cennetten kovulan
475 (kalburüstü)
üçüncü nesil silik 21 takipçi 217.50 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    orospu

    45.
  1. iki kez, bu kişilerin gerçek kimliğiyle dolaşanlarıyla karşılaştım kerhanede. her orospuyu kerhanede sandığım yıllarda. ilkinde, 18 yaşımdaydım. üniversite 1. sınıftım. arkadaşlarım, milli olmadığım için yaka-paça götürdüler beni kerhaneye. yaşım küçük. 1 hafta önce doğum günüm gerçekleşmiş. ergenim.
    her yere girmeye yaşım tutuyor. gittik kerhaneye. kimliğime bakmadı bile kapıdaki polisler. geçtik içeri. renk renk odalar. renk renk insanlar. yaşlı kadınından tut da 20 lik kızlara varana kadar. et satılıyor içeride. ruh satılıyor. gururun ve insanlıkın vizitesi 30 milyon. aldılar beni ön sıralara doğru. birisini gördüm o an. ince belli, zayıfça bir kız. "git, konuş" dedi arkadaşlarım.
    yaklaştım yanına. "abla" dedim. gerisi gelmedi. gülümsedi bu. sol yanağında bir çukur belirdi. gömüldüm oraya. bu gülmesine devam ederken, ben de güldüm. arada bir geri dönüp arkadaşlarıma baktığımda anladı galiba. onun içindir ki, "ilk kez mi?" diye sordu, kolumdan tutup da beni içeri çekerken.
    girdik odasına. ellerim bacak aramda. yutkunmalarım arttığında, "adın ne delikanlı?" dedi. dudaklarım heyecandan biribirine yapıştığı an "siktir et" dedi. "ne önemi var."
    ben sustukça başka şeylerden bahsediyordu. ben ise onun bu yere nasıl düşmüş olabileceğini tahmin ediyordum. kutsaldı. gökteki yıldız gibi. ay gibi. güneş gibi. tanrı gibi...
    fakat, bir şekilde düşmüştü bu kerhaneye. bir anda olduğu yerde doğrulup, "hadi soyun" dedi. "fazla zamanımız yok." içimde pişmanlıklar. dilimde kifayetsiz kelimeler. zihnimde binlerce hayal kırıklığı.
    soyundum. ayağımda çoraplarım ve baksırım kaldı. kendisi kapı eşiğine dayanmış, bana bakıyordu. ellerim önümdeydi. "geç" dedi, yaTAĞI GÖSTEREREK. GEÇTiM. SIRTÜSTÜ UZANDIM. GÖZLERiMi YUMDUM. iLK DEFA BU KADAR GÜZEL BiR VARLIK YANIMDAYDI. NASIL OLDU BiLMiYORUM AMA, BiR ANDA PiŞMAn OLDUM. "iSTEMiYORUM" DEDiM. ŞAŞIRDI KALDI. PARASINI SEHPANIN ÜZERiNE KOYUP DIŞARI ÇIKTIM. ARADAN GÜNLER GEçTi. aylar. yıllar...

    bir daha gittim kerhaneye. orospuları kendi evlerinde görmeye. toplumun ve insanlığın safralarını görmeye. öyle etiketlemiştik her birini. sanki hepsi gönüllü düşmüştü kerhaneye. hepsi, bilerek sikişiyordu. hepsi, bilerek ruhunu siktiriyordu!!!
    yaşlı bir orospuyla geçtik odasına. yaşım ilerlemişti. hayat acemisi değildim. hep ben konuştum bu kez. o dinledi. vizitesinin on katını verdim. "ilişki yok" dedim. "bir oyun oynayacağız seninle. sen soracaksın ben cevaplayacağım. ben soracağım sen."
    anlayamadı nedenimi. ki söylemedim de.
    sol elimdeki sigaramdan derin nefesler çekip de küllüğe koyduğumda sordum:

    "orospu?"

    cevap verdi:

    "her yerde. gökte tanrı. cehennemde şeytan. ilişkide sevgili. işte ortak. evde baba. okulda hoca. her yerde..."

    sustum. sigaramı küllükten aldığımda o sordu:

    "namus?"

    cevap verdim kendimce:

    "dikilebilen kızlık zarıyla ölçelebilen bir kavram oldu artık."

    sustuk epeyce bir süre. konuşacak bir şey bulamadık. ödediğim bedelin karşılığını almıştım bu suskunluklarda. ellerimi cebime sokup, sokaklarda gezdim. ilişkiler yaşadım. tanrı'ya taptım. şeytan'dan korktum. okulda hocalarımla tartıştım. evde babamla konuştum.
    kırılamadım kimseye. kimseye gücenmedim. o orospunun sözleri zihnimdeydi hep. o orospunun sözleri...
    120 ...
  2. hiç dokunmadan aşık olunan kişiye bakmak

    1.
  3. hiç dokunmadan. nefis terbiye eden keşişlere inat. nefislerini aç-susuz bırakıp terbiye eden müritlere inat. nefis terbiyesi için değil. aşk uğruna denenmesi gereken. her daim denemekten mutlu olacağım, huzur bulacağım eylem.
    insan olmanın son limitini sınamak adına da değil. şehvetin son sınırını sınamak adına da değil. hiçbir insani duygu ve kavramı sınamak adına değil.

    ilahi bir kavramı tatma adına. ilahi, bir kavram olan aşk'ı hissetme adına denenmesi gereken. sadece ve sadece tanrı'nın siluetini görme adına denenmesi gereken. günlerce, gecelerce aç-sususz bekleyip de yapılması gereken.
    "nerede ama?" demeyin hemen. kendi mutsuzluklarınızı yıkmayın başkalarının mutlulukları üzerine. çünkü; her yerde var o kutsal ve ilahi duygu.
    her yerde. gözlerinizi açın insanlık. ben delirdim aşk diye diye. meczup oldum. aşk meczubuyum. ellerimde ayetlerim. linç edilmeyi bekliyorum.

    aklınız sizin olsun insanlık. ben delirdim. delirmemek için çabaladığımdan delirdim. kötü bir şey değil. korkmayın. ve ürkmeyin. saatlerce, sevdiceğime dokunmadan bakabiliyorum. iktidarsız da değilim. hem ruhum hem de hayvani tüm duygularım doruk noktasında. dizginleyebiliyorum içimdeki o hoyrat aygırı. nefsimi.

    hepsi bu.

    delirin.

    delirmek kötü bir şey değil!
    16 ...
  4. aşık olunan kişinin nikah şahidi olmak

    1.
  5. delilik diyor birileri bu duyguya. birileri salaklık. birileri ise aptallık. ey! varlığında tüm varlıklarında gizli olduğu mucizem, ey! tanrı'nın yeryüzündeki yansıması, ey! evrenin yaratılış nedeni olan sen!
    bendeki ismi aşk bu duygunun. tanrı'nın tüm isimlerini kalbime mühürleyip de varlığın önünde yalvara yakara eğilirken haykırıyorum tekrar:

    "senin mutluluğunun, her şeye karşın huzurunun ve iyiliğinin bendeki adı aşk! ben seni benim olasın diye sevmiyorum ki sevdiceğim. ben seni, benim olasın diye mutlu etmek istemiyorum ki varlığımın anlamı: ben seni, sen olduğun için seviyorum. ben sana, varolduğun için mutlu olasın diye tapıyorum..."

    affına sığınıyorum tanrı'm. günahım yok. günahım çok. günahım yok, çünkü; sadece taptım. günahım çok, bir kuluna taptım. affet beni...
    20 ...
  6. insanliga insanligi ogretmek

    1.
  7. elimde fırsat olsa ilk yapacağım şey. yok ama fırsatım. beynimin ve zihnimin yüzde 3 ünü kullanan ben, ortadayım işte. "insanlıkkkkkkk" diye bağırıyorum yıllardır. kimin umrunda? kim duyuyor?
    "lan diyorum" bazen, "yaşlıları ve küçük çocukları aralarından seçip, tüm insanlığı dev bir çukura indirmeliyim. binlerce litre benzini üzerlerinie döküp, en sonunda kendim de dahil hepsini yakmalıyım."

    cehennem miydi tanrı'nın nen büyük şantaj aleti?

    bağırayım cayır cayır yanarken:

    "ey tanrım, işte cehennemin. ölmeden ayağıma getirdim cehhennemini. peki ya sen? sen neredesin? çekilen acıların, kırılan hayallerin, insanlara bağlanan ümitlerin, yaRINLARIN YOK OLMASININ, BiR KEZ OLSUN AŞIK OLAMAYIŞlarIN, VARLIĞIMIN, YOKLUĞUMUN, NEDENSiZ ŞiDDETiMiN, iNSAN OLDUĞUM iÇiN insanlıktan utandığımın en canlı tanığı olaN SEN, nelerdesin? yıllardır nerelerdeydin?"

    ey tanrı!...

    cevap vermez ama. cevap veremez. benim derdim hiçbirinizle değil, asalaklar. benim derdim; evreni varedenle. sizlerin içine insanı hırslar koyan o varlıkla. benim derdim; sizleri defolu yaratıp da "en kutsal varlığım insanlardır" diyen, çok berbat bir yönetmen olan tanrı'yla.

    yok ama ortada.

    sizler sokaklardasınız. sizler evlerinizde. sizler iş yerlerinizde. sizler her yerdesiniz. sizler ki, asıl yerinizde değil de sahil kenarlarında, şezlonglardasınız.
    insanlık! sizler cehennemliksiniz.

    ah ben tanrınız olacaktım ki. nasıl kahrederdim sizi. nasıl cezalandırırdım her birinizi. günahkar olup olmamanız farketmez. nasıl yakardım canınızı.

    ah ben tanrı olacaktım ki...
    9 ...
  8. peder zickler

    121.
  9. ek$i sözlük' te şöyle bir yazının sahibi adam. yüreğini, kalbini ve tüm varlığını öpüp, önünde saygı ve sevgiyle eğilmeyi kendime bir görev biliyorum.

    başlık: gerçek aşk.

    --spoiler--

    günbegün inancımı yitirdiğim bir şey. belki ben yozlaşıyorum. hani derler ya özünde iyi bir insan ama çevresi kötü. belki de öyle bir şey ama bolan inancımın yittiğini günbegün hissediyorum. öyle bir şey galiba benim için gerçek aşk. yaşanılanlar, bir erkeğin bittiği anlardan birisini yaşamak...

    vapura biniyorum. kendine yakınlaşabildiğin muazzam bir yer vapur. ama yalnız bineceksin, açığa çıkacaksın, denizi izleyeceksin. kendini göreceksin suda, kendini dinleyeceksin. öyle bir yer. kapılar açılınca hücüm ediyorum ben de, üstte iyi ber yer kapmak için. ama önümde iki çift var, tin tin tin yürüyorlar, yerde vermiyorlar.

    "hadi yürüsenize, kapacaklar kenarları" diye düşünüyorum, sinirleniyorum. zaten ben olur olmaz hemen sinirlenirim. ama bunlar halen tin tin tin yürüyorlar, yer de vermiyorlar. en sonunda yandan ufak bir aralıktan solluyorum onları, sinirimi de belli etmek için elimi yana doğru açıyorum, görsünler diye. görüyorlar belki de ama tepki vermiyorlar. hemen geçiyorum kapıdan dış kısma ve vapurun gidiş istikametinde bir kenar buluyorum ve oturuyorum. güneş gözlüklerimi takıyorum. güzel güzel manzaranın keyfini çıkarıyorum.

    az önce önümde tin tin tin yürüyen çift de geliyor karşıma oturuyor. "tersine oturdular, zevki çıkmaz ki öyle vapurun" diye düşünüyorum. yan yana oturuyorlar, birbirlerine iyice yanaşıyorlar.

    garson arsızı geliyor "çay, kola, fanta, gazoz" diye bağırıyor. kız susamış belli "bir tane su alsana" diyor çocuğa. çocuk hemen garsona dönmeden "bir su" diye bağırıyor. eliyle de koltuğa vurarak. anlam veremiyorum yaptığına. sonra su geliyor.

    çocukla kız elele tutuşuyorlar. ben onları izliyorum, ama gözümde güneş gözlüğü var, nasıl olsa görmezler diye düşünüyorum. kız sürekli yere bakıyor, gözleri de sürekli bir oraya bir buraya gidiyor. çocuk da sürekli çok yakından kıza bakmaya çalışıyor. bir şeyler söylüyor. onun da gözleri kıpır kıpır, bir oraya bir buraya gidiyor.

    sonra kucağındaki çantaya bakıyorum. gesf yazıyor. gesf. görme engelliler spor federasyonu. görmüyorlarmış birbirlerini. manzarayı da görmüyorlarmış. benim onları izlediğimi de zaten gözlük takmasam bile görmeyeceklermiş meğersem.

    gesf...

    kız bir mutlu bir mutlu. çocuk sürekli bir şeyler söylüyor kız sürekli gülüyor, sonra kız bir şeyler söylüyor, ikisi de çocuk gibi gülüyorlar. o kadar mutlular ki. birbirlerinin ellerinden tutuyorlar sıkı sıkı. çocuk kızın saçlarını okşuyor, bilmiyor belki de hangi renk olduğunu ama o kadar seviyor ki onu.

    kız o kadar mutlu ki, gülüşü beni bile ısıtıyor. "bu sevgi" diyorum kendi kendime, "aşk bu. birbirlerini görmeden seven iki insan. birbirlerine bağlanmış iki insan."

    bir birlerinin gözünün içine bakamıyorlar. gözlerim doluyor azicik ama eminin ki birbirlerini herkesten daha iyi görüyorlar. ruhlarıyla görüyorlar birbirlerini. sevginin bir şey ifade etmediği, aşkın basit bir et parçasına dönüştüğü, kötülüklerle çepeçevre bir dünyada birbirlerinin içindeki o güzelliği görebilip aşık oluyorlar birbirlerine. ne yüce bir şey. gerçek aşk bu işte.

    farkettim de ben o çocuk kadar içten gülmemişim şimdiye kadar, kahkaha atmışım bol bol ama sevgiyle gülmemişim. ama gerçek aşk o kadar uzakta.

    --spoiler--
    30 ...
  10. ilk yalnizlik

    1.
  11. insani tüm özellikler kendinde olup da insan olmayanın yalnızlığı. tüm hissiyatlar kendisinde olup da hissedemeyenin yalnızlığı. hissettiğini hissettiremeyenin yalnızlığı.
    evrende hiçbir şey yokken "ben vardım" diye iddaa edenin yalnızlığı. tüm yalnızlıkları bölsen, çarpsan, toplasan yine de bu yalnızlığa denk gelemeyecek olan, her şeyi kapsadığını iddaa edenin yalnızlığı.
    tüm lisanlarda, tüm dinlerde, tüm coğrafyalarda, tüm zihinlerde bir anlığına ismi anılan, silueti canlandırılmaya çalışan, varlığı ya da yokluğu somut delillerle ıspatlanamayanın yalnızlığı.

    en muhteşem yalnızlık. kelimelerle, cümlelerle, beden dili ile anlatılamayacak, sadece ve sadece içeride bir yerlerde hissedilip, kendisine üzünülecek, can yakacak, iç geçirtecek, yerine göre kahrettirecek, yerine göre ise şu sınırlı zihin ile sınırsızı anlamaya çalışıp da başaramadıktan sonra aklı kaybetmeye yüz tutturacak, evrende varolan her şey kendisinden bir parça olan, şeytan'ı cehenneminde yakacağını iddaa eden , günahkar cinleri ve insanları da cehhenneminde yakacağını iddaaa eden, bu nedenle de kendi nurundan bir parçaya kıyacak olan, bilinçli olarak intihar edecek olan, intiharı en büyük günah saydığı içinde kendisiyle çelişecek olan, kendisiyle tutarsızlık yarışı yapaacak olanın yalnızlığı.

    bu yalnızlık: kendi yalnızlığını başkalarınn varolmasıyla gidermek isteyip de yanlış bir hamle yaptığını anlamayan/anlayamayan tanrı'nın yalnızlığı!...

    bu yalnızlık; ancak o'na yakışır.

    çünkü; o'nun kadar eski ve o'nun kadar soylu. o'nun kadar yıllanmış. o'nun kadar...
    8 ...
  12. cocukken yeni alinan seylerle uyumak

    1.
  13. ben de kesin bunu yapmışımdır. her çocuk gibi. fakat hatırlayamıyorum. geçenlerde evli olan bir arkadaşımın misafiri olarak evine gittim. o gün itibari ile de oğulları efe'ye bir çift yeni ayakkabı almışlardı. efe, ayakkabıları ile evin içerisinde binlerce tur attıktan sonra yoruldu kaldı. yorulmadan önce ayakkabılarını herkese telefon açıp söyledi. oysa, onlarca çift ayakkabısı var. yani, eksikliğini de çekmiyor. tüm akrabalarını yeni ayakkabılarından haberdaR ETTiKTEN SONRA uyku iyice bunu sıkıştırdı.
    annesinin ve babasının onlarca ikazına rağmen ayakkabılarını çıkarmadı. kendi odasına geçip de uyuduğunda annesi arkadaşımı ve beni çağırdı. gittiğimiz an gördüğümüz tablo her şeye bedeldi. ayakkabıları ayağında olan küçük adam, o kadar huzurlu ve mutlu bir uyku çekiyordu ki, rüyasında ne gördüğü bilinmez ama gülümsüyordu. yanaklarını hafifçe germiş, gülümsüyordu.

    mutluluk buydu galiba. ve çocuk olmak, yeni alınan her şeyle beraber uyumak demekti.
    11 ...
  14. sevdicegin gogsunden cennete bakmak

    1.
  15. kimin umrunda ki cennet? kimin umrunda ki sonsuz huzuru sevdiceğin göğsünde hissedebilmek? kimin umrunda ki gündelik hayatın gündelik sıkıntılarını ve iç çekişlerini bir kenara bırakıp da sevdiceğin göğsüne kafayı koyup gözleri yummak. ve sonrasında cenneti düşlemek.

    kimin umrunda?

    oysa, yumduğunda gözleri, sevdicek okşadığında senin saçları, içine çektiğinde o büyülü meleğin teninin kokusunu, cennet; hemen yanıbaşında. cennet; göğsünde uyuduğun o meleğin teninin kokusunda. cennet; ellerinin yanında. cennet; saçlarını okşadığın, rahmi olan o meleğin göbek adı.
    uzaklarda aramana gerek yok. geceler boyu ibadet etmene de. cennet; öptüğün zaman kendisini, gözlerini açmamak için çabaladığın o ruhani varlığın kendisi.

    cennet; sensin sevdiğim...
    19 ...
  16. tanrinin estetik duygusunu kadin vucudunda gormek

    1.
  17. evet evet, yanlış okumadınız başlığı. gözlerinizi silmenize de gerek yok. tanrı'nın estetik duygusunun en güzel ve özel yanı bir kadın vücudunda saklı ve gizlidir. o kadar büyüleyici ve muhteşem bir dizayndır ki bu, topuklardan başlayıp, saç tellerinde bitecek olan bu enfes ve fantastik bir eserin her bölgesi başlı başına tanrı'nın estetik limitinin son noktasına delalettir.
    çok güzel ve çekici bir bayanı tutup da kaldırsanız, tanrı'ya inanmayan bir kişinin gözüne sokup da ekleseniz, "bundan daha güzelini ve estetiğini kim yapabilir, varedebilir?" diye, cevap veremez kendileri.
    bir karıncayı dahi varedemeyen şu günümüz bilimine atılan sert bir tokattır, çekici ve büyüleyici kadının bedeni. ve varlığı.

    sadece dış görüntü mü? asla. göğüs kafesindeki o muhteşem kalpleri ve rahimleri de bu mukaddes varlıkların birer ilahi olgu olduklarını gözlerimize sokar.
    cennetin neden annelerin ayakları altında olduğunu anlamayanlara lafım yok. çünkü; hiçbir zaman çok sevdikleri bir kadınla beraber uyumamışlar. ve tanrı'nın estetik duygusunun limitini sonuna kadar hissedememişler.
    hiçbir zaman, o muhteşem teni koklamamış, saçları okşamamış, gözlere bakıp da varoldukları için büyük yaratıcıya teşekkür etmemişlerdir.

    sevdiceğin göğsüne kafalarını yaslayıp da oradan cennete bakmamışlardır. bakamamışlardır.
    11 ...
  18. başarısız intihar girişimi

    1.
  19. ölmeyi bile yüzüne gözüne bulaştırma durumu. ölmeye çalışırken dahi başarısz olmanın adı. ne bok yemeye emektar bir tüfekle vurmaya çalışırsın ki kendini. sok ağzına 38'lik magnum'u. asıl tetiğe. bakalım senden bir eser kalıyor mu geriye. ya da ne bok yemeye onlarca hap içersin ki? birazdan budalanın birisi gelip götürecek seni hastaneye. kendini tavan arasında asmana ne demeli. o hantal bedenini taşımaz eski ve küflenmiş odunlar.
    kendini öldüreceksen eğer, dik kes bileklerini. yukarından aşağı. ya da, kasıklarının yanlarındaki damarlara usturayı bir kez değdir.
    ya da, boğaz köprüsünden aşağı atla. bu köprüden aşağı atlayıp da kurtulan olmadı. ona göre. ya da benim yanıma gel. "ben ölmek istiyorum" de. devletten özel izin al. ötenaziye girsin senin beynin dağıtma ritüelim.

    sağlığın yerindeyken, huzurun yerindeyken sırf tembelliğinden ve salaklığından dolayı intihar ettiğini ıspatlayayım sana. yaşamak zorunda olduğunu kulaklarının dibinde bağırırarak, göz kapaklarını jiletlerle keserek göstereyim.
    avuç içlerinin derisini soyup aşil tendomlarını yavaş yavaş, kör bıçaklarla kesmeye çalışırken bir hayvan gibi bağırman huzur versin bana.

    cehennemi bu dünyaya getireyim. varolmanın ve hayatı reddetmenin cezasını sana ben ödeteyim.

    ama yok. samimi değilsin sen. işin gücün popüler olmanın en kısa yolunu aramak. seni şöhret yapabilirim. yeter ki sen ölmek istediğini söyle. ve beni bu söylemine inandır.

    seni şöhret yapabilirim. hem de gözümü kırpmadan.
    17 ...
  20. ask tiryakiliktir

    1.
  21. tiryakilik olduğu içindir ki vazgeçilmezdir. vazgeçilemez. ne kadar canımız acırsa acısın, ne kadar canım acırsa acısın vazgeçemediğim. vazgeçemediğimiz.
    sigarayı bir sabah bıraktım. küt diye. bir kez içmeyeli yıllar oldu. alkolü bir gece bıraktım. sarhoş olmadığım için. hayatı sek içtiğim için. ama bunu bırakamadım. bu bağımlılığımdan vazgeçmedim. bu bağımlılığım benim sonum. bu bağımlılığım beni mezara indirecek. tabuttayken bu bağımlılığım yanımda olacak.
    bu bağımlılığımdan dolayı tüm iyiliklerim. tüm kötülüklerim. vazgeçişlerim. hayallerim. dünüm. bugünüm. yarınım. varlığım; bu bağımlılığımdan ibarettir.
    ve yokluğum; aşk tiryakiliğimin bittiği gündür. bitmeye yüz tuttuğu andır.

    ciğerim yansa da, hep yanlış zamanlarda yanlış insanlarla kesişse de yollarım, vazgeçmeyeceğim tiryakiliğim. bırak diyen yok sanmayın. tüm insanlık bıraK DiYOR.
    iLK TERKEDiLiŞiMDE, SABAHIN KÖRÜNDE EVE GiTTiĞiMDE, KORiDORDA BOYNUMA SARILIP GÖZYAŞLARIMI SiLEN ANNEM "BIRAK" DEDi. ""boşver" dedi.
    dostlarım, arkadaşlarım, beni tanıyan, tanımak isteyen, tanıdığını sanan herkes "bırak" dedi. "boşver" dedi.

    bırakamadım. boşveremedim. sol yanım çürüdü. sol yanım yok oldu. ama ben bu tiryakiliğimden vazgeçemedim.

    tirytakinin son sigarası alınmazmış ya, tirkayinin son aşkına dokunulmazmış!...
    16 ...
  22. part time sevgili aramak

    1.
  23. yaklaşan 14 şubat nedeniyle denenmesi gereken, yalnız ve zengin insan eylemi. ne yapalım arkadaş, kimse kimseyi sevmiyor. sevemiyor. sevmek istemiyor. tüm iyi kadınlar otopark gibi. kapılmış en güzel mevkileri. yani kalpleri. kimi sevmeye çalışsak, tüm haklar saklı. kime açılsak, o bize kapanıyor. iyisi mi cepteki son parayla sigara alan tiryakiler gibi cepteki son parayla tiryakiliğimiz olan aşkı yaşama uğruna bu eyleme kalkışmak.
    bu eylem için yerel gazetelere ilan verilebilir mesela. sadece sevgili olunacak. işin içine şehvet ve seks girmeyecek. o gün elele gezilecek, beraber birer top dondurma yenilecek. yaşanılan şehirde sabah kahvaltısı ile başlayacak olan bu özel gün, bir sinema salonunda, bir aşk filmini sarmaş dolaş izlemekle devam edip, film çıkışı ilk kestaneciye gidilecek. sonra akşam yemeği, sokak köpeklerine parça parça ekmek arası balık atılıp bir bankta yenilecek. en nihayetinde, gecenin finalinde part time sevgiliye teşekkür edilip, kulağına fısıldanacak:

    "bu muhteşem gün için sonsuz teşekkürler. ve saygılar."
    10 ...
  24. hiçbir 14 şubat a sevgiliyle girememek

    1.
  25. ekonomik yönden güzel olan, kalpsel yönden berbat olan bir durum. elalem sevdiceğiyle krallar gibi eğlenirken, gezerken, tozarken, siz mal mal evde oturmakla yetinirsiniz. yetinmezseniz ne bok yiyeceksiniz ki? erkek olanlarınız en fazla porno film izler. bayan olanlarınız ise lisede tutulan o abidik gubidik defterleri okur. sonrası malum. koca bir sıfır.

    biraz gayret gösterin hadi. yalnız olan yazarlar hadi göreyim sizi. şunun şurasında ne kaldı 14 şubata. zorluk çıkarmayın birbirinize. kaynayın. karışın. bu 14 şubatı boş geçirmeyin. sevin. sevilin. kırlara çıkın. pamuk şekeri yiyin beraber. elma şekeri alın sevdiceğinize.

    hadi lennnn. ne bekliyorsunuz daha. hemen atağa geçin. format dahilinde ama. yoksa silik olursunuz şerefsizim.

    not: bu başlık bir arkadaşındı.

    (bkz: garfield)

    ayrıca;

    (bkz: part time sevgili aramak)

    bu da garfield'ın söylemiydi. *
    17 ...
  26. hicbir zaman tanriya guvenmedim

    1.
  27. güvenmedim. hiçbir zaman hem de. hayata başlama vuruşunu yapanın elinde olduğuna göre her şey, ben de her şeyi o'na bıraktım. kendi cüz i irademi sonuna kadar kullandığım anlar olmadı mı? oldu. hem de sonuna kadar kullandım. yerine göre bağırdım. yerine göre sustum. yerine göre koştum. yerine göre durdum. yerine göre kovaladım. yerine göre ise kovalandım.
    bir insanın yapabileceği tüm eylemleri, tüm anlamları, tüm hakları kullandım. yaşadım. yaşattım.

    hiçbir zaman bel bağlamadım ama. varlığım karşılığında kendisine secde etmem gerekenin önünde secde ettim. ama bel bağlamadım. dua ettim. yalvardım. yakardım. ağladım. tüm insani eylemleri o'nun karşısında gerçekleştirdim. fakat, güvenmedim kendisine. bana vermiş olduğu, verdiğini iddaa ettiği her şeyi bir gün benden aldığında üzülmemek için. bir gün, anamdan dünyaya geldiğim gün ki gibi çırılçıplak kaldığımda canım acımasın diye.
    sevdiklerim bir gün beni terkedecekler, işte o gün üzülmeyeyim diye, o hazırlıkla yaşadım. terkedildiğimde sadece gülümsedim. dostlarım beni kazıklayacak dediğimde, gülmüştü birileri. kazıklandım. yine de kızmadım hiçbirine. arkadaşlarım arayıp sormadıklarında ben aradım. meşgule düştü telefonları. işte o gün anladım. işte o gün, tüm dostlarım, arkadaşlarım, sevdiklerim, sevdiceğim bana sırt döndüğünde her şeyin nedeni tanrı olduğu için kızgınlığımı o'ndan çıkarmadım.

    kendisine güvenmememi haklı çıkardı. bir ben kaldım ortada. bir de tanrı gökyüzünde. şimdi, birbirimizin haline gülüyoruz. o benim bir sonraki hareketimi ezbere biliyor. ben ise o'nun bir sonraki hareketini tahmin etmeye çalışıyorum.
    dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanrı-kul ilişkimiz çok sıkı ve keyifli bir oyuna dönüştü. kimin yenileceğini ölüm belirleyeceği için, belirlediği için, maçı uzatmanın derdindeyim ben. bilerek salağı oynuyorum. ve, zamandan çalmak için, ileri doğru giden trende, arka vagonlara koşuyorum.

    arka vagonlar zihnim. arka vagonlar geçmişim. arka vagonlar binlerce kırık hayalle dolu. arka vagonlar binlerce piç olmuş ümitle dolu. arka vagonlar gerçekleşemediği için küflenmiş,kurtlanmış, leş gibi kokan planlarla dolu. arka vagona çekmeye çalışıyorum hayata başlama vuruşunu yapanı. çelik anahtar elimde. kendisi o arka vagona girdiği an, kapıyı dışarıdan kilitleyip anahtarı yutacağım.

    hepsi bu!...
    19 ...
  28. tüm canlıları öldürmek

    1.
  29. bitkileri, hayvanları, insanları... ruhu olan, canlı olduğunu iddaa eden herkesi ve her şeyi öldürmek. bir çoğuna binlerce çeşit işkence yapıp, bir çoğunu binlerce çeşit aşağılama yöntemleriyle aşağıladıktan sonra yapmak istediğim. ama yetmez. ne gücüm. ne de zamanım.
    bir de çocuklar ve yaşlı insanlar var bu kalabalıkların içerisinde. yavru hayvanlar var bir de. sanmayın ki size acıyorum. sanma ki sana acıyorum!

    sanma sakın!

    gözümü kırpmadan, üzerime yapıştırılacak sadist ünvanına takılmadan, edilen küfürleri duymadan, ellerini ağzıma geçireceklere yardımcı olup yapmak istediğim.

    sonra?

    intihar. intiharım. ağzıma namluyu yerleştirdiğim gibi tetiğe asılmak. ya da kendimi asmam. ya da, gökdelenlerin tepeasinden atlamak.
    aslında bu da değil istediğim. intihar değil. istediğim, tanrı'yla başbaşa kalmak. başbaşa kalıp dertleşmek. bazen kızmak kendisine. bazense hak vermek. varoluşun nedenini öğrendikten sonra o'nun gözleri önünde, cehennemlik olduğumu kabul edip, oturduğum yerden doğrulup sormak:

    "ne tarafta cehennemin?"
    8 ...
  30. gökyüzüne orospu çocukları diye bağırmak

    1.
  31. muhatabı kim olursa olsun, kim üzerine alınırsa alınsın, umrumda olmadan yapmayı istediğim ve yaptığım eylem. sesim yettiğince, yüreğim ve bileğim döndüğünce bağırdığımda geri çekildi insanlık. inine çekildi insanlar. çıkarsız bir şeyler yapmayı unutmuş olan insanlığın yüzündeki maske düştü. insanlık üryan oldu. gökyüzüne diktim kafamı. sarhoş değildim. ki, alkolü bırakalı yıllar oldu. artık hayatı sek içiyorum. içime çektiğim oksijen genzimi yakıyor. alkol yoktu kanımda. beynim atom reaktörü gibi çalışıyordu. insanların hırsları ve şehvetleri karşısında çaresiz hissetmiştim kendimi. insanlara bakıp da insan olduğum için kendimden utandığımda yapmıştım. yapmasaydım bunu. kafamı gökyüzüne dikip de nefesim yettiğince "orooooospuuuuu çocuklarııııııı!..." diye bağırmasaydım, seri katil olurdum.
    ben kolayı seçtim. kaptığım gibi mahallemizdeki kasabın emektar satırını, ilk başta kasaptan başlayıp tüm insanlığı keserdim. böylesi daha iyi. böylesi daha umarsız.

    çünkü; çocuklar ve yaşlı insanlar var hala dünya üzerinde. yoksa, kıyameti çok erken bir tarihe almam fazla zor değil. dünyanın temeline dinamit döşeyip de havaya uçurmam zor değil. düşünerek, düşleyerek, sorgulayıp da cevaplar bularak/bulamayarak tüm bunları başarmak hiç de zor değil.
    çocuklar ve yaşlı insanlar var yeryüzünde. kıyamam onlara. canım acır. harakiri yapmak gibi bir şey olur, dünyanın üzerinde yaşlı insanlar ve küçük, masum çocuklar varken temeline dinamit döşeyip de havaya uçurmak. benim intiharım olur bu. yapmam. yapamam. anca, kafamı gökyüzüne dikip bağırırım ben.

    her şehirde, her ortamda, canım her sıkıldığında. birlerinin tepkisini merak etmeden. linç olmaKTAN ÇEKiNMEYiP. ÇÜNKÜ, ÜZERiNE ALINaN YOK. orospuluğu kendine yakıştıran yok. ve orospu çocukluğunu. HERKES MUTLU VE MESUT YUVALARINDA. HERKES MUTLU VE MESUT HAYAtINI YAŞIYOR. HERKES...

    OYSA, BiR KERE DAHA BAĞIRIYORUM:

    "OROOOOOSSSSSPUUUUU ÇOCUKKKKKLAAAARIIIIII!..."
    21 ...
  32. intihar etmeden once gicik olunan herkesi oldurmek

    1.
  33. bir gün intihar edecek olursam yapacağım eylem. uyuz olduğum, iki yüzlü olduğunu iyi bildiğim, bencilce davranan, evrensel çıkarları kişisel çıkarlarının ardında bırakan, tecavüzcüleri, puştları, itleri, g.ötleri, yavşakları, öz kızına cinsel tacizde bulunanları, yalancıları, hem ruhunu hem de bedenini üç kuruşa satan orospuları, türkler hakkında hiçbir bok bilmeyip de atıp tutan almanları, cezayir ve afrikayla ilgili planlar yapan fransızları, üçüncü dünya ülkeleri hakkında ahkam kesen gelişmiş olan ülkeleri, g8 adı altında dünyanın despot liderlerini, barbekü partilerinde dünyanın geleceğini tayin eden modern olduğunu sanan ülkeleri, dünyanın altını kazısan, ilk karışta karşıma çıkacak olan "made in usa" yazısının sahibi olan o ülkeyi, cezaevlerine düşmeyip de hala dışarıda gariplerin, yetimlerin ve mazlumların hakkını yiyenleri, ölmeden önce bir kez olsun ölümü ve tanrı'yı düşlemeyenleri, "hiçbir şeye inanmıyorum" adı altında kendisini pazarlayanları, dünya döndüğü için güneşin batmadığını hissedemeyip yalan yanlış duygu istismarı ile bir yerlere gelmeyi düşünenleri, her insana farklı muamelede bulunanları, devlet dairelerindeki işlerine üç kağıtçılık karıştıranları, rüşvet alan makam sahiplerini, dokunulmazlıklarının ardına saklanan milletvekillerini, köşelerinden hayatı anlatmaya çalışan köşe yazarlarını, birileri de kendileri gibi mutsuz ve ümitsiz olsun isteyen romancıları, edebiyatçıları, şarkı sözü yazarlarını, bestecileri, aşkı şişirip de önümüze sunan, yaşamaya geldiğimizde geri çekilen tüm insancıkları, anne ve babasını reddeden tüm ibneleri ve orospu döllerini, sonradan cinsiyet değiştiren götoşları, bu dünyanın temelinin kokmasına katkı sağlayan tüm canlıları, zorla çiftleşmeyen pandaları, tembelliği yüzünden nam salan koalaları, hiçbir zaman evcilleşmeyen kurtları, ateş çemberlerinin içerisinden, bir şekerlemeye sebep atlayan aslanları, binbir şebeklik yapan maymunları, karşı cinsi etkilemek için götünü yırtanları, tüm bunları bir kez olsun aklından ve zihnindsen geçirmeyip de hala ve hala bu yaşama dört elle sarılan tüm mahlukatları, duyguları ve düşünceleri de öldürmek isteyip de, hatta öldürüp de kendimi öldüreceğim zaman haklılığımı kanıtlayacağım eylem.

    şimdi yapamam ama. ne zamanım yeter. ne de gücüm. tüm kokuşmuşluklarınızla yaşamaya devam edin siz!
    11 ...
  34. aşk yüzünden din değiştirmek

    1.
  35. aşk duygusunun tanrı olgusundan daha üstün olduğunun en somut kanıtı. özellikle de bir erkeğimiz ya da kızımız müslüman olmayan, başka bir dine mensup birisi ile evlenip de o kişiyi müslüman yaptığında, günlerce tv'lerde, gazetelerde haber yapılır bu durum.
    bu işin tam tersi gerçekleştiğinde ise millet bir şekilde tavır takınır. en son tuğçe kazaz aşk yüzünden hristiyan olmuştu galiba. büyük cesaret. belki de delilik.

    "vay be" diyesim geliyor. acaba, aşk uğruna her şeyi yapacağını iddaa eden ben, bir gün aşkım çıkmaza girdiğinde dinimi değiştirebilir miyim?

    ya da sen, aşk yüzünden dinini değiştirebilir misin?
    11 ...
  36. ağlayarak doğuyorsun üstüne bir de tokat yiyorsun

    1.
  37. her insanın dünyaya gelişinin bir kelimelik özeti. ağlayarak dünyaya gelip, daha ne olduğunu anlayamadan bir de götüne sert bir tokat yiyorsun.
    sonra, bekliyorsun. adalet bekliyorsun. sadakat bekliyorsun. insaf bekliyorsun. sevgi bekliyorsun. saygı bekliyorsun...
    adalet, güzel bir kız ismi. sadakat, kurbanlık koçların ölmezden önce alınlarına yakılan kına. sevgi, o da güzel bir kız ismi. saygı ise...

    bekleme koçum demek geliyor içimden. cinsiyetin ne olursa olsun. cinsiyetiniz ne olursa olsun. hepiniz koçsunuz. koçsun işte. hayatla kafa kafaya çarpışıyorsun. varoluş mücadelen o kadar kanlı ki, kanlardan hiçbir şey göremiyorsun. kendi ümitsizliklerin, kırık hayallerin, ve dik yokuşlarda nefesinin kesilmesi, susamaların ve susmaların kifayetsiz.
    anlamsız cümlelerin. ve, içerisine anlam doldurmaya çalıştığın bu hayatın altı delik! hayatın içini ne kadar doldurmaya çalışırsan çalış her şey o delikten uçup gidiyor. ve uçup gidecek. o delik ne mi?
    hayatın altındaki o deliği mi merak ediyorsun?

    hayatın altındaki delik ölümdür!

    her şey o delikten uçup gider. atmosferde yok olur. yanar. küle döner. yine de sen. yine de, ağlayarak dünyaya gelip, üstüne bir de tokat yediğin bu hayatın adil olmasını istiyorsun.

    üzgünüm ama, çok şey istiyorsun!
    45 ...
  38. bir kez bile uzulmeden yasamayi basarmak

    1.
  39. bir ot gibi. ruhu olmayan bir madde gibi. zor olan. ki, bir buğday tanesi dahi, sonbaharda topraĞIN ALTINA atılıp, bir kış boyunca o toprağın altında bekleyip, ilkbaharda, aylarca yağmur yiyip, çamur içerisinden kafasını çıkarıp da, yaz aylarında doya doya güneşten faydalanıyorsa insanların bu tarz bir yaşamı hayal etmemeleri ve ummamaları gerekmektedir.

    bir buğday tanesi ki binlerce derde sıkıntıya dayanıp da varolabiliyorsa, varoluş mücaDELESiNi ZAFERLE TAMAmLIYORSA EĞER BiR KEZ BiLE ÜZÜLMEDEN YAŞAMAK; HEM OLASILIKSIZ HEM DE ŞIK DURMAYAN BiR EYLEM.
    çünkü; insan olmak biraz eksik olmaktır! her insan biraz eksiktir. bu eksiklerimiz bizi tamamlayan belli başlı öğelerdir.

    üzüntülerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklar, saçlarımızdaki aklar; yaşadığımızın, varolduğumuzun en canlı ve en kanlı tanıklarıdır!
    18 ...
  40. sosyalleşmek isterken asosyalleşmek

    1.
  41. tespit mespit yaptığım yok. ama bir gariplik var beyler, bayanlar, eşcinseller. bir terslik var bu işte. özellikle de bu internet denen zamazingo ortaya çıktıktan sonra bu durum iyice kendini hissettirdi. gel ki çoğu kişi bu durumu kabul etmese de, kabul edecek olmasa da bir sorun var.
    eskiden, ki çok eskilere gitmenize gerek yok, bundan bir 10 yıl önce bile çok çok sosyal bir toplum vardı. her akşam aynı masada akşam yemeği yiyen aileler, her bayram aile büyüklerinin evlerinde buluşmalar, bir şekilde o sıucaklığı hissetmeler. şimdi, sms'le ya da e mail'le hallediliyor her şey.
    şimdi, ilkokul çocuğu ilkokula gitmezden önce okuma-yazmayı biliyor. fakat, okula gittiğinde apışıp kalıyor. en basitinden bir oyun oynaması gerektiğinde kantırdan başka bir şey oynamayan o çocuk mal mal etrafına bakıyor.

    kutu kutu penseyi, yakan topu masal kitaplarından okuyor. yıllarca, o çocuğu sosyal yapamak için g.ötünü yırtan ailesi, çocuğu tam bir moloz yaptığının farkına varıyor.
    bu olay sadece o çocukla sınırlı kalsa iyi. genç yaşına gelmiş insanlarda da öyle. en basit örneği ile küçük kardeşlerimiz, yeğenlerimiz. spor yapmak yerine playstation oynuyorlar. futbol manager oynuyorlar. kimse yadırgamıyor bu durumu. böyle mi olmalı ama?
    tabi ki de hayır. boş zamanlarımızda yapmamız gerekenler, hayatımızın olmazsa olmazları olmuş. bu durum o kadar garip ve vahim ki, sosyalleşmek adı altında, asosyalleştiğimizi hissedemiyoruz.

    kaçımız, güneşin doğuşunu izledik son bir yılda? kaçımız, bir tiyatro oyununu izledik son bir yılda? kaçımız, son bir yılda bir konsere gittik?
    varsa yoksa şu yalancı cennet. bu yalancı cennetin içerisinden birilerine laf yetiştirmeye çalışmak. ama yok. öyle demeyelim. popüler olana laf geçirmeye çalışıp da popüler olmaya çalışıyormuşuz havası yaraTMAYALIM.
    YiNE DE BENDEN SÖYLEMESi. SOSYALLEŞMEK ADI ALTINDA ASOSYALLEŞiYORUZ BEYLER, BAYANLAR, EŞCiNSELLER.

    HABERiNiZ OLA.
    13 ...
  42. beni azad et sevdigim

    1.
  43. bir rica.

    günlerim, gecelerim birbirine karışıp, bu aşk bilmecesini çözemezken ben sensizlik en ağır tutsaklık olduğu için,
    beni azad et sevdiğim.
    uçsuz bucaksız kırlarda kartal uçurmak benim hayalim.
    varlık ile yokluk arasında köprü olup geçişi kolaylaştırmak varlığımın anlamı.
    ama, öylesine kırılgan ve öylesine hassas bir denge üzerindeki şu yürek,
    aşağı düşmekten korkuyorum.
    ağ yok benim gezdiğim iplerin altında.
    zemin buz gibi.
    düştüğüm an paramparça olacağım.
    ne benden bir eser kalacak geriye,
    ne de sana olan sevgime ait tek bir duygu, düşünce.

    azad et beni sevdiğim.

    sensizliğin sessizliği sağır ederken kulaklarımı,
    yalvarırm beni azad et.
    bu aşk mahkemesinde kalemini yüreğime saplayıp kır,
    ve kararını ver.
    kararın; özgürlüğüm olsun. azadlığım olsun.
    bıktım sensizliğin voltalarından.
    ciğerlerim çürüdü, sensizliğin küf kokan koğuşlarında.
    sol yanım yok oldu, sensizliğin demir parmaklıkları ardında.

    azad et beni sevdiğim.

    özgürlüğüme kavuşmam için.
    özgürlüüm için.
    özgürlük için!

    aşk için.

    azad et beni.

    lütfen.
    8 ...
  44. cok sevmistim

    1.
  45. sevmiştim be harbiden. fazla uzak bir zaman diliminde değil. çok yakın bir zaman diliminde. bakmayın siz geçmiş zaman ekiyle yazdığıma. aslında, şimdiki zaman kipiyle düşünüyorum hep.
    aklım, zihnim, kalbim, ruhum sadece ve sadece o insanın varlığı ile huzur buluyordu. bir kere ayrı kalmıştım ondan. o ayrılık diliminde rica etmiştim tanrı'dan. ne pahasına olursa olsun bir şans daha istemiştim. bir şekilde yeniden kesişmişti yollarımız. kaderlerimiz aynı boylamda çakışmıştı.

    her şey yeniden başlıyor sanmıştım. sabahları o meleğin sesiyle uyanır, geceleri o meleğin sesiyle uyurdum. bir gece, uyumazdan önce, şu duayı ettiğimi bilirim:

    "allah'ım sonsuza dek o insanla birlikte olmamızı nasip et, lütfen."

    olmadı ama. vardır bir hayır derler ya. olmadı. muhabbetimizin ve arkadaşlığımızın en heyecanlı yerindeyken, bir akşam üzeri aynen şöyle dedi:

    " meğerse ben seni hep arkadaş olarak görmüşüm! "

    göğün direkleri yok. biliyorum. üzerime yıkıldı masmavi şu gökyüzü. nefesim kesildi. kustum. bitkisel hayata girdim kendimce. gecelerce rüyamda gördüm kendisini. bir gece, rüyamda kendisini çok kötü gördüğümde aradım. hiç tereddüt etmeksizin. kendisine bir şey olmasından korktuğum için.
    şahidim allah benim. korktuğum için aradım. hemencecik telefonu yüzüme kapadı. içerlemedim bu duruma. takmadım kafama. ama canım acıdı. bu mudur yani?

    şimdi, kızgın değilim kendisine. üzgün ise asla. fakat, şuna yanıyorum: bu ilişki başlamadan önce, vazgeçmek istemiştim. bu filmi defalarca izlediğim için. vazgeçmek istemiştim. hissetmişti o. yarı yolda bırakılmaktan korktuğum için. dik yokuşlarda susuz kalmaktan korktuğum için, " beni azad et sevdiğim " demiştim kendisine.
    etmemişti. " sen benim gizli bir sığınağımsın. beni yeniden hayata döndürdün " demişti. inandım kendisine. inanmamak elimde değildi.

    geldi zaman. geçti zaman işte. mazi oldu kendisi de. bir kez dokunmadan, bir kez sarılmadan, bir kez kokusunu içe çekmeden yalan oldu.

    yalan oldun sevdiğim.

    yalan!
    12 ...
  46. annelerin gozyaslari

    1.
  47. evrende varolmuş ve varolabilecek en değerli şey galiba. nedeni nedir bilmem ama, her zaman için dokunmuştur annemin ağlaması. ve ben o ağladığı için yanına sokulmuşumdur hep. sokulmakla kalsam iyi, hüngür hüngür ağlardım. ta ki annem de susana kadar.
    susup da beni de susturana kadar. ağlardım. ağlardık.

    işin foyası sonradan ortaya çıkardı çoğu kez. ben, annem ağladığı için ağlardım ya, korkardım. nedenini de soramadığım için sadece ağlardım ya, sonradan nedenin öğrenirdim ki, annemin ağlama nedeni şuymuş:

    ya komşulardan birisinin kızı gelin olup gidiyormuş. ya da komşulardan birisinin oğlu askere gidiyormuş.

    ah be anacığım, yıllarca boşuna ağlatmışsın beni.
    6 ...
  48. her seyi bildigini sanan yasli teyzeler

    1.
  49. düğünlerde oğullarına kız arayan teyzeler de bunlardır. bir garip yaşarlar hayatı. sakızlarını tülbentlerinin üzerine yerleştirip, her zaman için komşunun çocuğuyla kendi öz çocuklarını kıyaslayıp komşunun oğlunu üstün çıkarırlar.
    bir de birleşmiş milletler genel sekreteri olsanız dahi bu teyzelerin gözünde hala sümüklünün, sidiklinin tekisinizdir.

    entryi düzenlemek için şöyle bir baktım da, annem lan burada anlattığım. vallahi annem. şimdi burada olsa, yine ne bok yiyorsun deyip çekiştirir. üstüne üstlük, alt komşumuzun oğlu erkan'ın öğretmen olmasını başıma kakar. o erkan'ı da bir gün karanlığa getirip s.ikecem zaten. yıllardır nedir ulan senden çektiğim? yavşak sanki benimle yarışıyor. her şeyi benden bir fazla.
    8 ...
  50. varolusumun sancisini annemden daha fazla duydum

    1.
  51. onun içindir ki tırnaklarımı geçirdim. sancımı dindirmeye çalışanların etlerine. düz duvarlara. kanadı her şey. tırnaklarım. ve etine sapladıklarım.
    defalarca sancılANIP kendimi doğurdum. annemin sancılarından daha ağır oldu, varoluşumun içsel acıları. ve sancıları. dayanamadım. duvarlara tutunarak yürüdüm. gecenin bir yarısı uyanıp kustum. kan gördüm avuçlarımda. kan kustum. başım döndü. sendeledim. düştüm.
    kendimi aynalara geçirdim. bin parça oldum. hepsi, tüm şiddetim ve kızgınlıklarım varoluşuma bir neden bulmak içindi.

    "neden varım?" sorusuna cevap bulmak içindi. sorularımın aşağı inip kalkan tokmakları beynimi ve zihnimi zonklatmaya başladığında tüm arkadaşlarımı kovdum. sevdiğimi kovdum. hayatımda olan, hayatımda olduğunu sanan herkesi kapı dışarı ettim.
    bir gün beni yarı yolda bırakıp gitmelerinden daha onurluydu yaptığım. bir gün beni sırtımdan vurmalarından, beni dik yokuşlarda susuz bırakmalarından daha onurluydu yaptığım.
    hareketlerimi ve düşüncelerimi anlasın istemedim insanlık. kendime kapandım. ellerimi dizlerime koyup, başımı bacak arama yaklaştırdım. karanlık ve boş odalarda ağladım.
    hayatımın fon müziği yoktu. ayrılıkları ve vuslatları yalın yaşadım. yalın gerçekliğim ürküttü birlerini. cüzzamlı muamalesi gördüm. kaçtı insanlık benden.

    varoluşun ve evrenin gönüllü diyeti olarak sokaklara çıktım. bağırdım. avazım çıktığınca. nefesim yettiğince. duymadım kimse:

    "insanlıkkkkkk!"

    hastaneye yatırıldım. bahçesinde düşünen bir heykelin olduğu hastaneye. bir gece kaçtım yatakhaneden. bahçeye indim. düşündüğünü sanan o ruhsuz ve taştan heykelin üzerine bir bidon benzin döküp de yakmadan önce sert bir tokat attım yüzüne. canım acıdı.
    sonra yaktım kendisini. kömür oldu. biliyorum, eyleme geçmesini gerektiğini belirtmem için insanlığın, hepsini yakmalıyım. hepinizi yakmalıyım.

    ve yakacağım. bir gece rüyalarınıza girip, üzerlerinize benzin döküp, sol elimdeki zippoyu çakıp, yukarından aşağı bırakacağım. kıyameti erken bir tarihe alacağım. korktuğunuz o cehennemi, rüyalarınıza getirip, gerçek edeceğim!
    6 ...
  52. her seyin nedeni yalnizliktir

    1.
  53. tüm icatların, buluşların, tüm seri cinayetlerin, savaşların , kavgaların, evrende varolmuş ve varolacak her şeyin nedeni yalnızlıktır.
    şöyle ki; suyun her zaman kaldırma kuvveti vardı. bulunmadı. bir şeyin bulunması için ilk önce kaybolması gerekir. yerin her zaman çekim gücü vardı. kimse bulmadı. sadece ve sadece yalnız olanlar hissetti bu gizli gerçekleri. ve gün yüzüne çıkardılar.
    yalnızlıklarını ve mutsuzluklarını sistematik şekilde kullananlar devlet başkanı oldu. cumhurbaşkanı oldu. arşimet oldu. galile oldu. aynştayn oldu.
    yalnızlıklarını ve mutsuzluklarını sistematik kullanamaynlar ise ben oldu. delirdi. bir kez pişmanlık duyduğu için yalnızlığından, bir kez kurtulmak istediği için o yalnızlığından, delirdi.
    insanların içerisine girip, akıllı olduğunu ıspat için yırtındı. baktı ki, evren delirmiş. insanlık akraba evliliğinin ürünü. herkes zihinsel engelli. fakat, kimse bu gerçeğin farkında değil.

    işte, bu sırada içime döndüm. özüme. içsel bir yolculuğa çıktım. kayboldum. tanrı'yı irdeledim. onun yalnızlığını hayal ettim. tanrı; can sıkıntısını gidermek için evreni yarattı.
    önce evreni. sonra cinleri. sonra hayvanları ve bitkileri. ve en nihayetinde insanları.
    hepsinden umduğunu buldu tanrı. cinler, bitkiler, hayvanlar hayal kırıklığına uğratmadılar taNRI'YI. FAKAT iNSANLIK, en büyük HAYAL KIRIKLIĞI OLDU TANRI'NIN.
    KOCA BiR KARAMBOL OLDU VAROLUŞ. geri tepti, tanrı'nın insanlık konusundaki beklentileri. işi zora girdi. tanrı'nın yalnızlığı, insanlığın yalan olmasına neden oldu.

    anştayn, galile, arşimet, edison, kopernik, dean moriarty, david bowie, selim ışık, turgut özben yalan oldular. bir ben kaldım ortada. bir de tanrı gökyüzünde.
    günlerce, gecelerce düşledim kendisini. kelimelerim yettiğince, zihnim el verdiğince anlatmaya çalıştım yalnızlığını. evrenin yaratılış nedeninin yalnızlık olduğunu keşfettim. bu keşfimi insanlıkla paylaşma gereksinimi duydum. o diğer, yalnız ve muhteşem insanlar gibi.

    şimdi, gerizekalı muamelesi görüyorum. o insanlar gibi. tarih bu. tekerrürden ibaret derler. okudum kendisini. yıllarca. diplomasını alalı 5 ay oldu. hiçbir profesör, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söylemedi. yine de ben öyle olmasını umuyorum.

    yalnızlığım düşünmemin ve irdelememin tek nedeni. düşünüp irdeliyorum.

    hepsi bu!...
    7 ...
  54. birbirimizi yaralarimizdan tanidik

    1.
  55. TANIŞMAMIZIN HiKAYESi. VE AYRILIĞIMIZIN.

    başarısız intihar girişimlerimin birinin arefesinde görmüştüm seni. park lambasına kravatımla kendimi asmayı başaramazken, karanlık bir köşeden ağlama sesin geliyordu.
    bir bebek sesi gibiydi. hiç klimseyi üzmeyecek kadar naif, hiç kimsenin duyamayacağı kadar hassastı. yaklaştım yanına. acıyan boynumu sol elimle ovup, az önce kendimi asamadığım için kendime kızgınlığım tavan yapmışken, bu başarısızlıklarla nereye kadar gideceğimi bilemeden, oturdum yanına.

    hıçkırıklarına ara veremiyordun. ağladıkça ağlıyor, başkalarının duyabileceği bir desibele çıkarıyordun ses tonunu. bir anlık gafletle, yanına oturup, yüzünü gizleyen saçlarını kulağının arkasına attım. işte o an, beni göğsümden itip, bağırdın:
    "defol serseriiiii!"

    gecenin karanlığında yankılandı sesin. birileri balkonlardan, pencerelerden sarkıp, bulunduğumuz köşeye bakmadan susturmalıydım seni. omuzlarından yakalayıp, gözlerinin en dibine baktım. geleceğimi gördüm işte o an. hayatımın gerisinin o geceden sonra başlayacağını. hayatımın öncesinin olmadığını. hayatımın hayat olması gerektiğini, işte o an anladım.
    baş parmaklarım ile gözyaşalarını silip, kafanı göğsüme yaslamanı sağladım. hıçkırıkların devam ediyordu. neye bu kadar kızgındın, bilmiyorum. bir anda kendini geri çekip, ağlaya ağlaya anlatmaya başladın.
    anlattıkça açıldın. açıldıkça anlattın. arada bir, elinle bana vurup, "anlatsana" dedin, "en güzel hikayeni."

    yutkundum. nefesim kesildi. hayatım boyunca her yerde anlatacağım o muhteşem hikayenin şimdi başladığını söyleseydim sana, inanacak mıydın? sanmıyorum. sustum. suskunluklarım bağırışım oldu. gecenin karanlığında yankılandı. yorulduk. yoruldun. gece ilerliyordu. zaman, geleceğe düşüyordu. iki adım ötedeki tekel bayiine koşup şarap getirdim. bize içtik. bir sen çekiyordun şarap şişesinden. bir de ben.
    arada bir, soruyordun, "seni nereden tanıyorum?" diye. tanımıyordun beni. ilk kez görüyordun. fakat, ben seni tanıyordum. acılarından. onun içindir ki ilk önce yaralarımız denkleşmişti seninle. daha sonra anılarımız. en nihayetinde de dudaklarımız.

    içtik kana kana aşk şarabından. günahtı tüm güzellikler. tanrı'ya kafa tuttuk. güldük. kahkahalarla. veda vakti geldi. kalktık. aynı anda. uzun siyah pardesünün arkasına silmene yardımcı olurken ben, sol elime bilerek vurdun. göz göze geldik. gülüyordun.
    8 adım attık yan yana. saydım. karşı kaldırımdaki ticari taksiye bindirip, geceye emanet edecektim seni.
    ilk önce sola baktım. solağım ben. sonra SAĞA. SEN DE BANA BAKIYORDUN. SAĞDAYDIM BEN. SOLA BAKTIĞIN AN, UÇURDU BEDENiNi, BiR YÜK KAMYONU. ALIP GÖTÜRDÜ SENi BENDEN.

    GERÇEK OLAMAYACAK KADAR ÜTOPiK OLAN SENi, ALDI GÖTÜRDÜ.

    KALDIM ÖYLECE.

    HiKAYELERiM, O GeceDEN BERi PiÇ!

    VE BEN HALA SUSUYORUM.

    çünkü; ANLATACAK BiR ŞEYiM YOK!
    19 ...
  56. daha da batmaya geldik bu dunyaya

    1.
  57. onun içindir ki öldüğümüzde gömülüyoruz toprağa. naaşlarımız mumyalansa dahi ne kadar dayanır ki? ve insanlık ölülerine ağlayıp da mezarların basarak işlerine gidiyor. insanlık; ölülerine yalandan ağlıyor.
    kimsenin sesi çıkmıyor ama. hiç kimse, öldüğü zaman bir nehire bırakılmayı istemiyor. isteyemiyor. hiç kimse, öldüğü zaman naaşının gökyüzünden aşağı bırakılmasını da istemiyor.

    yer çekimi yasasını bulan aptala küfretmek istiyorum. bu gerçeği üryan yapan budalaya küfretmek istiyorum. çünkü, gömülmek istemiyorum ben. daha da batmaya geldiğimiz bu dünyada kalmak değil amacım.
    öldüğümde, yer çekimsiz bir ortam istiyorum. bedenim de ruhum gibi uçsuz bucaksız o boşlukta, çırılçıplak varolsun.
    kendiliğinden çürüsün. yok olsun.

    börtü böceğe yem olmasın şu bedenim. kendimi sevdiğimden değil. tabiata, kendimce kafa tutmak istediğimden. naaşım, ilk başlarda uzaya gönderilen maymunlar gibi, fareler gibi, denek olarak uzaya gönderilsin. mutlu olup olmayacağım araştırılsın.
    ben size haberler veririm oradan. gökyüzünün sonsuzluğundan. tanrı'nın katından. küllerim ve bedenim mikroskobik parçalara ayrıldığında, ben size haber veririm.

    korkmanıza gerek yok. daha da batmaya geldiğimiz bu dünyadan yukarı çıkmak isteyenler şöyle gelsin. benim yanıma. uzaya fırlatılacağımız gün yakındır.
    ama, önce ölmemiz gerekiyor.
    6 ...
  58. insanlara çarpa çarpa yaşamak

    1.
  59. bir sarhoş gibi. hiçbir insanın tepkisini ve tavrını merak etmeden. kolları iki yana açıp, size engel olanları da düşürerek.
    bir şeylere yetişmek için koşanları enselerinden yakaladıktan sonra, kulaklarına fısıldamak için;
    "koşmana gerek yok. hiçbir şeyi kaçırmadın. koştukların, sen beklediğinde sana gelecekler."

    sonra, dev bir bowling topuymuşçasına, tüm insanlara labut muamelesi yapmak. yapılmalı ama. denenmeli. sol eldeki sigaradan derin nefesler çekilip, sağ eldeki şarap şişesi kafaya dikilmeli.
    yaşanılan şehrin ana caddesinin geniş meydanında ortaya çıkıp, kolları iki yana aÇMALI. ve, tüm insanlar sana çarpmalı. bazen sendelemelisin. bazen de düşecek gibi olup düşmemelisin.

    güçsüzler düşmeli. dirençsizler. tabiata ihanet etmemek adına, öyle yaşamalısın hayatı. insanlara çarpa çarpa.

    fakat, dikkat edilmesi gereken tek bir şey vardır: bu insanların bazılarına aşık olunma ihtimali çok yüksektir. o insanlara aşık olunup da çarpılmamalıdır.
    gönüllü olarak aşkın elektriğine kapılmamalıdır.
    4 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük