yaşının getirmiş olduğu azgınlıkla gerçek olabilan durumdur. fakat, 89'lu çıtır erkeklerimizi de hafife almamak gerekir. anılarım canlandı birden... ahh ahh!
şimdi iki yaş grubuyla da girdiğim ilişkiden sizlere kıyaslama yapmak istiyorum;
89'lu erkek:
* birden fazla kadınla beraber olduğu için kendini profesyonel s*kici sanan saf ve temiz erkektir (kendini kandırıyor yok öyle bir durum).
* ilişkide kadının onu yönlendirmesini fazla istemiyor, kendisi kadını yönlendiriyor (bi bıraksa kendini kollarmıza başı dönecek ama haberi yok).
* anala merakları daha fazladır neden bilinmez. illa her şeyine sahip olacaklar kadının (bi git allasen).
* ilişki bittikten sonra yapmış olduğu seksle ilgili övülmek ister ( övülecek bi durumu yok oysaki).
* kızla seviştikten sonra hep "aman başıma kalmasa bari..." düşüncesiyle yer bitirir kendini (çok meraklıydık sana ya, başına kalacağız).
* bakire olmayan kızlar tercihidir (bakire olanlar da yalvarıyor zaten "benimle beraber ol..." diye)
89'lu olmayan, 95'li erkekler;
* ayy bu çikiloplar hiçbir şey istemez, bulduğunu götürürler... hakkını da verirler yani.
not: şimdiden söylemek istedim, gelecek olan eksilerden dolayı (!);
öyle bi horluyorlar ki benim odamla onların odasını ayıran koridorun mesafesinin uzunluğuna aldırış etmeyen o horultu, benim odama kadar geliyor (bkz: abartmakta sınır tanımamak) . Uyandıklarında "baba/abi horluyorsun. Hem de ayı gibi." şeklinde söylendiğimde hemen korumaya alırlar kendilerini; " kim ben mi? Ben hayatta horlamam!". Külahımı çıkarttım babişim/bix, anlat istediğin kadar horlamadığını ona (!)
nedense hep bende oluşan bi istektir bu. önümde ne zaman biri eğilse -yolda, cafede, okulda hatta evde- bu istek canlanır içimde. ama hep canlanmakla kalır, gerçekleştiremem. o önde eğilen kişinin, poposunun tam orta yerine tekmeyi basma zevkini tatmaktan maruz kalırım. düşünsenize, eğilen kişiye tekme atıp, kafası üstü yuvarlandığını... gülme krizine girer insan be (ahahhahahahhah)... sırıtan smiley. ayy içim geçti.
Editeştok: yine sonradan gelen bir düşünce;
" efendim, şimdi ben bu kısıye tekme attığım an, ayağımda topuklu ayakkabım olsa, bu topuklu ayakkabının topuğu, eĞilen kişinin analına saplansa ben n'aparım?"
bu yüzden düz taban ayakkabıyla işinizi görün. Yazıktır, günahtır eğilen kişiye...
O dönem de padişaha böyle hitap edilse, bedenlerinden ayrılan bi organları olurdu o kişilerin... Penis değil bu organ, yanlış anlamayın. Başları... Penisin başı diye de hiç algılamayın! Kelle diyelim en iyisi biz buna...
Ayrıca, Yeni sahip olduğum Köpeğime ne isim koysam diye düşünürken, "padiş" gibi bi kelimeyi bana özel isim yaptırtacak olan başlık.
25 yaşında tahta çıkan bu genç padişahımız, hapsedilerek buyuduğu için ve her an öldürülme korkusu aklından çıkmadığı için deli olmuştur. Deli olmasına sebep olan düşünce de zaten doğru çıkmıştır. Boğularak öldürülmüş zavallı padişahım. Niye mi? Çünkü, yeni ayaklanma başlatacağından korkmuş pis köpekler. Be evladım, deli adam ne diye ayaklanma başlatsın? onun kadar beyni yokmuş işte bu öldürenlerin yaaa (!)
editolojizm: düşündüm de, deli adam kafasına esen her şeyi yapar. Ayaklanma da başlatır, ağalara da sataşır (sataşmaktan kastımı anlamışsınızdır umarım). O yüzden doğru düşünmüş bu öldüren gıcıkiştolar. Ama yazık yine de... Adam o korkuyla deli olmuş bee! Üzgün smiley...
Uykusu kaçmış kişinin veya uykusu olduğu halde okuduğu kitabın devamını merak edip ve kitabı alıp, okumaya başlamasıyla yapmış olduğu eylemdir.
Hiç unutmam eylül gecesiydi o gün. Hatta ben bu tarihi telefonuma bile kaydetmiştim...
23.09.2012
tanımda da belirttiğim gibi, okuduğum kitabın devamını merak etmiştim o gece. Pencerem açıktı, içeriye ılıman bi hava giriyordu. Malum, eylül ayında hava pek bi güzel geçmişti. Uykum o kadar baskındı ki o gece, gözlerim kayıyordu resmen ama -her zaman olduğu gibi- uyumak istemiyordum. Kalkıp, odamın gece lambasını açtım. Etraf loştu fakat okuduğum kitabın yazıları belli oluyordu. Kitabı okumak öyle zevk vermişti ki, sayfasını her çevirişimde "acaba şimdi ne olacak?" deyip, heyecanlanıyordum. 100 küsur sayfa vardı bitmesine ve uykum da çok vardı. Ama ben uyumak istemiyordum, biliyordum ki; uyku o kitabın verdiği zevki veremeyecekti... Ben inatçı bir kişiliğe sahip olduğum için, kitabı bitirmek için kendimi direttim ve okumaya devam ettim... Devam ettikçe uykum inadına daha fazla baskınlaşıyordu. O kadar çok gelmişti ki gözlerimdeki damarlar kıpkırmızı, gözlerimin altı mosmor olmuştu. Ve o kadar çok gelmişti ki ağzım esnemekten neredeyse yırtılacaktı. Buna rağmen kıtabımın azalan sayfalarını görmek beni hüzünlendiriyordu. Uyku akan gözlerime bir de gözyaşı eklenmişti... Neden mi? Çünkü, kitabım hem duygusal sona sahipti hem de bitmişti... O gece ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım...
Gece kitap okumanın tadı ve zevki bambaşkadır. Herkese tavsiye ederim...
Proporsiyonundan bihaber kızdır. Ya da haberi vardır ama umrunda değildir. Fakat, o kadar güzel botlar, bootieler varken, bu kızın eli, gözü niye o kısa boyuna rağmen uzun çizmelere gider anlamış değilim. Çizmelerin eğer topukları varsa, gizli platformluysa sorun teşkil etmez ama yoksa lütfen giymesinler... Yeah.
kişinin kendisini dinç, formda, kuvvetli ve adı üstünde sağlıklı hissetmesi için (tabii hissetmekle kalınmıyor, sağlıklı olunuyor) yapmış olduğu beslenme türüdür.
bu beslenmeye başlamak için öncelikle, kişinin hayatından beyaz unu, şekeri, tuzu çıkarması gerekecektir. yalnız korkmayın, bunların yerini doldurabilecek birsürü besin vardır. tuz yerine pul biber, karabiber gibi baharatlar kullanırsanız tuzun yokluğunu fark etmezsiniz. alışkın olmayan kişiler bu beslenmeye hemen adapte olamazlar. fazla yemeye alıştıkları için kendilerini öyle beslendikten sonra hep aç hissederler. nereden mi biliyorum? kendimden... sağlıksız beslenen kişilerin yemek yemekteki amacı sadece "yemektir". onlar yedikleri besinden vitamin almak için değil, karınlarını doyurmak için yemek yerler. bu da çok yanlıştır. ilk önce yediğiniz besinden vitamin almaya bakacaksınız, yoksa eliniz hep sağlıksız besinlere kayar.
sağlıksız beslenen kişi kendini sağlıklı beslenmeye adadıysa, birkaç haftası diyare (ishal) veya konstipasyon (kabız) olarak geçer.çünkü bünyesi ve metabolizması bu beslenmeyi hemen kaldıramaz. kendiniz için saatler belirlemelisiniz. sağlıklı beslenme için önemli yeri vardır saatle beslenmenın. düzene sokulmalıdır yeme içme alışkanlığınız.
sabah kahvaltısı bilindiği üzere insan yaşantısında olmazsa olmazdır. kahvaltıda yumurta, süt, peynir, zeytin, salatalık, domates, tam tahıllı ekmek kesinlikle olmalıdır. meyve suyu içmenizi pek tavsiye etmem. onun yerine meyvenin kendisini yiyin efendim. mesela, kış aylarındayız bolca mandalina ve nar yiyerek c ve a vitamininizi karşılarsınız. hatta nar yiyerek konstipasyon olmayı engellemiş olursunuz. d vitamininizi sadece besinlerden almayın, dışarı çıkıp güneş ışınlarından da nasibinizi alın ( konuyla alakası yok ama bilinsin istedim.).
kahvaltıdan 1,5 saat sonra ara öğün olarak meyve, meyvenin yanında da yoğurt yiyebilirsiniz.
öğle yemeğinde ise sebzeli yemekler, et, tavuk, balık gibi besinler tercih edebilirsiniz. tatlı yemekten vazgeçemiyorsanız, yoğurdun içine bal döküp karıştırın. sonra afiyetle yiyin. en azından ağzınız tatlanmış olur. şerbetli tatlılardan uzak durun! sütlü tatlıları tercih edin ama ilk haftalarda değil.
kuru yemiş de çok önemlidir. miktarını kendi avuç içiniz kadar ayarlayıp, yemelisiniz. biliyorsunuz her şeyin fazlası zarar. ayrıca tuzla kavrulmuş olanları değil, doğal, taze olanları tercih edin.
akşam yemeğinde hafif yemekler tüketin. salata yemenizi tavsiye ederim. genellikle saat akşam 6'dan sonra yemek yememeniz iyi olur. fakat, "ben daha sonra acıkırım." diyorsanız, yatmanıza 4 saat varken yemek yemelisiniz.
çikolata sevenler için de bir bilgi vermek istiyorum;
"çikolatayı iki parmak kalınlığınızda ve bir dilim kepek ekmek ile yerseniz kilo yapmaz ve doymuş olursunuz efendim.".
Sinirlenmiş, korkmuş, sakin olmaya ihtiyacı olan bünyeye sahip bir insanın yapmak isteyeceği yöntemlerdir.
Öncelikle, kafası dönmüş bu insanın, olduğu yerden kalkıp yürümesi gerek. Baktı sakin olamıyor tekrar oturmalıdır. Bu eylemi bi müddet tekrarlaması gerekmektedir. Sakinlik hala bünyeye geçmemişse, kişinin duşa girmesi lazımdır. Saf, temiz olan bu suyun altında biraz kalırsa bütün siniri, tedirginliği, korkusu, onu sakin olmaya iten herhangi bi duygusu suyla birlikte vücuttan akar gider...
Ha gitmiyorsa, o onun bünyesinin inatçılığıdır efendim. Onu da ben bilemem artık n'apsın(!)
O zamanlar 5 yaşındaydım. Pencereye çıkarmıstı annem beni, canım sıkılmasın, gelene gecene bakayım diye. Sonra ben pencerede oturmaktan sıkıldım, ayaklandım. Dışarıda da abim vardı. Abime hava atmak niyetindeydim sanırım. Pencerede otururken ayağa kalktım ve kafamı demir parmaklıkların üst bölümünden dışarı çıkarttım. Abime seslendim sonra " abi! Abi, bak ne yapıyorum." diye. Sonra kendimi içeri çektim. Sıkılınca tekrar kafamı parmaklıkların üst kısmından geçirdim. Abime tekrar aynı şekilde seslendim. Fakat bu kez her şey yolunda gitmemişti efendim. Kendimi aşağıya cekeyim dedim ama çekemedim. Kafam o demir parmaklıkların arasında kalmıştı. Ahh be yaramaz kız rahat mı battı da soktun kafanı oraya. Neyse, işte cekemedim kendimi aşağıya, ağlamaya başladım. Çığlıklar atıyordum resmen. Bütün mahalle bizim eve dolmuştu. Beni aşağıdan çekmeye çalıştılar fakat beceremediler. Sonra bi adam geldi, beni aşağıdan çeken deli kadınlar gibi kurtarmaya çalışmadı. Bu adam beni yukarıdan, başımdan tutarak çekti ve çıkarttı. Ahh sözlük ne kadar kötü bi gündü o bi bilsen. Hep orada öyle kalacağımı sanmıştım... Beni kurtaran abiye çok minnettarım çok.
Diş ve diş etine önem gösteren, sağlıklı dişlere sahip olmak isteyen bireyin yapmış olduğu eylemdir. Gece fırçalamak en önemlileridir içlerinde. Çünkü, gece ağzımızdaki tükürükler daha çok mikrop salgıladığından dolayı gece dişleri fırçalayarak uyumak gerekmektedir, buna engel olmak için. Düzenli olarak fırçalıyorsanız ağız sağlığınızdan şüpheniz olmasın efendim. Tabii doğru şekilde fırçalıyorsanız.
Anoreksia hastalığına yakalanmış insan olabilir efendim. Yemek yiyemiyordur. Çok zayıf olmasına rağmen böyle insanlar kendilerini daima kilolu hissederler.
Yıllardır kafama takılırdı " bu adam birine benziyor ama kime?" diye. Demek ki benzediği şey arabaymış. Bizleri bu benzetmeyle aydınlattığın için teşekkürler pembiş. inan çok aydınlandık (!)