cicek abbas
261 (çağından bir adım önde)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 27.10 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    cehennem korkusuyla namaz kılan müslüman

    13.
  1. bizim evde bir kedi var. ona kızıyoruz ve kızmamız onu korkutuyor. o da hemen gidip bokunu örtmeye çalışıyor.

    sanırım başlık ile burada yazdığım arasında ciddi bir ilişki var. hmmm.

    tanım: kedidir kedi...
    0 ...
  2. 21 aralık 2012

    148.
  3. 21 aralık 2012 tarihini şu şekilde yazalım: 21.12.2012.
    sıfır neydi? yutan eleman. soldaaa sıfır oldu. onu salladık mı...
    bir neydi? etkisiz eleman. onu da sallarız.
    geriye ne kaldı? 4 adet 2. 2 üzeri 4 ne yapar? 16.
    bu tarihte hangi sayıdan iki tane var? 12. topla onları. 24.
    24'le de 16 yı toplaaaa, 40 yapar! ve dünyanın sonu herkese hayırlı uğurlu olsun!
    daha söze gerek yok...
    3 ...
  4. tayt giyip ereksiyon olmuş erkek

    9.
  5. 23 haziran 2010 nicolas mahut john isner maçı

    7.
  6. 7 saat 42 dakikadır devam etmekte olan maç. çok ilginç. maçı duyan gelmiş gibi bir durum var şu an orda. seyirciler sanki final oynanıyormuşçasına tezahürat yapıyorlar bazen. o kadar. kimse de maçın bitmesini istemiyor bu arada. spikerler filan da artık sallamıyor. çok enteresan bir maç.
    0 ...
  7. dünya tenis tarihinin en uzun maçı

    1.
  8. 23 haziran 2010 tarihinde vuku bulan john isner ve nicolas mahut arasında geçen wimbledon 2010 tenis turnuvası 1. tur müsabakası. (bkz: 23 haziran 2010 nicolas mahut john isner maçı)
    1 ...
  9. 23 haziran 2010 nicolas mahut john isner maçı

    4.
  10. 23 haziran 2010 nicolas mahut john isner maçı

    3.
  11. oyuncular sanki antrenman yapıyor gibi bir havası var maçın. pek servis kırılacağa benzemiyor. maç 8 saate doğru gidiyor gerçekten(?)
    1 ...
  12. 23 haziran 2010 nicolas mahut john isner maçı

    1.
  13. dünya tenis tarihinin en uzun maçı. şu an maçta durum 2-2 ve son sette 38-38 devam etmekte. gerçekten ilginç bir durum. 2 gündür oynanıyormuş.

    tarihe tanıklık etmek isteyen varsa buyurun: http://atdhe.net/20580/wa...-wimbledon-mahut-vs-isner
    6 ...
  14. domuz gribinin kocaman bir yalan olması

    1.
  15. öncelikle sözlüğe baktım fakat herhangi bir başlık girilmediğini görünce bunu kendime bir görev bildim.
    link: http://www.milliyet.com.t...194708/default.htm?ver=97

    şimdi burada yazanları da copy paste ettikten sonra tanıma geçelim...

    -copy paste-

    "Tüm dünyada önce panik, sonra korku ve son olarak kuşkuyla karşılanan domuz gribi hastalığı giderek daha büyük bir skandala dönüşüyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün direktifleri doğrultusunda tüm dünyada gerçekleşen aşı kampanyaları ve milyarlarca dolara varan aşı ve ilaç stoklarına rağmen "Yanlış yapıyorsunuz" diyen bazı bilim adamları ilk aylarda tepkiyle karşılanıyordu.

    Ancak son dönemde hastalığın neredeyse tamamen ortadan kaybolması ve ölüm vakalarının normal gripten ölümlerin bile kat kat altında kalması saygın bilim adamlarının da yavaş yavaş domuz gribi abartıydı diyen bu uzmanların yanına katılmasına sebep oldu.

    Vatan Gazetesi'nde yer alan habere göre; ilk olarak Harvard Üniversitesi uzmanlarının araştırması, domuz gribinin mevsimsel gripten farkının bulunmadığını, öldürme riskinin daha düşük olduğunu ve aşılama kampanyalarının gereksiz olduğunu ortaya çıkardı.

    iddialar üzerine domuz gribini "yüzyılın en büyük tıp skandalı" olarak tanımlayan Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg, geçen ay AK Parti istanbul Milletvekili Lokman Ayva ile Karabük Milletvekili Mustafa Ünal'ın da yer aldığı 14 Avrupa milletvekiliyle birlikte Avrupa Konseyi'ne "Domuz gribi sahte bir salgın mıydı, araştırılsın" başlıklı bir araştırma önergesi verdi.

    WHO da çark etti Önergenin kabul edilmesinin ardından önceki gün domuz gribi oturumunda ifade veren Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) hastalıkların sıklık ve yayılma düzenini inceleyen epidemioloji birimi direktörü Profesör Ulrich Keil, "Domuz gribi salgını ilaç üreticilerinin kârlarını artırmak için bu şirketlerle ortak olarak üretilen bir korku kampanyasıydı" diye konuştu. WHO grip direktörü Keiji Fukuda ise "Domuz gribi konusunda karar alan bilim adamlarımızın ilaç şirketleriyle herhangi bir çıkar anlaşmaları bulunmamaktadır" diye örgütü savundu.

    WHO'da kalp hastalıkları konusunda bir numaralı uzman olarak kabul edilen Profesör Keil, Avrupa Konseyi’ndeki ifadesinde şu sözleri kullandı: "WHO, SARS ve kuş giribi konusunda da tüm tahminlerinde yanıldı. Kamu sağlığını ilgilendiren onca şey varken domuz gribi konusunda halkta büyük bir panik yaşanmasına sebep olduk ve bu tamamen abartılmış bir korkuydu. WHO'nun kararları ülkelerin sağlık bütçelerine çok büyük yük getirdi. insanların ölümüne sebep olan en önemli etkenlerin hipertansiyon, sigara, yüksek kolesterol, obezite, egzersiz yapmama, sebze ve meyve tüketiminin azlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Hükümetler, WHO'nun tavsiyesi doğrultusunda bu alanlara yatırım yapmaları gerekirken küresel bir salgın yaşanması yönündeki deliller çok zayıf olmasına rağmen domuz gribine yatırım yapmak zorunda bırakıldı."

    -copy paste-

    tanım: en başından beri kabak gibi belli olan büyük bir yalanın dünya sağlık örgütü tarafından yapılan açıklamanın da sonucunda birinci elden meşrulaşmasıdır.

    bu dünyadaki gerizekalı insanlara yedirmeye çalışılan o kadar çok şey var ki... ve bunlar her zaman kendi hayatlarının tehlikede olduğu gibi sanal bir gerçeklik üzerinden ilerliyor.

    "aptal yerine konmak isteyen insanların olduğunu her yerde aptal yerine koyanlar elbet bulunacaktır."

    bu sözü de ben demiş oldum.
    2 ...
  16. 4 şubat 2010 genel grevi

    28.
  17. yıllardır görüşmediğim lise arkadaşımla olan buluşmamı muallak bir tarihe ertelememe sebebiyet vermiş grevdir. eğer başka yazarların dediği gibi sadece halkı cezalandırmak gibi bir durum sözkonusu ise böyle iş yapanlar çok yanlış yollarda. bu gerçek televizyonlarda yayınlanırsa eskaza, olay çıkar, çıngar çıkar...

    ve ben o arkadaşımı bir hafta içinde göremeden okuluma geri dönersem ta ... diyeceğim grevdir...
    0 ...
  18. nil nil nil

    112.
  19. benim gördüğüm fevri tepkiler veren ve insanları gruplandırmaya çalışan biri. kendi düşüncelerinin tersindeki insanlardan pek hoşlanmıyor sanırım... yapıcı önerilere ve eleştrilere de tahammül edemiyor. bana tepki vermesi umurumda olmaz, o şarkıya haksızlık etmesi beni üzdü. iyi akşamlar.
    0 ...
  20. muse

    112.
  21. bu grubun adının radioheadle beraber anılmasının yasaklanmasını istiyorum. tartışılan konuşulan platformun özelliği önemli değil. yeter ki aynı cümleler ve paragraflar içinde geçmesin ikisi. sıkıldım bıktım, dünkü çocukların, bugünkü twilightçıların daha ispatlayacak çok şeyi var... matt bellamy nin yetenekleri hariç tabii ki.
    1 ...
  22. radiohead

    162.
  23. alın 1984 kitabını, okuyun. sonra ok computerden sonraki albümlere filan bir dikkat edin. çok şaşıracaksınız. 1984 ü bir daha okumak isteyeceksiniz.

    depresifliklerini bu kitapla güçlendiriyorlar adeta. ürkütücü ve hayran olunası boyutlarda...
    1 ...
  24. 2012

    189.
  25. filmdeki mantık hataları, aksiyon sahnelerinin aşırılığı, klasik hollywood yapımı olmasını filan geçtim... bana bu filmin yapımcıları bir tek şu sorunun cevabını versin, gidip 10 tane daha bilet alıp izleyeceğim: dünyanın manyetik kutupları yer değiştirirken nasıl oluyor da kuzeyden güneye doğru tasarlanmış bütün bilgisayarlar ve elektronik aletler hala daha çalışabiliyor takır takır?
    4 ...
  26. 93 lü yazarların asabi olma nedenleri

    16777215.
  27. (bkz: 93 harbi) (alakalı olmayabilir belki de, kusura bakmayın ehehe)
    0 ...
  28. supertramp

    6.
  29. duyguların dışavurumuysa müzikle uğraşmaktaki asıl amaç, bu grup bunu hem vokaliyle hem de tarzıyla en güzel biçimde gerçekleştirenlerdendir... hem coşturur adamı, hem de ağlatır yeri geldiğinde.
    1 ...
  30. söylenmemesi gereken gerçekler

    1.
  31. "michael jackson öldü." "pink floyd bir daha istese de bir araya gelemeyecek." tarzında gerçekler de olabilir. kabullenilmesi en zor olanlardır. ama aslında en gerçek olanlar da bunlardır.
    1 ...
  32. sevgilinin aşk mesajı atarken osuruyor olması

    1.
  33. bunun bir üst modeli tuvalette malum işi görürken aşk mesajı atmaktır. (çok fesatsınız malum iş derken sıçmayı kastediyorum tabii ki!)
    1 ...
  34. uludağ sözlük bi siktir git servisi

    28.
  35. sözlükler alemindeki en yaratıcı fasilitelerden bir sanırsam bu. çok orijinal yahu. kim düşündüyse ellerinden öpmek lazım!
    1 ...
  36. nostradamus

    44.
  37. götümün kahini. ona kalsaydı şu anda savaşıyorduk. ayrıca her yani basımında kehanetlerinin yorumu değişen şahsiyet. hatta bazı basımlarda/farklı yayımcılarda bildiğin dörtlükler filan değişir.

    dünyanın belki de en ünlü palavracılarından. ama seviyorum bu adamın tipini. arka bölgeme çok benziyor. ben arka bölgemle barışık biriyim o bakımdan.
    2 ...
  38. ankara üniversitesi veteriner fakültesi

    15.
  39. zamanında bu fakülteden bir sevgilim vardı. onun sayesinde biraz tanıdım insanlarını, hocalarını ve derslerini... hala daha bir kaç arkadaşım vardır ve konuşuruz... gördüğüm (şu anda ve o zamanlarda) odur ki, ruh sağlığı yerinde olmayan insanlar barındırıyor. ve sanırsam öğrencilerine de bunu çok iyi bulaştırıyor. nacizane önerim, bu fakülteyi düşünen arkadaşlar varsa düşünmesinler. sonuçlarını yakın çevremde gördüm. kötü oluyor. üzülüyorum şimdi o insanlara.
    1 ...
  40. yasemin mori

    85.
  41. kelimelerin kifayetsiz kalacağı noktanın ötesindeki insan.

    kelimeler kifayetsiz kaldı dediğimiz zaman yine de evirir çevirir tanımlarız onu biz. ama ben şu entrye başladığım vakit onu tanımlayamacağımı biliyordum. gerek hali hareketleri olsun, tarzı, sanat ve müzik anlayışı, güzelliği, zekası filan... bu hatun tam da aradığım ve istediğim hatun.

    onunla tanıştığım vakit gerçekten böyle insanların da olabildiğine inandım.

    çok enteresan bir şey bu gerçekten. tanımlayamamak.
    ekstra tanım: hatun gibi hatun. hatun.
    3 ...
  42. author

    268.
  43. http://www.hafif.org/yazi/roportaj-cem-sanci
    http://turkedergi.com/okuyorum.php?sayfa=130

    özellikle ikinci linkteki röportajı okuduğunuz vakit bazı şeyleri anlayabilirsiniz.

    maddelemeyi sevmem ama yapasım geldi aniden.
    1)bu adam reklam yapıyor, adını daha geniş kitlelere öyle ya da böyle başarılı bir şekilde duyuruyor, merak uyandırıyor. bu arada da kitabını yazıyor ve bir sonraki kitabı baya satacak.

    2)author cidden bir deneme ve muhteşem bir karakter. dizilerde gördüğümüz piç, sikici adam modelinden tek farkı harflerden oluşması ve aslında o adamların içinden geçirdiklerini, authorun yazıyla dışarı dökmesidir.

    3)kadınları ve ilişkileri gerçekten çok iyi anlamıştır ve anlamaktadır.

    4)çok çakal ve bir o kadar da zeki bir adamdır, nerede nasıl davranması gerektiğini iyi biliyor. ekşisözlükteki misyonunu tamamladı ve şimdi de buraya el attı.

    tebrik ederim. bana kendinizi, yani cem şancıyı, tanıttığınız ve ilişkilere karşı olan bakış açımda son rötuşları yapmama vesile olduğunuz için tebrik ederim.

    misyonunuz başarıyla tamamlanıyor. doğru yoldasınız.
    4 ...
  44. attila ilhan

    163.
  45. Bugün içimde bir sıkıntı vardı. çok rahatsız ediyordu bu beni. ne okuduysam, ne dinlediysem, ne gezdiysem, ne güldüysem, ne muhabbet ettiysem de geçmedi. sonradan farkettim ki bugün kaptanın ölüm yıldönümüymüş... diyecek pek sözüm yok.

    düşünceleriyle, şiirleriyle ve yaşadıklarıyla (dolaylı yoldan da olsa) hayatımı değiştiren ustam. kaptanım.

    varsın o mahur beste çalsın, müjganla ben ağlaşayım. o kişi de bu büyük adamın anısına alsın o kitabı açsın okusun o şiiri. başka bişey de istemem.
    2 ...
  46. prezervatifte sperm olmanın zorluğu

    1.
  47. kızgın bir boğa düşünün. günler boyunca aç kalmış ve ağır hakaretlere maruz bırakılmış. yoldan gelen geçen adamlar anasına bacısına küfretmiş, ve bu boğa bunları sadece izlemiş, ağzını açıp tek kelime edememiş, boynuzlarını bile geçirememiş bi taraflara. o dört duvar arasında boynuzlarını bilemiş günlerce serbest kalıp milletin anasını ağlatacağı güne kavuşana dek... işte o boğanın meydana çıktığı gün delinin teki -bütün bu yaşadıkları yetmezmiş gibi- bir de kırmızı pelerini gösterip gösterip çekiyor. boğa da dayanamayıp allah ne verdiyse girişiyor pelerine ve... kaçınılmaz son. o anda arkasından çıkan bir örs boğanın beynini kafasını boynuzlarını filan dağıtıyor. adam neye uğradığını şaşırdı.

    tanım: işte bu hikayedeki boğa prezervatifteki spermdir. ve o boğanın çektiği bütün sıkıntıları teker teker çekmiştir bu çilekeş arkadaşımız. teşbihler birebir o spermin yaşadıklarını yansıtmaktadır...

    o sperme rahmet diliyorum. çünkü emellerine ulaşamadan öldü. günlerce azimle umutla beklediği o dört duvar arasından bir ok gibi fırladı ve bunu yapanlara, ona bu acıyı çektirenlere kendi yöntemleriyle cevabını verecekken can verdi.

    başımız sağolsun.
    3 ...
  48. türkiye de biyoloji okumanın zorluğu

    1.
  49. evrimle kavga eden insanlara tek başına göğüs germeye çalışmaktır. insanların bilinçlenmesi için k.çını yırtmaktır. üstüne bir de bol bol hakarete uğramak, "bizim ülkemizdeki insanlarda neden bu kadar büyük bir anlayış ve algılama sorunu var?" diye kara kara düşünmek, ve nihayetinde er ya da geç görevini tamamlayıp bir şekilde yurtdışına kapağı atmaya çalışmaktır. bu tabir buraya cuk oturur çünkü o kadar çok bunalırsınız ki bu minimum 4 yıllık sürede, bir an evvel çıkmak istersiniz, çekip gitmek ve özgür bilim ortamının keyfini çıkarmak...
    1 ...
  50. to the moon and back

    9.
  51. müziği daha farklı algılamamı sağlayan, bazı şeylere daha da dikkat etmeme sebep olan, birtakım özel anıları da içinde barındıran müzikal anlamda ve lirik anlamında yeteri kadar dolgun ve bir o kadar da olgun bir şarkı. başlangıcım.
    0 ...
  52. saatlerce otogarda beklemek

    1.
  53. Lokasyon: Antalya.
    Süre zarfı: 4-5 saat arası bişey.
    Tanım: Hayatınızda yaşayabileceğiniz en sıkıcı deneyimlerden biri.
    Uyarı: yazı uzundur.

    Gücendim. Çantanızı buradan alabilir miyim? sorusunun üstüne sakin ve aslında bir o kadar da uyuşuk bir biçimde dönerek yanıt vermeyince tip tip baktı. Aramızda artık bir hukukun oluşmaya başladığını hissetmiştim aslında… Bence olurdu yani. Sen geç canım, seni tanıyoruz artık” diyebilmeliydi. Ben ise onun yerine koyunca kendimi, Ne s.kik bi iş lan bu. Çantaları oraya koyduruyoruz, dütletiyoruz filan derdim. Koyamadım ama. Beyaz kağıt bulabileceğim bir dükkana gözüm çarptı güvenlikçi ablanın yanından ayrıldığımda üçüncü kere.

    Aslında kapının hemen dışına baksalar aslında tam 3 saattir buralarda sürttüğümü farkedebilirlerdi. Ama her içeri girişte farklı biriymişçesine beni karşılamaları gerçekten çok onur kırıcıydı. Tamam belki ismen tanışmıyoruz ama bu kadar da soğuk davranılmayı hak etmemiştim bence (sübjektif düşünce). Otogardaydım. Aynı bankta -küllüğün dibindeki bank ya da bankın dibindeki küllük- saatlerdir oturuyordum. Aslında adı küllük filan değil, s.kimsonik bişey işte. Taş filan var içinde, sigara söndürebiliyoruz. Bir de çöp yeri var boru gibi yuvarlak. Eve alıcam bunlardan bir tane. Çok hoşuma gitti.

    içeriye 3. girişimden önce etrafı korku ve kahkaha dolu gözlerle süzerken milletin tip tip bakışların maruz kaldım. Sanırım ajan filan sandılar beni. Bir insan 3 saat boyunca defalarca tuvalete filan gitmesine rağmen aynı bankın aynı göt koyma yerine oturursa böyle yaftalanır işte. Adamın götünde mantar da çıkar bakteri de. Göbeğini açan ve ara sıra ayakkabısını çıkartıp ayaklarını okşayan adam bir, ben ikiyim adeta Antalya otogarında. Ha bir de tuvalette vereceği tek para üstü olan 25 kuruşları dizip oyun oynayan bay wc de üçüncü olur sanırsam. Ama ben ikinciyim. Bunu hissediyorum. Bu arada güvenlikçi adem abi de ateş gibi adammış ama onu sınıflandırmak istemedim. Mansiyon ödülünü ona vereceğim.

    Yere doğru sümküren yaşlı bir amcanın eksikliğini hissettim şu anda.

    Otogarda yerleri okşayan ve yetişecek bir yeri olmadığı için hayatı fütursuz bir rakun iğrençliğinde yaşayan bir çocuk var burda. Koşarak hız alıyor ve benim önüme doğru kayıyor sürekli. Tip tip baktım. Babaaaa! diye bağırmasıyla irkilip, Naber küçük? Ehehe. Diyerek çark ettim ama yemedi. Çocuk bariz biçimde bana oynuyordu. Babası Ne var lan orda?! hareketleriyle bana doğru yaklaşınca sanki çok çişim varmış gibi yapıp içeri girdim. Güvenlikçi ablayla muhabbeti kurma çabalarım ilk defa suya düştü o anda. içeriye ikinci girişim bu şekildeydi.

    Buraya 15 dakikada bir turist içerikli +13 Kemer arabaları geliyor. Metrekareye düşen hareketli organizma sayısı 0.3ten 0.5e bir tek o anda çıkıyor. Ama iniyor hemen. Sebebini çözemedim. Çok binesim geliyor dolmuşa ama burayla aramda öylesine büyük bir duygusal bağ oluştu ki bırak otogarı terketmeyi, küllüğün yanındaki sote yerimden bile zorunlu olmadıkça kalkamıyorum. Güvenlikçi ablayla kuracağım sıkı muhabbet -ateşli gecelerin habercisi- bile beni etkilemiyor artık. Libidom düşüyor. Ayaklarım kanıyor anlıyor musun oradaki? Çakmağımı daha da bir seviyorum küllük boşaltılınca Mahmut abi tarafından. Artık buradaki herkesle tanış oldum.

    Dükkana girdiğimde düz beyaz kağıt var mı diye sordum. Al!; dedi götümü bile silmeyeceğim büyüklükteki saman kağıdı uzatarak. Orda var ya A4 olanlardan dedim. Satmıyoruz. Bize lazım. Satmam. Dedi 10 yaşındaki velet bana kafa tutarcasına. Senin abin kim bakayım? dedim. Suratıma baktı, yok kimse, ben varım dedi. Sen mi işletiyorsun burayı? diye sordum, tip tip baktı ve sustu. Sorumun asıl cevabını alamadığım gibi hem muhabbet kurma çabalarım boşa gitmişti hem de dükkanın asıl sahibini öğrenememiştim. Amacımı çok çabuk sezmiş olacak ki bekle şurda belki gelir dedi; s.kerim mına koyyim yaa diyerek çıktım dükkandan.

    iki adım ötedeki dükkandan ilk okul günlerimi yad edercesine 12 yıl sonra düz çizgili kağıt aldım. 10 tanesine 1 lira verdim, evlat acısı gibi koydu. 10luk velet fotokopideyken kağıtları rulo yapıp Al sana girsin .mcık beyinli p.ç dercesine uzatıp ileri geri sallayarak kolay gelsin dedim. Önce babasına baktı, ben baktığı adamın babası olduğunu anladığım anda uzaklaştım ordan. Bu sefer muhabbet kurma çabalarımın boşa çıkacağını hissettim çünkü. Dışarı çıktım ve bankıma oturdum ve yazmaya başladım

    Beklediğim arkadaşım Mehmet beni etrafımda oluşturduğum mavi-yeşil auralarımdan tanıyacak. Çünkü şarjı bitmiş, çünkü Olimposa tatile gidecekmişiz. Direndim çok fazla, ben burda kalayım abi, part time otobüs muavinliği yaparım, Kemer arabasına biner, günübirlik denize girer, geçinir giderim. dediysem de dinletemedim. O an anladım ki Olimpos ölmüş be hacı.

    Saat 3e 10 var ve s.ktiğimin otobüsü daha gelmedi. Selenayı çağırasım var.

    Aslında çok samimi bir ortam var burda. Pembeli arkadaşımı çok seviyorum. 4 saattir beraberiz. insanlar çok sıcakkanlı. Herkes yatıyor banklara Ben sadece beyaz saçlı eli nasırlı yaşlı emekçi amcalar yatar sanıyordum demir banklara ama şu anda hepimiz yatıyoruz bildiğin. Ev ortamından daha güzel. Ev demişken, evet evime davet edebilirim onları. Beraber salonda yayılırız belki. Ortak tek paydamız yatmak çünkü. Ayrıca ben artık burayı çok benimsedim. Hiç gidesim gelmiyor vallahi. Biraz yürüyeyim dedim, gözüm arkada kaldı yine küllüklü bankıma oturdum. Gelen otobüslere bakıp da boşuna heyecanlanmamam gerektiğini de öğrendim bugün. Hem 25 kuruş çok kutsal bir paraymış. Hep saklıycam onları. Hatırlayacağım hepsini. Bir de şu dikkatimi çekti, sanırım diğer insanlar da aynı otobüsü bekliyorlar. içime öyle doğuyor. Otobüs geldiği zaman birbirimize kur yapıp bülbüller gibi öteceğiz sanki. Ah ah Ahmet abiler de buradaymış cik cik tarzında ama. Kur dediysek s.kiş sokuş değil. Zaten şu an önümden Adriana Lima göğüs uçlarını yalayarak geçse, ki bunun olma ihtimali bu otobüsün gelme ihtimalinden daha yüksek şu anda, dönüp de bakmam, benim bi arkadaşım var daha güzel yalıyor diyip moralini bozardım Adriananın. Üzülmesin diye de Facebookta add friend request yollardım ama. O kadar da samimi ve içten bir insanım ben işte. Top friendsime de eklerdim, sonra arkadaşlarıma, bakın, hot friends derdim.

    Ama Adrianaya son sözüm şu olurdu: Şimdi sen gittin ya, herkes sana benzeyecek. (oha)
    0 ...
  54. var mısın yok musun sercan

    45.
  55. bir ara acun sercanı kenara çekip, "al yiğenim aramızda kalsın" diyerekten 50 lirayı bir bayram harçlığı edasıyla eline tutuşturuvericek sandım.
    1 ...
  56. hazır çorba

    41.
  57. yeteri kadar boya içeren katkı maddesi yığınları. ha içiyor muyuz? evet içiyoruz. susalım ve hüüürrpp'leyelim o zaman.
    0 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük