Ailesine destek olmak için okulu bırakıp çalışan bir çocuk için 13.
Üniversiteden mezun olup iş bulamayan bir insan için 22
Şehit olan eşinden emanet çocuğunu tek başına büyüten anne için 28
Bütün o iş ev arası dokunan mekiklerin arasında kendinden uzaklaşanlar için 40.
Bu böyle uzar gider. Kısaca hayattan ilk golü yediğin yaş hayatın boka sarmaya başladığı yaştır.
Işte benim lanetim.
Her şeyin ilacı zaman diyorlar ya yalan.Asıl ilaç boş vermek, o anda takılı kalmamak. Yıllar önce söylediğim bi şey, sevdiğim insan, yapıp pişman olduklarım ve yapmayıp keşke dediklerim ilk günkü netliğiyle canlanıyor kafamda. Bazen kendimi ve geçmişte karşılaştığım insanları affetmek çok güç oluyor benim için.
Davranışlarda ve ya sözlerde düşünceli, kibar olmak.
11 yıldır dostluğumuzun devam ettiği 8 kişilik bir arkadaş grubumuz var. Doğum günlerimizde hediyeleşiyoruz. Uzakta olanlar para yolluyor, biz hediyeyi temin ediyoruz. içlerinden biri var ki bana her para transfer edişinde açıklama kısmına bir şarkı adı yazıyor. Ben de açıp dinliyorum. Bazen sevdiğim bir şarkı bazen de hiç duymadıklarımdan denk geliyor. Mekanik bir olay ancak böyle incelikli bir hale getirilebilirdi.
Yıllar önce ilkokuldayken sömestr tatilinde her yer kar altındaydı. Biz de sınıf arkadaşlarımdan birinin evinin önündeki yamada, kar üzerinde poşetle kaymaya gitmiştik. O kadar eğlenmiştim ki akşam olduğunu ve anne babamın merak edeceğini fark edememiştim. Bizimkiler evde deli olmuşlar. Yakın mahalleleri, okulumun etrafını aramışlar. Çaresiz eve döndüklerinde ben de eve gelmiştim. Sonrası tahta kepçeyle popoyu hedef alan vuruşlar. * Bu mutlu günü böyle bitirmeyebilirdik anacım.
Ilk sevgilimin en sevdiği filmdi. Ayrılana kadar izlemeye vaktim olmadı. Ayrıldıktan sonra da anımsamamak adına izlemedim. Büyük bir kayıp belki ama olsun.
Öfke kontrol problemi olanları ortaya çıkarmış başlık. Kendine ya da canlı cansız herhangi bir şeye zarar vermek sakinleşmek sayılamaz. Öfkeyi aktaracak bir yer bulmuş olursunuz sadece.
Erzurum'da Gelgör'de yapılanın üstüne tanımam.
Şişe geçmiş yumuşacık et, ağızda hemencek eriyen yağ, dur diyene kadar devamlı kebap getiren garsonlar. Cağ sevenlerin cenneti.
Sevdiğin bir insanı, bir şehri, bir mekanı tekrar görmek istemek. Eksikliğini hissetmek, kavuşmak istemek.
Özlediğimde içimde coşkun bir şeyler peydah oluyor. Tutamıyorum. Sabırsız, sinirli hatta kavgacı oluyorum. Karşımdaki bunu anlamayınca da karışıveriyor işler.
değişen dünya ve yaşam şartlarına uymayan kültürel düşüncelerin devamından kaynaklı olduğunu düşündüğüm durum.
kadınlar artık sadece evde, tarlada değil hayatın her alanında varlar ve var olmaya devam edecekler. buna karşı yerleşmiş bir kadın-erkek algısı ve onlara yüklenmiş görevler var. Kadın evine bakar, çocuk doğurur, eşine hizmet eder ve memnuniyetini sağlar. Erkek eve para getirir, geçimi sağlar ve evi korur. Kadının hayatı evi, çocukları ve eşi arasında geçen döngüde son bulur. Erkeğinki de iş ve ev arasında.
Artık kadın ve erkek iş hayatında beraberler. Evin geçiminde kadının da bir rolü var. Bununla beraber kadının geçmiş dönemde fazla olmayan söz hakkı artık daha net. Fakat özellikle geleneksel yaşayan ailelerde ve onların erkek çocuklarındaki düşünce değişmedi. Ortaklaşa bir hayat sürmek, eşlerin birbirine ev işlerinde ve bebek bakımında yardımcı olması, erkeğin temizlik yapması, kadının fatura ödemesi hala tam kabullenilmiş değil. Kadından geleneklere bağlı kalarak modern hayata uyum sağlaması bekleniyor. Hem kadına yakıştırılan tüm görevlerin yerine getirilmesi hem de iş hayatında var olması ne kadar mümkün. Tüm bu yorgunlukların üstüne gün sonunda kadından ne kadar mutlu olması beklenebilir. Sadece dinlenmek isteyen bir insan bulursunuz zamanla karşınızda.
Bunu dile getirmeye başladığı anda ise eğer erkeğin geliri iyi sayılabilecek bir durumdaysa 'istersen çalışma, kendine bir hobi bul evde ol' cümlesi duyulmaya başlanıyor. Yakın bir arkadaşımda da denk geldiğim üzere. Zamanla kadına da biraz dinlenmek fikri iyi geliyor ve meslek sahibi ev hanımları arasına katılıyorlar. Yani evlenmek ve mutlu olmak istiyorsa kadın bir şekilde iş hayatından çekilmek zorunda kalıyor. Çalışmak ve kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kesim ise böyle uzak kalıyor evliliğe.
Geçen zaman, edinilen deneyimlerden etkilenip eskiden olduğu gibi hissetmemek, davranışların farklılık kazanması.
Peki bu niye kötü algılanıyor. Neden eskiye saplantılı kalıp o zaman dilimindeki halimizi özlüyoruz. Asıl sabit kalmak, yaşantıdan etkilenmemek, gelişmemek, değişmemek kötü değil mi?
Zor zamanlarımız, iyi zamanlarımız oluyor. Kendimizi çaresiz de hissediyoruz, her şeye gücümüz ve inancımız var gibi de. Değiştikçe eskisi gibi olmadıkça bunlara göğüs gerebiliyoruz ve ya tadını çıkarabiliyoruz. Hayatı, arkadaşlığı, aşkı, aileyi, başarıyı algılama biçimimiz değişiyor, güzelleşiyor. Belki eskiden daha az şeyle tasalanıyorduk ama şimdi daha güçlü bir haldeyiz.
Yenilenmek düşündüğünüz kadar can sıkıcı değil yani.
şair ve gazateci. naif, içli insan. pek sevdiğim, en sevdiğim.
ve sen daha demincek,
yıllar da geçse demincek,
bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm.
anadolu şiirinin en etkileyici yeri var bir de.
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.
biricik aşkı leyla erbil'e yazdığı mektupların derlendiği kitap, leylim leylim' i okuduktan sonra bir kez daha sevmiştim kendisini. şöyle bir bölüm vardı mektuplardan birinde:
" beyninde mi yüreğinde mi, başka bir yerinde mi, nerendeyse o inat yönünü yaratan dokuları öpmek isterim. evrende seni özler, seni isterim. başkaca hiç. ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. seni. sade seni."
Hem baharat hem de ilaç niyetine kullanılan bitki.
Toz halinden hiç hoşlanmasam da taze kök zencefili severim. Kök hali yer elmasını andırıyor ve çiğnendiğinde mentollü gibi serin ve hafif acı bir tat bırakıyor. Soğuk algınlığı semptomlarını da kesinlikle hafifletiyor.
Fotoğrafta görünen harabe durumdaki bina bir zamanlar bir köy okuluydu.Üst katta yan yana iki daireden oluşan lojman, alt katta ikisi boş üç sınıf ve bir müdür odası. Okulun başlangıçta tek öğretmeni vardı o da babam. Okulun hem müdürü hem öğretmeni hem de temizlik görevlisi. Zaten bir köy okulunda sadece öğretmen olmak gibi bir şansınız yok.
4 yaşımda okulda artık üç öğretmen vardı. 1. sınıflar tek sınıfa toparlanmıştı. 2-3-4 aynı sınıfta ve 5.sınıflar için ayrı bir sınıf. 2-3-4. sınıflar tebeşirle üçe bölünmüş tahtada aynı ders saati içinde ders görürlerdi. Hala böyle eğitim vermek zorunda kalan okullar var mı bilmiyorum.
Babamın evde ablama okuma yazma öğretmek için astığı fişlerle onunla beraber okumayı öğrendim. 4 yaşında evden kaçıp kaçıp 1. sınıfların dersine girmeye başladım. En son baş edemeyeceklerini anlayıp beni sınıfa yerleştirdiler. Kaydım yoktu ama ben boyumun yetmediği sıraya altıma koyulan minderle yetişmeye çalışıp okuma-yazma öğreniyordum.
Köydeki tek bakkal okula yürüyerek yarım saat uzaklıktaydı. Ayda bir kez bütün öğrenciler yürüyerek bakkala inerdik. Şimdi toz toprak olmuş sağ tarafta büyük bir fındık bahçesi vardı ve gök kuşağı hep o bahçenin üstünde çıkardı. O yöne bakan pencerede arkamda gök kuşağıyla beraber bir çocukluk fotoğrafım var hatta.
Sol tarafta görünmese de geniş bir yeşil düzlük vardı alt kısmında da küçük bir dere. Düzlük Baharda sarı çiçeklerle dolardı. Resim derslerini o yeşillikte yapardık. Bir sınıf dolusu çocuk çimlerin üstüne uzanmış resim yapıyor. Mutlu olduğumu çok net hatırlıyorum. Güneşi, çiçekleri, resim defterimi, gölge yapan saçlarımı...
Okulun önüne ilk atatürk büstünü babam kendi maaşıyla yaptırmıştı. Şimdi sadece merdivenin alt kısmında beton yükseltisi duruyor. Bilmediğim istiklal marşını dinlerken içime dolan çocuksu coşkuyu da hatırlıyorum.
Elektrikler sık sık giderdi. Tüplü gaz lambamız vardı babam onu yakardı. Yaydığı ışığı seyretmeye bayılırdım. Yan dairede yalnız bir öğretmen kalırdı. Hüseyin öğretmen. Annem evdeki her yemeği bölerdi. Ablamla ben de evine götürürdük.Bize hakan peker'in hey corç versene borç şarkısını söyletirdi.
Hayatımda ilk kez ayçiçeğinin üstünden çekirdeği bu okulun önünde yedim. Sarı yapraklar, simsiyah çekirdekler...
ilk yakın arkadaşımı bu okulda edindim adı Melek.
Okuma yazmayı bu okulda öğrendim ve ilk ve tek sahte karnemi bu okulda aldım.
Yıllar sonra okul bitti.Ben meslek sahibi oldum ve bir dönem birlikte çalıştığım iş arkadaşım gittikleri bir köy gezisinde yaşadığım okulu bulup fotoğrafını bana gönderdi. Bazen insan fotoğraflar ve seninle o anlara tanıklık eden insanlar olmasa yaşadıklarını güzel bir rüya zannediyor.