bazı salaklar tarafından neredeyse "yazık onlara" duygu mesabesine indirgenecek masumiyette zannedilen terör devleti. nerden türemiştir ve kim tarafından hamiliği yapılmaktadır herkesçe bilinen bu şeref yoksunu işgal topluluğunu kimileri kısas uygulamak zorunda kalan masum topluluk olarak addetmiş. buna, sadece "hassktir!" demek kafi gelecektir zannımca.
#4424991
"amerika israil'i tabiiki korur, defalarca söylediğim gibi, şuanda o kapitalist şirketleri kurtaran paraları, iki yahudinin işlettiği merkez bankası sağlıyor,abd'nin merkez bankasına olan borcu tartışlamayacağı gibi,bugüne kadar başkan olmuş pekçok kişi,yahudilerin derneklerinin en önemli üyelerindendi,hala da daha temsilciler meclisi ve senatoda çook etkili yahudiler var.para akışını sağladıklarını zaten biliyoruz. neticede, israil tarafından olmasa bile,abd, zengin yahudiler tarafından ablukaya alınmış bir ülkedir ve çıkarları ortak hareket eder."
...
abd'nin orospu çocuğu olduğunu dünya biliyor. ayyuka çıktı, inmek bilmiyor. demek ki abd yahudiler tarafından idare edilen koca bir şirket; kararlarını ve stratejilerini yahudiler belirliyor. o halde filistin davasında dilemma yaşamak da neyin nesidir diye sorasımın geldiği yazar oldu kendileri bir anda.
formülleyelim:
abd orospu çocuğu > abd temelde yahudi yönetiminde + abd'nin icraatlarından biri de israil'i korumak + bir orospu çocuğu korurken ne yapar = filistin'den nasıl yaptığı malumunuz.
yahu işte yazmak böyle bir şey; savunayım, haklı çıkarayım hatta biraz da övüneyim derken rezil rüsva da edebiliyor insanı. konuya cuk oturan bir deyiş vardır: merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler.
mahmut abbas dış görüşmelerde kıç yalamaya devam ederken kendi halkına karşı gerçekleştirilmiş menfur saldırıdır. bu işin varacağı nokta, tel aviv'de tekrardan çok miktarda istişade eylemcisinin(canlı bomba) türemesidir. birilerinin ağlak hocası da çıkar yine geberen israillilere ağlar. hükümet de bu yaşananları diplomatik düzlemde kınar.
kendi memleketinde oturma izni verilmiş bir çeçen komutanı yaka paça sınır dışı etmeye çalışan bu hükümet, o komutanı da sanıyoruz ki düşük bir bedele, 3-5 metreküp doğalgaza rusya'ya satmıştır.
din olmasaydı dünya daha yaşanır bir yer haline gelirdi, savaşlar olmazdı, insanlar ölmezdi arıza düşüncesinin temsilcisi ve savunucusu köftehorlara da buradan iki çift laf edeyim: o hayalini kurduğun cennetimsi dünyanın vücuda gelmesi için de sike büke savaşmak zorundasın. ölmeden olmuyor anlayacağın. ya da sen otur kıçının üstüne, kapa çeneni ve her şeyin kendiliğinden değişmesini bekle.
insanlık savaşıyor doğrusunu diriltmek için, sen ne yapıyorsun; ahkam kesip seçim dönemlerinde sandık başına koşmaktan başka? hepimizden barış dolu ve zekisin iddiasıyla birlikte kapitalizmin sunduklarından nemalanıp göt büyütmektesin. akan kanın yanında icra edilen felsefe bir boka yaramıyor, herhangi bir yarayı sağaltmıyor. sus.
bazıları için dinin yeni ikametgahıdır. havass, vicdan burjuvazinin yeni dinidir, der. haklılar, vicdansız ile dinsiz benzer kavramlar gibi duruyor. dinsize vicdansız diyorlarmış trinidad tonago yerlileri.-buna da inanırsın sen şimdi-
kavramlar ve kargaşalar isimli yeni eserime kapak arkası yazıyı da buldum, oh ne ala ne ala.
insan bencil olduğundan ve allah'ı değil de 'tanrı'sı olan dinlerin de ruhban sınıfı ile nemalanmaları delille belgeye sabit olduğundan, bahse konu din papaz dinidir.
dinin karşısına onunla savaş verecek görüş objesi olarak yerleştirilen ideal insan(übermensch) olunca, buna "hayal" diyor tabii, diğer normal kabul edilmiş olan insan. dinin eleştirisinde sıklıkla ele alınan "insan olmak" tabiri bir diğerinin insani haklarına saygı duymak mıdır? diyelim ki öyle; bunu herhangi bir ilkeye sadık kalmadan yapabilmek mümkünse eğer, o anayasa kitaplarını yakalım on emir'le birlikte ve insan olmak yeni dinimiz olsun.
lan de get ordan gebeş!
ben de az kalsın inanıyordum kendim de böyle güzel güzel yazınca.
din ile iman ile işi olmayan, allah'ı kitabı tanımayan, yahu hadi işim olmaz da, kiliseye sinagoga gitmeyenler de dahil edilsin mevcut şerefsizler kervanına; bu adamların puştluklarını, bu adamların şerefsizliklerini, yakıp yıkmalarını, elindeki canına malına sevdiğine kastetmelerini ne ile engellemeyi düşünüyorsun? José Manuel Rodriguez Delgado'dan yardım alabilirsin bak. adamın çok öenmli çalışmaları var 1965'lere dayanan. hani disipline edilmeyi reddeden, daha doğrusu insan olmak konusunda arıza çıkaranları dr.delgado'ya havale edebilirsin. gerçi hala yaşıyor mu bilmiyorum, ama bir devam ettireni vardır muhakkak. adam betatron metatron özmüş işi, dine imana ihtiyaç yok basıyorsun bir tuşa her şey güllük gülistanlık.
olacağı budur. din gittiğinde yerine bir kurallar topluluğu mutlak suretle gelir, gelecektir ve zaten gelmelidir de. yoksa sen tecavüzcüleri, hırsızları, katilleri, vd. vs. insan olmak konusunda eğitemezsin.
din adama "geberip gittiğinde büyük bir azaba uğrayacaksın yapma bunları" diyor ve yasalar da aynı şekilde "suç işleme toplumdan soyutlarım, hapsederim, sabıka ile işaretlerim hayatın kayar, tedhiş ederim aklın çıkar" diyor, ama adam hala suçunda ısrarlı ve fütursuzca aynı suçları işlemeye devam ediyor.
dinden ve rejimlerin yasalarından korkmayan kişi din olmazsa da olur tezinin antitezidir. ve elbette sonuçlananın yardımıyla bir hipotez de var: "yasalar olmak zorundadır, daha insanca olanlar..." şeklinde zortlamak. bu da hipotez olsun.
hipotezine tüküreyim layığını bulsun. senin hipotezin bizim dinimiz ve bir dğerinin de yasamız dediği şey. döndün dolaştın dediğimiz yere geldin. getirenler utansın, ama onlarda da utanma yok malesef. 17 aylık bir insan yavrusuna tecavüz etmiş biri herhangi bir şeyden utanmaz.
şu yukarıdaki adamların din yerine konulması salık verilen vicdanları teklemiş mi, el cevap: teklemiş. istiklal marşı'nın yazarı faziletin yetenekleri konusunda haklı mıymış, el cevap: haklıymış. vicdan, zemini kaygan, kıblesi seyyar bir halt mıymış, ona da sen karar ver.
doğrusu, anayasa mahkemesi üzerindeki siyasi iradenin seçimle değişmesidir.
bu ülkede; yargı, silahlı kuvvetler, başında alakasız bir milli ibaresi yer alan eğitim 80 küsür yıldır siyasaldır. bürokratlar konusunda seçimlerin değil de atamaların gerçekleştirildiği bir sistemde bunun değişmesi de pek mümkün değildir. halk oylarıyla hangi oluşumu tercih ederse o hareket kendi görüşlerinin altyapısını oluşturmazsa salaktır zaten. bir tür aleni ya da örtülü operasyondur bu.
statukonun halktan elde ettiği kudreti bazı durumlarda halkın karşı çıkmasına rağmen uyguluyor olması da, demokrasinin çoğulcu yapıyı sözde içerdiği, gerçekte başkan ve bakanlar kurulu yönetim kademesiyle aslında oligarşik bir yönetim biçimi arz ettiğinin onayına zorlar zavallı seçmeni.
uzak/yakın geçmişte ve günümüzde gelişmiş medeniyetlerin tamamına yakınının öyle ya da böyle bir din sahibi olduğu düşünüldüğünde; belki olurdu, ama sen hala yabani atları ehlileştirme merhalesinde göt terletiyor olurdun. düne kadar savaşlarla yağmalanmış kütüphaneler sayesinde kolonyalistlerin batıda ayağa kalktığını savunanlar şimdi dinsiz dünya daha hoş olurdu diyor. lan ya perhizi bırak ya da turşuyu hırbo.
richard bach'ın "uzak diye bir yer yok"(there is no such place as far away) isimli romanında işlediği durum.
kitapta yer alan, "mesafeler bizleri gerçek dostlarımızdan ayıramaz, sevdiğimiz biri ile birlikte olmak istediğimizde zaten oradayızdır" cümlesi herkesçe beğenilendir.
varsayımlar:
a)seviyorsan tüm engelleri aşarsın,
b)mesafeler ne kadar uzun olsa da sevgi için anlamsızdır bu.
gerçekler:
a)paran yoksa eğer, sevgi asla sana bir otobüs bileti alamayacaktır.
b)paran yoksa mesafeler uzar da uzar.
...
c)richard, senin varsayımlarının da, senin de ta !^''+%%&/!
hitler'in darwin'den etkilenmiş ve dolaylı öğretilerle esinlenmiş biri olduğu düşünüldüğünde; hakaret yerli yerindedir. yerli yerinde yapılmışlar hakaret değil biraz aşırıya kaçılmış söylemden mustarip tespitlerdir.
siz bakmayın hitler darwinist değildi iddialarına. az biraz inecelendiğinde ari ırk saplantısı temelde darwin'den esinlenen bilim adamlarının eserlerinden etkilenen hitler şerefsizliği ile örtüşür. hitler'deki ırkının doğaca üstün kılındığı düşüncesi doğal seleksiyondan yol almıştır bence. "bence" bir içtihat türüdür. tamam lan "sence" de öyle aynı zamanda.
din/para dilemmasında kalmış, sonrasında "neden sentezlenmesin?"le kendince çıkış yolunu bulmuş, benzerleri de çokca var olan bir belgesel.
izlediklerimden anladıklarımla saptamalarım şu, bu, o:
ateistler bu hengame içerisinde günahsız olan kesimdir(!). 1. ve 2. dünya savaşlarının çıkış nedeniyle kendilerinin bir ilgisi yoktur; dini imanı para olmuşların-aslında buna uygun en doğru belirleme bu- dünyasında onlar kenarda olup bitenleri izlemişlerdir. ortalık yarı süt liman hale geldiğinde ise menfaatsiz bir aydınlanma gayesi ile sahnede yerlerini almışlardır. suppersiniz ne diyeyim.
atladıkları o kadar çok şey var ki; bunların içerisinde en gözden kaçanı, şu dünyada fikir adamlarının bilim adamlarını yönettiği gerçeği. her götveren diktatörün yanında muhakkak bir bilim adamı yer almıştır. son yapılan araştırmalara göre de dünyadaki bilim adamlarının büyük bir yüzdesi ateisttir ve bunlar şerefsiz idarecilerin köleleri olmuşlardır çoğunlukla.
bu reddedişleri bilimin tanrıyı yok saymasından dolayı değil, öğrendikçe aklın kendisini ilahlaştırmasından mülhem bir sonuçtur. ateist allamei cihanların metamorfozları esnasına bazı melekeler yitirildiğinden olsa gerek kullanıldıklarını fark etmemişler ve/veya buna bazı getiriler-mesela para-nedeniyle sessiz kalmışlardır.
savaşlardan, yıkımlardan, kavgalardan beri ve masum! olan bu güruhun insanlık için çabası; fikir adamlarının kölesi olmak yerine insanlık için ideal olan idare biçimlerini üretip insanlığa sunmak olmuştur diye bir cümle var olsa idi eğer yeryüzünde, kendilerini politikacıların ve patronların köpeği olmadıkları için tebrik edebilirdim, ama yok.
dinlerin temeli efsanelere dayanır iddiasına cevaben; bu, onların çocukları hergün tanrıyı hatırlasın diye ismini ayakkabı bağcıklarına nakşettikleri jesus için geçerli olabilir. biz de öyle nane yok. nietzsche bundan çok daha önce hristiyanlığı bundan çok daha güzel bir şekilde hicvetmiştir. bunu biliyorduk zaten.
dinlerin insanlığa herhangi bir yarar sağlamadığı meselesi de yine hristiyanlığı bağlar. islam'a ruhban sınıfı dahil etmeye çalışanların da yaptıkları kendi sorumluluklarında olduğundan bağlayıcı değildir. kendi dinimi bu belgesel üzerinden tetkike yanaştığımda islam pırıl pırıl ışıldamaktadır.
niye mi? şöyle ki; islam'ın geleneklerle sarmalanmış, kişiye özel ritüellerle ve tarikat şeyhleri ile taassuba itilmiş, bilmem ne partisinin oy talebinin sebebi olamayacak düsturlara sahip, menkıbelerle masallaştırılmış bir din olmadığını gayet iyi biliyorum. birileri bunları yapıp kendi sözleri ile özden uzaklaşıyorlar diye din bu demek değildir.
bu belgeseli hazırlayanların din olgusuna bakışları elbette sadece tahrif edilmiş 2 din üzerinden gerçekleşmiş olduğundan ve o dinlerden birinin içerisinden kadın sevdası nedeniyle ayrı bir mezhebin çıkmış olması gerçeğiyle birlikte, halen tanrı ile konuştuğunu iddia eden bir başkanlarının da şaka gibi olmasına rağmen halen nefes alır vaziyette olması sebebiyle belgesel sahipleri aşina oldukları coğrafyalardaki din üzerinden haklı olabilirler. hepsi o.
ikiz kuleler-wtc-mevzuu:
bu mesele kabak tadı verdi. burada abanılan ve bu sayede yüksek rating yapmış tek nokta, uçakların kulelere dalmasından sonra alt katlarda gerçekleştiği iddia edilen patlamalar nedeniyle bunun stratejileri daha önceden belirlenmiş bir yıkım olduğu gerçeğini işaret etmek. yahu şurada hepimiz aklı başında insanlarız birader/hemşire. yani deniliyor ki; uçakların işi bittikten sonra alt katlarda bazı patlamalar olmuş ve planlı yıkım gerçekleştirilmiştir.
şimdi sağlıklı akıl sahiplerine soralım: bush piçinin ırak ve afganistan işgali için illa ki o kulelerin çökmesi mi gerekirdi? yani diyelim ki o efsane bombalar-bilimsel yaklaşıp komplo teorilerine geçiş yapanlara da bu iş pek yakışmamış ya neyse- yoktu ve binalar çökmedi. yahu çökmemesi daha utanç verici ve daha gaz yapıcı 2 unsur olmaz mıydı? abd halkı günlerce tüten/tütecek 2 kule ile daha feci gaza getirilemez miydi?
yani kuleler çöktü ve din/para ikilisi yaptı bu planı öyle mi? eh, bu orta akıl kabulüdür ve eğer bunda ısrarlıysan samuel huntington ismini hiç duymamışsın demektir.
dünya, her zaman olduğu gibi mustazaflarla müstekbirlerin savaşını yine ve yeniden yaşayacaktır. savaşların bitmesi de tarihe yeni yönünü verecek, gerçek adaleti getireceklerin hakimiyeti ile mümkün olacaktır. birileri gibi oturup mehdi ya da kapitalizm zayıf düştüğünde proleter yumruğun inip devrimin kendi kendine gerçekleşmesini beklemek inandığına dolaysız bir ihanettir.
çocuklara has bir niteliktir. freud'a göre onlar da masum değildir. 2.5 yaşında yaşananların yetişkinlikte sorumlusu olmak nasıl bir iştir lan ibine freud. ayh zihnim sürçtü, ibine demeyecektim, "bak işine" diyecektim. freudyan sürçme vuku buldu. bilen bilir, ibnelerin kıvırma taktiğidir. "zihin sürçmesi oldu reseptörler tıkandı bir an, dilime yansıdı. öyle demek istemedim, sorumlusu hypothalamusumdur ve kendisi çocuk kadar masumdur."
burjuvazinin dini olan vicdan tekleyeceğinden olmazsa olmaz bir mefhumdur. benim bahsettiğim olmazsa olmaz eskimeyen yeni: islam'dır. din denince aklıma o gelir. islam üzerinden diğer dinlerin savunuculuğunu yapıyor olmak akıllara gelmesin deyu işaret etmek istedim.
salt ahlak tek başına asla yeterli olamayacaktır insan için. nedeni, görece kelimesinde gizli. benim inandığım ahlaki değerlerle seninkiler çakıştığında ortaya çıkacak sıfat kesinlikle hakaretamiz olacaktır. genelgeçer ahlak kurallarını geçelim, şöyle komple dünyanın birleştiği bir ahlak anlayışından bahsedelim öyleyse, adı da dünya anayasası olsun. eh bu durumda herkes için genel ahlak kuralları meydana gelmiş olacağından çakışma/çatışma son bulacaktır ve bunun da adı din olur yine.
ne oldu şaşırdın? lakin aynen öyle.
hep söylerim islam dininin ilke ve şiarları kötü niyetlinin zararından diğerini korumak üzerine bina edilmiştir. kötü niyetli amacına ulaştığında da zararı telafi etme metodlarını devreye sokan harika bir düzenin sahibidir islam.
3 kişi bir araya gelip öznel yargıları nedeniyle doğru kararları veremez, ama sözkonusu mesele din olduğunda "olmasa da olur" denilebilir. [hayır hayır, lütfen...bu saçmalığa cevap vemek istemiyor-d-um.(oysa)
"Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır; Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır." (mehmet akif ersoy)-tanır mısın?-
içlerinde yer alan tecrübeden başka hiçbiri hiçbir boka yaramayacak olan bırakılmışlar. tecrübeyi doğru kullanırsan aynı kazığı ikinci kez yemezsin. tecrübeyi yanlış kullanırsan, zaten tecrübe edinememiş olmandan dolayı ve aslında bu durumda tecrübeyi de yanlış kullanmış olamayacağından senin için fark etmez, siktir git hırpalanmaya devam et salak. (tecrübe konusunda iyi kıvırdığıma kani oldum, kendimi tebrik ediyorum)
bir de abuse edelim şunu: düşünüyorum öyleyse warum?...boku çıkmadı lan sanki böyle. metafordan türeyen warum orada naif bir çalım atarak gerçekliği işaretledi gibi yine.
tanım: düşünmek farkına varmayı, farkına varmak da varılarak saptanmış mevcut pejmurdeliklerden dolayı asosyal olmayı getirir diye 'düşünen' yazar.
müzmin sezon sonu iş/üretim durgunluğunu küresel finansal krize yaslayıp rant elde etmek. tamam, yadsınamayacak bir krizin olduğu gerçek, herkesce malum, ama sana henüz giren çıkan olmadığı halde niye ibnelik yapıyorsun, yalan beyanatta bulunuyor, sırtından yüksek kazançlar elde ettiğin kişiyi kapı önüne koyuyorsun puşt!
sezonda, havalar henüz sıcakken, güneşin adamın kıçından ter getirdiği vakitlerde emeğini dibine kadar sömürdüğün adama kışın bakacaksın elbette mendebur! içimde kalmasın kabilinden dile getirilmiş entrylerdendir. her konuda zuhur eden scribomani ataklarım da bahanemdir.
edit:
hangi afişe olan ibne patron kötüledi lan bunu?
tamamen çağrışımdan mülhem bir af talebi. fakat yine de 1300küsürlerde gerçekleşmiş olan toprak gaspı için özür dilenebilir. özür dilenecek o kadar çok şey var ki...o hoo sıralamaya kalksak ömür yetmez.
bu arada,
çocukluk yıllarımda evimizin önünde konuşlanmış seyyar satıcının tezgahında satışa sunulmuş kirazları ikinci kattati evimizin balkonundan olta ile arakladığım için özür diliyorum.
hrant dink için yüzbinler yürüdüğünde bu kadar büyütülmemiş olan af talebi.
ne alakası var değil mi? var bebişim, var birtanem, var şekerparem.
hrant dink'in türkler hakkındaki beyanları belli. ermenilerin katlediğildiğine inanan, türklerden nefret ettiği saptanmış, türk kanına dair fikirleri herkesçe malum bir ermeni. bu nedenlerden dolayı manyağın biri çıktı adamı öldürdü. bu geçmişte yaşanmış olamaz yani öyle mi? eh öyle ya, ermeniler sadece konuşmuş olsalar ve türkler onları tırpanlamış olsa haklı olurlar, çünkü karşı şiddeti gerektirecek bir şiddet girişimleri olmamış. aksi olduğuna inanılıyor, ilk önce ermeniler astı biçti kesti ve türkler de karşılık verdi.
fakat bunun aksini ispatlayan karadenizli beyaz bereli bıçkın bir delikanlı var.
adam öldü ortaklık bozulmadı da şimdi mi bozuluyor. (aslı öküz öldü ortaklık bozuldudur anagram de tevil de tasvir de sarcasm de ne dersen de işte) o caddeleri dolduran adamlara neden bu denli büyük bir tepki verilmedi? o kalabalıkların hepsi ermeni miydi? "yok canım, o bir özür dileme şekli şemali değil, basit bir taziye sunumuydu" mu diyeceksiniz?
ermenilerle yaşanan şey en basit tabirle karşılıklı boğazlaşmadır. birbirini boğazlamak tabiri biliniyordur/duyulmuştur. duyulmadıysa da duyulsun, bilinsin. buna mukabil, bu hatadan dolayı biz özür diliyoruz demek erdemdir. anlayacağın bu illa ki bir haksızlık beyanı olmak zorunda değildir. elini ilk uzatan eşit taraftan herhangi biri olmak ile de neticelendirilebilir. ve bu iyi bir neticedir. "kesmişsiniz, doğramışsınız lan işte ermenileri! haksızsınız ve ondan ilk siz özür diliyorsunuz" diye de düşünebilirim ben o da biline.(hehe, humanist duyguların kabarmıştı bir anda değil mi, "adam haklı lan belki de" bile demiş olabilirsin hatta, ama mutsuz sonu görünce nasıl da anında çattın o kara kalem kaşlarını.)
işe yarayacağına inanıldığında toplam sonuçlar itibariyle adamın eline veren sistem.
özetle söylediği, aslında söyletmek istediği tek şey vardır: ben mükemmelim. istenildiğinde şunu, bunu, onu yaparak mükemmeliyete ulaşmak mümkündür pompalaması ile amaçladığı şey; senden sinerji yordamı ile bir tane daha sen üreterek iki iş gücü ortaya çıkarıp bir iş gücünü beleşe kullanmaktan başka bir şey değildir. patronlar hasta olur bu eğitimlere. her eğitim seansına verir kişi başı 200-300 dolar'ı ve sen de zannedersin ki patron senden memnun ve üzerine yatırım yapıyor.
buna inanıyorsan eğer, patronun da yanılıyor sen de. bir kere bu coğrafyada ben mükemmelim diyen adamı oyarlar tefe koyar çalarlar. şöyle oyarlar: ister istemez aldığın eğitimler neticesinde kendini havass zümreye dahil edip avama illa ki bir noktadan sonra aşağılayıcı tepkiler vereceksin. davranmam deme, yaparsın. yapmak zorundasın, çünkü programlandın.
hitap ettiğin müşteri birgün kendisine yukarıdan baktığını fark etmeyecek mi sanıyorsun ve bu itici karşılanmaz diye mi düşünüyorsun? yılların kurnaz tüccarı o ipneler de, sulur götürür sırılsıklam getirir ve kupkuru olduğuna inandırırlar seni.
az önce burada bile şu tespitimlerimle misal, sana sen anlamadan 5 gol attım. niye, çünkü 19 tane eğitim sertifikam var ve hepsinin parası patronun cebinden çıktı. "hayat gol atmaktan ibaret değildir" de deme. sevdiğin kişi bile birileri onu çok beğendiği için elde etmeye çalıştığın şey değil mi? yani o da tezahüratı peşinen yapılmış bir gol. goller atılır ve bu gol deparlarının enerjisi mükemmel olmanın getirisine bağlanır. ardından bu mükemmel görüntü çevren tarafından hakkında şu saptamaların yapılacağı noktaya getirir seni: "ukala ibnenin biri!", "yavşağın teki!", "şarlatan şerefsiz!".
neden böyle oldu?: .benin .mından böyle oldu. iki kişi geziyorsun-uz- artık olm. sinerjiden iki tane oldunuz ya, çok güçlüsün-üz-ondandır ki millet çekemiyor, kıskanıyor, haset makamındalar. ya yaa...sen öyle san.
kendi kendini aşağıladığında buna "kendisi ile dalga geçen kişinin kompleksleri yoktur, kendisi ile barışıktır" diyen toplum fertleri mükemmele ulaştığını sandığında-ki mümkün değildir asla- senin bir piç olduğun kanısına varacaktır elbette. yırttım lan ben o belgeleri. zaten parasını da ben vermemiştim. şimdi "ulan bir ara götün kalkmıştı çok feci, ama düzeldin sonra" diyor çevrem. mutluyuz hepimiz.
durun! sakın kızmayın! devamını okuyun. sizi kazanacağıma eminim!!
bir ütopyanın peşinden ne kadar çok kişi seyirtiyorsa o kalabalığın eylemi doğrudur kabilinden katılım gösterenler hariç, gerçekten sosyalizme gönül vermişleri tetkik edelim. sosyalizm'in ne olduğunu anlatmaya gerek yok. sadece şu bölümünü ele alıp biz de seyirtelim, bakalım yetişebilecek miyiz.
sosyalist bana bak len, özel mülkiyet kavramını deşerek senin bir yalancı olduğun kanısına vardıracağım okuru. yok yahu, demagoji yaparak seni değil de diğerini ikna ederek diğer zihinde haklı çıkmış olarak zafer elde etmişlik kandırmacası ile zihni masturbasyon, ego tatmini çabası falan değil bu, apaçık bir şekilde sereceğim zihni zemine; şöyle boylu boyunca soyunmuş şekilde, tüm çıplaklığıyla.
iki tanıdığım var abd'de yaşıyorlar; ssg ve otisabi. (ehe...değil lan, şaka.) bir iki (1-2) tanıdığım var abd'de yaşıyor bunlar; biri kesin sosyalist, diğeri de kendince solcu. şimdi bu edi ile büdü abd'de hayatlarından memnun. biri kariyer peşinde diğeri de aynen diğeri gibi kariyer/para ve hatta şöhret. fırsatlar ülkesi amerika'ya fırsatlar ülkesi olduğuna dair iman etmiş bireyler. kapitalizmin sunduğu her türlü haz veren nimete kolayca ulaşmak fırsatı ile yaşıyorlar işte bir güzel. kasaları doluyor, minik şöhretleri artıyor, bazı yetenekleri/özellikleri ile diğerlerinden(öteki sınıflardan) ayrılıp eşsizleşiyorlar.
bu farklı yetenekler doğrultusunda gerçekleşen eşsizleşmeyi sunan bizatihi kapitalizmin kendisi olduğundan özel mülkiyetten doğan sahip olmak canavarca hırsı ve yine bundan üreyen o eşsiz mutluluk da tekrar eşsizleştiriyor bu tipleri. şimdi dur! senden ayrıldı mı bu haliyle, gözünde sinekleşti, böcekleşti, küçüldü mü? o da biliyor bunu. şimdi sen de biliyorsun. sana gelelim; aynı fırsatlar sana sunulsa, reddeder misin böcekleşmeyeyim diye? şu an hayır, neden? bu satırlar etkili. birazdan yatar uyursun sabaha bu istif edilmiş dizeler yerini hedeflediklerine bırakır. para, kaliteli bir yaşam, kaliteli ortamlar, markalar, yani ve dahası; bildiğin lüks işte.
lüks ayırır mı seni diğerlerinden, elbette ayırır ve vazgeçebilir misin onlardan? yarramı vazgeçersin! ulan bak bunu söylemeyecektim şimdi, ama o kolektif düşünce/his alanından "vazgeçerim" diyen sesleri duydum sanki, öfkelendim birden. ne ise işte, vazgeçemezsin. kapitalizmin ürettiklerinden zımni halde memnunsun. onlardan olup da öyle değilmişsin gibi davranmak istemenin, sistemi/rejimi/o izmi onaylamıyormuşcasına isyan ediyor görünmenin, aslında yanlış olduğunu bildiğin ama memnun olduğun düzenin vahşiliğine sessiz kalamamanın, bir nevi vicdani rahatlama seansının diğer adıdır sosyalizm. oysa sen gerçekte gizli bir kapitalistsin. içinde bulunduğun ve bir parçasından kendine kurduğun mevcut dünyanın sosyalizmce yok edilmesinden duyduğun bir endişen bile var.
sizi kazanabilmişimdir umarım. (bu bana ne sağlayacaksa...?)
zamanla cesareti oluşturan mefhum. insan, tecrübeyle kanıksayan bir canlı olduğundan; korku mükerrer kez tecrübe edilerek alışılagelmiş şekle dönüştüğünde, bu sayede ilk öne atlayan cesur kişi olan kahraman dediğimiz birey vücuda gelir, zuhur eder, peyda olur...lan işte belirir be.(kısa sap bağlama çalmak daha zordur, ustalık ister ve kısa cümleleri bağlamak da zordur)
bu durumda, şu sözlerimle benn kıvırmış oluyorum. önceleri cesaret kavramını aslında korkunun iyi derecede gizlenebilmesi olarak açılımlamıştım. şimdi ise korkunun tekrarlarla o kötü yeteneğini yitirmesi neticesinde kahraman üretebildiğini varsayıyorum.
demek ki, kavramları kendince döndüren dönek yakıştırması tehlikesine rağmen bunu yapabiliyorsam korkuyu aşmışım, süper cesurum, manyak özgüven sahibiyim. varsa bir boş belediye başkanlık için adayım.
M.kemal'in verdiği baloya katılmak için başı kapalı halde geldiği salon kapısında durdurularak başı kapalı olduğu için içeri alınmayan, başını açması istendiğinde ağlayan kişi. resepsiyona gelen eşi ismet inönü'ye "başımı açmamı istiyorlar" şikayetinin ardından ismet inönü'nün cevabı "paşam istiyorsa açınız" şeklinde olmuştur.
bazen de, türkiye cumhuriyeti kentlerinin birçoğu açık hava kerhanesine dönmüş olduğundan; boşa vizite ücreti ödemek yerine, aşk adı ile masumlaştırılmış cinsel teması tercih eden kişidir.
"ama bak uyarayım, ben ilk buluşmada yatmak isterim. öyle muhallebici muhabbetlerine gelemem" şeklinde atmış olduğum mesajlara aldığım cevapları bir görseniz...bir görseniz kerhaneye gitmekten vazgeçersiniz. ne kerhaneye gitmekten vazgeçmesi, hayatınızı birleştirecek kişiyi düşünmekten vazgeçersiniz. yine de, annenize gidip "bana helal süt emiş birini bul" deme şansınız da var. gerçi artık helal süt de pek kalmadı. başarılar...
ekşi sözlük'teki 11 aylık çaylaklığını "hesabı kapat" seçeneği ile sona erdiren kişi. bu uzun süre sonucunda gerçekleştirilen eyleme dair zerre tereddüt göstermemiştir. şu an burada ikinci versiyonun lansmanı yapılmaktadır. tutundurma politikaları da stratejiler arasında. o piti piti...
kronik olmasından dolayı vazgeçilmez olduğu için zaten vazgeçilmez olması doğru olan yalnızlık tipi. yalnız sadece bir yerde hata var o da, vazgeçilmez tarifi kronikin önüne gelmeliydi. yani mirim diyorum ki, her zaman olduğu gibi izahat yapmak mecburiyetimin sancısıyla; eğer kronikse vazgeçilemiyor olması olağandır.
hayal mayal bir devletin vatandaşlarına karşı nazikçe dile getirdiği talep. nazik bir şekilde ya da sert bir üslupla fark etmez, vatandaş yasaları hiçbir şekilde takmaz.
havayı kirletmek: 12-15 bin yetele.
gürültü yapmak: 300-500 yetele.
sokağa tükürmek: 40-50 yetele.
boşanmış bir kadının 300 günden önce evlilik dışı ilişki yaşaması: bedava.