Başlığı açan arkadaş kimdir, necidir diye profiline girip baktım.
10 dk önce de şöyle bir enrty girmiş:
*******
bahsi geçen erkek benim arkadaşlar bir tane kızı hamile bırakmıştım sonra hesabımı silip kaçtım olay bundan ibaret. o zamanlar liseye gidiyordum cinsellikten anlamıyordum, hehe.
Tanrı kelimesinin dışlanmasının bir kaç nedeni vardır.
Birincisi bu kelimenin Kuran da geçmemesidir. Çünkü Kuran’a göre Allah’ın 99 ismi vardır ve bu 99 isim arasında Tanrı olmadığından bu kelime çoğu zaman dışlanmıştır.
ikincisi ise, Tanrı kelimesinin putperestlik olduğu düşüncesidir. Aslında sadece Arapça olan Allah kelimesinin Türkçe çevirisidir.
TDK : (1. özel, isim Kâinatta var olan her şeyi yaratan, koruyan, tek ve yüce varlık, Tanrı )
Tanrı kelimesinin yaşadığımız toplumda hoş karşılanmamasının bir diğer nedeni ise; Tanrı kelimesinin konuşma dilinde Allah gibi yaygın olarak kullanılmamasıdır. Fakat halk dilinde Tanrı pek yaygın kullanılmadığı gibi yazım dilinde de hoş karşılanmıyor.
Ayrıca kurum olarak iyi-kötü tartışmasına girmeden diyanetin bu konudaki cevabını da eklemek istedim.
Diyanet işleri Başkanlığı “Allah” ismi yerine “Tanrı” kelimesini kullanmak caiz midir? sorusuna şu şekilde yanıt veriyor:
--spoiler--
“Tanrı” kelimesi, Arapça “ilah” kelimesinin karşılığıdır. “ilah” daha çok, Allah’tan başka ibadete layık görülen varlıklar için kullanılır. “Allah” kelimesi onun bizzat kendisini ifade eden özel ismidir. Bu bakımdan, kelâm âlimlerine göre “Allah” kelimesi, Cenab-ı Hakk’ın yüce zatına ve bütün kemal sıfatlarına delalet eden özel ismidir. Hiçbir dilde bu kelimenin ifade ettiği özel manayı kapsayacak bir kelime bulunmamaktadır. Öte yandan “Allah” kelimesi bütün Müslümanlar için tevhid inancını temsil eden ortak bir bağ niteliğindedir. Bu sebeple Müslümanların, ibadet ettikleri tek yaratıcılarını “Allah” diye anmaları daha doğru olur. Dolayısıyla “Allah” bu adla veya “esmâ-i hüsnâ” adı verilen 99 isminden biriyle anılmalıdır. Bununla birlikte, dinimizin bildirdiği mutlak kemal sahibi, noksanlardan münezzeh olan yüceAllah’ı “Tanrı” diye anmak da islam inancına aykırı olmaz.
Şu anda dünyada 4000 küsür din ve mezhep var. inanlar bunun sadece 1 tanesini seçip kalan 3999 reddediyor. Ben ise 4000 i de yanlış diyorum.
Ancak!
Aynı zamanda Toplumun refahı için Tanrı ve din inancının gerekli olduğuna da inanıyorum.
2015 yılında yeni zelanda'da bir psikolog, yaşları 5-10 arasında değişen çocukları küçük bir teste tabi tutuyor.
Yere bir çizgi çekerek, o çizgiyi geçmeden arkaları dönük bir şekilde koyduğu hedef tahtasına elindeki topları atmasını istiyor. Sonunda da muhteşem bir ödülün onları beklediğini söylüyor.
Çocuklar tek tek odada bu oyunu oynarken onları gizli bir kamera ile izliyor. Ve görüyor ki çocukların çocu hile yaparak, topları atmadan eliyle hedef tahtasına koyuyor.
Daha sonra çocukları tekrar topluyor ve bu kez onlara boş bir sandalyeyi gösterek, orada bir prenses oturduğunu, çok iyi kalpli olduğunu söylüyor. Aynı zamanda bu prensesin görünmezlik gibi sihirli bir gücü olduğunu anlatıyor.
Çocuklar ikinci kez odaya teker teker girerek oyunu oynmaya başlıyor. Ancak ilginç bir şekilde hiçbiri hile yapmıyor. Hatta küçük bir kız çocuğu boş sandalyeyi eliyle yokluyor.
Sonuç olarak psikolog şu sonuca varıyor: Çocuklar kimse görmüyorsa neden hile yapmayayım ki diye düşünüyor.
Diğer bir deyişle inanç gerekli diyor. Bencil davranışlardan vazgeçip, kötülüğü kontrol etmek için izlendiğimize inanmamız gerektiğini söylüyor.
Cennet inananlar için nasıl ödül sistemi ise; cehennem de aynı zamanda işleyecekleri günahlar için caydırıcı görünmez bir güç oluyor.
Ölümünden sonra yerine 9 yaşındaki oğlu tutankamon geçmiştir. Ancak 9 yaşındaki bir çocuk yönlendirilmeye çok müsait olduğundan, insanlar ve tapınak rahipleri güneşe tapınmayı reddederek eski inanışlarına dönmüşler.
Hatta akhenaton'un ismi dönemin oyma taş duvarlarından kazınarak silinmiştir.
Oğlu tutankamon ise 19 yaşında, yani sadece 10 yıl hüküm sürdükten sonra ölmüştür.
Yanlış hatırlamıyorsam en genç mısır firevunu olarak da bilinir.
Dikkatimi çeken bir hususu da burada sizlerle paylaşmak istedim.
Platona göre "en kötü devlet devletsizlikten iyidir."
Tolstoy ise; başkaldırmaktan korkmayın, siz vergi vermeyi bıraktığınız anda sizin o devlet dediğiniz otorite zaten güç kaybetmeye başlar. Kısaca bu kadar korkmayın diyor.
Bir noktada doğru söylüyor. Ancak Tolstoy'un hesaba katmadığı bir şey var ve kitabın başından sonuna kadar bundan hiç bahsetmedi.
O da yandaşlar.
Yani kralcılar!
Bu nedenle ben de platon gibi düşünüyor ve Olası bir devletsizliğin, o devlete bağlı topluluğu iç çatışmaya götüreceğini düşünüyorum.
Tabi yanılıyor da olabilirim. Konu tartışmaya açıktır.
Küçük bir kız çocuğunu alıp kendilerine Tanrıça ilan ediyor, sonra da ona tapınıyorlar. Bu kız çocuğu biraz yaşı ilerleyip genç kız olunca da, tamam sen artık tanrıça değilsin deyip, yeni bir tane seçiyorlar.
şin kötü yanı bu emekli Tanrıçayı eş olarak kimse de almıyor, çünkü erkekler lanetlenmekten korkuyorlar. Tabi daha da öncesinde Tanrıça olabilmek için (kesik hayvan başlarının bulunduğu karanlık bir odada üç beş gün geçirmek gibi) ilginç sınavlara tabi tutuluyorlar. Ve bu kız çocukları tüm bunları yaşarken sadece 4-5 yaşlarında oluyor. Bildiğin çocukluk travması, başka bir şey değil.
Coğrafya hakikaten bazen kader olabiliyormuş. Şimdi düşününce böyle bir tarikatın peşinden gitmek ya da küçük bir kız çocuğuna tanrıça diye tapınmak, insana gerçekten aptalca geliyor değil mi? Çünkü bilmediğimiz bir olguya cevap arayışımız ve onu metafiziksel anlamda yorumlayışımız 'Stephen Hawking‘in de dediği gibi olsa olsa masal olurdu.
--spoiler--
BEYNi, BiLEŞENLERi BOZULDUĞUNDA ÇALIŞMAYI DURDURACAK BiR BiLGiSAYAR OLARAK GÖRÜYORUM. BOZUK BiLGiSAYARLAR iÇiN CENNET YA DA ÖBÜR DÜNYA YOKTUR; BU KARANLIKTAN KORKAN iNSANLAR iÇiN BiR PERi HiKAYESi.
--spoiler--
Kıyamet kelimesi Yunanca'da "örtüyü kaldırmak" anlamına geliyormuş.
Bazı inanışlarda kıyamet, bir son (kaos) olarak görülürken, bazı inançlarda ise tam tersi (değişim, yeniden doğuş) gibi anlamlara geliyor. Mayalar'ın 2012 kehaneti de bunlardan biri.
Evrime, dostluğa, sevgiye, paylaşmaya ve hayattaki iyi şeylere inanır. Ölümü sık düşünür ve bu yüzden hatırlanmaya değer güzel anılar biriktirmek için yaşar.
Dekolte ya da çok kısa giyip, sağı solu gözükmesin diye sürekli düzeltmeye çalışması.
Tamamen dikkat çekmek için yapılan ucuz numaralar.
Genellikle beyni az gelişmişlerin, vücudunu kullanarak bir şeyler elde edeceğini düşündüğü için yaptığı eylem.
Bu kadınlar kitap okumaz. iki seviyeli muhabbet etmez, sanattan anlamaz. Hayatını instagramda yaşar. Yediği yemeğin tadı değil, nasıl göründüğü önemlidir.
Muhtemelen zengin bir kıronun karısı olurlar sonunda.
Çoğu kişi arkadaşlığın ve dostluğun kıymetini bilmeden, kendini aşk denen çemberin içine atıyor.
Özellikle gençlerde gözlemlenen durumun, aslında bastırılmış cinsellik güdüsünün ortaya çıkardığı bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum.
Neden mi?
Arkadaşınızla kahve içebilir, sinemaya gidebilir, gezip tozabilir, saatlerce dertleşebilir. Kısacası cinsellik anlamında yakınlaşma dışında her şeyi birlikte yapabilirsiniz.
Ve siz bu güzel birlikteliği (dostluğu) her seferinde bu cinsel güdüleriniz yüzünden nahvediyorsunuz.
Sonuç olarak ortada sürekli birbirinin hayatına karışan, olur olmadık şeyler yüzünden birbirini tribe sokan, birbirine hesap veren ve birbirinin hayatını bok eden bireyler haline geliyorsunuz.
Çünkü beklenti en başından beri bu bastırılmış duyguların tatmin edilmesi. (Kişi kendine itiraf edemese de öyledir)
Aşık olmak, sevmek, birine ilgi duymak çok güzel bir şey. Ama bunu gerçekten sağlıklı bir biçimde yürütmek ve duygulara olduğu kadar mantığa da önem vermek gerekir.
ilişki uzmanı falan değilim. Tüm bunları eteafımda gördüğüm ilişkileri analiz ederek söylüyorum.
Sadece sex için evlenen erkekler ve sadece evlenebilmek için kapanan, sonrasında kocişim de kocişim diye instagram da hikaye atan kadınlar var bu ülkede. Bunları hepimiz biliyoruz.
Bu yüzden dostluğun ve arkadaşlığın, sevgili olmaktan daha değerli olduğuna inanıyorum.
Konu elbette eleştiriye açıktır. Fikirlerinizi yazarsanız, tartışır ve birbirimizden bir şeyler öğreniriz.