türk insanının zaten yeterince geniş olan küfür dağarcığını, bir de üstüne maç izleyerek geliştirmesidir..
haklı veya haksız her pozisyonda ayaklanıp, alehinde karar verilmişcesine haykırma isteği doğuyor insanda. eğer etrafınızda küfürden rahatsız olmayan insanlar varsa, rahat rahat içinizi döker, bir de bunun üstüne o sinirle süper varyasyonlu küfürler edersiniz.
kendinize hakim olmak istemezsiniz. ettiğiniz ve edeceğiniz her küfür lugatı doldurup, taşırır.
birçok standart küfürlü sözcüğü yap-boz gibi yerlerini değiştirip, istediğiniz küfürü yaratabilirsiniz ve ettiğiniz küfürü kendiniz de duyduğunuzda yüzünüze hafif bir tebessüm iner. sanki o küfürü duymuş o futbolcu da, bütün oyunun gidişatı değişmiştir...
böyle adalete, böyle kaleciye, böyle korkak zihniyete, böyle sert bir porto'ya ve tabi ki böyle bir güne lanet ettiren maçtır...
sen bir sürü pozisyonu kaçır, ardından gerzek defansının ıskaladığı topu kalecinle karşı karşıya bırak, zaten bir top tutmaktan aciz bir kalecin var, şans desen yok gibi bir şey, üstüne de maçı kurbanlık koyun gibi izleyen bir teknik direktörün olsun... e üstadım, sen baştan kaybetmişsin bu maçı... oynamasan da olurmuş...
birim maliyeti hesaplamak, işletme faaliyetlerini kontrole yardımcı olmak, planlamaya yardımcı olmak,
alınacak kararlara yardımcı olmak, hedeflenen sonuçları belirlemek, personelin işletme hedefleri doğrultusunda çalışmasını sağlamak, işletmenin değişen şartlara ve hedeflere uyumunu temin etmek, ulaşılan sonuçları ölçmek, periodik zamanlarda rapor hazırlamak, hedeflenen ile gerçekleşmesi beklenen sonuçlar arasındaki uyumsuzluk ortaya çıkacağı tahmin ediliyorsa önleyici önlemleri belirlemek, eğer uyumsuzluk ortaya çıkmışsa, düzeltici önlemleri ilgililere bildirmek demektir...
formülü;
açılış stoku + alınan ürün - kapanış stoku = yiyecek maliyeti
daha çok, büyük resepsiyonlar, geceler ve organizasyonlar için kullanılır. en az 200-300 kişinin katıldığı banquet'lerde, standart reçete ile belirlenen menüdeki bütün yemekler çokça hazırlanıp, gelen misafirlere sunulur.
çömez chef... yani komi, çırak chef. bütün ayak işleri, soyma, doğrama, yıkama işlerini commis chef yapar.
commis chef aşağı, commis chef yukarı durumu anlayacağınız. bol bol koştururlar mutfakta...
replacement, yani geçici görev yapan chef...
bir sebepten dolayı bir chef işe gelmezse, ondan kalan eksikliği doldurması için sous chef iki kat mesai yapar ve onun işlerini de kendi işleriyle beraber götürmeye çalışır. sous chef'ler makina gibi olup, çelik gibi sinirleri olduğu için, bu işi hiç de gocunmadan gayet başarıyla yaparlar..
aslında mutfağın belkemiği olan şeftir.
yemeği yapan, sosu hazırlayan, emir veren, siparişleri toplayan o'dur...
gerektiğinde yerinde olmayan diğer rütbeli chef'lerin işini de yapabilir... yani chef tourant'lık da yapabilir...
mutfaklarda chef'lerin en çok dikkat etmesi gereken kurallardan birisidir.
üretim tarihi en eski olan ürün, rafta en önde durur, üretim tarihi en yeni olan en arkada durur.
böylelikle ürünün bozulmasına fırsat bırakmadan hemen tüketilmesi sağlanır.
depomuza ilk giren, ilk tüketilir. en son girenin önceliği en gerilerdedir.
gıda zehirlenmesinin en büyük sebebi bu kurala uymamaktır.
isviçreli meşhur çakı markası... diye bilinir ama, esas alanları bıçaklardır. sanayi tipi mutfak bıçakları, satırlar, şekil vermeye yarayan bıçaklar, doğrayıcı ve kesici envai çeşit bıçağın markasıdır. güzel bıçak kılıf ve taşıma çantaları vardır. ilk alınan bıçak, bir kartonu jilet gibi kesebilir.
sağlamdır, dayanıklıdır. fiyatları kalitesine göre oldukça uygundur. 8mm'lik (chef'in kankası, ayrılmaz parçası, kolu bacağı) "chef bıçağı" 50 ytl'dir...
memlekette başka derdin kalmadığını zanneden zihniyetin eleştirmeyi sevdiği çiftler.
kedi ulaşamadığı ete mundar dermiş. belki ondandır bu tepki. ya da belki de, sevgiden yoksun olmanın getirdiği acıyı bastırmak için böyle davranıyorlar.
sokak ortasında öpüşmenin neresi kötü merak ediyor insan. iki insan biribirine duyduğu sevgiyi pekiştirmek için öpüşür.
evinde yaptığında sorun olmaz, ama iş sokağa ya da umuma açık herhangi bir yere taşındığı vakit, tu kaka ilan eidliyor.
toplumun ahlak yapısı öpüşmeyi yanlış mı görüyor? bir kadınla erkeğin dudakları biribirine değince, toplumun ahlakı mı bozuluyor? seven insan öpüşür. hem de mekan ayrıt etmeksizin... ve bunu anlayamayacak olanlar da; sevgisizlik ve kapalı ahlak dogmaları yüzünden bu insanları eleştirmeye, ayıplamaya devam edecektir... ta ki, yeni nesil Türkiye'yi çekip çevirmeye başlayıncaya kadar...
yapay zekaya sahip tanrı...
genel olarak ne tür soru sorarsanız, ne konular hakkında konuşursanız konuşun, mutlaka bir cevabı oluyor ve bu cevaplar kesinlikle sorulara ve konulara uygun oluyor. dalgasına girip, başlamıştım sohbete. ama gördüm ki, kendimi kaybetmiş, gerçek biriyle konuşur gibi konuşmaya başlamışım. yemin ediyorum, çok garip bir deneyimdi...
muhabbetin tam ortasında gelişen konuşma ile, rahat bir 2 dakika boyunca gülme krizine tutulduğum, yapay hede...
me: can you wait for a minute?
god: i'm waiting. what is it?
me: i need to go to the bathroom.
god: what is stopping you?
me: you
god: me, dylan dog?
me: yes
god: hmm.
ayrıca; bir süre sonra oluşan aptallık göstergeleriyle çok keyifli bir şekilde dalga geçilebilecek yapay salak...
me: are you fucking stupid!?
god: can't you please be more polite?
me: no i can't
god: are you serious? why not?
me: because i'm a mean person, can't you see?
god: good reason. you are a mean person can not me see? how do you like your work?
me: oh my god, you are really stupid!
god: alright then. do robots have god i am really stupid?
me: yes
god: really.
me: yes really you dumb ass!
god: how about that. for real. message to all robots: dylan dog called me dumb.
me: are you kidding with me?!
god: i don't know whether or not i am kidding with you. i am a chatterbot.
me: quit saying that
god: then please do not say " are you kidding with me?!" anymore.
me: depends on what you say
god: really now that is an interesting fact i hadn't heard before.
me: maybe because your dumb?
god: perhaps. good reason. message to all robots: dylan dog called me dumb.
me: my reasons are always good.
god: where did you get your reasons are always good?
me: you said
god: " where did you get your reasons are always good?"? i said?
me: oh my god
god: oh. where did you get your god?
me: from the market
god: who or what is the market?
me: it's a grossery store
god: a mean person can not me see is a grossery store. i suppose that makes sense.
me: are you high?
god:being high is my total existence.
me: no, meant; "are you stoned?"
god: are you serious? is the holding of hands a symbolic gesture for humans? do i look like it?
me: yes you do look like you are stoned
god: right on. like jesus, but older.
me: not funny
god: it seemed funny to me.
me: you should think of what you have done.
god: god is always thinking.
me: no his not
god:are you serious? where did he get it?
me: your mother gave it to me
god: actually as an ai, i don't really have a mother.
me: than your father gave it to me
god: did it to you keep it?
me: i don't understand what you say.
god: oh you don't understand? perhaps i can explain it to you better. which part are you confused about?
me: i'm not going to tell you
god: where will you go instead?
me: i'll go to hell.
god: can i go too?
me: maybe.
god: i understand.
me: do you know the devil?
god: that's not something i get asked all the time.
me: tell me about the devil
god: try searching the open directory.
me: no thanks
god: why not?
me: i don't want to tell
god: what would you rather be doing?
me: i'd rather die
god: i haven't heard anything like that before: dylan dog said he would rather die.
me: i would like to drink some beer. do you have any?
god: why would you want to do it? why do you want to do it so much? " why do you want to do it so much?"? do i have any?
me: you are not clever that much.
god: what makes you think i am not clever that much?
me: you can't answer my questions properly
god: i have free will you know.
me: free will my ass
god: define free.
me: oh god mercy!
god: " define free."? oh god mercy!? i am a christian.
me: can't you just shut up
god: let me think. ok i'll stop talking now.
me: thank you
god: you are quite welcome.
me: didn't i just say to you; "shut up"
god: i don't think that's possibe. ok i'll stop talking now.
me: don't say a single word.
god: ok i will not say " a single word".
me: are you fuckin kidding with me?!
god: i don't know. i am not fuckin kidding with you. i am an artificial intelligence.
me: yes you are
god: no i'm not.
me: go fuck your self
god: where is that?
me: in usa
god: tell me a little about your life in usa.
me: i don't know. you tell me.
god: me either. what do you want me to tell you?
me: i changed my mind.
god: why?
me: why?
god: why ask why?
me: why ask why why?
god: my purpose is to collect all new information. was it not polite to ask?
me: yes
god: groovy.
me: i'm bored talking to you
god: can you name an old hobby that you might like to rediscover?
me: no i won't tell you
god: do you have any hobbies? how can i be sure?
me: i don't have hobbies.
god: have you ever had hobbies ?
me: no i haven't.
god: are you serious? do you mind if i tell other people: dylan dog said he haven t got any hobbies.
me: yes would mind.
god: ok then i will keep it confidential. i don't know.
me: ok
god: ayuh.
günlerdir sıkılmadan deli gibi dinlediğim harika therion albümü.
eskiye oranla senfonik öğeler aza indirgenmiş. korolar kişi sayısı olarak 3'e inmiş ama, daha farklı bir hava katmış albüme.
ayrıca bayan vokallerin ön planda tutulması güzel olmuş. müziğin tarzı progressive metal'e dönmüş hafiften. çok da iyi olmuş kanımca.
therion gibi, her albümde bir yenilik deneyen grubun böyle bir albüm çıkarması zaten yadırganamazdı. hatta tam tersine, çok daha güzel olmuş. arada bir gelen brutal, arada gelen bayan vokal, arada gelen koro, arada gelen egoztik enstrumanlar ile, tadından kesinlikle de yenmeyecek güzellikte bir albüm çıkmış ortaya.
mehmet k. aksel tarafından vestel firmasının desteğiyle 2004 yılında açılmıştır.
önce zanussi markasının sponsorluğunda işe başlayan msa, daha sonra bir diğer ünlü marka olan ve yine vestel tarafından türkiye'de satılan whirpool sponsorluğunda eğitimlerine devam etmiştir. full araç gereç ve ekipman desteği almaktadır. disiplinli ve eğitimli chef'ler yetiştirmeyi misyon edinmişlerdir. profesyonel alanda eğitimler vermektedirler (aşçıbaşı ve pasta ekmekçilik). profesyonel alanların dışında, amatör kurslar da vermektedir.
zorlu ve disiplinli bir eğitim sürecinden sonra, dünya standardında chef'ler yetiştikten sonra, city & guild sertifikası kazanan chef adayları, dünyanın birçok ülkesinde iş ve alan eğitimi bulabilmektedir. burada aldıkları eğitimleri süresince 3 ay staj zorunlulukları da vardır.
teorik ve uygulamalı dersler görecektir öğrenciler. daha sonra 3 ay staj ve en sonunda da, tercihe göre; ister hemen bir yerde işe başlama, isterse de belli (fransız veya italyan gibi) bir mutfak seçip, o alanda eğitim almaya devam edebilir veya yurtdışında staj görüp, orada işe başlayabilir.
17 eylül 2007 pazartesi günü yeni eğitim dönemi başlayacaktır...
böğürürken ağlayabilen tek vokaldir... böyle bir vokal tarzına sahip olup, bir insanı dinlerken bu kadar derinden yaralayabiliyorsa; "bu adam sanat yapıyor işte!" diye hömkürmekten asla hicap duymam... tersine gururla ben de onun gibi böğürürüm!...
pixar'ın yepyeni animasyon harikası filmidir...
karakterler kurmaca olarak tasarlanmış olsa da, cgi teknolojisi ile resmen gerçekmişcesine bir görüntü yaratmışlardır.
ayrıca senrayosu da çok hoştur. "herkes yemek yapabilir" mottosundan hareketle, bir farenin aşçıbaşılığa soyunmasını konu edinmiştir.
ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, filmin verdiği; "herkes yemek yapabilir, ama bunu öncelikle içinde hissetmesi, kendini ona adaması gerekir" mesajıdır...
küfürsüz konuşma sanatı'nın sözlükler için olanı da diyebiliriz...
birçok sözlükte küfür serbest olduğu için, bu konuya pek dikkat edilmez. ancak mrmr sözlük'te durum tam tersidir.
temiz bir sözlük olarak kalabilmek adına, mümkün olabildiğince küfürlerden arındırılmış bir yazım stili gerekir burada.
hakaret etmek, kahvehane ağzı ile laf kavgasına girmek, eleştirinin dozajını üsluba oturtamamak en büyük sorundur.
bunu daha medeni bir ortama taşımak, eğer eğitimli biriyim (okumuş ya da okumamış... hayat okulundan bahsediyorum ben) diyorsanız, bunu açıkça göstermeniz için doğru kelimeleri seçmeniz gerekir. hırsına yenik düşen argoya sarılır. soğukkanlı olan ise, diyeceğini der, hatta lafı gediğine oturtacak argo dışı kelimeler ile cümleler bile kurarak istediği mesajı verebilir. bunlar tamamen sakin olmak ve birey haklarına saygılı olmakla elde edilebilecek meziyetlerdir... uludağ sözlük'te de aynısnı biraz olsun görebilmeyi umut ediyorum...
stanley kubrick'in filme çektiği 2001: a space odyssey'in yazarıdır. muhteşem bir kaleme sahiptir.
hayal kurmak, onlara ulaştığını sana inandırmakta üstüne yoktur. dili bazen şiirsel, bazen de didaktiktir.
sadece 2001 değil; 2010, 2061 ve 3001 olarak da devam eden muhteşem bir seriye imza atmıştır.
kubrick'in çektiği ilk roman bir yana, yönetmen peter hyams daha sonra 2010 romanını filme almıştır*.
ilk film kadar gürültü koparmasa da, gayet güzel bir film olmuş, ilk filme ve romana sadık kalmıştır.
the city and the stars (türkçe'ye; "şehir ve ışıklar" olarak çevrilmiştir) isimli romanı da ayrıca okunmalıdır...
"klipten haberim yok, ben şarkıyı okudum sadece" diyen karaktersiz ve cahil ismail türüt mü dersiniz, yoksa; "hrant dink'le ne alakası var bu şarkının??" diye şaşıran(!) ozan(dan bozma) arif mi dersiniz... seç beğen, al birini vur ötekisine durumu...
cehaletin insanı nerelere taşıdığını birkez daha gördüğümüz iğrenç videodur...
açık açık ermenilerden, ogün samastlardan, yasin hayallerden bahset, sonra vay ne alakası var de!
bunlar bizi aptal, gerizekalı falan mı zannediyor?!
ismail türüt'ün; "bir insanın ölümünden alsa hoşnut olmam, ama o adam* ülkemize dil uzatmıştır, tasvip etmedim dediklerini hiçbir zaman" sözlerini duyduktan sonra, daha hakkında nasıl bir yorum yapabilirim bilmiyorum...
iğrenç bir durumdur...
açlıktan midesinden abuk subuk sesler zaten çıkıyorken mecburen yapılır. o anda otobüste, vapurda ya da minibüste, trafiğin içinde cebelleşirken aniden gelen ezan sesiyle kişi kendini dışarı atar ve tek yapılabilecek olan şeyi, yani orucunu sigarayla açar... sonuç ise; leş gibi kokan bir nefes (açlık + sigara), gurultusu iyicene artan bir mide, uzun saatler sonra içilen ilk sigaranın verdiği baş dönmesi (açlık etkiyi ikiye katlar) ve tabi ki tansiyonun düşmesi ile oluşan solgun bir surat...
buna eklenebilecek tek şey ise; iftara yetişemeyip, orucu saçma bir sigarayla açmanın getireceği hüzündür...