düdüklü tencere. bu kadar itici bir şey olamaz. Annem 'tencere tüpte, ses gelmeye başladığında suyun altına tut...'la başlayan cümleyi her kurduğunda müthiş derecede geriliyorum. ne zaman ses çıkaracak diye başında bekleyip, ses çıkarınca da 'ya patlarsa.' diye geriliyorum. nefret etmek, sevmemenin ötesinde çok yoğun ve öncelikle kişinin kendisine zarar veren ilkel bir duygu. Eğer böyle düşünmesem ve bir şeylerden gerçekten nefret edebilseydim, nefret edileceklerin en başında düdüklü tencere olurdu herhalde. ne lüzumsuz icat.
ömür iklim demir'in yky'den çıkan ilk öykü kitabı. öyküleri beğenmekle birlikte kitabın kapak fotoğrafının da çok hoş olduğunu eklemeliyim. Ayrıca kapak fotoğrafı yazarın kendisine ait. iç - dış güzel bir kitap olmuş.
'insanın taşrası' adlı kitabı Türkçeye ahmet Cemal tarafından kazandırılan yazar. 'kitle ve iktidar' adlı kitabını yazarken kendine başka bir edebi metin üzerinde çalışmayı yasaklamıştır, 'insanın taşrası' ise 'kitle ve iktidar' kitabını yazdığı yıllarda, oluşabilecek bunalımdan bir çıkış yolu görerek yazdığı notlardan oluşmaktadır.
Türkçeye çok değerli eserler kazandırmış usta bir çevirmendir. Bütün öykülerinin yer aldığı kitabının adı 'gece lambalarının ışığında'dır. ve muhteşem bir kitaptır. 'sırrımsın sırdaşımsın' adlı kitabını gittiğim altıncı kitapçıda bulmuştum ve sadece son bir tane kalmıştı, kitabı bulunca yaşadığım sevincin tarifi yok.
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
ilhan Berk
'acıyı bal eyledik' kitabı insanda tekrar okuma isteği bırakan şair. bir yıl önce okumuştum sanırım, yeniden okusam iyi olacak. Ayrıca 'acıyı bal eyledik' kitabındaki şiirlerin 'haziranda ölmek zor' kitabındaki şiirlerden daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi coğrafya bölümü'nü bitirip 'üniversiteden mezun ilk kadın' unvanını alan şairimiz imiş kendisi. ilk şiirlerini aruzla yazsa da milli edebiyat akımı ile hece ölçüsüne geçmiştir.
vakti zamanında, istanbul üniversitesi Tıp Fakültesi'nde gördüğü eğitimi yarıda bırakıp gazeteciliğe başlamayı tercih etmiş 'hecenin beş şairi'nden biri.
(bkz: han duvarları)
'önce şairleri yaktılar' adlı kitabı ile tanıdığım yazar. çevirmenliği birçok kişi tarafından övülmektedir, zaten aldığı ödüller de bu konudaki ustalığını kanıtlıyor.
'...
belki en güçlü hissettiği yaş
ama kazanmayı umduğu savaş
çoktan bitmiş
ve herkes kaybetmiş,
herkes kaybetmiş.
bilmez o bu olay ne zaman başladı.
ama o hep zamanı suçladı,
değişti diye.
zaman onu ne gördü ne umursadı,
ne de var olduğunu kanıtladı
durdu öylece...'
modern zamanlar, son feci bisiklet.
yarım saatten beri hesap silme bölümünü aradığım site ama sanırım öyle bir şey yok. 'buradan çıkış yok.' demeye çalışıyorlar herhalde. ayrıca istekler kısmına atılan mesajlara % 99 cevap verildiği yazsa da cevap falan verilmiyor.
kişilik bozukluğunu doruklarda yaşayan tiplerdir. başkasının mutsuzluğuna da içten sevinir bu karaktersiz tip. gözünü başkasının yaşamına çevirmiş, fesat, kindar, iki yüzlü olurlar genelde. erdem kavramından bi' haberlerdir ayrıca. Yüksek oranda kıskanç olduklarından, kıskançlığın sebep olduğu saçma şeyler söylerler. bu tür davranışlar insan kaybettirir çünkü kimse yanında mutluluğunu kıskanacak kadar karaktersiz bir insan istemez.
'Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim...'
Sıfır Noktasındaki Kadın - Nevâl El Seddavi (syf. 35, 36)
'Bu ne biçim ütopya' dedirten kitap. Campanella sağ olsun 'ütopya'sında 'mutlu ve huzur içinde bir toplum' için her şeyi düşünüvermiş! Hatta fazla ince düşünmüş! Meselâ eşleşme için öngörülen kadın gebe kalmazsa başka bir erkek ile eşleştirilirmiş, bu sefer yine gebe kalmazsa 'orta malı' olur imiş! Öyle bir ifade kullanmış kendisi. Bir anneye gösterilen saygı, bu kadınlara ne toplumda, ne tapınakta, ne de toplu yemeklerde gösterilmez imiş! Yani, kadınlara ütopyalarda bile rahat yok! Ayrıca kitap 'akıcı' kavramından oldukça uzak.
arthur schopenhauer'ın kadınları yerden yere vurduğu kitabının adı. kendisi her ne kadar bir "düşünür" olarak anılsa da bu kitabı yazarken pek düşünememiş, beynine oksijen gitmemiş. kadının bir birey olduğunu fark edemeyen, cinsiyeti sebebiyle insanları aşağılayıp, yerden yere vuran birine "düşünür" demek gerçek düşünürlere hakarettir. ayrıca kendisi çok eşliliği de savunur. kadınları "kafası fazla çalışmayan, sadece erkekleri eğlendirmek için varolan, çocuk doğurup büyütmesi gereken, savurgan, miras hakkından mahrum olmaları gereken, erkekle aynı hakları almaya layık olmayan" canlılar olarak tanımlamış kendisi. bugün "yobaz" dediğimiz insanları bile aşmış düşünceleri. ayrıca 'vikitap' ve '1000kitap' gibi sanal kütüphane sitelerinde bu kitaba yüksek puan verip, olumlu yorumlar yapan kadınlardan tiksiniyorum, hakaret hoşlarına gidiyorsa demek...
"sesini unutmayı çok istemiştim, unutmamışım. insan, görüntüler dünyasında dilediği gibi at koşturabiliyor, bir olayı zaman sıçramasıyla ilgisiz bir başka olaya bağlayarak anılarını değiştirebiliyor ama sesleri değiştiremiyor, iyi biliyorum bunu."
yakın çevrenizdeki insanların ne kadar samimiyetsiz, çıkarcı ve sinsi canlılar olduğunu anlamaya başlamaktır. kafanızın içinde bir karakter tahlili yapar ve sonra 'ben bunlarla neden bu kadar samimi olmuşum ki?' diye kendinize serzenişlerde bulunursunuz.