bizi bölmek isteyen, menfi dış güçler tarafından ezilmeye mahkum kürttür. bugün kendi komşusuna, hemşehrisine karşı durur ertesi gün yalnız kaldığında elbet ki aynı provakatör güçler tarafından ezilecektir.
kutsal bayrağımızın altında onurlu bir davranış göstererek, ne olursa olsun türklerle birleşmesi gerekmektedir. çünkü bir çubuk tek başına iken kırılması kolaydır, ama birlikteyken imkansız.
çağdaş türkiyemiz'de öğrencisinden işçisine kadar bir çok grubun yaptığı şey.
gelişmekte olan bir ülkenin, vatanını seven buna istinaden de çalışan bireylere ihtiyacı vardır. tam bağımsız türkiye için uluslararası arenada üretim için şirketlerimiz savaş verirken, bazı densiz işçiler çalışma saatlerini beğenmemekte, zam için iş bırakmaktadırlar. bütün bunları yaparken de, "eşit işe eşit ücret," "insani yaşam," gibi yıkıcı bir ideolijinin, antik sloganlarını kullanmaktalar.
bir de marks'ın daha kendinin küçük burjuva olarak tanımladığı, sözde öğrenci hareketleri vardır ki evlere şenlik. bunlar işlerini derslerini bırakıp, okul yönetimin ve rektörlüğün işlerine karışmaya kalkarlar. zaten bedavaya yakın olan harçları protesto ederler.
işin kötü yanı tembelliklerini ve devletlerine katkıda bulunmak istememelerini açıkça ifade etmek yerine, sözümona devrimci geçinerek bunu saklamalarıdır, darbı mesel.
bizimki gibi şanlı tarihi olmayan ermenilerin, kimliklerini tutkallamak için kullandığı farazi olay. bunları da hoş görmek lazım, ne de olsa ne cihan hakimi ülke geçmişleri, ne de onurlu bir kurtuluş savaşları var, bunun savunulmasını bu zaaflarına vermeliyiz.
kendini ihtiram edeceği kadim bir lidere dayandıramayan toplumların onursuz olduğu gerçeğidir.
bunun nedeni, kendini onur, gurur ve ahlak olarak örnek alabileceği bir ataya dayandıramayan toplumların ahlaklı davranmaları için de bir neden olmamasından kaynaklanmaktadır.
ahlaklı ve yüksek kültürlü bir aileden geldiğinizi düşünün, tabi ki ailenizin ismini korumak için ahlaklı davranacaksınız. ama atalarınızdan böyle bir yaptırımız yoksa, her insanın özünde avam olmasından dolayı bu yüksek özellikleri savunmak için kendinizi zorunlu görmezdiniz.
faşizm, tarih boyunca ezilmiş toplulukların birleşerek, bir lider kültünde kendilerini bulmaları ve yılların tahakkümünü hep beraber yıkmaları ile açıklanmaktadır.
faşizmin asli ve güzel yanlarını gözardı ederek yapılan şeydir.
denmiş ki; "bir insan veya grubun başka insan veya gruba tahakküm hakkını kendinde görmesi veya bunu uygulamada ortaya koyması."
e tahakküm hakkı sadece faşizme mi mahsustur? liberal demokraside söz hakkınız ancak devletin ideolojik aygıtlarının el verdiği kadar değil mi, herhangi bir cumhuriyetçi bilinçte sosyal kontrat ön kabulleriniz özgürlüğünüzü garantiliyor mu allah aşkına, peki komunizm'in proleterya diktatörlüğü olmadığı kaç ülke var acaba? bütün bu örneklerde görüldüğü gibi aslında bir çok başka yönetimin kötü yanı olan özellikler sadece ve sadece faşizme mal edilerek, faşizmin öznel değerinin içi boşaltılmaktadır.
sözlükte devamlı gördüğüm ve hayretler içinde izlediğim şey.
insanların tek bir kavram altında birleşerek, barış içinde yaşamasını öngören, bilimsel ve akılcı ilerlemeyi savunan bu ileri fikir; kavga, dövüşle; cehaletle, cinayetle karıştırılarak karalanmaya çalışılıyor. hele hele azınlık milliyetçiliği ile ve islamla ilişkilendirenler var ki evlere şenlik.
faşizm, ata kültünün bize çizdiği çerçevesi içerisinde birleştirici olarak, topraklarımız içinde yaşayan soydaşlarımızın refahını sağlamak için elimizden geldiğince çalışmaktır. hala bunun nesini karalamaya çalışıyor insanlar anlamıyorum. mhp'lilerin bile faşizme karşı olduklarını düşünürseniz, olayın vehameti ve ne kadar ileri bir düşüncenin karalandığı anlaşılacaktır. sosyal refah devletini korporatizm aracılığı ile savunan faşizme, mhpliler serbest piyasa ekonomisi ve bireyciliği savunduklarından karşılar ki, kapitalizm ile bu kadar kol kola olan bir ulus bilinci düşünülemez.
hepimiz bölücülük karşıtıyız, hepimiz vatanımızı seviyoruz; hala bu imtina neden?
bir siyaset bilimi terimi olan faşizm, dünya coğrafyasında geçerli olan bir yönetim biçimi, bir politik temadır. ancak karşıt görüşlüler kah şiddet olaylarına bakarak, kah insan hakları ihlallerine bakarak faşizmi karalamaya çalışmaktadırlar. ancak unutulan bu düşüncenin temelidir, o da birlikte duran çubukların tek bir çubuk olarak kırılamaması gerçeğidir.
dünya tarihinde faşizm insanlığın ilerlemesi için çok büyük hizmetler vermiştir. bilimsel, teknolojik ilerleme; ekonomik kalkınma, mussolini italyası ve hitler almanyasının başarılarıdır. ancak ellerindeki bu pratik kazançların getirisi olarak iktidar olabilmiş kişiler, kendi akılcılık dışı ihtiraslarıyla insanlığa karşı suç işlemişlerdir. işte faşizmi bu insanlık suçlarına indirgemek, bu kavramın içini boşaltmaktır ve yanlıştır.
karşıt görüştekiler birbirini faşizmin anlamını bilmeden, sanki kötü bir şeymiş gibi yaftalayarak üste çıkmaya çalışmalar. bu diskurun devamlılığı ise faşizmin ikinci derecede içini boşaltmaktadır.
bazıları hala köpek öldürülmesine üzüledursun, bayramlarını kutlayarak, dillerinde yayın yapabilmek isteyen azeri türklerini hapislerde çürümesinden kimsenin haberi yok maalesef.
sanat hayatına markist olarak başlayıp, anti semitist olarak devam eden mübarek hocamıza yapılmış akıl almaz hakaret.
hala çıkıp bilimsellikten, bilgisizlikten bahsedenler var kutluyorum. dünya'daki bütün sorunları, insanların soyadlarını sabetay isim sözlüğündekilere türeterek çözebileceğini inanan bu menkul bilim insanımıza yapılmış büyük saygısızlıktır.
unutkanlık değil aksine göte göt diyememe eylemidir.
milliyetçiler adam öldürüyor diye milliyetçilerden korkan bir kuşağın, desteksiz savunmaya geçmesine de vesile olmuştur. türklerin 16bin yıllık tarihini anlatan tarih kitapları da atatürk zamanında yazılmıştır, türklerin yüksek antropolojik özelliklerinin incelendiği çalışmalar da atatürk döneminde yapılmıştır. dilde arılaştırma ve arileştirme çalışmalarının yanı sıra, türklerin kadim geçmişinin incelenmesine de ön ayak olunmuştur, dil tarih coğrafya fakültesinin kurulma nedeni budur. sümeroloji, hitit dili gibi, kadim türk geçmişinin izleri bu fakültede incelenmeye başlanmıştır.
bizi biz yapandır bu saf milliyetçilik, kimsenin unuttuğu da yoktur, sadece ifade korkusu vardır.
doğrudur. bölücü daha doğrusu ayırdedici olmalıdır, çünkü seciyesi yüksek olan millet ile düşük olan millet birbirinden ayrılmalıdır.
bir tarafta cihan hükümdarlığı kurmuş bir ırkın ahfadları dururken, diğer yanda dilinden soyuna kadar saflıktan uzak, kültürü olmayan bir aşiret topluluğu varsa, milliyeçilik bu ikisini ayırarak farkı göstermelidir.
12 eylül darbesi ile el konulmuş mirası bunun bir kısmını oluşturur.
chp'ye, türk dil kurumuna ve türk tarih kurumuna bağışladığı mirasına; chp'nin kapatılması, tdk ve ttk'nın kapatılmasıyla devlet tarafından el konulmuştur.
türkiye de yaşanan komunist devrimden habersiziz, yıllardır. hayır ikisi de ütopyadır dedim ben, benziyor demedim diyecek. ama birinde sınıfsız bir toplum amaçlanıyor diye, halkçılığın sosyal refahçı ve tutkallayıcı ve dolayısıyla sınıf siyasetine karşıtlığı göz ardı ediliyor ben ona yanıyorum.
enternasyonalizmin halkçılıkla çelişmesiyle de örneklendirilecek vakıa.
aynı alıntıya bakalım: "Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin, sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmemek demektir."
halkçılık açık ve seçik, komunist topluma ulaşmak için gerekli olan sınıf siyasetini yasaklamaktadır. komunizm'in uygulamalarından sadece biri olan sovyet sistemi, proleterya diktatörlüğünü öngörür. yani neymiş, halkçılık bunu yasaklıyormuş.
cehalet, saçmalık kendinden menkul argumanlarıyla ahkam kesenler, neredeyse halkçılık komunizmdir diyecek kadar kendilerini kaybetmişler. atatürk'ün dönemin komunist partisini kapatmasından, chp programındaki sendikal hakların ve grevin yasaklanmasına kadar, halkçılık komunizmden o kadar uzaktır. tekrarlıyorum, uluslararası işçilerin birleşmesini öngören sınıf siyaseti atatürk ilkeleriyle uyumsuz hatta yasaktır.
milliyetçilik karşıtlarına, sınıf siyaseti yapanlara işaret edilmesi gereken durumdur.
atatürk ilkeleri arasında milliyetçilik, devletçilik bulunurken enternasyonalizm; yani beynelmilel bir işçi sınıfının iktidarını savunan herhangi bir ilke yoktur. milliyetçilikle doğrudan doğruya çelişen bu enternasyonalizm, yurtsever kılığına girmiş bazı sosyalistler tarafından savunulmaktadır.
ayrıca atatürk türkiye'sinin devletçilik geleneği de, sendikacılık ve sınıf siyasitiyle taban tabana zıttır. işçiler öncelikle devlete ve millete sorumlu olan "türk" türkiye vatandaşlarıdır. bağlılıklarını gayrı milli, beynelmilel bir örgütlenmeye teslim etmeleri kabul edilemez. (bkz: solidarist korporatizm)
halkımızı yüce atatürk'ümüzün adını ve fikirlerini kullanarak kandırmaya çalışan bu zevatın tabi ki atatürk ilkeleriyle uzaktan yakından alakaları yoktur ve foyaları ortaya çıkmıştır.
bunu hala savunup kendini vatansever olarak nasıl tanımlayabiliyor insanlar şaşıyorum. ulu önder atatürk'ün bizim için öngördüğü devlet sisteminde bu ilke yoktur, hatta milliyetçilik ilkesine terstir, korporatizme tamamen aykırıdır.
sınıf siyaseti aracılığıyla beynelmilel bir işçi birliği savunmak, atatürkçülüğe aykırıdır.
imtiyazsiz sinifsiz kaynasmis bir kitle tahayyül eder. literatürdeki asıl adı solidarist korporatizmdir. mustafa kemal atatürk'ün türkiye için öngördüğü ekonomik ve sosyal sistemdir. özel sektör asli olmakla beraber devletin özel sektörün yatırım yapmayacağı alanlara müdahale ederek buralara yatırım yapabilir.
işçi ile işveren ayrımı yoktur, hepsi asli olarak devlete bağlıdır. özel iş kolu örgütleri ve sendikalarda bu sistemde ya yoktur ya da doğrudan devlet odaklı örgütlenmelerdir. sınıf siyaseti de bu nedenle yasaktır.
bütün bu özellikler 1930lar ve 40larım chp parti programında görülmektedir. ki zaten bu programın belirli kısımları dönemin yabancı(alman ve italyan) korporatist parti(nsdap, Partito Nazionale Fascista) programlarından alınmıştır.