bunun vatandasina ciftetelli at da goreyim diyen versiyonunu gormus bir nesil icin pek saskinlik yaratmayan hadisedir. devletin tum gelenekleri yerle bir yalap saplak bir siyaset duzeni yarattilar. bu da bize denk geldi sansimiza
Bu kayıtları ellerinde tutanların arşivlerine hayran bıraktıracak itiraflardır. Söylediklerinin doğruluğu veya yanlışlığını bir tarafa bırakırsak, bu kadar kolay dinleme yapıp her tür olayda piyasa sürülebilecek kasetleri ellerinde tutanlara karşı bir laf etmeyenlere de şaşmamak elde değildir
Yarın bugün evinde gol atamadağı için küfür ettiğin futbolcuya ve ya gayr-ı ihtiyarı saydırdığın siyasilerden birine saydıkların yüzünden başının "nasılsa evimdeyim la kim duyar ki" diye düşündüğün sırada belaya girmeyeceğinin garantisi nedir?
Ben siradan vatandaşım bana dokunmayan bin yılan bin yaşasın deme!. Gün gelir o yılan bir tarafına kaçar!..
Eğer doğru ise bu işi önerenin ceza-i ehliyetini sorgulamak gereken istektir. Maksat takımımızı en görkemli şekilde desteklemek ise bunu neden fildişi ve ya rusya maçında da yapmadık diye sorarlar adama. Ha eğer amaç bir şeyi birilerine ispatlamak ve ya gözüne gözüne sokturmak ise neden hep eziği bize oynatıyorsunuz ey cemaat!! Neden hep eziklik psikolojisine girerek bir şeyleri ispat etmek, bazı duyguları yarıştırmak istersiniz güzelim yurdumun insanlarına.
başlık : 40 dakika fazla oruç tutuyoruz
yorum : Tartışmaya bak.Yüzlerce yıl önce dakika hesabı yapıyorlardı sanki. Millet uzayda başka güneş sistemleri keşfediyor, bizim en önemli konumuz orucun dakikaları. işte bu kadar boş insanı bir araya getirince üçüncü dünya ülkesi ortaya çıkıyor.
ne yaptığını 23 yıllık ömürlerinde anlayamayanların, sözlükten okuyarak hakkında fikir sahibi olacağına, her hafta yazdığı kendini, beni hepimizi ilgilendiren, başka hiç bir yazarın yazmayı bırak, haber olarak okumayacağı şeyleri ısrarla ve ısrarla sözüm ona yöneticelere, kendine, bizlere hatırlatandır.
madem gazeteden okumuyoruz alın buraya sadece bugünkü yazısından birkaç alıntı koyuyorum bakalım bu adam ne yapıyormuş...
--spoiler--
Üç garip ölmüş diyeler!..
Üç kadın.. isimleri bile yok okuduğum haberde.. "istanbul Park Formula Yolunda feci bir kaza yaşandı. istanbul Park'taki villalardaki işlerinden evlerine dönen 3 temizlikçi kadın yol kenarında otobüs beklerken aşırı hız nedeniyle kontrolden çıkan bir otomobil tarafından ezildi.."
Bitti.. Hepsi bu..
Hayal meyal hatırlıyorsunuzdur, haberleri.. Üç ölüm olunca haber olur.. Ama ertesi gün unutulur. Benim balık hafızalı medyam, haberin arkasını izlemez.. Derinliğine bakmaz..
"Bu ne rezilliktir, bu ülke insanının sahibi yok mu" demez.. Başka insanların ölümünü engellemek için kampanyalar açmaz.. Çözümler üretmez.. Bu ülkeyi yönetenleri çözümlere zorlamaz..
"Üç kadın öldü" diye, haber yaparlar ve biter.. Dönerler, kolay, ucuz ve anlamsız gazeteciliklerine.. "Falanca dedi ki" diye manşetler yaparlar.. Sonra bu denilenler üzerine bir yığın yorum, köşe yazısı.. On para etmez. On paralık işe yaramaz.. Sadece yer doldurur.. iğrenç bir demeç gazeteciliği..
Bu kentte üç kadın pisi pisine öldü.. Bir genç pisi pisine, en azından vicdanında üç kişinin katili oldu..
Bakın neden, pisi pisine?..
Bu üç kadın sözüm ona otobüs durağında bekliyor.. Otobüs durağı dediğiniz bir direk, bir levha.. Hepsi o.. Bir sıra yok, bekleyenler otursun diye.. Bir tente yok, yağmurda ıslanmasınlar diye..
Hikâye.. Belediye otobüsü yollamış, levhayı asmış, bitmiş.. Kaç kez baş vurmuşlar, "Buraya kapalı durak yapın" diye..
Ne gerek var.. O villalarda yaşayanların dizi dizi arabaları var. Durakta bekleyenler hizmetçiler.. Varsın beklesinler..
Dahası... inanmazsınız..
O direk ve levhanın olduğu yerde kaldırım yok.. Otobüsün geçtiği caddede, kaldırım yok.. Hizmetçiler yolun ortasında bekliyorlar.. Fazla geriye de gidemiyorlar.. Yolun kenarı, villanın bahçe duvarı..
Yani, resmen, alenen, trafiğin, akan trafiğin içinde otobüs durağı..
Ya da elektrikli sandalye.. Otobüsü değil, ölümü beklemek için..
.....
Cindy Naugle, 25 yıl içtiği sigarayı 1993'te bıraktı.. Yani 16 yıl önce.. Ve bu yıl, ciğerlerinden hastalandı. Amerika'nın ünlü avukatlarından Robert Kelley hemen kapısını çaldı. Vekaleti aldı ve dava açtı. Yaşlı kadın, 25 yıl Philip Morris'in ürettiği bir sigaranın tiryakisi olmuştu ya..
Cindy, jüri önünde çapraz sorgulanırken, kabahatin kendisinde olduğunu söyledi. "içmemeliydim" dedi..
Mahkeme, Cindy'nin tiryakiliğinde, Philip Morris'in yüzde 10 sorumlu olduğunu kabul etti..
yüzde 10 sorumluydu sigara üreten şirket..
Bu yüzde 10 sorumluluğun cezası ne oldu, bilir misiniz?..
300 milyon dolar..
450 milyon lira.. Geçen yılki birimimizle, 450 trilyon.
Hani nisan ayında Bostancı'da bir teröristin evine baskın düzenlenmişti.. Hani polisle terörist arasında çatışma devam ederken, tedbir alınmadığı için yörede yaşayanlar ve meraklılar ellerini kollarını sallayarak çatışma bölgesine girmişlerdi ya.. Hani bir delikanlı beynine yediği kurşunla orada ölmüş, bir başkası, Burak ibrahim Ağaoğlu iki kurşunla ağır yaralanmıştı ya..
Ölen öldü. Adını hatırlayan var mı?..
Burak'ın çenesinde 9 platin çivi, yüzünde sekiz santimlik yara izi var.
Burak "Gülmem mümkün değil. Korkunç görüntüm yüzünden iş bulamıyorum. Hayatım karardı, depresyona girdim" diye içişleri Bakanlığı aleyhine dava açtı. 125 bin liralık.. 125 milyon değil ha!... 125 bincik..
Olayın sorumlusu istanbul Valiliğinin oluşturduğu Zarar Tespit Komisyonu durumu inceledi ve Burak'ın isteğini çok bulup, devletin mukabil teklifini açıkladı..
2810 lira..
encecik adamın kararan hayatının bedeli iki bin sekiz yüz on lira, devletime göre..
Amerikalı yaşlı kadının kararan hayatından yüzde 10 sorumlu olanların cezası 450 milyon lirayken..
Yani bir yaşlı Amerikalı, 150 bin Türk gencine bedel, hukukta..
monster of rock adı ile, kingdome comeö the rasmus ve scorpions grupları ile birlikte çıktığı Rusya turnesinin saint petersburg ayağında, 14.06.2009 günü izleyenlerini yaptığı show le yarım yarım yarmış efsane.
o da diğer tüm gruplar gibi iki gitar bir drum show yaptırıp şarkılarını söyleyip parayı cukka etmek varken, sıra kendisine geldiğinde koca sahne dekorunu değiştirtmiş, sahnede kendini asmış, kılıç ve ölüm melekleri ile bizzat savaşmış ve izleyiciler arasına zebaniler salmış, ve nasıl efsane olunur dersi vermiştir cümle aleme.
en son poison u da çalmışlardır ki yeme de yanında yat...
kalbimizdesin alice amca..
herşeyi önceden bilip egosunu tatmin etmek için ya tutarsa lan mantığı ile sallayıp, tutmadığında saman altı, tuttuğunda manşet yapan adam.
bir değil iki değil bu kaçıncı yahu. iki de mirde kendi yaptığı mükemmel!! gazeteciliği kendi köşesinden ballandıra ballandıra anlatacak kadar da bence! komplekslidir amcamız. Bırak da okuyanlar karar versin. iki günde bir diğer gazetelere laf sokarak kendini niye anlatma derdindesin köşende madem o kadar iyi gazetecisin.
alın size eşcinsel hakem haberi. 15 mayısda kendi köşesinde adama sorup eşcinsel değilim ben haber uydurma diyerek haberi çöpe attık ama diğer onursuz gazeteler doğruluğunu araştırmadan haber yaptı diye artistik yapıyorsun.
13 mayısta haberturk sitesi HT spor köşesinde aynı haberi yayınlıyorsun. internetten yayınlanınca kişilik ihlali yalan haber hak getire maksat gazetede yayınlamamak mı?
"Ben eşcinsel değilim" diyen bir kişinin bu açıklamasını haber yapmanın bile o kişinin haklarına bir saldırı olacağına karar verdik.
Özellikle Doğan Satmış ve Serdar Ali Çelikler, "Kişinin yaşadığı toplum içindeki pozisyonunu olumsuz etkileyebileceği ve özel yaşamını olumsuz etkileyeceği" gerekçesiyle bu haberin yapılmasına karşı çıktılar. HT Spor yayın yönetmeni Halil Özer de aynı görüşte olunca, bu haberi çöpe attık.
diye yazaraktan gazetecilik ve onur dersi verdiğin fatih altaylı haberi, her zaman olduğu gibi patlamış, o hakem 16 mayıs günü kanaltürk televizyonuna çıkıp cesurca, adındaki rumuzu, yüzündeki mozaiği kaldırtarak hakkını savunmuş ve eşcinsel olduğunu beyan etmiştir.
iktidara geldiği 1950'den, iktidarının 8. yılı olan 1958'e kadar geçen süre içinde sadece!!! 811 gazeteciye, hükümet ve icraatlarını eleştiri, ve yöneticilere hakaretten 57 yıl hapis cezası verilmiş başbakandır.*
Muhalefete karşı vatan cephesini kurdurmuş, katılanların isimlerini de her gün devletin radyosundan bir bir okutmuştur.
Millet daha hala "ne diktatörlüğü lan!" desin.
Ne olursa olsun 10 sene başbakanlık yapmış birisinin asılması çok büyük hatadır, ama gösterilmek istendiği gibi de sütten çıkmış ak kaşık değildir zat-ı alileri.
ergenekon operasyonunun hem savcısı, hem avukatı, hem gardiyanı hem de yargıcı olan zat.
daha mahkemeye bile çıkarılmamış, hakkında iddianeme bile olmadan tutuklu bulunan yani suçunu bile tam olarak bilmeyen kişiler hakkında
--spoiler--
Darbe ve sağlık
Belirli bir yaştan sonra darbe yapmaya kalkışınca, sağlık sorunları da çıkıyor. ilhan Selçuk bypass oldu, Şener Eruygur beyin kanaması geçirdi. Yapılanların ülkemizi karanlığa götüreceğini bilmenize rağmen, insancıl duygular ağır basıyor, üzülüp acımaya başlıyorsunuz. Eruygur'a acil şifalar dilemekle birlikte, bir öneride de bulunacağım: Bundan böyle darbe yapmaya teşebbüs edenler, önceden "sağlık kontrolünden" geçsin.
--spoiler--
yazabilmiş kişi.
partisine vurulunca dağ başında duman bırakmayan, asan kesen sayın başbakan bu tarz yayınlar içinde kükrer mi acaba?
yoksa işinize gelip hoşunuza gidiyor ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı?
gözaltına alma zamanlaması ile göz dolduran ve alkışı hakeden operasyon.
ilk gözaltılar akp nin kapatılma davasında, savcının sözlü savunma yapacağı gün yapılmıştı.
Sonuncusu malumunuz deniz feneri üzerine,
bazıları türbandı, laiklik karşıtı hareketlerin odağı olduğu tescillendiğinde iktidar partisinin.
iddialar gerçek ise bu dava gerçekten çok önemlidir.
ama sayın savcım bu zamanlamalardaki ustalık bana "ben operasyonu yaptım, siz pislikleri halı altına süpürün" ve ya "üsküdar'ı geçecek atlılar! hazırlanın" borazının öttürülmesi gibi geliyor.
Ne yazık ki insan düşünen ve sorgulayan bir varlık.
partisi hakkinda olumsuzluklari dile getiren gazetecileri azarlamayi kendisine hobby edinmis yuce başbakan.
öyle ki artık gazeteciler soruların; "sayın başbakan, bana kızacaksınız ama!" diyerek başlar oldular.
bülent arınç manisa'da üzüm konusunda kendisinden çare bekleyen çiftçiye, "sen yalancısın provokatörsün, seni kurtaracak başka bir partiye geç" diyecek,
bizimkisi kendisine soru soran gazetecilere
- sayın başbakan yolsuzluk iddiaları..
- höööytt!
- deniz feneri...
- heyyyyyt!
- e gemicik....
- el insaf yani bu kadar da olmaz
diyerek bibikleyecek....
parti hakkinda olumsuz görüş bildiren herkes provokatör, hain insafsız.
yani anlayacağınız dostlar, adamların istediği asla "kral çıplak" demeyecek bir millet.
dersen ağzına biber sürer ona göre.
bunun sonraki aşamaları kitap yakmalar, tutuklamalar falan diye uzarda gider....
biraz aysun kayacı bacağı, biraz Tuğba ekinci poposu ile sunulduğunda, zaten meme, göt lafına bile ereksiyon olan yurdum erkeği ile, ev hanımlığı dışında yapacak hiç bir meşgalesi olmayan hanımlarımıza da kendi aralarında konuşmak için bir nev-i meşgale olaraktan onları uyutup, atı alarak üsküdar'a geçenlerin çiftlik kurduğu, saman altından ne suların yürütüldüğü bir memleket yaratanların bizlere en güzel hediyesi.
sağ meme....
Bir yerlerde Bu tabloyu görüp de kahrolup ağlayanlar var ise...
Çoğu konsolosluğumuzdaki memurların büyük bölümünü oluşturan güruh.
Yurt içinde bir nebze de yurtdışında çok koyuyor be abicim.
Bir de konsolosluk için 8 saat yol gelip, öğlene kadar çalıştıklarından 3 saat içinde işini halledebilme ihtimalini sevmenin yanında, evraklarını sana fırlatarak "yarın gel, bugün yetişmez" diyenlerini de görmüştür bu tarih.
"Zihniyetimizin a.q size bir şey olmasın" diyorum ve susuyorum.
yurtdışında kullandım diye güvenlik gerekçesiyle internet şubem dahil tüm kartlarımı kullanıma kapatmış banka.
Yurtdışında kullanmak için bankaya haber mi vermem gerekiyordu acaba diye düşünüyor insan. O "maestro" amblemi ne o zaman karttaki.
Müşteri hizmetlerini de aradaığınızda, yurtdışında yaşadığımı belirtmeme rağmen tekrar kullanıma açtırmam için Türkiye'deki şubeme gelmemi, aksi takdirde hesabımı kullanamayacağımı söyleyerek "yardımcı olabileceğim başka bir konu var mı?" diye soraraktan telefonu kapatmış bulunmaktalar.
Maestro amblemli banka kartımı yurtdışında kullandım diye güvenlik gerekçesiyle hesabıma erişimimi kapatıp, açtırmak içinde beni Türkiye'ye çağırıp adına da yardım diyen varsa beri gelsin....
basiretsiz politikacilarımızdan yıllardır süregelen bu söylemlerin aksini ispatlamak adına kararlı adımların atildığını görmedikçe herkesin söylemesi hak olan sevgi sözcükleri.
bir kişi tanır mısınız bu olayın üstüne kararlılıkla gidipte, öyle değil böyle oldu demeye götü yiyen. Hepsi laf.
Sadece kendi insanına oyna oyna nereye kadar. Tek derdin oy toplamak gerisi sikimde değil diye diye başımız önümüzde geziyoruz sayenizde yurtdışında.
Dış politika dediğin ekmek arasına konan sosis değil ki yiyesin. Ya da çorba ısıtıp ısıtıp içesin.
Nerede kararlılık, nerede ülke menfaati nerede Türkiye'nin itibarı. Kömür, pilav, pirinçle kanıyor insan nasılsa ver gazı sen içeride.
Doğu perinçek iki laf etti soykırım diye elin ülkesinde yargılansın 100 kişi (evet sadece 100 kişi gitsin bayrak açsın desteklesin).
nerede devlet.
bizler inanıyoruz bunun yalan olduğuna ey politikacılar....
yanıbaşındaki ülkelerde açlık, sefalet gırla giderken sıçtığı tası bile saf altından yaptıran, kendi ülkesinde kara çarşaflarla geziyorken, kilometrelerce uzaktaki ünlü tatil merkezlerinde bikinilerle denize giren, millete günah işlediler diye recm, kırbaç cezalarının hükümlerini veriyorken, başka ülkelerde elinde viskilerle gezinen, müridlerine televizyonu bile yasaklayıp kendisi plazmalı villalarda yaşayıp malta adalarında tatil yapan, alayının ingiliz ve amerikan götü yalamada bir numara olduğu müslümanlığın indiği kutsal sayılan coğrafyada yaşayan müslümanları!!! hatırlatan haber.
Haberin yalan olma ihtimali olmasına karşın hepimiz biliyoruz neyin ne olduğun be...
bunların başbakanları dizlerinin dibinde oturtanı, başka ülke cumhurbaşkanını ülkesinde kaldığı otelde ayağına kadar getirtenleri de var.
kendisini savunanların 17 yaşında asılmasını ve onu asanları kınadıkları kadar, onun eline 17 yaiında silahı verip sağa sola yollayanlardan hiç bahsetmediği merhum genç.
17 yaşında asılmasının çok acı olması(hele ki suçu üzerinde şaibeler varken), onu "17 yaşında adamdı" gibi savunmayı saçma kılmıyor mu 17 yaşında belinde silahla gösteriye gitmesi?
davayı savunmak için 17 yaşında belinde silahla eylemlere katılmak meşru ise, asıldıktan sonra onu 17 yaşındaydı diye savunmak bir çelişki değil midir?
Deniz Gezmiş bile söylemişti * asılmadan önce; "silahlı eylemlere geçtiğimizde halk desteğini büyük ölçüde kaybettik" diye.
gönül isterdi ki gözdağı uğruna asılmasaydı suçu da bunu gerektirmiyorken. Keşke oda kanmayıp etrafına okusaydı okulunu da bizde bunları yazmıyor olsaydık şu anda.
Yani anlayacağınız dostlar, 68 kuşağının en haşin solcuları, 80 lerin en haşin sağcıları bile, "herşey yalandı, bizler sadece kullanıldık, kardeş kardeşi vurdu" diyorlarken,