cgcg: aşkım uyan sabah oldu işe gidicez.
cemsbg: tamam geliyom dur. (Henüz yatakta kahvaltı hazırlamaya gittim. döndüğümde iki kolunu dirsekten kırmış, avuç içleri birbirine bakacak şekilde sırt üstü uzanırken kollarını da uzatmış. geri döndüğümde karşılaştığım manzara bu)
cgcg: hayatım napıyosun aq?!
cemsbg: 2 saattir seni bekliyorum. sarsana yünü!!!
cgcg: ?!
canım eşim cemsbg mırıl mırıl sayıklamaktadır. oturma odasından yanına ne diyo la bu edasıyla gitmekteyimdir. tam aşkım ya ne kadar bebeksi uyuyo diyip öpecekken dudaklarından açık bir şekilde şu cümle dökülür:
hediyeler alırsın, güller gönderirsin, mesajlar atarsın, hiçbir şey yapamadın mı, "seni seviyorum" dersin.
çok klişe ve basit bir şekilde anlattım.
bunlar dışında bir kadın olarak,
-gece çişe kalksam bile sabah uyandığında mutlu olsun diye "seni seviyorum" diye mesaj attım.
-sırf mutlu olsun, bana ihtiyacı var diye, resmen evden kaçıp yanına gittim.
-her seferinde benim için ne kadar değerli olduğunu anlatıp durdum. güçsüz olduğunda, hayal kırıklığına uğradığında yanında oldum. ona anlattım aslında ne kadar güçlü olduğunu. öyle olduğuna inanıyordum çünkü.
-şimdiye kadar kimseye 5 kuruş borcum yok ama o zor durumda kalmasın diye bankadan iki kere kredi çektim. kuruşuna dokunmadan gönderdim. şu an o kredinin borcunu da ödüyorum. çünkü onun da başka bir bankaya borcu var. ben burda ailemle yaşadığım için masraflarım daha az. bu yüzden en kötü halimde bile gerçekten işin içinden çıkamadıysam dedim ona bana 100 kağat göndersene diye.
-onun sevdiği şeyleri ben de sevdim. onun sevmediklerini ben de sevmedim. ona zararı olan her şeyden ben de nefret ettim.
-onu görmek için elimden gelen her şeyi yaptım. aileme yalan söyledim. evden kaçtım. onun yanındayken kimse benim nerde olduğumu bilmesin istedim.
ben bir kadın olarak bunları yaptım.
karşılığı ne dersen,
evlendik. her gün gıybet yapıp sağa sola gülüyoruz. değişik bir espri anlayışımız var. ota boka gülüyoruz. mutluyuz.
(bu entrynin sonu ya*ak afedersin diye bitiyodu. muhtemelen kızmışım kendisine. 7 yıl boyunca 2 gün ayrı kalabildik. sonra baktık olmuyo, evlendik biz de. seviyosa tutun, bırakmayın. onunla her yere gidilir. yaaa işte ya*ak afedersinden evli mutlu pomçik bi aile olduk. ehueheueh)
18 Mayıs 2016 tarihi itibariyle medeni kanunun evlendirme memuruna verdiği bitkiye dayanarak eşim olan kişidir. Sözlüğün yapımında emeği geçen herkese burdan mutlu sevimli kalpler gönderiyorum. Burası olmasaydı ankaradan ebesi uzaklıktaki edirnede yaşayan zat ı şahanelerini bulamayacaktım. işler nasıl bu hale geldi biz de pek anlamadık. sözün özü, yuvamın kurulmasına sebep oldu burası.yatıp kalkıp dua etsem yeridir.
tanım: sözlük sayesinde tanıyıp 8 yıl sonunda resmen evlendiğim önemli şahsiyetim benim.
yıllar önce bu sözlük sayesinde yaptığımız "nolcak bu beşiktaş'ın hali?" muhabbetiyle başlayan bir arkadaşlığımız vardı. sonra gözlerini gördüm. istedim ki bana baksın o gözler. çok güzeldi çünkü. gözler kalbin aynasıdır diyolar ya, öyle aslında. aradaki, yaklaşık 700 km mesafeye rağmen gördüm ben kalbinin güzelliğini.
yıl 2008... 8 aralığı 9 aralığa bağlayan gece... kurban bayramının 1. günü bitmiş, etler doğranmış, paylar yapılmış, konu komşuya dağıtılmış... yorgunum, hem de çok... ama sadece beden yorgunluğu değil bu... yılgınlık var üstümde.
msn var daha. o derece eski bi tarih. akşam saat 11 mi 12 mi bilmiyorum. daha erken de olabilir. anlattım da anlattım. titreyerek, buz gibi terleyerek, ağlayarak, gülerek... koşar gibiydim sanki. yıllardır içimde biriktirdiğim ve hâlâ ergenlik döneminde olduğum bir dönemdi bu. sanki bir ışık belirmişti o karanlık tünelin ucunda. sonuna bakmadan koştum. nereye çıktığımı bilmeden koştum.
nefesim kesilmişti sanki.
tünelin ucunda aşk varmış. bana ellerini uzattı.
hiç görmediğim bir adam. sesini bile duymadım. ama biliyorum okuyor yazdıklarımı. sesini ilk kez o akşam duydum.
allahım ne büyük heyecan. bilmiyorum ki ne yapsam? "evet" dedim, biraz cesaretle. halbuki ne zor çıkmıştı o "evet" kelimesi dudaklarımdan. ne kadar ürkek, ne kadar cesur, ne kadar umutsuz, ne kadar güçlü...
ilk buluşma...
1 şubat 2009'du sanırım. kaçtım evden. istanbul'da buluşacağız. tamam, iki aydır birini seviyorum ama görmeden. görmem lazım. yalan olmadığını bilmem lazım. şimdiki aklım olsa gider miydim bilmiyorum. deli cesareti işte.
onu ilk gördüğüm, ona ilk dokunduğum anı anlatamam. dünyanın tüm dillerinin en güzel kelimeleri bir araya gelse yetersiz kalır yaşadığım heyecanı anlatmaya. aklımdan geçen tek bir cümle var: "gerçek bu."
gözlerindeki mahcubiyeti hala unutamıyorum. unutamam da. unutmam.
o zaman daha bir sarıldım ben bu adama. "tamam" dedik ikimizde. "bizim evlenmemiz lazım."
yıllar geçti. ben okudum, o atanamadı. ben okudum, o zihinsel engelli öğretmeni oldu. ben okudum, o batman'a atandı. ben mezun oldum, o karda kışta batman'ın ücra yerlerinde tek başına kaldı, karda mahsur kaldı.
tek başına...
ne çok korkmuştum ona bir şey olacak diye. ah o saatler nasıl geçmedi. o telefonlar nasıl beklendi. herhalde allah'a en yakın olduğum, en çok dua ettiğim zamanlardı o 1 aylık süreç.
ben işe girdim. o alan değişikliğinden edirne'ye ailesinin yanına atandı. ne büyük mutluluk!
bilmezdim ki beni daha da mutlu edeceğini...
dün, hayatımın aşkından, en yakın dostumdan, gözümün nuru, nefesimden hayatımın en önemli sorusu geldi.
tüm yaşadıklarımız, 7 sene, o sıkıntılar, o gözyaşları, özlemekten uyuyamadığım gecelerim geldi gözümün önüne.
heyecanımdan "evet" bile diyemedim. tek istediğim ona sımsıkı sarılmaktı.
şimdi sağ yüzük parmağıma bakıyorum. baktığım gibi gözlerim yine doluveriyor gülümseyerek.
yıllar önce yine buraya haykırmıştım.
yine haykırıyorum:
seni mutlu etmek için elimden gelenin fazlasını yapacağım. seni çok seviyorum.
edit: 16 temmuz 2016'da ankarada, 23 temmuz 2016'da edirnede düğünümüz var. aranızda para toplayıp bi trabzon burması takarsınız artık:)
altında yazılan yorumlara bakıyorum da, cümleten allah belanızı versin diyorum. bir kadını bir katilin, öldürmeyi planlamış bir katilin elinden çıkan bir kağıt parçasıyla orospu diye yaftalayan insan müsveddelerini görünce çileden çıkıyorum.
13 yaşında 40 kişinin tecavüzüne uğrayıp "rızası var" diyen hukuk sisteminizin içine sıçayım.
mahkemeye takım elbiseyle gelip iyi hal indiriminden öldürdüğü can için 5 sene bile yatmadan çıkartan hukuk sisteminize sıçayım.
koruma telep eden kadına "aile arasında olur böyle şeyler, sen git şimdi evine" diyen savcının, hakimin, emniyet kuvvetlerinin alayının allah belasını versin.
tayt'ı tahrik unsuru kabul eden, sertleşemediği için tecavüz gerçekleşmemiş diyip beraat ettiren hakimin canı çıksın.
allah cümlenizin belasını versin beyinsiz insan topluluğu.
bu kadın benim çalıştığım yerde, okuduğum okulda ekmek parası için 3 kuruşa çalışan taşeron işçilerden biriydi. tek istediği huzurlu bir hayattı. "kadın ilgi göstermiyomuş abee. kendine bile bakmıyomuş. paspal paspal geziyomuş" minvali düşünen ve erkeğin aldatmasını meşru gösteren tüm şeref yoksunu hayvanlara sesleniyorum: iki elim yakanızda. katilin yazdığı saçmalığa inanıp "kadın haketmiş" diyen tüm orospu çocukları, ölen her kadın için iki cihanda sizden şikayetçiyim. sizin yetiştirdiğiniz psikopatlar oldukça, bu hukuk sistemi böyle devam ettikçe tüm beddualarımda olacaksınız.
che de arjantinliydi ama kalıbımı basarım dünyanın yarısı onu kübalı sanıyordur. ayrıca türk olmasa nolur ki? dünya savaşından yenik çıkan imparatorluğun kalanıyla tüm dünyanın ağa babalarına kafa tutup ellerine ellerine vermiş. yoktan ülke kurmuş. tüm dünya liderlerinin takdirini kazanmış. uzaylı bile olsa, ki teoride ve pratikte öyle, şapka çıkarır saygı duyarım. gerisi boş
yazıyı baştan sona okuduktan sonra içimden 'altıma imzamı atarım ben bunun' dedim.
şaka la şaka. bilimsel farkındalığın dinle alakası olmadığını fark edecek kadar gözüm açık hamdolsun. öyle olsaydı şu an Türkiye bir Japonya olurdu. Afganistan da Güney Kore. mına koyardık Amerika'nın.
fazla mesaim var ama parası yok. hâlâ ofisteyim. işim çok. cumaya kadar yapmam gereken zibilyon tane iş var. kimin umrunda? benim hiç değil. çünkü neden? eşeğin zkinden dolayı. evet.
farkına varamadım bu orantının
bendeki sen, sendeki bana ağır geliyor.
bana daha fazla sen ver, ver diyemem ki
bunu senden isteyemem, gururum varmıyor.
sevgi çaba, sevgi emek, sevgi alınteri
ama olmuyor olmuyor böyle
sen ve ben ayrılıyor birbirinden
bir ben kalıyorum kelimelerden
soğuk bir çay masamda ve kağıt kalem
olmuyor, olmuyor böyle
yürekte yumru yapan şarkılardan biridir. kalp atarken canı acır insanın. ama ne kadar da güzel bir şarkıdır bu.
bugün bir arkadaşımla birer kahve içmek için dışarı çıktık sözlük. saat 20.30 suları falan. mekana doğru yavaştan yürürken yoluma bir çocuk çıktı. 9-10 yaşlarında, gözlüklü, sarışın... hafiften çilleri de vardı sanki. badem gibi gözleri vardı. mahcup mahcup baktı içeri girerken. neredeyse duyamayacağımız kadar kısık bir sesle, "bakar mısınız?" dedi.
"çorap satıyorum, almaz mısınız?"
malum ay sonu. cep delik cepken delik. görmezden gelip oturduk masaya. ama kahve, sigara içmeye paramız var tabi.
içemedim sözlük. gidene kadar onu izledim, saksının "diğer" tarafından. ve onun o mahcup gözlerinde yitip giden insanlığımdan utandım.
sonra tam çıkarken, "bakar mısın?" dedim.
cebimde kalan son 5 liramı uzatarak, "bununla kaç tane çorap verirsin bana?"
"iki tane verebilirim," dedi.
çorapları aldım, parayı utana sıkıla aldı. gözlerinin içine baktım, "utanma," dedim. "utanması gereken kişi sen değilsin."
4 seneyi aşkındır mutluluktan kafayı yiyen bizzat kendimin yaşadığı ilişki türü. arada paranoyaya bağlanabilirsiniz özlemden ama sevmek gibisi de yok arkadaş. az kaldı, sağ salim gelicek inşallah. 2 günlüğüne dünya duracak benim için. ve dünyanın en mutlu insanı ben olacağım. *
son sayfaya kadar yazılanları okudum sözlük. bunları yazanlar utanmıyorsa, bu öğretmenin de zam istemesi utanılacak bir şey değil.
bu mesleği üç beş itin diline düşüren devlete, onları üç kuruşa esir gibi çalıştıran düzene, öğretmenliği 'cebe giren para' olarak algılayan bütün öküzlere burdan selam olsun.
yav arkadaş, ailemin yanında yaşıyorum. anam nişana gitti. kardeşim gezmelerde. babam da 'ben yürüyüşe gidiyorum, geldiğimde yemeği hazır et yiyelim beraber' dedi. sevgilime az naz yapayım, netten görüşelim dedim, 'uyuyom ben hadi görüşürüz' dedi. kimseye naz yapamıycak mıyım lan?! ne yani, 24 yaşıma girdim diye büyüdüm mü?