladım. der.
gözler ona çevrildiği anda kahvehanenin kapısı açılır ve içeri kutsal bilgi kaynağı vb. bir sözlükte yazar olduğu bakışlarından anlaşılan bir alim girerek hepsini göt eden çıkışını yapar:
-siz görmediğiniz şeye nasıl inanırsınız olum mal mısınız?
göt olan ahali adamın ilmi karşısında kuracak tek cümle dahi bulamaz, çaresizce:
-hocam ne güzel dedin bak boktan yaşamlarımızı bir anda anlamlandırdın. (eski alışkanlıklarından bir anda sıyrılamayıp düşük IQlarının da etkisiyle)
allah senden razı olsun diyerekten teşekkür ederler bilge kişiye.
sözlükçü alim şekersiz çayını yudumlarken cahil insanlarla muhattap olmadan yaşayacağı ütopik bir ülkenin hayaline dalmıştır yine.
not: yanlış anlaşılmalar olayların hikayeleştirilerek basitleştirilmesini zorunlu kılmıştır.
ayrıca inanma fiilinin yersizliğini idrak etmiş ama konuyla ilgili ilk büyük felsefi eserini en az 52 dilde insanlığa sunup onları derin uykudan kaldırmak yerine troll işi sik gibi başlıkların bolca bulunduğu kıçıkırık bi sözlükte sığ girdilerle ifade etme yolunu seçmiş aydınlarımızı(!) hayli rahatsız etmiş tiptir.
PLATON, IMMANUEL KANT, ALBERT EINSTEIN, DESCARTES gibi nice filozof ve bilimadamının boktan bir çağın aydın olmayı geçtim ortalama bi kültür seviyesine bile ulaşamamış dahilerince(!) bir başlık altında toplanabilmesine dahi olanak sağlayan önermedir.
görmediği allah a inanan tiplerden biri olarak durumumu gördüğü allah a inanan tiplerden daha hoş buluyor allah a inanmayan tiplerin de inanç meselesini bu kadar kurcalamasını daha saçma buluyorum. görmediğim bir yaratıcının olduğuna inanıyorum dedim zaten sorgulamak istiyorsan beni inançkelimesinin etimolojisinden başlayabilirsin aslında.
üç günlük yaşanmışlıkla beraber 9. sınıf fizik, 9. sınıf felsefe, 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri deneyimi ile sorgulamaya kalkınca komik olabilecek olan iddiadır.
not: kıçı kırık bir kuantum teorisyeni bile aklını alabilecek önermeler çıkarabiliyorken "zaman" hakkında, zaman-madde-gelecek hakkında ahkam keserken dikkatli olalım.
önce adama sorarlar gelecek nedir onu bi anlat sen bakalım diye.
haram olan bir şeye değildir demenin şirk ile bir tutulduğu söylenir. bu yüzden böyle konularda net ifadeler kullanırken iki kez düşünmek gerekir.
kendi naciz fikrim en azından mekruh olduğudur.
(bkz: sigarayı bırakmış olmanın verdiği aşırı bilmiş hava)
hala başımın belasıdır. ikinci öğretimden iki ev arkadaşı edinip beş sene aynı evi paylaşınca örgün olan ben bile hala kendime gelemedim onların allah yardımcısı olsun.
en az açan kadar cahil insanlarca dillendirilen hadiseler. etkileri klavye başında atarlı ergenler tarafından kelebek etkisiyle katlanarak artmaktadır.
olaya şöyle baksak;
binlerce taraftar var ve binlerce insanın olduğu her yerde aksaklık saçmalıklar çıkar. bunu genellemek olaya bi kimlik vermek ete kemiğe büründürmektir. şimdi sen burada bana shalke atkısından söz edersen ben de sana NFVAS atkısından bahsederek seni suçlayamam. çünkü bilirim ki dostlarımın da içinde olduğu bi taraftar grubu içinde elbet oruspu evlatları da olacaktır.
internetten önce takımlar arası saygısızlık bu derece değildi arkadaşlar. birileri yine aynı bokları yiyordu ama ruhun duymuyordu. rakip takım atkısı açmalar, bayrağı sallamalar gerçekten ezikliktir onda hemfikiriz ama bunun capsi nerde capsi diye dolanmalar, facebook twitter bilmem nerelerde bunları kullanarak kutuplaşmayı körüklemeler cahilliktir.
drogbalı, sneijderli kadro kurmuşsun yıllardır hasret kaldığın bir hava yakalamışsın camianda. ligde ezeli rakiplerin kendi sorunlarıyla boğuşmakta. şampiyonlar ligindeki takibin bile sakatlık şu bu derdinde. bırak bilmem ne stadında bi kaç adam ne yapmış dillendirmeyi. bırak harbi bi vatana ihanet suçu varmış gibi alınganlık göstermeyi. tadını çıkar az havanın. hamit en azından almanyada bildiğimiz hamit gibi oynar mı falan bunları dert et naçiz tavsiyem.
çok ilgimi çeken konularda bile kitabı elime alıp beğenip ikinci kez bi türlü buluşamıyorum diyenlerin sorunu büyük ihtimalle kitapla ilgili değildir hayatının bir çok alanında savurgan, disiplinsiz, azimsiz olmalarıdır. örneğin zamanını değerlendirmede de başarısızdırlar.
nerden mi biliyorum. öyle çokca gençle muhattabım. hatta ben de öyleydim diyebilirim. tek sevindirici nokta lise sona doğru gerçekten elimden bırakamayacağım romanlara denk geldim ve o gün bu gündür okuma işini külfetli bir iş olarak görmem aksine kendime bir güzellik yapayım diye kitap edinir/okurum.
basit gelecek ama şöyle saçma bi önerim oluyor genelde öğrencilerime:
her gün bir sayfa okumak. hasta ölüyor da olsan bir sayfamı okudum diye o konuda vicdan azabı çekmemek, şartlanmak. bu kararlılığı göstermek tabi ki basit görünür ama bence temel neden olan o kitabı bi daha eline alamadan günler geçirmek olayını sonlandırıyor.
not:bir sayfa okuyup da bugünlük bu kadardı diye 200 günde bir kitap devirenle karşılaşmadım henüz.
rahatsız olmakta fazlasıyla haklı olan vatandaştır.
çünkü slogan sözlerin arkasında yatan ikiyüzlülüğü sezmiş veya görmüştür. bu vatandaşın derdi çok basittir.
madem bana zararlı herkes kullanmasın/kullanamasın diye vergi üstüne vergi bindirdiniz bu icatlara, düz mantıkla bakarsak sizin kitaplardan hiç vergi almamanız gerekmez mi?
-evet gerekir.
geniş erkek bilmem ne erkek diye küçümseyenlere inşallah "kına gecesi akabinde kızlık diktiren kız" denk gelir.
edit:
eksi mi?
adam götünde vibratörle dolanan kadınla evlenmiş çünkü beraberlerken senin sikimsonik hayatında olduğundan daha mutlular. sana ne sik kafası? sana ne kimle evlenirse evlenir.hiç aşık olmamış götverenlerin görücü usulüyle yaptıkları/yapacakları evliliklerinden kaynaklanan özgüvenle etrafa çemkirmeleridir bunlar.
daha kibarcası için: aşık olduğun kıza sen kız mısın diye sor sonra da değilim cevabı al inşallah.
o siktiğimin kramponlarını bile vergilerimizle bizler ödüyoruz. böyle durumlarda özerklik ne aq çekelim sınırları verelim şırnak hakkari çok istiyorlarsa vize falan da vermeyelim geçiş oldun dönüş olmasın. o sıfatsızların hakkında bir daha heber yapanı da sikelim demek lazım geliyor.
bu millete televizyonlar aracılığıyla yapılmış daha büyük bir hakaret hatırlamıyorum. bunu kimse sipariş etmez diye düşünmeyim öküz mü yok diye bağırıyor adam dandin dundik kanallarda günün her saati.
galatasaray formasıyla ilk maçı olan akhisar belediye maçını üç yakın galatasaraylı arkadaşımla evde izledik.
o golü attığında bizimkilerin yaşadığı sevinci o kadar iyi anladım ki, rüya gibi bişeydi onlar için.sahada sneijder var, drogba oyuna girer girmez güzel bir gol atmış yetmemiş asist yapıyor, topu ayağına alıp bekleyince rakip defans bile ne yapacak acaba diye izlemeye koyulmuş, o zevksiz kötü maçı bir yıldıza yakışırcasına hırpalayıp, dağıtıp atmış. rüyadan da öte hatta.
konu hakkında farklı görüşler ,yaklaşımlara rastlamak tabi ki mümkün fakat kendi adıma bir fenerbahçeli olarak ben, taraftarına bu rüyayı yaşatan herkesin de hakkını vererek belirtmeliyim ki dün sahada olanlar daha büyük rüyanın başlangıcı gibiydi. zaten şampiyonlukta büyük avantaji olan galatasaray'ın artık kötü oynadığı maçları bile anında çevirebilecek büyük bir kozu ve önünde ayarı bozuk bir schalke var. anlayacağınız güzel günler bekliyor rakibi, rüya günler.
alayı da antipatik kelimelerdir.
örneğin sorunsal kelimesi. iğrenç bir kelimedir. kullanınıca kendini entel, aydın sanan insanlar okudum. etimolojik olarak da incelenirse saçma(sıçma) bir kelime olduğu görülür.
ders kitabının birinci sayfasında göktürk yazıtları ikinci sayfasında namık kemal üçüncü sayfasında divan edebiyatı olunca gayet normal olan durumdur.
ortaokuldan okuma zevki sanat zevki tatmadan gelmiş öğrencilere türk edebiyatını sevdirmenin ayrı bi yük olduğu, ezberci ve bilgi düzeyinde kavrama amaçlı öğretmen merkezli eğitimi ısrarla devam ettirmeye çalışan öğretmenlerin de bu sorunbdaki payı azımsanamaz.