bugün

aşkın ana nedenini türün devamlılığını sürdürme eğilimi olarak gösteren kitap
sürekli iradeden bahseder. bu irade, türün devamını en iyi şekliyle sağlamak için bay ile bayan arasında aşk yaratır. bok mu var türün devamı gerekiyor diye düşünceye de sokabilir.
kitaba göre doğa kadın ile erkeği aşk yolu ile birleştirerek onlardan döl elde etmek istemekte, böylece türün sürmesini sağlamaktadır. başka bir deyişle, aşk bizim doğaca aldatılmamızın adıdır. biz aşık olduğumuzu sanıyoruz, oysa doğa kıs kıs gülüyormuş arkamızdan... nasıl olur, bunca şaire, bunca sanatçıya konu olan bu tutku gerçekte bir hile midir ki diye sorası geliyor insanın.

doğrusu, ben, ünlü düşünürün o kitapta uzun uzun anlattığı teze kafamı bir türlü yatıramamışımdır. insanoğlu aşkı ciddiye almıştır, bunun döl almak için bir tuzak olduğunu anlarsa sevdiğini öylesine delice sevmeye devam edebilir mi hiç!

yine de, güzel kitaptır. değeri de doğru olmasına bağlı değildir hiç, yazarın akıl yürütmesi sarar okuru, insan zekasının ne derece inceldiğini gösterir.
aşk dışındaki konulara yüzeysel değinen, adı üstünde; türün devamı için, birey üzerindeki yapılan baskıdan bahsedilen kitap. bir erkeğin, kadının göğüslerini niye çekici bulduğu ' ikisinin birlikteliğinden doğacak çocuğu, besleyecek nitelikte olmasından' diye açıklanır bunda.
schopenhauer'in çaresizliğinin belgesidir bu kitap. darvin'in tekamül nazariyesini desteklemekten öteye gitmez, akla yakın geldiği için okuyana kendini onaylatır ama yeni hiçbir şey söylemez. böyle lezzetli tespitleri ayşe arman yıllardır yapıyor yayıldığı köşelerde.

schopi abi kendine bakmamak için gözünü başkalarının ilişkisine diken sıradan bir korkak sadece. johana'ya olan kızgınlığının kadını meta ve fiziksel incelemeye itmediğine ikna etsin önce o bizi. kitabın adı hedefin aşk değil kadın olduğunu söyler bir kere. çünkü erkek burnunun ve çükünün dikine giden bir cins olarak aşkla da ilgilenmez, kadının bu işe ne isim koyduğuyla da.

annesine aşık, bu aşktan kaynaklı suçluluk duygusuyla hırçın ve onun 40'ından sonra ev hanımlığından yazar oluşuyla kıskançlıktan kuduran schopi, hayatındaki en yakın kadın örneğinin, bu kitaptaki herhangi bir tespite uygunluğunu test etme cesaretini bile gösterememiştir.

korkak bir tespitçiden metafiziğini okuyacağınıza, bir manyaktan çıplak felsefesini okuyun derim.

(bkz: yatak odasında felsefe)
bir kadının erkeğini potansiyel çocuğuna verebilecekleri ve kazandırabilecekleri doğrultusunda seçtiğini savunan eser.
ilk başlarda anlamlandıramadığım ardından idrak ettiğimde apıştığım eser.
Büyük filozof Schopenhauer'in eseridir. Eser, aşk olgusunu farklı bir bakış açısıyla ele alır. Bugün birçok insanı rahatsız edebilecek bir anlayışa sahiptir. insanın aşk diye adlandırdığı duygunun temelinde basit bir üreme içgüdüsü bulunduğunu iddia eder. insan çocuk sahibi olabilmek, kendi neslini devam ettirmek için bir cinsel birliktelik yaşar ve buna isim koyamaz. Koyduğu isim de aşktır. Özellikle kadınların erkekte aradığı özellikleri özelliksizlik boyutuna indirger. Bu yaşamı temellerinden sarsan bir görüş olarak dünya düşünce tarihine geçmiştir.
gerçekten son derece çarpıcı bir kitap. aşka, kadına ve hayata dair ne biliyorsanız hepsini bir celsede idama mahkum ediyor bu kitap. aşk denen tılsımlı kelime... bir anda gözünüzde küçülüveriyor. kerem ve aslı gözünüzde türün bekası uğruna didinen iki cengaver gibi görünüyor. gerçekten bu kitap "çarpıcı" kelimesini sonuna kadar hakediyor. hele erkeklerin* genelde büyük memeli kadınları tercih etmesinin sebebini öyle bir açıklamış ki gülmekten kendinizi alamıyorsuz. daha bunun gibi neler ve neler... kitap çap itibariyle küçük. bir çırpıda okudum. yalnız tespitler o kadar müthiş ki ders çalışır gibi sindirdim kitabı. nadiren yaptığım kitap kenarına not alma adetimi bunda doyasıya uyguladım. okuyun, okutturun.
insanı hayvana indirgiyen kitap.
kadın korunma içgüdüsüye erkek ise üreme içgüdüsüyle yaklaşıyormuş herşeye.
ve insanın hissetiği bütün insanı duyguların sebebini türlerin korumuna indirger.
ilginç bir kitaptır aslında, erkeklere ve aşka bakış açısını değiştirebilir.
* *
hayatın doğallığında doğa ötesi yanılsamalar, pırıltılar. başlı başına bir mucize olan aşkın bir de doğaüstü yaklaşımı aradaki görünmeyen çekimin tanımı gibidir. iç sesin ve özünde her şeye sahip benliğin ruh ve algı yoluyla anı yakalaması, o "an" da kaybolması, bellek evreninde sorularına cevaplar aramasıdır.

anlarım bitkiden falan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
kitapta altını çizdiğim, masaüstümde notepad olarak duran bir paragraf:

--spoiler--
"Hayatın, önemsiz şeylerde olduğu gibi önemli şeylerde de, sürekli yalan olduğunu kabul etmek zorundayız. Verdiği sözü tutmuyor hayat; tutsa bile özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gitiğini görüyoruz. Demek ki mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte; şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyor; önü arkası pırıl pırıl bu bulutun; ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor."

--spoiler--
aşkın patofizyolojisidir.
kitaptan alıntı:
" hayatın, önemsiz şeylerde olduğu gibi önemli şeylerde de , sürekli yalan olduğunu kabul etmek zorundayız. verdiği sözü tutmuyor hayat; tutsa bile özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor.

uzaklığın büyüsü cennetler gösteriyor bize. ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. demek ki; mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte; şimdiki an, güneşli ovanın üzerine dolaşan küçük bir buluta benziyor; önü arkası pırıl pırıl bu bulutun; ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor."
okuduğunuz vakit sevgilinize bakışınızı değiştireceğine inanacak kadar korkak ve çelimsiz bir bünyenin sahibiyseniz en baştan okumaktan vazgeçin. kimileri kitabı okumamanız konusunda o derece ısrar ederler ki sanırsınız schopenhauer ayaklanıp bir şey yapmış onlara, aile bağlarının kopmasına sebep olmuş sanki; o derece ısrarcıdırlar.

sonuçta bu da bir düşünüş biçimi. en yalın haliyle "aşk" denen olgunun bizim düşündüğümüz vıcık romantik bir his değil, bir "cinsel içtepi" olduğundan bahsediyor schopenhauer emmi. anlatısının özünde türü devam ettirmek için karşıt cinslerin birbirine duyduğu cinsel çekicilikten ve bu çekiciliğin aşk sanılmasından bahseder. tür hissinin bizim aşk sandığımız olguyu körüklediği ve bu yöntemle bir yanılsama yaratarak kendi devamlılığını garanti altına aldığını söyler. metnin özü çok kısa ve kabaca budur. "aşk", tür tarafından bize dayatılmış, türün devamlılık ilkesinin insana altın tepsiyle sunulmuş biçimidir demektedir schopenhauer.

bu arada şunu belirtmekten geri durmayalım; kitabın adındaki "metafizik", varlığın mutlak bilgisine ulaşmayı amaçlayan düşünce biçimini temsil eder. yani çoğu kimsenin "schopenhauer aşkı inkar ediyor hafız, yok diyor yauw" demesine bakmayın, sadece kitabın adından dahi aşkın varlığına uzak durmadığı, tersine varlığını kabul ettiğini ve bunu açıklamaya çalıştığı açıktır ve tüm metin boyunca bunu yapar. ha, bir çok yerde "hastir lan" diyebilirsiniz kendisine; ancak fiziki bir çekimin varlığını inkar etmek biraz o'nu hafife almayı gerektirir; ki ayıptır etmeyin... unutmadan şunu da söyleyelim; aşkın metafiziği, "schopenhauer"in aşk'a bakışıdır. az biraz daha genelleyip bokunu çıkartmak da mümkünse eğer, "aşk" denen naneye "erkek"in bakışıdır, doğal olarak kadının bakışından fersah fersah uzaktır.

kitabın diğer önemli özelliklerinden biri de schopenhauer'in de sıklıkla belirttiği gibi, binyıllardır aşk üzerine söylenmedik söz, yazılmadık şiir, savurulmadık aforizma, çekilmedik çile kalmamasına rağmen, bu olgunun felsefi alanda çok az incelenmiş olmasıdır ve bunu geniş kapsamlı olarak ilk defa arthur emmi yapmıştır. bu bile okunmaya ve üzerine düşünmeye değer olduğunu gösterir. fakat tekrarlamak gerekirse schopenhauer kitapta kadınla erkek arasındaki heteroseksüel ilişkiden ve aşktan bahsetmiştir; bunun için neden eşcinsel kişilerin birbirine duyduğu aşktan bahsetmemiş sorusunu etrafınızdakilere değil schopenhauer'a sormanızı tavsiye ederim, artık nasıl yaparsınız bilemem. bu konu ya ilgisini çekmemiş ya da eşcinsel ilişkiyi doğal olmamakla suçlayıp es geçmiş olabilir, bilemiyor insan..
(bkz: arthur schopenhauer/@sevi yordun beni cok)
schopenhaure, bu kitabında aşkın varlığını kabul edip bunun bir oyun olduğunuda dile getirir. zira 'doğa' ya da onun deyişi ile 'irade' insanların birleşmesini (yani düzüşüp) yeni bireyler meydana getirmesini ister, ve bu bireyler meydana geldikten sonra aşk diye birşeyin oyun olduğu (oynaşmak da denilebilir) ortaya çıkar. son derece kuvvetli bir düşüncedir zira evli insanların kaçında aşk var sorusu güncelliğini sürekli korumaktadır.

yazarın değindiği başka bir konu ise kim kime aşık olur onda neleri arar sorularıdır. bunu da şöyle izah eder: bireyler kendinde olmayan özellikleri barındıran kişilere karşı daha meyillidir. çünkü 'irade' yeni doğacak bireyin güçlü olmasını sağlamaya çalışır.

burda schopenhaur' un bahsettiği ona göre irade tanrısal birşeydir.
metasını bilemem lakin fizik olarak şu anda vucudumda can bulmaktadır kendisi. çok kurcalamamak lazım.
üniversitedeyken okuduğum harika bir schopenhauer kitabı.hatırladığım kadarıyla dünyadaki yegane amacın türlerin devamlılığı,üremek olduğundan bahseder.üremek için her iki tarafında en uygun adayları seçmesi ve arzulamasından bahseder.
bilimsel verilerin çok çok az, belki de hiç olmadığı bir dönemde; bu kitabı yazabilmiş olması arthur schopenhauer'a olan hayranlığımın en büyük sebebidir. helal olsundur.
yanılmıyorsam kitaptan ziyade bir makale niteliğindedir.insanı seçimleri hakkında bir kez daha düşünmeye iter.
aşk olgusunun schopenhauer tarafından güzel benzetmelerle yorumlanması takdire şayandır. tüm kadın ve erkek ilişkilerinin cinsel olgular üzerine kurulu olduğu tezini o güzel kıvrım kıvrım beyninin ürünü örnekler ile kanıtlar.
güzel olan arzulanır.
metanın fiziği düzgünse talibi çoktur. bu durumda meta, bekar ve sevgilisiz olma şartıyla düzgün fiziğini dilediğiyle paylaşmakta özgürdür.
umarım kabalaşmadım ama öküzlerin dünyasında yaşıyoruz ne de olsa. olsun o kadar.
aşkı açıklamadın diyorsan da, var mı ki? öldü o öldü.
daha çok cinsel aşkın metafiziği olarak geçen ve bende tam bi' hayal kırıklığına neden olmuş kitaptır. kitap hakkında, içerisinde yazılanlardan daha fazla şey duymuş ve öğrenmiştim. 10 dakkikada okuyup bitirdiğim ve derli toplu tek bir sağlam bir fikre ulaşamadığım kitaptır.

ha altını çizip sağda sol alıntı yapmak için ideal bi kitapcıktır. nietzche bir, schopenhauer iki.
schopenhaure'ın kadınlara nefret duyarak yazdığını düşündüğüm kitap. kadınlar üzerinde tespitten ziyade yergi amaçlı yazdığını düşündürtmüştür, henüz 15. sayfasında olmama rağmen. sadece küçük bir örnek buna en iyi kanıttır; kadınların yakında olacakları sezgiyle görebildiğini, uzağı göremediğini, geleceği değerlendiremediğini ima etmiş ve kadınları miyop sıfatıyla nitelendirmiştir. erkeğin de yakını göremediğini, uzağı görebildiğini söylemiş fakat bunun üzerinde çok durup da hipermetrop dememiştir.

belki de çeviri hatasıdır... mı acaba?