ah fertility nasıl başlamam gerek seni anlatmaya? sanırım sen bunu biliyorsun, nasıl bitireceğimi bildiğin gibi. spoiler vermek istemiyorum bu nedenle uzatmayacağım fazla ama chuck palahniuk'un marla singer kahramanının önüne geçmiştir benim için. kırmızı dudakları, beyaz teni, kızıl saçlarıyla..
sakin tavırları, heycanlanmaması, ileri görüşlülükten öteye giden müthiş yeteneğiyle katlanılmaz hale gelmiş hayatın repliklerini okuyuşuyla aklınızı başınızdan alacak bir kadın fertility hollis.
şöyle bir düşününce gerektiği anda gerektiği yerde gerekeni yapan bir kadına herkesin ihtiyacı vardır. en kötü durumlarda dahi sizi bulunduğunuz durumdan kurtaracak belkide kurtarmak değilde olayın gidişatına adapte edecek bir kadın.
Hiçte zor değil oysa şu kelimeyi söylemek. Aradaki mesafeyi bi anda ortadan kaldırabilecek güce sahip sihirli bi kelimeye sahibiz ancak söylemekten o kadar korkuyoruz ki yahut korkudan öte o kadar sıradanlaşmışız, o kadar monotonlaşmış ki hayatımız yeniliklere sadece hayal dünyamızda yer var.
Kendi adıma korkutuğumu söyleyebilirim. Korkuyorum evet çünkü bu kelimenin büyüsüne o kadar inanıyorum ki karşımdaki insanın bunu büyüsünü bozması ihtimali beni susmaya itiyor.
Hiç merhabanın karşılığı olarak olumsuz tepki alan oldu mu?
bende öyle düşünmüştüm. Tabiki hayır!
Bizim için yaratılmış ufak dünyalar ve bi kaç karakter var seçmemiz için.
Tüketici, futuristik fahişe, eğlenceli piç, zengin züppe...
Bu ufak dünyalarda yaşıyoruz ve zaten hükmetmediğimiz bir şekilde akan dünyacıklarda olacak değişiklikler spontane ve olabildiğine bayağı. Bu durumda bize yapacak pek bir şey düşmüyor yalnızca replikleri okuyoruz ezberden, şaşırırsak sufle yetişiyor hemen perde arkasından.
Bazılarımızsa kendi ufak dünyasını kendisi yatartıyor, kendi hükümdarı oluyor, sultanı, kralı, çarı...
Ancak bu ufak dünya yeniliklere pek açık değil çünkü dünyaya dahil olan her yenilik potansiyel sistem düşmanı, özelliklede yeni insanlar. Kalın sınırlarımızın içinde kalabildiğimiz kadar karamsar kalmalıyız, atılan her yeni tohumun bi gün büyüyüp kralın tahtına kadar uzanacağı gerçeğini bildiğimiz için kurak topraklarımızda düşüncelerimizi yönetmeliyiz yalnızca.
Hayalimizdeki kadınlar ve adamlarla sevişmeliyiz. Dokunulacak yeni tenler, yeni hisler yaşatıyor, okşayacağımız saçların altındaki kafanın içindeki o farklı düşünceler o kadar zehirliki. Kapatın kapıları televizyonun sesini açın hemen!
Ancak içten içe hepimiz istemiyor muyuz beyaz atlı yavuklumuzun gelmesini ve bi anda bizi bambaşka bi dünyaya götürmesini? Her şeyin daha güzel olduğu, seviştiğimiz saçlarına dokunduğumuz bi dünyaya.
itiraf edemeyenler için ben cevaplayayım. Evet!
Şimdi içinde bulunduğum dört duvarın içinden size bunları söylemem gerçekten saçma biliyorum ancak bana güvenin..
O beyaz atlı ile tanışmak, yeni bir dünyayı keşfetmeki televizyonunuzu parçalamak, mp3 dinlemeyi bırakıp konsere gitmek istiyorsanız;
sözlüğe renk katacağına emin olduğum yedinci nesil yazar kişisi.
tarzı zaman zaman eleştiri konusu olmuştur ancak bu adama gönül rahatlığı ile yazar diyebiliyorum. futuristik mi desek, post modern mi? bilemedim şuan onu ama bu adamın geleneksel olmadığı açık.
öncelikle içten yazar bu adam. ağzı biraz bozuktur dikkat edilmesi gereken bi konu. bugün evet dediğine yarın hayır diyebilmeyi bilen açık görüşlü bi adam.
söylemeden edemeyeceğim; evet bu adam tam bi kapalı kutu. bugün annesine olan sevgisiyle yüreğinizin derinliklerine seslenir, yarın yıkar örfü adeti, önüne gelen tüm tabuları, bi tüfek alır ve nefesi kesilene kadar önüne çıkan tüm insanları vurur.
ayrıca sivildeki dostluğu için kendisine teşekkürü borç bilirim çünkü eşek kadar adam olmamıza rağmen hala liseli veled edasıyla sahile inip kayalıklarda bira içip akabinde muhabbeti am göt memeden öteye götürebildiğim nadir adamlardan biri.
ancak bu adamın yükü bu değil birader! bu adama vereceksin yeraltı edebiyatı okuyacak, eleştirecek, yazacak. haa bununla sınırlı değil tabiki üretimede katılacak. siz onu hiç bilgisayar başında, mikro işlemciler yahut elektirik devreleriyle birlikte gördünüz mü?
ilk entryden boğmak istemiyorum kendisini bekleyelim ve görelim.
Öncelikle birkaç genç osmanlı'nın çıkıp bana türkçülük dersi vermesini istemiyorum sayın arkadaşlar amacım aydınların ileri görüşlülüğünü, özgürlükçü, demokratik yaklaşımını vurgulamak, günümüz internet gençliğinin kafasını karıştırmak belki biraz olsun-haddim olmadan- gözlerini açmak. Susturulmuş, iş istemeyen, aş istemeyen insanlar olmayı bi kenara bırakıp sesimizi çıkartmamız gerekliliğini fısıldamak belkide.
Bunu yapmak için neden tanzimatı seçtiğime gelince;
Siyasi alanda yapılmış bir devrim niteliği taşımasının yanı sıra edebiyattada çok büyük yenilikler yapılmıştır. Dönemin insanları-görüşlerinize karışamam elbette kesinlikle bunu söylemek istemiyorum- kararlılıklarıyla, düşünce tarzlarıyla, yaşam biçimleriyle örnek alınması gereken kişilerdir. Bir devlet adamı olmanın yanında insan olduklarını unutmayan insanlardan daha iyi bi örnek gelmedi aklıma..
Peki sana ne kardeşim bunu neden yapıyorsunun cevabına gelince;
Kendimi topluma karşı zerre sorumlu hissetmiyorum ancak modern toplum insanları, yaşayış tarzları gerçekten sinir bozucu ve içlerinden birine bile azıcık olsun acı verirsem yahut kafasını karıştırırsam zevk alacağım birader.
Osmanlı Devleti demoktarikleşme yolundaki ilk adımı attı o gün. O gün iktidar saraydan alınıp bürokrasiye bırakılıyordu, padişahların yetkileri kişi ya da kurumlara devrediliyordu. Tanzimat Fermanı okunuyordu ya da Gülhane Hatt-ı Hümayunu ancak bana sorarsanız en uygun isim Tanzimat-ı Hayriyedir.
Tanzimat dönemimnin en büyük özelliği yenilikçi, içe kapanıklıktan kurtulunmuş bir mentaliteye sahip olunmasıdır. Dönemin devlet adamları bilgili, kültürlü, kendilerini her alanda geliştirmiş donanımlı insanlardı. Keçecizade Fuat Paşaya bakalım mesela. Siyaset hayatı boyunca sadrazamlık, hariciye nazırlığı yaptı. Bunun yanı sıra başkumandanlık mevkiinde dahi bulundu. Tanzimat aydınları böyleydi zaten, görev insanıydılar. Keçecizade Fuat Paşa bulunduğu bu ciddi konumlara rağmen kıvrak zekası sayesinde yaptığı ince nüktelerlede ün salmıştı. Kendileri yalnızca bir noktada değil, tüm alanlarda geliştiriyorlardı Tanzimat aydınları. Keçecizade Fuad Paşa mevlevi tarikatine mensuptu. Onun ne kadar açık fikirli, hoşgörülü bir yapıya sahip olduğunu mevlevilik tarikatinin mottosu haline gelmiş şu dizelerden anlayabiliriz.
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
O kadar ileri görüşlüydü ki Fuad Paşa kışın gittiği Fransa ziyaretinden dönemeyeceğini dahi hissetmişti ve arkasında şu beyitleri bırakmıştı.
Ey zâir-i sahip nefes, Hubb-u sevdâdan meyli kes, Dünyada kalmaz hiç kes, Allah-ü bes, bâki heves.
Her ten biter bir derd ile, Geh germ ile geh serd ile, Uğraşmaya bir ferd ile, Değmez bu dünyay-ı ahes.
Ben Fuad-ı asr idim, Mesned-i ruh-u devlet idim, Nakş-ı Hümayun sadr idim, Gösterdi cahr ruyu âbes.
Dil hata oldu bir zaman, Tedrîç ile bitti tüvan, Uçtu nihâyet mürg-ü cân, Çünkü harâb oldu kafes.
Tanzimat ile özdeşleşmiş en tanıdık tanzimat aydını ise Mustafa Reşit Paşadır. Sadece Gülhanede elinde bulunan fermanı okumakla yetinmedi Mustafa Reşit Paşa, onun uygulanması, daha çağdaş daha demokratik bir toplum için de elinden geleni yaptı. Mustafa Reşit Paşa da tam bir görev adamıydı. Altı kez sadrazamlık, hariciye nazırlığı, Londra ve Paris elçiliklerinde bulundu. Çok yönlü kişiliği sayesinde Tanzimat Fermanının gerekliliklerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da bulunduğu memleketlerdeki problemlerle yakinen ilgileniyordu. Mısır ve Kırım sorunlarının çözülmesinde Mustafa Reşit Paşa'nın payı büyüktür.
Mustafa Reşit Paşa'nın dönemin ünlü pozitivist düşünürü Auguste Comte ile bir tanışıklığıda vardı. Auguste Comte ile sıklıkla mektuplaşıyorlardı. Mustafa Reşit Paşa herkes tarafından ilerici bir adam olarak görülüyordu. Dönemin ünlü şairlerinden Şinasi Mustafa Reşit Paşa için kaleme aldığı bir kasidesinde onun kıvrak zekasından bahsetmiştir ve onu "medeniyetin peygamberi" olarak nitelendirmiştir. Hatta Şinasi Mustafa Reşit Paşa'yı dünyada bir eşi daha olmayan bir insan olarak görmektedir eğer böyle bir durumla karşılaşırsa dahi tenasüh-i ruha (reenkarnasyon,ruhun beden değiştirmesine) inanmak zorunda kalacağım demiştir.
"...Bu sırr-ı hikmeti fehme, gerektir akl-ı Reşid
Ki akl-ı külle verir hayret andaki te'sir
Tasavvur eyle hidîv- â celâl ü izzetini
Seninle etmededir iftihâr tâc u serîr..."
"...inanmayım mı gönülden tenâsüh-i rûha
Eğer bu âleme gelmiş denirse sana nazîr
Huzûrun encümen-i dâniş olmuş ehl-i dile
Kim anda nüsha-yı zâtın olunmada tevkîr
Yeni fidan gibi gars-i yemîn-i devletinim
Kim eyledi beni mihr-i teveccühün teshîr..."
Tanzimat Döneminin üç büyük aydını arasında gösterilen bir diğer isim ise Mehmed Emin Ali Paşa. Mehmed Emin Ali Paşa da diğer tanzimat aydınarı gibi yeniliğe açık bir insandı. Devlet kurumlarını Avrupadaki kurumları örnek alaraka tekrar düzenledi. Dış politikasıysa Osmanlı Devleti'nin varlığını dış ülkeler karşısında sürdürmesi temeline dayanıyordu. Ayrıca Mehmed Emin Ali Paşa, Tanzimat Dönemi sonrasında Osmanlı Devletini içine düştüğü çöküşten çıkartman için hazırlanan Islahat Fermanının hem yapımının hemde yürürlüğe konulmasının baş kahramanıdır.
Tanzimat Döneminin başıca yenilikleri arasında;
Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması,
Veride adalet
Yargılamada açıklık
Özel mülkiyet ve miras hakkı
Rüşvetin kaldırılmasını sayabiliriz.
Tanzimat için batılı devletlerin Osmanlı'nın iç işlerine karışmasını engellemek amacıyla yapılmış olan siyasi, sosyal ve ekonomikiyileştirmelerdir diye biliriz ancak sanırım bu çok yavan kalacaktır. Tanzimat yeni bir bakış açısıydı, Tanzimat tabuları yıkmaktı, "Padişahım çok yaşa" zihniyetinden kurtulmanın ilk adımıydı, özgür düşüncenin temeliydi, Tanzimat ataerkil bir topluma " sen ne düşünüyorsun ? " diye sormaktı.
Eee tabi bunun yanında diyalektiğinden bahsetmemekte olmaz. Tanzimat kendi çöküşünü içinde taşıyordu. Avrupanın senelerce verdiği mücadeleleri vermeden, özgürlüğü adeta tepeden inme bir şekilde getirmenin, osmanlı'nın başta aile yaşantısı, hiyerarşik yapısı olmak üzere bir çok sosyal dinamiğine aykırı olması başarısız olacağının en belirgin göstergeleriydi.
Saat 22:00 civarlarıydı. Minibüs tıklım tıklım doluydu. Ben, günün anlam ve önemi olmamasına rağmen Liverpool formamı üstüme giymiştim, saçlarımın sarı olmasından dolayı bir torres bir kuyt ya da ne bileyim bir lucas'a benzetime ihtimalimi düşünyordum . Elimi çabuk tutmuş en arkanın bir önündeki iki kişilik koltuğun can kenarına oturmuş kulaklığımı takmış güzel regina spektorın hero şarkısını dinlemekteydim. Yanıma oturmuş olan yaşlı teyze parayı uzatmam için bana vermişti. Neden öndekine değilde bana verdiğini düşünürken bir yandan da parayı uzatmak için hamle yaptım. işte o anda olanalr oldu!
Birde ne göreyim Liverpool forması giymiş otuzlu yaşlarda esmer bir vatandaş. Adamla göz göze geldik ve yaklaşık bir on saniye kadar birbirimizin gözlerinin içine baktık. Kafamın içerisinde şimşekler çakmıştı. Bu durum iyi miydi yoksa kötü mü? Bir anda nedene torrese benztilme ihtimalimin kalmadığını fark ettim. Hatta arkamda oturan gençlerin "ulan kuyt neysede babele ne gerek vardı" gibi bir espiri yapma olasılığını düşünmeye başladım.
Onbeş dakikalık yolculuk boyunca bir çok kez göz göze geldik bu abimle. Bir an kalkıp Fields of Anfieldı beraber söylesek sonrasında tüm yolcular omuz omuza verip You will Never Walk Aloneu mırıldansak hatta orayı inleksek diye düşnmedim değil. Ancak antisosyal dürtü bozukluğumun yeterli dozda olmamsından dolayı bu fikri bir süreliğine erteledim.
ineceğim yere yaklaşmıştık, minibüste çok az kişi kalmış ve adam en önlere çoktan oturmuştu. Plan basitti;
Müsait bir yerde ineceğini söyle, minibüsün durmasını bekle ve doğru zamanda bir anda aşşağıya inip karanlıkta kaybol. Ancak işler pekte böyle gitmedi. Kalkmak için hamle yaptığımda minibüsün içerisinde "müsait bir yerde bırakır mısınız ? cümlesi yankılandı. Kalbim kütküt atmaya başlamıştı, acaba bu olabilir miydi? Kafamı kaldırdım ve formalı abimizin kapıya doğru hamle yaptığını gördüm. Minibüs içerisindeki insanların bizi yan yana görmemsi için yapmam gerekeni düşünmek için yeterli zamanım yoktu. Minibüs yavaşlamış ve kapısını açmıştı. Yanımdaki teyzeyi güzel bir vücut çalımıyla geçtim ve henüz durmamış olan minibüsten hızla indim. Arkamda olduğunu biliyordum ancak artık yapacak çok fazla bir şey yoktu. Koskoca istanbulda Liverool formasıyla minibüs içerisinde pişti olmanın verdiği dayanılmaz utan ile çoktan kendimi ev yoluna vurmuştum.
edit: yazıyı word'de yazdıktan sonra buraya kopyalayınca (",?,') gibi işaretlerin ('+'+%£$½) şu ayarda bir şekilde çıkmasından dolayı. bir çeşit imla.
üzerindeki ölü toprağını atan yöneticilerin, bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayarak sistem deiğişikliğine gitmesi olayı.
sözlük açısında hayırlı olacağını umuyoruz ve değişimin yeni heyecanlar getireceğini düşündüğümüz için destekliyoruz. herzaman arkasında olduğumuz moderasyonada bir sloganla destek veriyoruz.
gitarda ve vokalde steve albini, bas gitar ve geri vokalde bob weston son olarakta davul ve geri vokalde todd trainerın bulunduğu kuzey amerikalı rock grubu.