''Tütünü bilir misin?"Kız saçı" demiş zeybekler,su içmez her damardan,yerini kolay beğenmez,Üşür. Naz eder,darılır.iki parmak arasında kıyılmış,bir parçası var kalbimin. incecik, ak kağıtlara sarılır,dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına...'' https://www.youtube.com/watch?v=RgKKgzVhMgY böyle bir şarkıyla taçlandırdığım günün en değerli sigarasıdır.
Baştan belirteyim öyle her dükkandaki tütünler size denildiği gibi adıyaman(çelikhan) veya ege tütünü değildir.
Öncelikle işe bir tütüncü ile tanışmakla başlıyoruz. Tütüncü abimizle tanıştıktan sonra ona 1.kalite tütün çeşitlerini denemek istediğimizi söylüyoruz. o da size büyük ihtimal sarılmış olan tütünlerden bir paket-denemelik-verir. Verdiği tütünlerin içimine, tadına bakıyoruz.Diyelim ki verdiği orta ağırlıkta olan tütün size ağır geldi ve siz daha hafif istiyorsunuz ama hafif olanda çok hafif geldi ama içimi gayet güzel. O zaman 75 gram 1.sınıf orta ağırlıkta, 25 gram 1.sınıf hafif ağırlıkta tütünü alıyorsunuz ve hava almayacak bir pakete koyuyorsunuz. Burada önemli olan nokta tütünün nemlenmemesi. ilk kez deneyenler için hazır filtreler vardır onları öneriyorum ama daha önceden içmiş arkadaşlar için yani keyfin dorukları için ince arap dediğimiz çarşafı almalarını öneriyorum.
Aroma konusuna gelirsek, tütünün içine saf vanilya atabilirsiniz, elma kabuklarıyla karıştırabilir tabi sonradan kurutmak şartıyla.
yine bunları denemiş ancak tatmin olmayan tiryakiler içinde filtreyi kahve içinde bekletebilirsiniz-harika oluyor-.
Tütünün avantajları saymakla bitmez arkadaşlar, Yani ağırlığını ayarlayabilirsiniz,aromasını ayarlayabilirsiniz, nakitten de inanılmaz derecede tasarruf sağlayabilirsiniz.Mesela bir camel içicisi günlük bir paket içse diyelim bir ayda ödeyeceği para 240 liradır ki bunun otlakçıları olacaktır yani ortalama aylık 300 lira gibi bir para ödeyecektir.
Ama 20 liralık tütünle bir hafta çok çok rahat idare edebilirsiniz ayrıca otlakçılarınızda gözle görülür derecede azalacaktır.
Onun haricinde adıyaman,ege, konya tütünlerinin içimini beğenmediyseniz hazır gramajlı tütünler bulunuyor. Golden virginia ,drum dunkel blau,van nelle gibiler.bunlar arasından en beğendiğim, golden virginadır.Ankarada oturanlar için karanfil sokak, limon bazaarda rahatlıkla bulunabilir.
''Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. ''
Nazım Hikmet Ran
''Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.) [isra 37]'' senin düşünce sistemine göre yolda böbürlenerek yürüyen kişilerinde uyarılması lazım(?)peki birde kendini karşıdaki insan yerine koy ve düşün; sevgilinle berabersiniz, çok romantik bir an yaşıyorsunuz belki 40 yıl sonra anlatacağın bir anı ya da bunların hiç biri değil sadece canın sevgilinle öpüşmek istiyor. Sonra lavuğun teki geliyor ''toplumumuz buna henüz müsait değil, yengeyle öpüşemezsin.'' sanane bre aptal?
şimdi sen sen dersin ki ben sokak ortasında öpüşmem! ben ahlaklıyım!benim sana önerim büyük konuşmaman ve kesin hüküm vermemen.çünkü hayat zaten saçma salak bir şey çoğu kez hayatta yapmam dediğin şeyin baş rolünde oluyorsun ve bunu sen bile fark etmiyorsun. siktir et sen kendi hayatına bak başkası öpüşmüş, yiyişmiş bunların seni ilgilendireceğini sanmıyorum.
ayrıca o arkadaşın bıçaklamasını da doğru bulmuyorum.
gecikmeli olarak ateşlenen sigaradır. hafif yağan yağmurun sesini tütünün yanarken çıkardığı çıtırtılar ile ödüllendirdiğim, uykusuz geçen bir gece daha.
"ben deliyim; yorgun ve yalnız kaldırımlara misafirim... gecenin gözleri her daim üzerimdedir. denizin ortasında küçük bir adayım, yüzme bilmem; yüreğimi bir yerde bırakmışım, bıraktığım yerlerden çok uzaklardayım. kapıları kapatmışım üstüme, sürgüleri beynime çekmişim. ben deliyim, ama çok şey bilirim. renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez benim için... sonların başladığı yerden, başlangıçların son bulduğu bir yere gidiyorum. kara bir tren gibiyim, bir istasyondan bir istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim. ben deliyim; yağmurun yağması benim için romantik değildir, ben kurşun yağmurlarını bilirim. benim güneşim batmaz, dünyam dönmez, ay'ım hep mehtap halindedir, rüzgârlarım hep doğudan eser... ezbere bilirim yaşamayı, yaşarken savaşmayı; ben deliyim; benim mevsimim değişmez, kuşlardan sadece güvercini bilirim, yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar. insanlardan sadece çocukları severim, onları da büyüyünce terk ederim. ben deliyim; benim tanrım yoktur, bir çift göze, bir de tek gülüşe taparım. bağıra bağıra şarkılar söylerim, sessiz sessiz şiirler yazarım. bilmediğim yerlerin, tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim. ben deliyim... kendimle sohbet eder, kendi kendime gülerim. telefon kulübeleriyle kavga ederim. asfaltın siyahında kaybolur, düşüncelere dalarım. çıkmaz sokaklarda kendimi arar, bir de üstüne güzel hayaller kurarım. sonra hayallerimle beraber suya düşerim. ben deliyim; çayım sekiz şekerlidir, cigara üstüne cigara yakarım. parayı sevmem ama para için çalışırım. dört yaşında aşık olduğumu, sonra babamın hiç başımı omuzuna dayamadığını hatırlar, hayal de olsa omuzlarında uykuya dalar, rüyalar görürüm, uyandığımda hiçbirini hatırlamadığım halde... ben deliyim; güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz, kimseye düşman değilim, kimseye de dost olmadım. ben kendime bile yabancıyım... benim bana söylemediğim düşüncelerim vardır. ben deliyim, ben buralara ait değilim. dağları sırt sırta vermiş bir ülkem, etrafı surlarla çevrili bir şehrim, saat on ikiden sonra uyanan caddelerimi bilirim. ben deliyim... çizilmiş sınırları reddetmişim. ölüm kurşun olup yağmış üstüme, ben öldürülmüşüm ama ölmemişim. duygularım hep sansüre uğramış, bir fahişenin hayatı gibi yalancıdır gözyaşlarım... ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr. neye hüzünlendiğimi bilmeden, hasretin en yoğun halini yaşarım. içimden dağıtmak gelir, dağıtamam ya, kendimi dağıtırım. gözlerimin yeşili gitgide koyulaşır, tüm insanlarınki kankırmızılaşır. bakamam kimsenin yüzüne, sevgiye muhtaç bir yavruya döner yüreğim... kalbim titrer, haykırırım ama duyuramam sesimi... yine de sardığım tütünde, yaktığım cigarada bulurum mutluluğu... ben deliyim, ağlamamaya yemin etmiş gözlerim... sonu dramla biten bir hatıra, üç bölümlük bir komedi dizisiyim. çoğu zaman çorbama kinimi doğrar, öfkemi kaşıklarım. zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından, sonra bir bidon gökkuşağına döküp yakarım gülü, külüyle birlikte zamana savrulurum. ben deliyim, geceyi ikiye böler, sonra hayatın adını yalan koyarım... ben deliyim, ben yüreklerde ünlem, kafalarda soru işaretiyim. ben deliyim, bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım. bir uçtan bir uca kurumuşum. karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim... kar yağar üşürüm, güneş olur kavrulurum. kimisi tükürür, kimisi öper ya; tükürene mezar, öpene lalezâr olurum. ben deliyim... mutluluğu uzaktan seyrederken cebimde küçük umutlar biriktirir, gözlerimi kapının eşiğine dikerim. işte o zaman hayat acı kahve tadı verir, hep içime atarım ama, kendimi içine atacak bir yer bulamam. anlamayana az gelirim, anlayana çok... ne yarınlar birşey bekler benden, ne de ben yarınlardan... dedim ya, ben deliyim... ağlamamaya yemin etmiş gözlerim... "
''...sonra çoğu kızın yapmacık olduğunu anladım, eski sevgilimin etkisi çok burada. Kızlar ya sevişmek istiyordu ya da tapılmak...
Sevişmek eğlenceli şeydi fakat sırası değildi, sırası olsa bile olur olmaz herkesle sevişilebilir miydi?''
hadis-i şerifi, islam âlimlerinin en büyüklerinden ve ikinci bin yılın müceddidi olan imam-ı Rabbani Hazretlerinin, Mektubat kitabının 155. mektubunda ve Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin Mesnevi'sinde vardır Kendilerini bu kadar din ile özdeştirmiş bir cemaatin gazetesinin manşetine bakar mısınız? ''dikkat çekmek için yapılmıştır'' diyen arkadaşlarım oldu yahu bunun gibi hassas konularda hele hele bu günlerde böyle bir şey yapılabilir mi?
Eski Türkçe'de 'Bay' zenginlik şan ve mal demektir. Örn. Bay-Han.
'an' eksilten, azaltan anlamına gelir.
BAYAN zenginliği azaltan, yok eden demektir.
Eskiden evlenecek erkeğe koca denirdi. Koca bilge yüce demektir. Dağın yücesine kar yağar, kadına da 'kocanın karı' denilmiştir. Çünkü kar dağın süsüdür onu bir ömür örter. Dağın yüceliğini anlamlandıran dağın 'KARI' dır.
Fakat yanlış olarak günümüzde karı argo, bayan ise gayet kibar bir hitap şekli kabul edilir.