yanılmıyorsam bundan beş sene önce en fazla yedi yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim küçük bir kız sayesinde altunizade kültür merkezi'nde tanıştığım harika türkü. kız türküyü gene kendi yaşlarında bir aslan parçasıyla söylemişti. ve ben gözlerinin yaşarması pek de kolay olmayan birinin burnunu direğini sızlatmıştı.
anılardan sonra şunu açıkça belirteyim ki bu türkü can yakar dertsiz adama dert katar. bir süre kendine gelemezsin sendeletir. herkes tolga çandar demişse de ben artık o kızın etkisinden midir nedir emel taşçıoğlu diyorum. elinde neşter sol yanınıza ince ince dokundurur ve kanatır da. yalnız emilio abi, güzelim, bir türkü niye kanar diş değil, tırnak değil, bir türkü niye kanar diye sormayın kanıyor kanatıyor.
millet olarak ayar tutturamıyoruz azizim. zamanında, başlığı açana hak verecek ölçüde öğrencinin bir topuk selamı vermediği kalıyordu. bu eleştirildi ve çözümler arandı. eğitimde reform diye diye hiçbir şey olmadı. olan okullarda lakayıt tavırların tavan yapması ve okullarımız eğitim hayatımız boyunca hep duyduğumuz burası dingonun ahırı mı benzetmesindeki yere dönüştü. yani serbestliği arka sırada oturup kravatı beldeki düğmeye indirmek sandık ya da eteği kıvırmak. halbuki serbestlik düşüncede olmalıydı. öğrencisi "hocam ben böyle buldum cevabı" dediğinde "bunun yolu budur icat çıkartma" diyen öğretmen sistem dışı bırakılması ve gerçek anlamda öğrenci etkinliği amaç olmalıydı. ama gelinen noktada şimdi olanı söyleyeyim "hocam bu ne yeaa icat çıkarma başımıza.."
gerçekten sempatik bir yüzü var.hiç tanımasam mesela gelse bana hacı biraz sıkışığım bir yüz lira ateşlesene dese çıkartır verir, peşinden de bak Selo bu yetmez de söylemiyorsan ayıp ediyorsun kardeşim derim..
ama öyle değil be canlar. bu adam yalancı evet ağır bir yalancı hem de. 6-7 ekim olaylarından sonra bunların ideolojisinin peşine takılacak olanın aklından şüphe ederim. öncesini saymıyorum bak. dep'e oy vermeyenin tavuğunu öldürün diyen adama tapındıklarını, mavi çarşı katliamı, köy baskınları *bunların hepsini unutun. Yalnızca 6-7 ekim olayları yeter. Bu adamların derdi barış değil yalnız haklarını vereyim ülkeyi bölmek de istemiyorlar. kullandıkları kelimeler kocaman demokrasi, barış, eşitlik, özgürlük, kardeşlik ama göbek bağları kandile ve kanlı bir geçmişe bağlı. ama adam sempatik, adam bağlama çalıyor hani biraz da çiprası andırıyor, hazır cevap...
zeki olduğu söylenen fakat sosyal zekası ve metabilişsel düşünme becerisi düşük terörist. kahraman deyu adlandırdığınız diğer dangozlar gibi.
14 yaşında ölen çocuğun hesabını sorma yetkisini kendinde gören maşa. Bunu meşru görenler acaba babalarının başına silah dayanmış olarak yayımlanan fotoğrafı bir daha hafızalarından çıkaramayacak iki çocuğun kendi adaletlerini kendilerinin aramasını da meşru görürler mi? Anarşizm! Ne çok seversiniz! " kaos süreci atlatıldıktan sonra toplum sınıfsal barışını yakalayacak ve eşit bir dünya yaşayacağız" hee canım hee. Küflü fikirlerinizi alın ve siktirin gidin bu memleketten.
öyle klavye delikanlılığıyla olmuyor.
kanla yaptığınız ve övündüğünüz ayrıcalıklı bürokrat mengenelerine dönüşmüş sistemlerin halklarına çektirdikleri acıları bir okuyun ama önce bir duş alın evet.
terörist ve alçaklar yuvası üyesi hasbelkader giresun'lu bu malak ne kendilerini ne küflü ideolojilerini ne de kanlı devrimlerini istemeyen halk uğruna ölduğünü düşünerek gebermiştir. Ve ne yazık ki soruşturmaya daha iki ay önce atanan ve kendilerine yakın avukatların dahi söylediğine göre soruşturmada en fazla yol kat eden bir Cumhuriyet Savcısını da şehit etmiştir.
bak devrimci hastalığına kapılmış beyinsiz; anadolu lisesini 5 üzerinden 4.80 le bitirmek, dereceyle hukuk kazanmak, zeki bilgili bu sözlükte ona küfür edenlerin aklının toplamından daha büyük bir beyne sahip olmak yapılan terör eylemini meşru kılmaz. ışıd science citation indexte makaleleri cirit atan adamlarla dolu a öküzüm. hatta bizim odtü'lü malaklar bile var. ama ışıd'ın terör eylemlerinin nasıl bir meşru yanı yoksa bu malların da yaptıkları terör eyleminin hiçbir meşru yanı yoktur.
delikanlı yoldaşınız iki akşamdır biri beş diğeri dokuz yaşında iki çocuğu rahat uyutmuyor.
öncelikle elbette akıllanmanız, düşüncelerinizi demokratik bir şekilde uygulamanız yahut kökünüzün kurutulması dileği ile kalbi kurumuş vicdan yoksunları.
ortadan kaldırılmadan eğitimde bir şeyler düzelmeyeceği kesin olan zararlı kurum.
pedagojik formasyon almayanlarca da hatta arttırıyorum lise mezunları bile yapabilir. nitelik, liyakat, ehliyet aranmaz. öğretmen adayları genellikle ilk dönem yapar ikinci dönem kpss'ye çalışır ve ücretli'yi bırakır. burda olan elbette hoca değişiminden etkilenen öğrenciye olur.
hatalı imla görüğünüz entryleri düzeltmek için şikayet ettiğinizde isteğinizi kabul eder. ilerleyen zamanlarda ulan ne olmuş şu benim şikayetler dediğinizde o hatalı entrylere hiç dokunulmadığına üstüne üstlük şikayetinizi başarılı şikayet olarak işaretleyip gazınızı aldıklarına şahit olursunuz.
gerzek bir adamın açıklaması. yok benim daha da garibime giden hemen islamı yaftalamaya çalışma çabaları. ulan bir araştırın oturduğun yerden ne kolay "yea bunlar hep böyle gerici ameke" demek. vahhabi bi dallamanın dediği nedenin beni ve islamı bağlasın a öküzüm. bak beni bağlayan adamlar aşağıda;
eyvallah aydınlatma maksadıyla böyle bir yazı yazmış cübbeli. ama aynı yazıda hemen peşinden istibra'dan bahsetmek nedir? bu nasıl bir lafazanlık nasıl bir sorumsuzluktur. başka konu mu bulamadın ey hoca.. yazıklar olsun..
para karşılığında hizmet veren hiçbir meslek kutsal değildir. buna öğretmenler de dahildir. türkiye eğitim sisteminin 1500 farklı başlıkta problemi varsa bu problemler içinde en son konuşulacak olan öğretmenlerin maaşlarıdır. ha illa da konuşulacaksa maaşların arttırılması konuşulabilir ya da "hizmet içi çay içme"nin gerçekten nasıl "hizmet içi eğitim"e dönüştürüleceği.
sarıkamış'ta şehit olanların hiçbiri kahraman olmak istemedi adım gibi eminim; donmaktan son anda kurtarıldığı söylenen enver dışında. bıyıkları prusya usulü yukarı kalkık, yıllar içerisinde kendisinden beklenen yükselmeyi sağlamış hatta saraya damat olmuş enver paşa yaşanan acının 1 numaralı hatta kimilerine göre tek nedenidir. sarıkamış'a baktığınızda kahramanlık hikayeleri ve büyük bir acı görülür peki orada tüm gerçekliğiyle duran acziyet, kabiliyetsiz hamleler. her yıl artık teatral bir hal alan sarıkamış faciasının yıldönümünden maalesef asıl çıkarmamız gereken dersleri aldığımızı düşünmüyorum. huşu içinde ölüme teslim olmadı oradakiler, feryat, figan ve büyük bir acziyet içinde şehit oldular. hamaseti seviyoruz mesela benim şu anda yaptığım gibi üst perdeden konuşmak bu coğrafya insanının vazgeçilmez tutkusu. öfkeliyim her yıl sarıkamış'ta çanakkale'de yapılan konuşmalara. halkın dedesiyle olan gönülbağını kuvvetlendirmesi, onlarla empati kurması muhteşem. ama benim asıl istediğim suyun başındaki seçilmişlerin enver paşa ve dönemin padişahı mehmet reşat ile empati kurmaları ve bu büyük kusuru, anadolunun zayıf tıknaz şekilde cephelerde savaşan çocuklarının fedekarlıklarının ardına gizlenmeden eleştirmeleri. yoksa bırakın halk facia ile ilgili yeni manas destanları yazsın ki hak eder de... bir de anlamadığım nedense ensesi kalın tarihçilerimizle günümüzdeki askeri strateji uzmanları kafa kafaya vermez, sonra işinde uzman grafikerler ve yönetmenlerle şöyle başarısızlığımızı, Almanlara karşı boynumuzu kıldan incedir yapışımızı ve tüm acziyetimizi ortaya koyan bir belgesel çekmezler. son sözüm kimse ölüme şarkı söyleyerek yürümez.
çocuktum, galiba önünde show tv reklamı olan formamızla bir rövaşata golü atmıştı. hangi takıma hatırlamıyorum yalnız mahalle maçlarında bir iki hafta "ben hamzayım, hamza geliyor" diye top teptiğimi bilirim. hayırlı olsun.
Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
istanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidecek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in;
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylül'üdür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.