efendim Türkiye'nin güzide pazarlama araştırma şirketlerinden biridir. ancak bu "güzide" olma durumu için dışı seni, içi beni yakar da denilebilir.
bir araştırma şirketi olmalarına rağmen nette kendi sitelerinden başka bir yerde doğru düzgün bir bilgi bulamazsınız. araştırmacının araştırılamaması ironisi mevcuttur yani. şayet buraya bir iş görüşmesine gidecek olursanız, bu bilgisizlik sizi hayal kırıklığına uğratabilir.
araştırma uzman yardımcılığı için çağırılırsanız eğer, önce matematik, genel kültür, ingilizce, alan bilgisinden oluşan bir test yapar ve bir A4 uzunluğunda ingilizce metini Türkçe' ye çevirmenizi isterler. 2 saat süren bunca testi ve çeviriyi kolu bile olmayan dümdüz bir sandalyede yaptırırlar ki, beliniz ve boynunuz ne kadar kuvvetli ölçsünler. (uyarayım sonraki hafta bel ağrısından oturamadım)
yazılı sınavı kazanırsanız eğer bir telefon ederek sizi mülakata çağırırlar. aman sakın o gün kariyer.net, secret cv'ye filan bakmayın. çağrıldığınız poziyonda sınavı geçmenize rağmen o gün o pozisyon için "yeni" ilan verildiğini görüp mülakata gitmekten vazgeçebilirsiniz. ha eğer benim gibi meraklı olup giderseniz, kazak üzeri gömlek ve üzere hırka giyen, karmakarışık bir masada yemek yiyen bir sekreter tüm "kurumsallığıyla" karşılayabilir sizi (ocak ayı idi). gelir sandalyeye oturursunuz ve "neden geldiğinizi" sormasını beklersiniz, beklediğiniz soru bir türlü gelmez. meramınızı kendiniz söylersiniz ve bir tamamdan sonra tam 40 dk bekletilirsiniz. 40 dk sonra "pardon unuttunuz galiba ben buradayım" dedikten sonra görüşmeniz gereken insan kaynakları müdürüne doğru yol aldırırsınız kendisi tarafından. 40 dk'lık bekletilişten sonra hiçbir şey olmamış gibi, bir kusura bakma bile denilmeden mülakata alınırsınız. mülakatta hızlı hızlı sorduğu türlü soru arasında "burcunuz" olabilir insan kaynakları müdüresinin, aman şaşırmayın. son olarak firmaya önerilerinizi sorar, onlara internette yeterince bilgi olmadığını söylemiştim ben mesela. müdüre hanım bir duraksamıştı.
neyse en azından bu iyiliği ben yapayım dedim.
merhaba method'da iş görüşmesine gidecek ve ön araştırma yapan insan. üzdüm mü seni. üzgünüm.
cumartesi de "tam gün" çalıştıran (akşam-sabah 8) şirket, sitelerinde yüksek lisansı destekliyoruz diyor bir de, nasıl diye hiç sormayın akşam 6.30'dan sonra çıkmaya izin veriyorlarmış. ne inceler değil mi. ah. kalp. kalp.
mülakat yaptıktan sonra tam 2 ay geçti ve ilan hala ilk günkü gibi açık, taze. insanların kendileriyle çalışmaya bayıldığını sanarak bu şekilde davranıyorlar sanırım, pardon ama sizinle çalışmayı kim ister ki?
yıldız teknik üniversitesi'nin rengarenk olmasını sağlamış eğlenceli organizasyon. 150 ülkeden 1000'i aşkın genç bol bol eğleniyoruz.
genç gazeteci olarak etkinliğin 1. gününü bloguma aktardım, ve bundan sonra hergün aktarmaya devam edeceğim.
Prof. Dr. Lale Karabıyık Uludağ Üniversitesi için çok büyük bir şans ve nimettir. Nedenlerini anlatayım:
Ekonomi alanında mükemmel bir yetkinliğe sahiptir, bu alanda (makale olarak) birçok ödül almıştır, aynı zamanda akademik anlamdaki birikimini öğrencisine mükemmel bir şekilde aktarır. Dersi ciddiye alır, derse 2 kişi dahi gelse dersini yapar, araştırma yöntemleri dersinde çoğu akademisyen kendin sor kendin cevapla yöntemiyle sınav yapıp aa verirken Lale Hoca bildiğin sınav yapar. Sınıfta aa alabilen çıkmaz ama herkes bu duruma saygı duyar.
Lale Hoca'yı odasında bulamazsınız. inanılmaz yoğundur, Tugiad Bursa'nın Uludağ Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği 'Girişimcilik Yarışması'nın' moderatörüdür, birkaç derneğin başkanıdır, yüksek lisans jurisindedir, enstitüde hocalık yapar, vs. ama arayıp, hocam odanızda bulamadım sizi deyince işini bırakıp hemen odasına gelir ve sizi dinler, sorununuz varsa çözer.
Tüm bunlara rağmen inanılmaz alçak gönüllüdür. Bazen bir akademisyenin efsane olması için kibirli olması, öğrenciyi korkutması ya da herkesi sınıfta bırakması gerekir ya, Lale Karabıyık bunları yapmadan öğrencilerince efsane olmuştur.
Evet Lale Karabıyık Uludağ Üniversitesi için çok büyük bir şanstır.
edit: chp'den millet vekili adayı olduğunu öğrendim, umarım Bursalılar bu değerli akademisyeni kaçırmazlar, onlar için yazık olur. kendisi benim için de hep çok önemli bir yerdedir, nazik davetiyle 2010 yılında i.i.b.f mezunları adına baloda konuşma yapmıştım. bir de oto lastikleri projemize verdiği destekle 1. olmuştuk. lale hocam bana hep eski güzel günleri hatırlayıyor.
Japonların sinemaları, sokak sanatları, müzikleri bir yana son zamanlarda en çok dikkatimi çeken şeyleri reklamları. reklamın mesajını bırakın reklamın kendisini bile anlayamadığım ama beni çok eğlendiren görsellerle dolu videolar... bu anlayışı anlatmak Türkiye'de yaşayan ve tabii ki japon kültüründen bihaber olarak yaşayan bana düşmez. japonya'da 14 yıl yaşamış biri şöyle diyor:
'japon reklamları kendi içinde japonlar için anlamlı olan ama yabancılar için alışık olmayan konular, görsel öğeler içerir. japonlar için bir reklam duygu uyandırma aracıdır: alışma, özlem, şaşırma, yakınlaşma, özdeşleşme vb. çoğunlukla komik. ve hatta absürd. ürünün kalitesi, fiyatı ve özellikleri çoğunlukla anlatılmaz ya da öne çıkarılmaz.'
Üsteki düşünceyi destekleyen mükemmel iki japon reklam videosu için şuraya bakabilirsiniz. *
dangalakça ve sorumsuzca hazırlanmış bir dizi. dangalakça çünkü köylü güzeli tipli ipek'i taciz etmeyen kalmadı koskoca istanbul'da, o kadar dünyaca ünlü geldi bu kadar ilgi görmedi. ben anlamıyorum arkadaş bu mudur yani? üniversite öğrencisinin hayatı bu mudur? boş kaldıkça tacize uğramak, ondan bundan hamile kalmak mıdır? eğitim için, gelişim için hiçbir şey yapmamak mıdır? sorumsuzca, evet çünkü bu diziden sonra istanbul'da bir üniversite kazanmış kız çocuklarını çoğu aile ya göndermeyecek ya da bir sürü 'sıkı' önlemden sonra gönderecek. o kadar haydi kızlar okula, kardelen kampanyası yap 2 senarist içine etsin.
Senaristler hala Nuri Alço, tecavüzcü Coşkun filmleri etkisinden çıkamamış sanırım ama köprünün altından çok sular aktı be.
bütün sözlüğün yatmadan önce dişlerini fırçaladığına şahit olup da şaşırmış bünyedir. bu kadar insan yatmadan önce dişlerini fırçalıyorsa nasıl hala diş macunu tüpü kullanım sıralamasında ülke olarak en sonlarda olduğumuza tek bir yorum getirebiliyor kendisi; insanların sadece yatarken diş fırçalıyor oldukları.
yatmadan önce tek diş fırçalamayan insan olarak sorularınızı cevaplayabilirim. tüm merak ettiklerinizi özelden mesaj atıp sorabilirsiniz. çekinmeyin.
kesinlikle hizmet alınmaması gereken kargo şirketidir. yoksa rezil olursunuz, acınası durumlara düşersiniz. hatta benim gibi tüketici mahkemelerinin yolunu tutarsınız.
hiç güvenilmeyecek bir firmadır. çünkü tembeller, çünkü tüketiciyi aptal yerine koyuyorlar, çünkü hak- hukuk bilmiyorlar.neden mi, şöyle, bir ay önce kadar buradan bir plazma tv aldık. firma ve firmaya bağlı olan ups tahaddüt ettikleri teslim tarihinden tam on gün sonra tv'yi getirince iade etmek istedik ve olan oldu. yaklaşık bir aydır, hemen hergün istanbul bilişime, ups'ye telefon ediyoruz ama televizyon ellerine geçtiği halde paramızı iade etmiyorlar. şikayet etmediğimiz tüketici sitesi kalmadı ama kıllarını kıpırdatmıyorlar. bununla beraber öyle sorular sorup öyle cevaplar veriyorlar ki dalga geçtiklerine emin oluyorsunuz. eğer madur olmak istemiyorsanız kesinlikle tavsiye etmiyorum. işte yazışmalar:
kendine ait bir tarzı olan adam. iki üst entryde Lynyrdnin de dediği gibi, yazarlara saldırırım acaip ayar veririm feleği şaşar, arada da okuduğum ettiğim şeylerden gönderme yaparım, anlaşılsın boş adam değilim mantığıyla entry giriyor. marazismail de bu abimizden aldığı müthiş ayardan sonra insanlığından utanıp sözlükten kaçmıştır. dönüp dönüp eski sevgilisinin poposundan bahseden onca yazar duruken, sen fikir üretenlere saldır. hatta biraz daha uğraşırsan memleketten bile kaçırabilirsin abi. aynen devam.
Laktik asit fermantasyonu diye birşey var. Bizi yorgun hissettiren o. Vücutta gerçekleşen oksijensiz solunum hedesi. Böylee bacaklarımıza karasular indi dememizin sebebi bu olay.
Atlarda laktik asit fermantasyonu olmaz. O yüzden yorgun olduklarını hissetmezler ve ölene (çatlayana) kadar koşarlar.
Sistemde herkes kendini at ve kendini de at yarışında hisseder ya, biz iyi ki yoruluyoruz ve sıkılıyoruz. iş yerinde eşşek gibi çalıştım, öss ye günde 15 saat çalıştım ve başardım gibi laflar insanoğluna yakışmıyor. Hele tus'a kesintisiz 16 saat çalışan ve ölen kız ne yazık ki şehir efsanesi değil.
içerisine dostoyevski, albert camus, anton çehov, franz kafka gibi isimlerin giremediği listedir.
bu gibi listeler ya kişiseldir ya da belirli amaçlara, gruplara hizmet eder. ama listede kendi bildiğin, hayran olduğun yazar ve kitapların var olması o listeyi referans almana ve listeyi yol gösterici bir arguman olarak kullanmana sebep olur. newsweek'in bu türden yol gösterici bir kaynak olma konusunda zayıf olacağını düşünüyorum.
çehov'un, kafka'nın, camus'un olmadığı liste boş bir listedir kanımca.
filmin rengi ve şehir resmi, şehirde yaşayan insanları görmeden bile bir mutsuzlar ordusuyla karşılaşacağımızı hissettiriyor.
yangın çıkarma görevine iştirak eden üniformalıların selamlaşma şekilleri nazi selamlaşması gibi keskin hareketler içerdiğinden doğrudan akla nazi almanyası ve yaşanan benzer olaylar geliyor.
filmde sevdiğim küçük bir ayrıntı:
montag terfi haberini almıştır ve karısına ifadesizce bunu haber verir, televizyon seyderen karısı ancak 1 dk sonra tepki verebilmiştir ve verdiği ilk tepki televizyon ekranını daha da büyütebilecek olmanın sevincidir.
faşizmin anlamı nedir diye sormak lazım önce. faşizm sanırım sadece insandan sabun yapmak ya da masumları toplama kamplarına toplayıp gebertmek olduğu sanılıyor memlekette.
sen bir etnik grubu aşağılıyorsun, yok sayıyorsun, yok etmeye yönelik hedef gösteriyorsun. ee kardeşim o vakit ne diyem ben sana mahmut mu diyem?
her ülkenin destanı, kutsal öğeleri ya da efsanesi vardır ama ne yazık ki miyazakisi yoktur. mükemmel öykü, mükemmel karakter çizimleri ve anlatım. prenses mononoke'nin diğer miyazaki filmlerinden farkı bir efsaneyi yaşatıyor olması .
bununla birlikte:
ogilvy-mather gibi bir reklam ajansı vodafone gibi bir firmaya hazırladığı reklam kampanyasında, filmdeki ağaç ruhlarını birebir taklit etmiştir ve bu kampanya hindistanda olay olmuştur ne yazık ki.
sansüresansür ekibinin, internet üzerindeki yasaklayıcı, engelleyici, baskılayıcı unsurların artarak devam etmesi üzerine başlattıkları yeni hareket. çekilen videolar, dağıtılan etiket ve posterler, gerçek mecralar kullanmaları bakımından daha önce başlattıkları site karartma daha doğrusu 'bu siteye erişim engellenmiştir' göndermeli protestolarından çok daha etkili olacağını düşünüyorum.
tabii bu haklı harekette fırat yıldız 'ın payı büyük. sitesinden ve bilimum yerlerden uzun zamandır haykırıyordu ve şöyle diyordu: ne zaman tepki vereceksiniz? youtube kapandı, dailymotion kapandı, sıra facebook'a gelince mi uyanacaksınız? arkadaşlarınızın fotograflarını göremeyince mi?*
kendi şöyle ifade ediyor:
tesadüf bu ya, ikinci hareketimize başlamaya günler kala dailymotion yine ve yeniden hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kapatıldı.
bu sefer sizlerden isteğimiz daha kapsamlı bir katılımlı herkesin internet sansürüne karşı bilinçlendirmeye çağırmak. hatırlatmak, tünellerde bir yere varılamayacağını göstermek, bilgi alma özgürlüğümüzün elimizden kayıp gittiğini bir şekilde unutturmamak.
pazartesi günü (11 mayıs 2009) sabah 11'de kampanyamız başlıyor. bu 'berbat' tesadüfü iyi bir noktaya çevirebileceğimizi düşünüyorum. umarım insanlarda bir hareketlenme yaratırız.
şenlikleri boykot ederek kime ders verileceğinin belli olmadığı durumdur. yeni gelen rektörün şenlik karşıtı olduğunu, bu sene şenliğin olmaması için ısrar ettiğini ama öğrenci temsilcilerinin ve organizatör firmanın ısrarı sonucu şenliğin yapılması yönünde karar verildiğini göze alırsak şenlikleri boykot ederek kime ders vermiş oluyoruz?
mediko sosyal de pinekliyerek ve dedikodu yaparak sosyalleşen öğrencilerin yanında okul-ev ya da okul-yurt şeklinde güzargaha sahip olan gençler bırakında eğlensin. birileri suçluysa ve ceza verilmesi gerekiyorsa emin olun onlar üniversite öğrencileri değil.
elmaaltshift.com un sahibi, yetenekli reklamcı. blogu yaratıcı işler arama motoru gibi. fakat takip ettiğim ve anladığım kadarıyla demokrasinin ne demek olduğundan bihaber. kendisi için her seçim hüsranından sonra bloguna aziz nesin'in fotografını koymak suretiyle çoğunluğun aptal olduğunu ya söylüyor ya ima ediyor. bu tür okumuş-etmiş insanların memleketin çobanlarıyla kendini bir tutmayan silikon dudaklılarla aynı mantalitede oluşu üzücü.
ek için edit: 11 mayıs 2009 tarihinde başlatılan sansüre karşı yay hareketinin öncülerinden. haklı tepkisi umarım daha büyük bir kitle tarafından benimsenir, internet adına karanlık gelecek bu gibi girişimler sonucu ışığını bulur.
2000-2002 yılları arasında yeni yeni yayılmaya başlamış break dans modasını alevlendirmiş grup.
acayip mix'leri insana öyle bir enerji verir ki yoldan geçerken kendinizi break dans yaparken bulabilirsiniz, yoksa o kadar yeni yetmenin yerlerde yuvarlanmasının sebebi ne olabilirdi ki?
kincilikten de öte birşeydir. inanamıyorum, bu ülke daha dün bir vatandaşını hrant dink'i kaybetti sırf ermeni olduğu için! sevmezsin, seni yargılayamam insanlık o utandığın hümanizm içten gelir ama bari o haklı görme, sakla, kusma düşündüklerini.
yoğunluğun oluşmaması için iibf'ye 2-4 şubatın ayrıldığı amafakatlakin sadece iibf öğrencesinin ağırlığını bile kaldıramayan otomasyondur. 4'ünden sonra eğitim fakültesi'de bu hengamenin içine girecek ve ibfliler eğitim fakültesiyle beraber diğer fakülteleri de içlerine alarak girdabı yavaş yavaş büyüteceklerdir.
u.ü'nin otomasyonunu yapan şirket opus'tan gelen yanıt:
Otomasyonun düzenli şekilde bakılması ve sistemsel ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Uludağ Üniversitesi Firmamızla, tüm ikazlarımıza rağmen bakım anlaşması yapmamış ve sistemin yönetimini ve geliştirmesini kendi üzerine almıştır. Bunun bir sonucu olarak sistemde performans problemleri ve sıkıntılar yaşanmaya başlanmştır. Firmamızın da ismini kötüye çıkaran bu olay tamamı ile Üniversitenin yaklaşım ve tutumundan kaynaklanmaktadır. Firmamızın sistem üzerinde herhani bir müdehalesi söz konusu olmadığından yükümlülüğü de bulunmamaktadır.
23 yıllık hayatımda bu kadar amatör ve yanlı bir haber bülteni görmedim.
24 ocak günü gene içimden bir ses hadi sinirlerini zıplat, hadi! deyince malesef star ana haber bültenini izledim.
O malum stara özgü dış ses acabaa neden 50 liranın arka yüzüne Fatma Aliye Hanım konmuştu. yoksa kapanmayı teşvik eden şeriat yanlısı bir kadın olduğu için mi? gibi sorular sorular soruyor,star tv gene tarafsız ve yorum katılmamış haber-cilik oynuyordu.
25 ocak günü zaplarken bi anda gene Fatma Aliye haberi.. Ama star ana haber bülteni bu sefer Fatma Aliye Hanım edebiyatımızın ilk kadın romancısıdır ve tarihimizde ki yeri çok büyüktür falan filan diyordu. Nasıl yani derken bir anda ilber Ortaylı girdi vtrye ve Fatma Aliye Hanımın yeri ve önemini anlattı.
Çok büyük ihtimalle ilber Ortaylı'dan ya da başka bir bilenden ayar yiyen star tv çark etti ama geriye facebook ve forumlarda gaza gelmiş bir sürü vatandaş bıraktı.
çizgi filmlerde iyi kızın rakibi olan içinde ki kötülüğü yüzüne, mimiklerine, bakışlarına yansımış yüzü çok güzel ama içi çok kötü kız karakterinin vucuda gelmiş halini yemekteyizde gördüm.
son haftanın yarışmacısı leyla.
o ne yahu. ben böyle güzel ama karaktersiz bir insan görmedim.
ağzından berbattı kelimesinden başka bir şey çıkmayan, en düşük puanı verdiği kadına 5 yıldızlı otelde tatili duyunca hak eden kişi yarışmayı kazandı deyip tam da çizgi filmlerde ki o kötü kız gülüşünden attı.
iyi insanı oynamak bu kadar zor mu yahu. ikiyüzlülüğü bile oynayamayan insanlar varmış memlekette.