Bisiklet sezonunu açılışı maltepe-fenerbahçe arasında yapılmıştır. Düşük tempo ile 12 km yaklaşık 1 saat sürdü, hava güneşli, sıcaklık 8 derece. hedef bu yıl tek mola ile 50 km.
son zamanlarda dikkat ettiğim bir tespiti yazmak istiyorum. etrafımdaki eş, dost, akrabalardan iyi olanlar bir bir bu dünyadan ayrıldılar, kimisi erken kimisi geç. ama ne hikmetse kötü olanlara bir şey olmadı ve olmuyor. bunun ne tür bir dengesi var, bir türlü anlamlandıramıyorum.
bize hep iyi insan olmak ve bu iyilikleri öğretmek, yaymak öğretildi. bu öğretiler üzerine hayatımızı kurgulamaya ve bunları uygulamaya çalıştık. ya ben hata yaptım, yada insanlar gerçekten kötüler. son dönemlerde okuduğum haberlerden o kadar rahatsız oluyorum ki (tecavüz, cinayet, istismar...) bunu ifade etmek bile çok zor.
bu tür kötülükleri engellemek adına; lütfen iyi olun, iyi ve donanımlı insanlar yetiştirmeye çalışın. unutmayın! bunu etrafınıza yayarsanız daha yaşanılabilir bir çevre oluşturmuş olursunuz...
Bende vakti zamanında aynı beyanda bulunmuştum. Hatta 20 yaşındaydım ve 30 da evlenirim gibi sallamıştım. Hayatin bize ne getireceğini bilmeden, ortaya söylenmiş bir sözdü bu.
Sonra ne oldu peki; 25 yaşında eşimle tanıştım, tesadüfi şekilde 30 yaşında evlendim. 35 yaşında baba oldum. Tekrar söylüyorum, hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz. Çünkü biz istediğimiz kadar plan yapalım, o plan çoktan yapılmıştır. hayatı birazda olsa akışına bırakmak gerekir...
her gün yapabildiğimiz ve buna şükretmemiz gereken eylem, bunu yapamayanların var olduğunu asla unutmamalıyız. her yıl 3 Ekim Dünya Yürüyüş Günü olarak kutlanıyor. dünya sağlık örgütü ve sağlık bakanlığı günde 10 bin adım atmanın sağlığa pozitif etkisi olduğunu söylüyor.
10 bin adım belki ilk başta fazla gelebilir, ancak daha düşük hedefler vererek yürümeye başlayabilirsiniz. bunları takip edebilecek çeşitli uygulamalar var. akıllı dediğimiz telefonlara programları indirebiliyorsunuz. (neresi akıllıysa artık bu telefonun *)
yürümek için illaki bir parkurda, sahil kenarında yada ormanlık alanda olmanıza gerek yok, kendinizce çözümler üretebilirsiniz. benim bulduklarım; markete, ekmek almaya, yakın yerlere yürüyerek gitmek. Servisten/dolmuştan erken inip yürüyerek eve gitmek. oğlumu alıp, parka veya oyun alanına yürümek ve bir şekilde günlük hedefi tamamlamak. yürümeyi sevmiyorsanız bunların hiç birisinin size bir anlam ifade etmediğinin farkındayım, buna yapabilecek bir şeyimde yok, çünkü etki alanımın dışındasınız. * hepimiz yetişkin bireyleriz, bunu yapmak zorunda değiliz.
yine de; sağlığınız için yürüyünüz, kendiniz için yürüyünüz, unutmayınız ki
"sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"
çok duygusal bir insan değilim, hayatımın hiç bir evresinde de olmadım, sanırım bu karakterimde yok. hayatım boyunca de çok ağladığım veya duygularımı ifade edemediğim anlar olmadı.
ancak oğlumuzun doğumuna girdiğimde ve onun ilk ağlamasını duyduğum andaki duygularımın ifadesini hiç bir kitapta ve yazarda şu ana kadar bulamadım. o an hissettiklerimi tanımlamam imkansız.
hala daha düşündüğümde beni çok etkiler ve bu anı yaşadığıma şükretmeme sebep olur. bu yaşımdan sonra, bana daha iyi bir his yatacak olayla ve durumla karşılaşırsam mutlaka paylaşırım...
Güneye Giderken - Bulutsuzluk Özlemi 20. Yıl Konseri Mor ve Ötesi ile birlikte.
Zefir radyoları var ya
Biriket duvarlardaa
Sesini duydum onlardan
Sarındım akçora gömleğine
Uyu dedin uyudum
Devam et dedi muavin
Yolda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Yolda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
bir zamanların dikişi makinesi, bizim ise oyun arkadaşımızdı. hala daha annemlerin ve anneannemin evinde duruyor. Dedem kendi evine alırken, annem ve teyzeme de çeyizlik almış. tabi bununla da kalmamış, her ikisini de biçki dikiş kursuna göndermiş. (o zamanlar modaymış sanırım, 1960 yılı)
çocukluğumuzda boyumuz yetişmediği için, özellikle aşağıda bir kişi bulunur ve ayaklığı elleriyle son sürat hareket ettirir, üstte olanda hesapta bir şeyler dikmeye çalışırdı. en nihayetinde ya iğne kırılır yada ipliğin ucu kaçardı. ipliği geçirmekte çok kolay iş olmadığı için anneme öylece yakalanırdık. genelde de ayak bölümünde altı kalın terlik olurdu. sanırım o terlik yaramazlık yapan çocuklara atılmak için oradaydı. *
şimdilerde pek kıymeti bilinmese de o dönemi hatırlayanlar için singer bir dönemin çocuklarının çok kahrını çekti...
zamanın birinde çok mutsuz bir kral varmış. hayal edebileceğiniz her şeye sahipmiş; ama yine de çok mutsuzmuş. uzak ülkeler dahil her yerden şaklabanlar, sirkler, dalkavuklar gelmiş; ama yine de kralı mutlu edememişler.
kral uzak dağlarda yaşayan bilge adamı çağırmalarını istemiş. derdine olsa olsa o çare olur diye düşünmüş. yaşlı bilgeyi getirmişler, kral mutsuzluğunu anlatmış ve ona mutlu olmanın yolunu gösterirse bilgeye ne isterse vereceğini söylemiş. bilge biraz düşünmüş ve demiş ki:
"kralım sizi mutlu edecek tek şey var: ülkede en mutlu adamı buldurun ve onun bir gömleğini alıp giyin. mutluluğun sırrını keşfedecek ve çok mutlu olacaksınız."
bir giydiği kıyafeti bir daha giymeyen, binlerce gömleğe sahip zengin kral çok heyecanlanmış. adamlarını ülkenin her yanına salmış. adamları tüm ülkeyi dolaşmışlar ve herkes ülkenin en mutlu adamı olarak aynı kişiyi göstermiş. kralın adamları ülkenin en mutlu adamını bulmuşlar ve hayretle görmüşler ki en mutlu adamın bir gömleği bile yokmuş! (şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır - Ahmet Şerif izgören)
bu hikayeyi aslında şunun için yazdım; ekibimle ve diğer çalışanlarla son zamanlarda bir çok toplantı ve çalıştay yaptım. herkes probleme takılmış durumda, kimse çözümü nasıl yapacağına odaklanmıyor ve sürekli mutsuz olduklarından şikayet ediyorlar. aslında mutlu olabilmek için birçok sebepleri var, sadece bunun farkında değiller...
insanın kavuşabileceği en büyük mutluluk, kendi durumundan hoşnut olmasıdır.
Thomas Mann
zirvede kartallar da bulunur, yılanlar da.
ancak birisi oraya süzülerek birisi sürünerek gelmiştir.
önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok nereden ve nasıl geldiğinizdir.
son dönemlerde, gerek iş hayatımda gerekse sosyal hayatımda, çevremdeki insanları gözlemlemeye çalışıyorum. işim gereği sık seyahat ettiğim zamanlarım oluyor ve farklı şehirler farklı insanlar tanımaya gayret gösteriyorum.
tanıdığım ve gözlemlediğim kişilerin bir çoğunun suratı asık ve mutsuz görünüyorlar. konuştuğumuzda da hayat koşullarından, iş yoğunluğundan, stresten şikayetçi oluyorlar. bu tür durumların ister istemez onları mutsuz ettiğini söylüyorlar. biraz sohbeti ilerletince ve onların mutlu olduğu konulara geldiğimizde; çocukları, tuttuğu takımlar, en mutlu oldukları anlar, ister istemez yüzlerinde bir gülümseme oluşuyor.
john diamond - bedenimiz yalan söylemez isimli kitabında;
"gülümsemek size iç huzuru getirir. beyin vücut kaslarının hareketlerini takip eder ve hormon dengesini değiştirir" demiştir. mutluluk hormonu salgılanmasına neden olur ve insanın rahatlamasına, kendisini daha iyi hissetmesini sağlar. lütfen herkes elinden geldiğince gülümsesin çünkü gülümsemek bedava...
hiç bir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. gülümsemene kimin ne zaman aşık olacağını bilemezsin.
anneanemin evindeki peçka (kuzine) üzerinde pişirilen kestane, börek ve üzerinde yapılan demleme çay. aynı zamanda suyun kaynamaya yakın çıkardığı tarif edemeyeceğim o ses...
Bana erzurum seyahatimde eşlik etmiş harika bir eser, gerçekten çok iyi yazılmış. ister istemez etkisi altına giriyorsunuz. bir çırpıda okuyup, değişik duygu değişimleri yaşayabiliyorsunuz. duygusal olarak çabuk etkileniyorsanız, bu kitabı yalnız olduğunuz bir ortamda okumanızı tavsiye ederim...
Bir yazarın, önce sevgilisine, sonra karısına, en nihayetinde de hem karısına ve kızına yazdığı, hasretliklerini, parasızlıklarını paylaştığı mektuplardan oluşan kitap.
mektupların sadece yazar tarafından yazıldığını görüyoruz, bu yüzden cevapları yok. o devirde iletişimin ne kadar zor olduğunu, bürokrasinin nasıl yavaş işlediği gözler önüne seriliyor. bu tarz kitapları sevenlerin okumasını öneririm...
Özgün adı One Flew Over the Cuckoo's Nest olan filmin yönetmeni Milos Forman'dır. Değişik bir şekilde konuyu işlemiş bir film, acaba hangimiz deliyiz? Hangimiz akıllı? Kime göre? Neye göre? Kurgusu değişik, sonu sürprizli bir film, izlemenizi öneririm, hayata bakış açınızı değiştirebilir...
bugün çalıştığım iş yerinde 10. yılımı kutladım. direktörüm bana plaket verdi.* aslında 10 yıldan daha fazla oldu. ama iş prosedürleri gereği ancak kutlandı diyebiliriz. neler hissediyorsun dersek? aslında değişik bir duygu hissedemiyorum. uzun bir süredir aynı yerde çalışıyorum. çok farklı işler yapmış olmama rağmen, gerçekten neler hissettiğimi tarif edemiyorum.
ilk girdiğimde en alt pozisyondaydım, şimdi yönetici olarak arkadaşlarıma destek olmaya çalışıyorum. iyi mi yapıyorum? kötü mü? onu gerçekten bilemiyorum. sadece iyi yapmayı umut ediyorum!
bugünkü törende şunu hissettim, benim gibi dört arkadaşım daha vardı. sanıyorum giderek yaşlanıyoruz. zaman çok hızlı geçiyor, umarım faydalı şeyler yapıyoruz ve insanlara az da olsa bir yararımız dokunuyordur...
Farkındalık, bir canlının çevresinde gelişen olayları bilme, algılama ve duyumsama becerisidir. "Bir şeyin bilincinde olma" anlamına gelmektedir.
Beyaz formalı takımın kaç kez paslaştığıyla ilgili bir dikkat ve farkındalık testi. bu testi dikkatli bir şekilde izleyerek yapmanızı öneririm. bakalım ne kadar dikkatlisiniz*
Katil Kim? yine dikkat ve farkındalık testi. katili bulabilecek misiniz? *
bu videoları eğitimlerimizde sıklıkla kullanıyoruz. genellikle aynı anda iki işi yaptığını düşünen arkadaşlarımızın dikkatle izlemeleri gerekir. çünkü konsantrasyon gerektiren iki işi aynı anda yapamazsınız. çok klasik bir örnek olacak ama araba kullanırken telefonla konuşmak çok tehlikelidir. genellikle şöyle sonuçlanır; ya telefon konuşmasını dinlemez ve hatırlamazsınız yada ne kadar çabuk geldik, bu yol bu kadar kısa mıydı? diye şaşırırsınız.
Almanya, Avusturya ve isviçre'de yapılan Yol Güvenliği Araştırması, trafik kazalarının yüzde 60'ının cep telefonu kullanımı nedeniyle gerçekleştiğini ortaya çıkarmıştır.
tabi ki bu videolar birer kurgu, kişinin farkındalığının tamamını ortaya çıkaramayacaktır ve herkesin algı seviyesi farklı olacaktır. ancak birden fazla işi yaparken biraz daha dikkatli olmakta her zaman fayda vardır. hayatın akışında kaçırdığımız şeyler mutlaka olacaktır...