gün geçmiyor ki çocuklu veya pusetli olarak dolaşan insanlara bir çemkirme,bir hoşgörüsüzlük görmeyelim.
(bkz: özgürlük) tanımını batı yıllar önce,ondan önce de atalarımız taa orta asya'da veya anadolu'da koymuş.inkar etseniz de islam dininde mevcut.elinden dilinden zarar gelmeyecek.başkalarının alanına özgürlüğüne veya doğaya zarar vermedikçe özgürsün;ancak bazen (bkz: olmasa da olur) tarzında insanlık,medeniyet ve empati adına ufak fedekarlıklar yapmak ruhumuzun temelidir bunu da yapmıyorsanız burada köpürme az ötede oyna.
o asansörlerin yanında veya üstünde yaşlı,engelli veyahut çocuklu ailelerin öncelikli olduğu yazıyor bu kanun değil ancak buna uymak insan olmanın gereğidir.
sen orayı doldurunca o da gider yürüyen merdiveni kullanır.
çok da büyütülecek bir vaka değil vak'a-i adiye durumu sanırım pembe götlülerin her türlü sorunu çözüldü sıra buna geldi.ha ben çocukluğum ezer geçerim yol vereceksin kibirinde ve bencilliğinde olan olursa öncelik verme kimse de garipsemez.
öğrencilerine hiç bir şey ögretemiyorsam iyi insan olmayı öğretmeye çalışıyorum
(bkz: iyi insan kimdir):çevreye, doğaya ve farklılıklara saygılı,empati yeteneği gelişmiş kişi.
gelelim bu nefreti oluşturduğu iddia edilen kesimin bunu körükleyen davranışlarına:
topluma çıktığım zaman çocuklar dahil ses seviyelerimizi, davranışlarımızı ortama uygun hale getirme çabası içinde olmalıyız,ne dedik duyarlı olmalıyız,hepimiz.
5yasindaki çocuk annesi ile 1-2 yaşındaki çocuk annesinden aynı sert veya otoriter davranışlari bekliyorsanız çok beklersiniz,bebekler bazen anlamsizca ağlar altı da kuru olsa,gazı da olmasa(ki kolik olabilir),o yüzden sonuç üzerinden yargılama değil kişilerin yani ebeveynlerin üzerinden bir yargıya varmanızı öneririm.örneğin:laftan anlayacak yaştaki çocuğuna hiç bir uyarıda bulunmayan veya ihtiyacını belli eden bebeğinin çırpınışlarını duymazdan gelen ebeveynler varsa bunları çocuklar üzerinden dolaylı uyarabilirsiniz,en azından bu daha insancıl ve nazik bir yöntem.
unutmayın sizler de anne baba olacaksınız çocuğunuz veya şartlarının eleştirip yerin dibine soktuğunuz insanlar konumunda bulunabilirsiniz.
not:burada cemkirilen durumlardan hiç birine maruz kalmamış tuzu kuru bir ebeveyn.bizimkiler dışarda uslu. (bkz: amir khan)'ın 3 idiot filminde şu replik aklıma geldi:“bir aslan bile kırbaç korkusuyla sandalyeye oturmayı öğreniyor. ama biz bu aslana ‘iyi eğitilmiş’ diyoruz, ‘iyi eğitim almış’ demiyoruz.”
fatih dönemine kadar gelen (bkz: akılcılık)temelli (bkz: maturidilik) anlayışının yerine yavuz sultan selim döneminde (bkz: sezgicilik) temelli (bkz: eşarilik) anlayışına geçilmesi ile
araştırma,geliştirme fikriyatının mustafa kemal atatürk'e kadar silinip atılmasıdır.
gazi ve sonrası kısa bir dönem sonrası da ilim ve irfan yolculuğumuz yörüngesinde gitmiş,uçak sanayii gibi bir teknolojide dahi söz sahibi olabilmiştik. (bkz: ilk uçak fabrikasının kapatılması)
ve daha sonraları da abd destekli neo-capital düzende üretim merkezli (bkz: köy enstitüleri)'nin kapatılması ve son olarak da (bkz: fulbright anlaşması)ile de eğitim ve bilim dünyasından,dolayısı ile modern ve egemen dünyadan koparılıp atıldık.
tabii bir de bu olayın karşı tarafı var ki özetle (bkz: ortaçağ)gibi bir karanlık çağ ile dibe vurmuş,osmanlı ve islam dünyasının fetihleri ile ticarette kafakola alınmış batının önce ticari amaçlı ve krallıklara bağlı coğrafi keşifler yoluyla bir cansuyu bulması,daha sonraları artan toplumsal huzursuzluklar yüzünden bağnaz düşüncenin merkezi kilisenin,(mecburen) krallıklar tarafından,yöneten sınıfından tasfiyesi ile 2.aşama olan (bkz: rönesans ve hareketleri)'ne geçilmiştir.bu dönemde oluşan özgür düşünce ortamı ile bilim,sanat ve felsefe yeniden ele alınmış ve adını modern denilen,kendi takvimlerimizde "yakın çağ"olarak adlandırdığımız bir döneme girilmiştir.oluşan bu iklimde gelişen silah sanayii,antik yunan felsefesinin içinde tezahür eden"birey için devlet"- ki bizde de (bkz: insanı yaşat ki devlet yaşasın) benzer bir düsturdur-yaklaşımı demokrasi temelli yönetim krallık,lordluk,arşadükalık,derebeylik(bizdeki ağalık) rejimlerini sarsmıştır.finali de (bkz: fransız ihtilâli) ile yapılmıştır.
yine bu çağda oluşan bir rekabet ortamı ve düşünce iklimi ile çok sayıda buluş ile (bkz: aydınlanma çağı) zirve yapmış artık işler fikriyattan fiiliyata dönmüştür. (bkz: sanayi devrimi)dediğimiz bu aktif dönemde güçlenen devletler diğer devletlere üstünlük mücadelesine girmiş bir nevi (bkz: delikli demir çıkmış mertlik bozulmuştur). imparatorluklar parçalanmış hammadde ihtiyacı ile dünyada (bkz: kolonicilik) devamı olan (bkz: emperyalizm) doğmuştur.
osmanlı ve islam dünyası geriye bakmaktan,olayı kavrayamamış en son da (bkz: hasta adam) pozisyonunu almıştır.nu topraklar için çok büyük şans olan m.kemal'e de düşünce dünyasında sahip çıkamamış ve bugün bulunmakta olduğumuz (bkz: ikinci dünya ülkesi) (bkz: gelişmekte olan ülke) konumunu almışız.
korkum, yakın bir gelecekte bize biçilen rolün (bkz: sevr)'de de olduğu gibi edilgen bir yapıya evrileceği.suriye,ırak,libya,afganistan,iran,mısır vb...son kale türkiye.
gelelim eğitime:
bir eğitimcinin türk eğitiminden beklentileri.....
''ilerleme'' ve ''gelişmişlik'' düzeyini sahip oldukları-ithal-nesnelerle ilişkilendiren,günlük kullandığı kelime sayısı ve dağarcığı sms ve tweet boyutlarında olan nesil....kayıp nesildir!!! tez elden ''sıfırlamalı'' bildiklerini unutturmalı,maddeye değil manaya,nicelik değil niteliğe,söze değil öze yönelik ''eğitim modeli geliştirilmelidir''
bunun içinde başlıca çerçeve;1-nitelik 2-uygulamalı bilgi 3-disiplin 4-kalıcılık 5-bilim ve üretime koşulsuz destek 6-üniversitelerin fikriyat ve katma değer gelişimi.7-topluma uygunluk 8-kitap ve öğrenme sevgisi
1-ders sayısı arttırılma saçmalığından vazgeçilmeli(ideali 5 saat artı 2 saat seçmeli uygulama,yabancı dil,spor,edebiyat vs)
2-teorik bilgileri öğrenciye oldukça az vermeli;bunun yanında görev ve sorumluluğu arttırarak ''balık tutma''hedefine baş koyulmalıdır.
3-öğrenci olmanın ''boş beleş olmadığı''ders geçme ve diploma almanın pahalı;almamanın ise çok daha pahalı olduğunu aşikar eden bir sisteme evrilmek gerektiği kavranılmalıdır.
4-öğretmenler ve tüm eğitim camiasının fikirlerine göre(uygulanabilirlik ve bilimsellik süzgecinden geçirdikten sonra)sistem yeniden ve artık yıllarca, ufak tefek değişiklikler dışında yama yapma gereği duyulmamayacak bir kalıcılığa ulaştırılmalıdır
5-taklitçilikden uzak,üretime değer veren,ortaya bir katma değer koyan herkesin önü açılmalı(örneğin bir köylü silah yapar seri üretime geçemez çünkü devlet sahip çıkmaz,yabancıya fikri satar biz de gider 5 katına alırız vb)
6-üniversiteleri nasıl gidildiğinden çok üniversitelerde neler tasarlanıyor,ne fikirler(biz de fikir değince siyasi kavramlar gelmesi de geri kalmışlığın göstergesi)üretiliyor dünya'da saygınlıkda neredeler(ilk 500e bile çoğu zaman giremiyoruz) ona bakmalıyız....-----üniversite sayısını arttırarak ''yüksek lise''tahsilinin yolunu açtık....nitelik yerlerde....-----
7-ezbercilikten olabildiğince kaçınılmalıdır;örneğin iyi bir hukukçu hukuk kurallarına en iyi ezberleğen değil topulumun değer yargıları ve kamu vicdanına göre hukuk çerçevesinde olay ve lgulara yaklaşabilendir(o yüzden gelişmiş bir çok ülkede kamu vicdanı sebebi ile juri veya gelenekler etrafında hukuk kuralları işler)...japonya'dan ''toplam kalite''yönetimini getirir dayarsan.....zırttt der sistem çünkü uzakdoğu ile hiçbir kültürel veya fiziksel anatomik benzerlik bulunmamaktadır...o halde kendi değer yargılarımıza göre ne çok sert ne de uygulanabilirliği olmayan''disiplin''leri örnek almalı fakat bir sentez oluşturabilmeiliyiz.
8-kesinlikle ve kesinlikle okuma alışkanlığı ve öğrenme sevgisini tüm topluma kazandırmalıyız,belki de en önemlisi bu dünya'da nüfusa oranla kitap okuma oranı inanılmaz düşük:((
allah'ın ilk emri oku:ikre bismi rabbike;yaratan allah'ın adıyla okudur....dinimizde ve toplumsal genlerimizde bilim ve öğrenme isteğine çok fazla sayıda gönderme ve tavsiye vardır.....dilerim türk toplumu olarak nasibimizi alırız.
hala şehir içinde orman vardır, umarım dokunmaz doğa katliamcıları.buna ek olarak doğu ve batı uçlarda da ormanlık geniş alanlar ve piknik alanları vardır.topçam
gibi.
küçük çaltıcak ve büyük çaltıcak gibi.
evet temmuz ağustos ayında çok sıcaktır,tatil için en iyi ay 20mayıs-20 haziran veya 20eylül-20 ekim arasıdır hem fiyat hem de iklim açısından.
deniz sezonu kasımın ilk haftasında bırakırım.
kasımdaki deniz sıcaklığı ağustos ayı datça'daki kadardır.soğuktur ama denize girilebilir.
her bünyeye uygun değildir sarsar resmen temmuz-ağustos akşamları;gündüzleri güney ve doğu gören bir yerde veya açık alanda iseniz sıcak çoğunlukla bunaltmaz.
tüm aylara bakıp kıyasladığımızda (bkz: antalya) kuşkusuz türkiye'nin en yaşanılabilir ve enerjik iklimine sahiptir.
30yılı aşkın zamandan beri ailesi antalya'da olan,kendisi de her yaz ve sömestr'da bulunan biri olarak bu iklim ve doğayı gittiğim hiç bir yerde bulamadım ki aslen karadenizli olarak doğanın feriştahı var iklim yok karadeniz'de.izmir'de şehir var doğa yok,kalabalık ve gettolar daha yaygın.antalya'da ise kepez'de belli bölgelerdedir (bkz: muratpaşa) ve (bkz: konyaaltı)'nda yaşamak için çok nezih ve görece uygun yerler bulunmaktadır.
bir metropelde bulabileceğiniz hemen her şey var olmakla birlikte oturduğunuz yere göre vasıta kullanmadan bir çok yere gidebilir,tek vasıta ile her yere gidebilirsiniz.trafik ise trabzon'dan bile azdır,kesin bilgi o da trafik ışıkları kaynaklıdır,son iki yılda alt geçit ve üst geçitler ile biraz azalmıştır. (bkz: ender gelişen osasuna atakları) gibi arada iyi işler oluyor.
Peşin edit:ilk emri uygulamayan kerkelezler din simsarlarının "islam"ı anlaması ve içselleştirmesi mümkün değildir.
Sahte din en karlı ticarettir; sermayesi yalan, müşterisi cahildir.
1. atatürk, bu sözü, chp ilkelerinin değişebilir, zamana, hayata uygun ilkeler olduğunu daha iyi vurgulamak için “anlam güçlendirici” olarak kullanmıştır. bu onun yöntemlerindendir.
2. üstelik kutsal kitaplar, hele islamın kutsal kitabı kuran gökten inmemiş, allah tarafından indirilmiş/ilham edilmiştir. bu konuda “zumer süresi-1”de “kuran’ın allah tarafından indirildiği” ifadesi vardır, ancak kuran’ın “gökten indirildiği” ifadesi, daha doğrusu “gök” ifadesi yoktur. çünkü zaten islam göre allah gökte değildir. “allah insana şah damarından daha yakındır, allah her yerdedir.” allah’ın gökte olduğu inancı eski pagan dönemlere (islam öncesi zamanlara) ait bir kavramdır. örneğin, eski türklerde tanrı’nın gökte olduğunun düşülmesi ve “gök-tanrı” ifadesinin kullanılması gibi. yani atatürk haklıdır, kutsal kitaplar, hele kuran “gökten” inmemiştir. bunu düşünmek atatürk'ün dediği gibi "sanmaktır", "sanrıdır".
3.“kitapların dogmaları” ifadesi de çok doğru bir kullanımdır. çünkü “dogma” sözcüğü “değişmeyen kurallar” anlamına gelmektedir. bilindiği gibi kuran da sonsuza kadar değişmeyen, değişmeyecek bir kitaptır.
kesinlikle hırsızlıktır
gaddarından canisine,uğursuzundan istismarcısına hepsinde görülen bir özelliktir hırsızlık,haram yeme ve hak yeme.
bir toplumu batıran da çıkaran da odur,sonuç değil nedendir.
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, haininin
mülke temel olmuş, hukukta özde
temelde toprakta taşta adalet
olmasın istemem, tek mevsim 'yaz'da
ilkbahar, sonbahar kışta adalet
mizan terazisi bir gün kurulur
yapılan ameller yüke vurulur
işlenen cürümler, tek tek sorulur
sanılmasın kalmış, boşta adalet.
mahir hakikatten sakın ha şaşma
el sırtına binip engeller aşma
haksız yere öyle çağlayıp taşma
her zaman her yerde başta adalet
bizde durum nedir?bizdeki emperyal bir niyetten değil çürümüşlükten kaynaklı bir kanıksama.osmanlı'nın 600 yıl ayakta kalması ile övünen gürüh nedense bunun başlıca sebebinin adalet ve liyakat olduğunu bilmez,salt kol ve iman gücüne dayandığını düşünür.zaten (bkz: şahi)denen toplar da öyle üretildi ve surlar ile birlikte bir dönem kapandı(gerçi bize göre öyle ama olsun)
bakkal defteri tutamaz,dükkan yönetemezsin adaletle ve hakca insanlara yaklaşmadan...
işte hırsızlık dediğimiz ''durum''bu adalet sisteminin altını oyan ve bütün kötülüklere yol açan (bkz: başlangıç seviyesi)dir.bir nevi altın vuruşa giden ik basamak esrardır.
iyi olmak için önce adil olmak gerekir. (bkz: victor hugo)'nun da dediği gibi iyi olmak kolay önemli olan adil olmaktır.
soğuk savaş dönemindeki iki kutuplu dünyadan,komünizm geliyor korkusu ile kurdurulan (bkz: kontrgerilla) ve önce afganistan daha sonra ortadoğuda peydahlanan siyasal islamcı dinci(dindar asla değil) yapılar ile çökertilen,tek kutuba indirgenen modern dünyada kalıcılığı sağlamak adına yapılacak başlıca şeylerden biri:
sömürdüğün nimetlerden nemalandıracaksın(bir yerden tanıdık geliyor!)
yoksa köşeye sıkışan kedi misali ''koyarım lan böyle işe'' öleceksem dik öleyim minvalinde ikinci büyük bir ihtilal çok uçuk bir senaryo olmaz.aynı şey abd'nin kendi içinde dahil sistemi eleştirmeye sonsuz serbestlik vermesi.örneğin:abd'de (bkz: 11 eylül)'ü kendisinin tezgahladığını bilimsel olarak ortaya koyan,ırak'a suçsuz yere girildiğine kamuoyu yaratmaya çalışan zibilyon tane belgesel,kitap ve köşe yazısı mevcut.çok sıkarsan bir yerden patlar.eyleme geçmediği yada düzene direkt tehlike oluşturmadığı sürece hiç bir düşünce hareketine şiddetle karşılık verilmez.
dünyada artan toplu üretim konusuna gelirsek bu kapitalizmin yeni dünya düzeninde ileri seviyede bir adımdır.hemen herkes (bkz: zeitgeist) gibi belgesellerde işlenen bu tuzakları az çok bilir ancak eyleme geçmez çünkü alt düzeyde kısmı rahatlık oluşmuştur,bir nevi (bkz: neoconformist) olmuş çıkmışızdır.teknolojik bir sürü araç gereç gittikçe düşen maliyetler ile sahip olduğumuz nesne sayısı ve oluşan sanal huzur ile kaos oluşmaz,anarşi çıkmaz. (bkz: aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın) modunda takılırız.
bir de amerika kurulurken coğrafyası gereği avantajları vardı:uzak bir coğrafyada olduğundan egemenlik altına almak pek mümkün değil,o yüzden önce askeri değil bilimsel yatırım yaptılar...bilgi her zaman kazanır.strateji oyunlarında bile çağlar atlayıp sonunda galip gelmen için bilgiyi etkili kullanman gerekir.ne yazık ki biz o treni ta yavuz zamanında kaçırdık:
oysa ki fatih zamanında o zaman için ileri teknoloji ( high-tech) diyebileceğimiz (bkz: şahi) topları ile istanbul fethedilmiş,istanbula alimler çağrılmış vizyonumuz tam açılacak iken rönesans ile gelişmeye başlayan avrupa'dan hala her alanda önde iken yavuzla tersine bir yol alınmıştır.toprak üzerine seçim yapıp yanlış ata oynamışızdır.daha sonrasında (bkz: mustafa kemal atatürk) ile tekrar bilime dönüş çabaları ve pratik eğitim dönemi başlamıştır.bu konuda da
(bkz: köy enstitüleri)nin kapanışı da türkiye'nin bağrına sokulmuş bir hançerdir.
ve çok çok önemli bir mevzu olan (bkz: amerikan federal bankası) üzerinden dünyanın ekonomisini ele almak istediler ve aldılar.zeitgeist addendum
sonra seriüretim üzerine
sonra,rusya karşıtlığı üzerine yatıtım,bilgi ve tecrübeler aktarıldı
ve güncel olarak da ırk,dil,din,mezhep farklılıkları üzerine toplum mühendisliği icra edildi.bunların hepsini yaparken tarihden dersler aldılar.bence ilk aldıkları ders:
şımarmamak.buna kesinlikle eminim her ne kadar kibirli ve üst perdeden baksalar da dünyaya (bkz: pentagon)vb yapılar her zaman (bkz: en kötü senaryo) üzerine de ciddi biçimde eğildiler.örneğin abd olsa idi bizans'ın yerinde o gemilerin karadan yürütülebileceğini bir senaryo içinde ele alırlardı.
kimse de demezdi ki. (bkz: yok artık ebenin ali sami)
bir de üstüne her savaştan galip gelme ki vietnam ve afganistan da yenilse de karlı çıkmıştır: (bkz: bir ekonomik tetikçinin itirafları 1-2).dünyada etki etmediği,yönetecek,çıkarlarına yönelik kullanmadığı devlet yok denecek kadar azdır.
diğer ulusların abiliğini,dünyanın jandarmalığını üstlenince yıkılması çok zor bir modern imparatorluk kurulmuştur.
bu nesilde yer almamış yani 90'lar sonunda veya daha sonra doğmuş nesil için sadece (bkz: geçmişe duyulan özlem) sanılabilir.
ancak ilk neden kanımca: (bkz: geçmiş ile günümüz farkı)'nın tarihte hiç olmadığı kadar fazla oluşudur.tabii bunun nedeni de dünyadaki (bkz: seri üretim) artışıdır.
şartlara çabuk alışan insan aklı,şartlara alışmakta zorluklar yaşayan duygu dünyası yüzünden kimi zaman eskiye özlem,kimi zaman da yeniye şükretme eğilimi göstermiştir.bir nevi neo-conformist olmuştur.
örneğin: (bkz: cep telefonu olmadığı zamanlarda buluşma) eyleminin nasıl yapılacağı neredeyse o zamanları yaşayanlar için bile unutulmuş gibidir.zamanında kaset,cd vb koleksiyonu yapan benim gibi insanların şimdi intternetten indirilen onbinlerce şarkı ve albümün varlığı ile duyusal bir tatminsizlik ile minnettarlık arasında bulunması gibi sebepler de önemlidir.hem geçmişe özlem hem mevcuttan memnun olma ikilemi...
hem internet ve akıllı teknolojiler sayesinde dünyanın farklı yerlerinden haberdar olabilme,bilgiye ulaşma sevgisi,teknolojinin sağladığı kolaylıklar,hem de insanın doğasında yer alan "doyumsuzluk duygusu"nun yarattığı
iç stres.
kısaca her iki dönemi de yaşamış(80'ler-90'lar ve milenyum)insanlarda var olan efsaneleştirme çabasının nedenini bir cümle ile özetlersek:vay be eskiden x yoktu şunu yapıyorduk.sanki belgesel izleyip zorlu coğrafyalardan hayatta kalarak sıyrılan bir maceracı gibi hissediyoruz kendimizi.yada istanbul'u yendim diye bağıran anadolu "donkişot"ları gibi görüyoruz kendimizi.neydik ne olduk...
aslında neyi arıyorsak oyuz...
(bkz: dipnot): aklıma geldikçe bir kaç neden daha ekleyeceğim.hırsızlık,şerefsizlik,adaletsizlik ve maddiyatın bu denli öne çıkmadığı görece daha temiz bir toplum oluşumuz da bir etkendir.tüm renkler kirlendi ve birinciliği beyaza verdiler.kör ölür badem gözlü olur da değil kıyaslayınca gerçekten insanlık ve iyilik daha yaygındı.zaten "anadolu çocuğu"lafı "görece" saflık ve temizlikten gelirken şimdi "anadolu çomarı"bilgisizlik, ahlaksızlık,bencillik ve kötülükten gelmektedir.
(bkz: hayırlısı ile hayır) çıkar inşallah ama bu başkanlığı önünde sonunda getirecekler hani iğrenç klişelerin harç malzemeleri olan (bkz: dış mihraklar) ve (bkz: üst akıl).
ama güvenlik açıkları ama ekonomik bir destabilizasyon(istikrarsızlastırma) ile bunu inşa edecekler.
bunun önüne tek engel set olabilir o da halk.hangi halk???
en son tapeler ışığında girdiğimiz genel seçim ortamında çıkan şonucla ümidimi büsbütün kaybettim.haziran ve kasım arası dönüş de tuz biber ekti.
deveye diken hikayesi:
"harese nedir, bilir misin? develerin çölde çok sevdiği bir diken var. deve dikeni yedikçe ağzı kanar. tuzlu tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz…
ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. kendi kanının tadından sarhoş olur."
huzursuzluk-zülfü livaneli
(kitapta yok ama ekleyeyim-ilk örnekler: deve vakası-yüzük olayı-kerbela...)
dipnot:deveye diken... atasözü buradan gelmektedir.
(bkz: arabesk söylese dinlenir) zira sanat müziği dinlemeyen beni (bkz: rüya) albümü ile mest etmiştir,tekrarı için mail bile yazdım o derece yani(onu da hiç yapmam)
daha önce neden kendisi ile ilgi bir girdim yok bilmiyorum ama türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 3 kadın ses sanatçısından biridir,aynı zamanda en iyi seslerinden biri(ikisi farklı şeyler(sertap erener de en iyi seslerdendir ancak ses sanatçılığı ise farklı bir platform)
türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 3 kadın ses sanatçısından biridir.
her albümü her şarkısı ayrı kalite o yüzden şu veya bu diyemeyeceğim
ancak konser albümleri bu kadar iyi olan ses sanatçısı pek azdır. (bkz: şebnem ferah istanbul konseri 2007)
seni seviyoruz utangaç kadın,büyük ses...sevgiler saygılar...
(bkz: düşünmekle yıkılmaz kale duvarları)
(bkz: sınırını çizemezsiniz
insanlığın beyninin)...
atamazsınız bir hayvan gibi kafese
sorgular sizi tüm tarih ve tüm bilim
hesap verilir bir gün
halkın önünde halkın önünde
(bkz: adsız kahramanların,5 bin yıllık sözü)
bükülmez bileği,kartal gibi keskin gözü
her nefer ant verir,biri gider bini gelir
kahraman doğar komando
her neferin yüreğinde,
bir güneş doğar yine
(bkz: mustafa kemal'in yolunda komando) (bkz: adsız kahramanların,5 bin yıllık sözü
(bkz: sıla gençoğlu)'na ne kadar benziyor ya diye içimden geçirirken,kliplerinin arasında beyaz show'da kendisinin prodüktörü olduğunu öğrenmem ile hahh tam uymuş dedim.
sesi (bkz: muazzam) kendisini tebrik eder;yolunun açık olmasını dilerim.
kendi söz müziğini yapan kişilerin önü her zaman daha açıktır.
kendisine örnek olarak (bkz: sıla gençoğlu), (bkz: funda arar), (bkz: şebnem ferah) gösterilebilir medyatik olma ihtiyacı olmayan kaliteli müzisyenler olarak.
atam diye yazılır adam diye okunur.
kendini dindar gören biri olarak(dinci değil) bu adam "putperest" de olsa severdim,dini yönden değerlendirme bana haiz değil.
nasıl ki yabancı bir futbolcu gol attıktan sonra seviniyorsak,ülkemizin refahı,istikbali ve de istiklâli için canını dişine takan bu insanı milliyetçi vatansever duygularımla anıyorum.
sözlükte (bkz: menşei) meksiya diye yerden yere vurulan-iphone dahil hemen herşey çin'de üretilirken-gereksiz karalanan bir otomobil.ilk tercihlerim arasında olmasa da 2015 model comfortline temiz ikinci elini satın aldım.ilk tercihlerim yeni focus hb titanium,ceed confort plus,yeni astra dynamic idi.
tipsiz dedikleri araçta şu hem de öyle özel çekim değil,sportline yazılı bir yan şerit,cam film,nikelaj egzost ucu o kadar. https://hizliresim.com/VMpPzj
(bkz: tok kapı sesi)hastası da değilim;ancak sedan araba alma zorunluluğumdan(malum geniş bagaj ve arka koltuk mesafesi vs)ve de iç,dış komple kıyasla kaliteli bir otomobil olduğundan tercih ettim.ben de biliyorum fiyatlarının ikinci elde en az 4-5bin tl gereksiz pahalı(otomatik de 9-10) olduğunu.unutulmamalıdır ki alırken fazlaya alıyor, satarken de fazla paraya satıyorsunuz.
buradan aracı övecek değilim aynı paraya daha iyileri de var.kişi önceliklerini ve bütçesini belirlemeli ve ona göre otomobil almalı.
zaten burda yersem ne övsem ne,piyasaya sıfıra yakın etki.
gelelim eksilerine ve artılarına.bu makyajlı kasada standart özellikleri ve aracın albenisi daha yüksek(direksiyon,ön panjur,genel görünüş ve donanım)
-comfortline araçta blutooth unite var ama kit alırsan aktif,kısaca başka bir cihaz almalıyım.
-sözlükte belirtilmiş o güzelim iç mekanda kapı üst-iç kısımları yumuşak plastik olmalıydı.neydir bu yumuşak plastiğin maliyeti hemen hemen tüm firmalar kaçıyor d sınıfı hariç
-şaft üstü(orta kısım)çok geride arkada aracı ikiye bölüyor gibi kalabalık oturmada sıkıntı yaratır biraz.
-kapılar içten kitlendiğinde yine tek seferde içten açılabiliyor(2009 focusta çift seferde açılıyordu),çocuklar için olması gerekirdi.
-jant boyutu 17 olmalıydı.(lastikler eskiyince sonradan 17' teker ve jant alacağım)
-ön konsol arkası kısa,sedan bir araçta daha uzun olabilirdi.
-torpido gözü küçük
-arkaya doğru kasa biraz daha keskinleşebilir ve arka daha alçak olsaydı daha iyi olurdu. (bkz: yeni superb).
+iç mekan kalitesi bana göre rakiplerine oranla ciddi derece daha kaliteli,piono black kalitesi ceed ve astradan daha iyi.direksiyon müthiş,derisi sev beni diyen kedi gibi yumuşak belki araçtaki en kaliteli ekipman ve sürüş keyfini gerçekten arttırıyor.
+içeride kullanılan deri-kumaş karışımı göründüğünden daha kaliteli ve koltukları bana çok rahat geldi.
+çift bölgeli klimatronic,saklama gözleri,ön-arka kol dayamaları işlevsel ve görsel olarak iyi.
+süspansiyonu eleştirilenin aksine bana konforlu geldi(focus da bağımsız süspansiyon var ve de konforu iyidir ondan çok daha iyi geldi belki yeni kasada durum daha iyidir)
+bagaj hacmi devasa.
+diz-kafa vb ölçüler yeterli.
+önden görünüm çok iyi,yan ve arkadan orta-iyi,standart jantlar hemen her araçtaki gibi vasat.şu veya bu tarz opsiyonel olabilirdi.
+ön-arka similasyon görüntülü park asistanı var ve tek tuşla,aktif pasif edilebiliyor,müzik sesini de ona göre ayarlıyor.
+içeriye çok az teker sesi alıyor o da michelin marka olsaydı asgari düzeye inerdi.,motor da gürültülü sayılmaz.
+görüş açıları iyi,çevre kontrolü sağlanabiliyor,bazı araçlarda bu sorun yaratıyor.
+bagaj hem içerden hem de anahtar ile el değmeden açılabilir.
+Sağ ayna geri giderken otomatik daha önceden ayarlanmış şekilde aşağı iniyor(mirror down)
normal sayılabilecek zaten standart özellikler ise far sensörü,gündüz ledleri,6cdli çalar,aux,bagaja arkadan ulaşma haznesi,hız sabitleyici,teker basınç vb.
yol tutuşu, yakıt sınıfındaki gibi artık bu konuda otomobiller birbirine yakın.105 bg yeterli ara hızlanma da,tabii ki daha iyisi de daha ucuzu da var.ben aracı alırken.
1-yakıt(kesinlikle dizel olacaktı)
2-şanzıman(manuelde sıkıntı çok daha az)
3-iç mekan kalitesi
4-dış tasarımı
5-bagaj hacmi,diz mesafesi
6-sürüş konforu
7-100bg üzeri
8-cc,çift bölgeli klima,ön-arka sensör,deri döşeme,konforlu koltuklar vb donanım
9-az km yapmış,yeni gibi
10-bulunduğum çevrede ikinci eli olma
gibi kriterlerlere göre aldım.
ikinci elini çoğu kişinin aksine hesaba bile katmadım.5.5yıl binip focus hb aracımı değerinde(hem de aldığımdan pahalıya)48saat içinde çok sayıda müşteriden birine sattım.ilanı verirken tüm detayları vermek eksisini de belirtmek gerekiyor.samimiyet ve doğruluk önemli bu da satmayı kolaylaştırıyor kanımca.
son tahlilde en iyi otomobil,x fiyata en iyi araç yoktur x miktar para ve bir çok kriter vardır,hangi otomobil daha çok karşılıyorsa sizin için en iyisi odur.
enam suresi 123.ayet:
böylece biz her memleketin ileri gelenlerini (kodamanlarını veya idarecilerini) en büyük günahkârlar yaptık ki, orada hileler çevirsinler. halbuki onlar aslında yalnız kendilerini aldatıp hile yaparlar, amma farkında olmazlar.
enam suresi 129
“davranışları sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız.”
yunus suresi 100.ayet
ve allah’ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü’min olması (mümkün) olamaz. ve (allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.
rad suresi 11.ayet
“bir kavim kendini bozmadıkça allah onları bozmaz.”
isra suresi 16.ayet:
“allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir."
araf suresi 52.ayet:
biz onlara öyle bir kitap gönderdik ki onu bilgiyle açıkladık, o kitapta, ne lazımsa hepsini bildirdik, inananlara doğru yolu gösterir ve rahmettir.
ahzab suresi 67.ayet:
"rabbimiz! biz, liderlerimiz ve toplumun büyüklerine uyduk. onlar bizi yanlış bir yola saptırdılar.
kasas suresi 81.ayet
nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. allah'a karşı ona yardım edebilecek yandaşları da yoktu; o, kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
araf suresi 52.ayet:
biz onlara öyle bir kitap gönderdik ki onu bilgiyle açıkladık, o kitapta, ne lazımsa hepsini bildirdik, inananlara doğru yolu gösterir ve rahmettir.
(bkz: ingiltere'de yazılı anayasa olmaması)
Bir şey resmi olarak yoksa "fiiliyatta"yok demek değildir.
Daha fazla da bir şey demiyorum,başlıktaki verilmek istenen altmetindeki düzlemde düşünenler zaten anlamayacaklardır.patinajın anlamı yok.
Ne kadar anlatırsam anlat karşıdakinin anladığı kadardır.
Böyle de güzel sözleri vardır:
1-nefret ettiğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekarlık diyorum. o yüzden anlaşamıyoruz.
2-insanların hakkımda ne düşündüğünü önemsemeyerek hayatimi on yıl uzattım.
3-entellektüel; basit bir şeyi karmaşık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay...
4-afrikaya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde "tok karnına" yazıyordu.
5-kuşkusuz ki en büyük ön yargı; etrafımızdaki herkesi "insan" sanmamızdır.